17 Mayıs 2016 Salı

Beyaz Et Hakkında Sorular ve Bilimsel Cevaplar

Çok piliç eti yemek erken ergenliğe neden olur mu?

Çok piliç eti yemek erken ergenliğe neden olur mu?
Böyle bir görüş bilimsellikten uzak bir yaklaşım olup tamamen safsatadır. Piliç etinin erken ergenliğe neden olduğuna dair hiçbir
bilimsel yayın bulunmamaktadır. Böyle bir durumun olması hiçbir zaman söz
konusu değildir.

Tavuk yetiştirilirken antibiyotik kullanıyor mu?

Tavuk yetiştirilirken antibiyotik kullanıyor mu?
Kanatlı eti yetiştiriciliğinde antibiyotikler büyüme, gelişme ve tedavi amaçlı kullanılırken, büyüme ve gelişme faktörü olarak kullanımı Avrupa Birliği’nde olduğu gibi ülkemizde de Ocak 2006 tarihinden itibaren tamamen  yasaklanmıştır. Bu tarihten beri antibiyotikler sadece tedavi amaçlı kullanılmaktadır.
Tedavi amaçlı kullanımlarda ise herhangi bir kısıtlamaya
gidilmemiştir. Önemli olan uluslararası maksimum kalıntı limiti ve arınma
süreleridir. Bu süreler antibiyotiklerin çeşidine, kullanım şekline ve dozuna
bağlı değişebilir. Bu amaçla resmi otoriteler tarafından da kontrol ve
denetimler sürekli yapılmaktadır.


“Tavuktan Tümör Fışkırıyor” Ne demek?

“Tavuktan Tümör Fışkırıyor” Ne demek?
Hiçbir bilimsel gerçeği yansıtmayan asılsız, bilgisizce
söylenmiş, bilimsel şarlatanlık örneğini ifade eden bir söylem demektir.
Yazılı ve görsel basına tavuk ile ilgili demeç verenlerin
tavuğu hiç tanımadıkları, bilimsel olarak konuya hakim olmadıkları bu
söylemlerden açıkça gözlenmektedir. “Tavuktan tümör fışkırıyor” demek hiçbir
anlam ifade etmeyen asılsız bilim dışı bir söylemdir. Böyle bir durumun olması
tıp bilimine ve biyolojiye aykırıdır. Sağlıklı hayvan hiçbir hastalığı olmayan
aynı zamanda tümöral bir rahatsızlığı da olmayan hayvan demektir. Tıpki
sağlıklı insan tanımı gibi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve sektörde çalışan
veteriner hekimler sağlıklı üretimin her aşamasında görev yapmaktadırlar. Bu
bilim dışı, cehalet kokan söylemler; fedakar bir şekilde görevlerini yerine
getiren bu meslek grubuna saygısızlıktan öte bir şey değildir.


Tavuk Dışkısı Yeme Karıştırılıyor mu?

Tavuk Dışkısı Yeme Karıştırılıyor mu?
Tavuk dışkısının yeme katılması söz konusu değildir. Böyle
bir uygulama yetiştiricilik için çok büyük hastalık riski oluşturur, bu nedenle
de hiçbir zaman tercih edilmez. Kanatlı dışkısının tavuk beslemesinde besleyici
değeri de yoktur. Ayrıca yasak olarak da “Gübre, idrar, sindirim sistemi
içeriği” nin karma yemlere katılması veya hayvanlara yedirilmesi de yasaklanmıştır.


Tavuk Üretiminde Hormon Kullanıyor mu?

AB ülkeleri de dahil, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de
kanatlı yetiştiriciliğinde hormon kullanılmamaktadır. Türkiye’de hormon
kullanımı, imal edilmesi, satılması, bulundurulması da yasaktır. Hormon ucuz
bir madde olmadığından, uygulama ekonomik açıdan da rasyonel değildir.
Kullanımı durumunda ise üretim maliyetleri birkaç misli artacaktır.
Uygulamadan iyi sonuç alınabilmesi için hayvanın cinsiyetine
göre, hormonun doğrudan hayvanın organizmasına tek tek verilmesi gerekmektedir.
Bu da dişi ve erkeğin kalabalık ortamlarda birlikte büyütüldüğü tavuk gibi
kanatlı hayvanlarda, on binlerce hayvanın tek tek elden geçirilmesi ve
enjeksiyona tabi tutulması demektir ki, pratik olarak da mümkün değildir.


Yemlere Katılan Katkı Maddeleri Bir Çeşit Hormon mudur?

Yemlere Katılan Katkı Maddeleri Bir Çeşit Hormon mudur?
Yemlere katılan katkı maddeleri kesinlikle hormon değildir.
Yem katkı maddeleri, yemlere ya da suya katıldıklarında yemlerinin
karakteristikleri üzerinde, hayvansal ürünlerin özellikleri üzerinde, süs
balıkları ve kuşların renkleri üzerinde olumlu etki yapan, hayvanların besin
maddesi ihtiyaçlarını karşılayan, hayvansal üretimin çevresel sonuçlarında
olumlu etkileri olan, özellikle sindirim sistemini veya sindirimi destekleyici
etkileri ile hayvansal üretimin performansını ve hayvan refahını olumlu yönde
etkileyen, antikoksidiyal veya histomonostatik etki gösteren maddelerdir.
Büyüme faktörü olarak antibiyotiklerin yasaklanmasının
ardından doğal katkı maddeleri kullanımı daha da yoğunlaşmıştır. Söz konusu
ticari ürünler; bitki özleri ve esansiyel yağlar(nane, kekik, sarımsak,
biberiye,vs), organik asitler (laktik asit, bütirik asit vs) enzimler,
probiyotikler ve prebiyotiklerdir.


Genetiği Değiştirilmiş Tavuk Var mıdır?

Genetiği Değiştirilmiş Tavuk Var mıdır?
Genetiği değiştirilmiş tavuk diye bir şey ne bizde ne de
dünya da vardır. Üretimde kullanılan tavuklar tamamen doğal olup, genetik bir
değişikliğe sahip değillerdir. Tavukların genotiplerinde elde edilen genetik
ilerlemeler ancak bilinin yetiştirme sistemleri ve seleksiyonlar suretiyle elde
edilmiştir.


Eskiden 90 günde Kesilen Tavuklar Bugün 45 Günde Aynı Ağırlığa Ulaşıyor. Bu Nasıl Gerçekleşmektedir?

Eskiden 90 günde Kesilen Tavuklar Bugün 45 Günde Aynı Ağırlığa Ulaşıyor. Bu Nasıl Gerçekleşmektedir?
Etçi tavukların günümüzde bu derecede hızlı büyümelerinin
esas nedeni beslenmeleri ile ilgili değildir. Esas olarak bu büyümenin %85 i
genetik seleksiyonlardır. Beslenme ve diğer bakım şartlarının da burada etkisi
sadece %15 tir. Genetik sözcüğünün geçmesi dahi insanları yanlış yönlerdirmeler
yüzünden tedirgin etmekte olduğundan genetik seleksiyonu açıklamak gerekiyor.
Bu olayın genetiği değiştirilmiş tavukla uzaktan yakından alakası yoktur.
Yapılan iş, yıllar süren ıslah ve seleksiyonlar sonucu en yüksek et verimine ve
hızlı gelişme özelliğine sahip tavuk ırklarının elde edilmesi ve bunların
birbirleriyle melezlenmesiyle civciv elde edilmesidir.
Diğer yandan, bir de böyle kapasiteli civcivlerin gereksinim
duyduğu besin maddeleri ihtiyaçlarının yeterli ve dengeli bir şekilde
karşılanması için en ileri bilgisayar formülleri ile yüksek kaliteli
hammaddeler kullanılarak hazırlanan yemlerle beslenmesi, ayrıca ısı ve
havalandırma kontrollü ve sağlıklı kümes ortamlarında barındırılması
neticesinde 2,5 kg a ulaşmak bile artık dünyada neredeyse geride kalmaktadır.


Piliç 45 Günde 2,5 kg a Nasıl Geliyor?

Piliç 45 Günde 2,5 kg a Nasıl Geliyor?
Pilicin normal yetiştirme süresi 45 gün ve hatta istenilen
kesin ağırlığına bağlı olarak daha da aşağısı ya da yukarısıdır. Bu süre
damızlıkçı firmaların sürekli yaptıkları ıslah çalışmaları ve iyi
yetiştiricilik uygulamaları ile devamlı olarak geriye çekilmektedir. Bu durum tabloda da net olarak görülmektedir.


Piliçler Kesilmediğinde 45 günde ölüyorlar mı?

Piliçler Kesilmediğinde 45 güde ölüyorlar mı?
Hayır, asla böyle bir söylem doğru değildir. Uygun koşullar
ve ortam sağlandığı takdirde etlik piliçler uzun süreler yaşarlar. Ayrıca 70-80 gün süre ile besiye tabi
tutulabilir, bu süre sonunda 4500-5000 gram canlı ağırlığa ulaşabilirler.
Böylece roaster piliçler elde edilirler.


Civcivler Yumurtadan 17 günde mi çıkarlar?

Civcivler Yumurtadan 17 günde mi çıkarlar?
Hayır, normal bir kuluçka süresi 21 gündür. Böyle bir olay
tavukların fizyolojik özelliklerine aykırıdır.
Bunun dışındaki ifadeler ancak insanların duygularını
istismar etmek amacıyla ileri sürülebilir.


Piliçler İslami usullere uygun olarak mı kesilmektedir?

Piliçler İslami usullere uygun olarak mı kesilmektedir?
Evet. Türkiye’deki tesislerin tamamında piliçlerin kesimi
islami usullere uygun olarak yapılmaktadır. Tesislerin tamamı helal
sertifikasına sahiptir. Helal sertifikası özellikle ihracat yaptığımız Müslüman
ülkeler için önem arz etmektedir.
Türkiye’de piliçlerin kesim standartları, Diyanet İşleri
Başkanlığı ve BESD-BİR tarafından davet edilen, merkezi Cidde’de bulunan FIQH
Akademisi uzmanları tarafından da incelenmiş ve sistemin islami kurallara uygun
olduğu rapor edilmiştir.

6 Mayıs 2016 Cuma

Veteriner Hekimlikte Anestezi Ders Notları

Veteriner Hekimlikte Anestezi

Veteriner Hekimlikte Anestezi Ders Notları

Baytarizm

Anesteziklerin kullanım amaçları: Cerrahi işlemlerde ağrının ortadan kaldırılması, kas gevşemesinin sağlanması;Çeşitli teşhis ve tedavi işlemlerinin gerçekleştirilmesi,Evcil, vahşi ya da egzotik hayvanların sakinleştirilmesi ve transportu;Ötenazi ve kasaplık hayvanların kesime hazırlanması (kesim öncesi CO2 uygulanması) ANESTEZİ UYGULAMALARI: 1)İnhalasyon anestezisi:
2)Enjektable anestezi: Anestezik solüsyonlar intravenöz, intramusküler, subkutan, intratorakal, intraperitoneal olarak enjekte edilir.
3)Oral ya da rektal anestezi: Likid ya da süpozituvar türdeki anestezik maddeler.
4)Lokal anestezi: Topikal, saha blokajı şeklinde ya da bölgeyi innerve eden sinirlere yakın olarak (paravertebral, epidural anestezi) tatbik edilir.
5)Elektronarkoz: Beyinden elektrik akımı geçirilerek derin narkoz oluşturulması.
6)Hipnoz
7)Akapunktur:.
8)Hipotermi:
PREANESTEZİK DÖNEMDE Değerlendirilme:.
1)ANAMNEZ:
2)FİZİKİ MUAYENE.
3)DİYAGNOSTİK TESTLER: TAM KAN SAYIMI:Hematokrit (PCV), hemoglobin (Hb): Kanın dokulara O2 taşıma kapasitesini gösterir.PCV değeri yüksek dehidrasyon kan viskositesinde artma PCV değeri düşük kan kaybı, anemi Total plazma proteini TPP): TPP değeri yüksek dehidrasyon kan viskositesinde artmaTPP değeri düşük böbrek, karaciğer, sindirim sistemi hast.“ Anestezik maddelerin çoğu sirkülasyondaki plazma proteinlerine bağlanarak kan içinde dağılır Hipoproteinemili hastalarda, Plazma proteinlerine bağlı olmayan ve serbest ilaç miktarı arttıkça serbest ilaç miktarı artacak ve sonuçta ilacın gücü artacaktır.
4)PIHTILAŞMA ZAMANI TESTİ
5)KAN GAZLARI:Küçük hayvanlarda a. Femoralis’ten, büyük hayvanlarda a. Fascialis’ten kan alınır.Kanın pH değeri de vücudun asit-baz dengesi hakkında bilgi verir.
6)ELEKTROKARDİYOGRAFİ (EKG)
7)RADYOGRAFİ:
ANESTEZİK MADDENİN SEÇİMİ
1)Beynin çalışmasını engellememelidir(-)
2)Beyinciğin çalışmasını engellemelidir(+)
3) Medulla Spinalisi paralize etmelidir(+)
4)Medulla oblangata’daki yaşam merkezlerini paralize etmemelidir(-)
5)Kalbi narkoze etmemelidir(-)
6)Metabolizmada değişiklikler oluşturmamalıdır(-)
7)Anesteziğin etkisi, anestezistin kontrolünde olmalıdır
8)Anestezikler (eksitasyon) uyarma göstermeksizin hızlı bir şekilde şirurjikal anestezi devresi sağlamalıdır.
9)Doz genişliği fazla olan ilaçlar kullanılmalıdır
10)Anesteziden eksitasyon göstermeden çıkışı sağlayan preparatlar kullanılmalıdır.
11)Herhangi bir doku için irritan olmamalıdır. (-)
ŞOK sağaltımı: Aşırı serum uygulanırsa: Göz ve burundan akıntı, şemozis, akciğer seslerinde artma, solunum sayısında yükselme görülür.
PREANESTEZİK İLAÇLARIN KULLANIM AMAÇLARI
1)Hayvanda sedasyonu sağlamak:
2)Anesteziye girişi ve çıkışı kolaylaştırmak:
3)Genel anesteziye bağlı meydana gelebilecek etkileri azaltmak ya da elimine etmek:
4)Anestezi oluşturmak için gerekli olan genel anestezik madde miktarını azaltmak:
Preanestezikler, Hipovolemik ya da hipotansif hastalarda kullanılması sakıncalıdır. ÇÜNKÜ; bu ilaçlar periferik vazodilatasyon özelliğine sahip olduklarından hipotansiyona neden olurlar
Anestezik maddelerin eliminasyonu hayvanın özellikle metabolik aktivitesine bağlıdır. (Küçük hayvanlar, büyük hayvanlara göre yüzey alanına oranla daha fazla metabolik aktiviteye sahip olduklarından, canlı ağırlığa göre anestezik doz ihtiyacı, büyük hayvanlara göre daha fazladır).
ATROPİNİN ETKİLERİ:
1)N. Vagus’un uyarılmasını bradikardiyi engeller bloke eder kardiyak output’u azaltır
2)Atropin parasempatik sinirleri uyarır salisvasyonu azaltır
3)Gastrointestinal aktiviteyi azaltır
4)Pupillar dilatasyon oluşturur
5)Göz yaşı salgısını azaltır.
6)Akciğer bronşlarında dilatasyon oluşturur
7) Törapatik dozlarda Atropin, arteriyel kan basıncını minimal düzeyde değiştirir.
Dozları;Köpeklerde:0.04mg/kgKedilerde:0.1mg/kg(max0.3mg)Ergin sığırlarda:0.04-0.06mg/kgKoyun ve keçilerde:0.7mg/kgAtlarda:0.01-0.02mg/kg
Konjestif kalp hastalığı olan hastalarda,Konstipasyonlu ve ileuslu hastalarda kullanılmamalıdır. Aşırı dozda kullanıldığında; uyuşukluk, mukoz membranlarda kuruma, susama, eksitasyon, pupillar dilatasyon ve taşikardi oluşturur.
TRANKLİZAN VE SEDATİFLER
Tranklizanlar ve Sedatifler
(Ataraktiker) (Hipnotikler)
Phenothiazinler Butyrophenonlar Benzodiazepinler Thiazine Türevleri
BUTYROPHENON GRUBU İLAÇLARIN ETKİLERİ BENZODİAZEPİNLERİN ETKİLERİ.
1)Tam etkisinin oluşması için uzun bir süreye ihtiyaç gösterir çünkü; karaciğerde metabolize olurlar ve metabolitleri ilacın kendisinden daha aktiftir.
2)Vahşi hayvanlarda, ruminantlarda, atlarda, kedi ve köpekte yaygın olarak kullanılır.3)Düşük dozları, hayvanların davranış bozukluklarının tedavisinde kullanılır.
3)Opioid türevi ilaçlar ile kombine olarak yoğun bakım hastalarında sedasyon amacıyla kullanılır.
3)Ketamine anestezisinde, ketamine bağlı konvulzyonların halüsinasyonların azaltılmasında kullanılır.
4)Bir çok hayvanda iştah açıcı özelliğe sahiptir (kedide oral yolla 1mg/kg dozda iştah açıcı olarak kullanılabilir).
XYLAZİNE
Sığırlarda Xylazine pratik olarak 4 ayrı dozda uygulanır:
1)0.25ml/100kg IM:Belirgin derecede sedasyon sağlar, hayvanlar çoğunlukla yatmazlar. Transport, pansuman ve bandaj işlemleri sırasında uygulanır.
2)0.5ml/100kg IM: İleri derecede sedasyon oluşturur, yatmaya neden olabilir. Analjezi ve kaslarda gevşeme görülür. Meme ve tırnak operasyonlarında tercih edilir.
3)1 ml/100kg IM:İleri derecede sedasyon oluşturur, yatmaya neden olur.Lokal anestezi uygulaması ile yapılacak operasyonlarda sedasyon sağlar. 4) 1,5 ml/100kg IM:Bu yüksek dozu nadiren uygulanır. Uzun süreli sedasyon ve kas gevşemesi olur. Daha çok vahşi hayvanlarda ve boğalarda tercih edilir.
ANESTEZİDE KULLANILAN TERİMLER
Acapnie: Kanda CO2’nin azalması.
Analeptique: MSS stimülantları (uyarıcılar); Coramine, Lobelin, Penthazol, Coral, Niketamid vs…
Analgesie: Ağrının ortadan kaldırılması.
Anoxie: Dokuların O2’siz kalması.
Arithmie: Kalp atımlarının ve nabzın normal olmayan ritimleridir.
Arterio-kapillar damarların tekrar dolma zamanı: Anestezi altındaki hayvanın renksiz, pigmentten yoksun olan mukozasına, örneğin yanakların, dudakların iç yüzüne parmakla basınç yapılır, parmak kaldırıldığında önce bir iskemi (ischemie)(geçici kansızlık) olur, sonra doğal rengine yani eski haline döner.Bu durum iki saniyede oluşur ki arter ve kapillarların dolma zamanının normal olduğunu yani periferik sirkülasyonun fizyolojik sınırlar içinde sürdüğünü gösterir.
Blok-Sinir blokajı: Herhangi bir bölgedeki sensibl veya sempatik sistemi paralize etmektir.
Cheynes-Stokes respirasyonu: İnhalasyon anestezisinde solunumun yavaşlayıp bir süre durması (apnea), yeniden yavaş yavaş başlamasıdır. M. Oblangatada’nın eksik uyarılması sonucudur.
Kardiyak output: Kalbin belli süre içinde damarlara sevk ettiği kan miktarı.
Collapsus: Periferik etki olmaksızın, ani dolaşım yetersizliği sonucu yaşam fonksiyonlarının azalmasıdır.
Kontrollü respirasyon:Anestezi altındaki hastanın, solunum fonksiyonunun tamamen anestezist kontrolünde olmasıdır. Kalp ve göğüs cerrahisinde çok önemlidir.
Delirium: İnhalasyon anestezisinin ikinci devresidir
Emesis: Anesteziye girip çıkarken bazen şekillenebilen kusma refleksi
Extrasistol: Kalp sistolden diastole geçtiği anda gelen ikinci bir uyarımla kalbin bir sistol daha yapmasıdır.
İnsuflasyon: Burun ve ağızdan volatil narkotikler ve O2 üflenmesidir.
Metabolik sınır: İnhalasyon anestezisinde hastaya verilmesi gereken O2 miktarıdır.
Ölü aralık: Kapalı sistemle inhalasyon anestezisi yapıldığında, CO2 eğer NaOH (sodalime) tarafından tutulmaz, bir tarafta toplanıp solunursa bazı komplikasyonlar çıkar, bu gazların biriktiği alandır.
Metabolik asidosis: Plazma HCO3 (bikarbonat) konsantrasyonu ve pH düşmesi ile karakterizedir (H+, HCO3 kaybına bağlı olarak artar).
Metabolik alkalozis: Plazma HCO3 konsantrasyonu ve pH artışı ile karakterizedir. (H+, HCO3 artımına bağlı olarak artar). Yaygın olarak vücut Cl ¯ kaybına bağlı olarak oluşur.
Respiratorik asidosis: Alveoler hipoventilasyon sonucu oluşan PCO2 artışı ile karakterizedir.
Respiratorik alkalozis: Hiper alveoler ventilasyon sonucu oluşan PCO2 azalışıyla karakterizedir.
Tidal volume: Bir inspirasyon ve ekspirasyonda alınıp verilen hava miktarıdır.
İnspirasyon yedek hava miktarı: Normal inspirasyondan sonra, akciğer tarafından alınabilen maksimum hava miktarı.
Ekspirasyon yedek hava miktarı: Nornal ekspirasyonla dışarı verilen havadan ayrı olarak, zorla dışarı çıkarılan ekspirasyon havası miktarıdır.
Rezidüel hava miktarı: Çok kuvvetli ekspirasyondan sonra akciğerlerde tutulan hava miktarıdır.
Vital kapasite: Derin bir inspirasyondan sonra çok kuvvetli (maksimal) ekspirasyonla akciğerlerden çıkan havadır.
Total akciğer kapasitesi: Maksimal inspirasyondan sonra akciğerlerdeki total hava volümüdür.
Ölü yer havası ( ölü mesafeli alan):
Anatomik ölü yer havası: Burun ve ağız boşluğundan alveolere kadar kadar olan hava yoludur. Buraya ölü alan denmesinin nedeni bu geçitteki havanın O2 ve CO2’inin alveol kapillarlarındaki değişime katılmamasıdır.
Fizyolojik ölü alan: Alveol çeperinde kapillar kan akımı yoksa veya alveoller çok fazla dilate olmuşsa, alveoller içindeki hava ile kapillar kan arasında gaz değişimi olmaz. Alveol içindeki gaz değişiminin yapılamadığı bu alana fizyolojik ölü alan denir. Olabilir. Alveoler havalanma: Solunumda amaç, alveollerin iyi havalanmasıdır. Çünkü kan ile O2 ve CO2 değişimi burada olur
Evcil hayvanlardaki respirasyon tipleri:
Eupnea: Normal respirasyon.
Dyspnea: Solunum güçlüğü.
Hyperpnea: Hızlı ve derin respirasyon.
Polypnea: Hızlı, yüzlek ve intermittans (aralıklı) solunum.
Apnea: Solunumun geçici olarak durup başlaması.
Hypopnea: Yavaş ve yüzlek solunum.
Tachypnea: Solunumun anormal hızlanması.
GENEL ANESTEZİ: Ağrı hissinin ortadan kaldırılması (analjezi), bilinçsizlik (amnesia), nispeten refleks cevapların ortadan kalkması ile karakterize olan kontrollü ve reversible (geri dönüşümü olan) şuursuzluk hali.
Genel anestezi amacı ile:
1.Enjektabl anestezikler:*Barbitüratlar * Cyclohexaminler* Propofol
2.İnhalasyon anestezikler:* Halothane,* Isoflurane * Sevoflurane,* N2O3.
Ya da bunların karışımı kullanılır.
Hayvanlarda tidal volüm: 10-20ml/kg’dır.
Normal dakika tidal volümü: 150-250ml/kg/dk’dır.
neurolept analjezide, analjezik olarak; Morphine, Meperidine, Butorphanol ; tranklizan grubundan ise Acepromazine, Droperidol veya Diazepam seçilebilir.
ANESTEZİNİN DÖNEMLERİ
I. Dönem: Anestezinin indüksiyonu ile beraber hasta anestezinin birinci dönemine girer.Hastanın bilinci yerindedir ancak davranışlarda uyumsuzluk başlar.Ağrıya karşı hassasiyette azalma meydana gelir.Solunum ve kalp fonksiyonları normaldir.Tüm refleksler mevcuttur.
II. Dönem: Bu dönemde bilinçsizlik oluşmaya başlar.Tüm reflekslar hala mevcuttur ve bazen artma meydana gelebilir. Çiğneme hareketleri ve yutkunma mevcuttur.Pupilla dilate haldedir fakat ışığa daralma şeklinde cevap verir.Solunum düzensizdir ve hasta nefesini tutabilir.İkinci dönemin sonunda kaslarda gevşeme, solunum sayısında ve refleks aktivitesinde azalma meydana gelir.
Kapnografi:Solunum sırasında ekspirasyon gazlarındaki CO2 konsantrasyonunun grafiksel olarak sürekli kaydını (mmHg cinsinden) yapan, hastanın dakikadaki solunum sayısı ve her bir solunumda çıkartılan CO2 miktarı ile ilgili bilgiler veren bir monitorizasyon cihazıdır.
İndirekt kan basıncı ölçümünde ekstremite üzerinde pulzasyonun alındığı bölgeye uygulanan “sfigmomanometre”kullanılır. Sfigmomanometre ilk pulzasyon hareketinin başladığı değer sistolik, pulzasyon hareketinin söndüğü değer ise diyastolik basınç olarak ölçülür
Arteriyel kan basıncının direkt olarak ölçülmesi, perkutan yöntemle katater yerleştirilerek, kan basıncının ölçülmesinde “aneroid manometre” kullanılır. Bu şekilde elde edilen kan basıncı “mean basınç” olarak adlandırılan ortalama basınçtır.Sistolik kan basıncı: 100-160mmHg Diyastolik kan basıncı : 60-100mmHg Ortalama kan basıncı : 80-120mmHg
III: Dönem: Üçüncü dönem 4 plana ayrılır:
1)Birinci Plan:Solunum düzenli hale gelir.İstem dışı ekstremite hareketlerinde azalma görülür.Göz küresi ventrale ve gözün iç açısına doğru kayar.Pupilla kısmen küçülür ve ışığa karşı cevap azalır.Palpebral refleks azalmakla beraber hala vardır.Yutkunma refleksi oldukça azalmıştır ve endotrakeal tüp rahatlıkla uygulanabilir.Hastada bilinçsizlik oluşmakla birlikte,cerrahi müdahale tolare edilemez.
2)İkinci Plan:Orta düzeyde anestezi oluşur.Hasta bilinçsiz ve hareketsizdir.Pupilla hafifçe dilate haldedir ve ışığa karşı cevabı azalmıştır.Göz küresi merkezdedir.Solunum düzenli ve yüzeyseldir.Kalp frekansı ve kan basıncı hafif derecede azalmıştır.İskelet kasının tonusu azalmış ve relaksiyon meydana gelmiştir.Pedal ve palpebral refleksler azalmış ya da yok olmuştur.
3)Üçüncü Plan:Derin anestezi oluşmuştur. Hastada gerçekleştirilecek bir çok operasyon için uygundur.Solunum ve sirkülasyonda önemli derecede depresyon şekillenir.Pupillanın ışığa duyarlılığı ya çok azalmıştır ya da yok olmuştur.Göz küresi merkezdedir ve pupilla orta derecede dilate olmuştur.Refleksler tamamen ortadan kalkmıştır.İskelet kaslarındaki gevşeme ileri derecededir.
4)Dördüncü Plan:Hasta çok derin anestezidedir.Solunum düzensizdir, çünkü interkostal kaslar,abdominal kaslar ve diyafram arasında koordinasyon bozukluğu meydana gelmiştir.Pupilla iyice dilate olmuş ve ışığa karşı refleksi hiç kalmamıştır.Lakrimal sekresyon azlığından dolayı kornea kurumuştur.Kalp frekansı ve kan basıncında önemli derecede depresyon olmuştur.Kardiyak ve respiratorik arrestin çok kısa sürede şekillenme tehlikesi vardır.
IV. Dönem: *Dördüncü dönemde solunum ortadan kalkar.Takiben sirkülasyon tamamen bozulur ve ölüm şekillenir.
Endotrakeal tüp uygulamanın çeşitli faydaları vardır; Anestezik maddenin daha etkili bir şekilde verilmesini sağlar.Atık gaz miktarı daha az olacağından personele zararlı etkisi azalacaktır. Entübasyon solunum yolundaki ölü mesafeyi azaltarak, solunumu daha etkili bir hale getirir.
Entübasyon ile hastaya direkt O2 ventilasyonu yaptırılması mümkün olur. Kaflı kullanılan endotrakeal tüpler vomitus, kan ve salya gibi maddelerin soluk yoluna kaçmasını önler. Uyanma döneminde yutkunma refleksi geri geldiğinde tüpün uzaklaştırılması gereklidir.
Endotrakeal tüp uygulamasının yol açabiliceği problemler: Entübasyon, N. Vagus aktivitesini uyarır,Buna bağlı bradikardi, hipotansiyon ve kardiyak disritmi oluşturabilir. Brakisefalik ırk köpeklerde ağız içindeki yumuşak dokular farenks girişini tıkar ve trakeyaya girişi zorlaştırır. Hastayı entübe ederken fazla zorlama yapılması larenks, farenks ve yumuşak damakta hasara yol açar. Endotrakeal tüp fazla itilirse broşlardan birine girer ve sadece bir akciğer lobunun ventilasyonunu sağlar. Endotrakeal tüpün kafı eğer aşırı derecede şişirilirse basınç nekrozu oluşabilir. Eğer endotrakeal tüp salivasyon, kan, mukus gibi maddelerle dolar ya da kıvrılması söz konusu olursa tıkanmaya sebep olabilir. Uyanma döneminde yutkunma refleksi görülmeye başladığında tüp uzaklaştırılmalıdır.
Anestezi sırasında monitorize edilen parametreler:
*Solunum sayısı, derinliği ve karakteri; *Kalp frekansı; *Pulzasyonun gücü; *Mukoz membran rengi ve kanama zamanı; *Çenenin relaksiyonu, gözün pozisyonu ve palpebral refleks, *O2 akış hızı (anestezi cihazına bağlı ise); *İntravenöz katater ile verilen sıvının hızı; *Hastanın beden ısısı.

Baytarizm Baytarizm. Yeni bir akım, yeni bir felsefe.

30 Nisan 2016 Cumartesi

Dünya Veteriner Hekimler Günü

Dünya Veteriner Hekimler Gününüz Kutlu Olsun

Dünya Veteriner Hekimler Günü

Baytarizm

Veteriner Hekimler Günü, ilk olarak 2008 yılında gündeme gelmiş ve Dünya Veteriner Hekimleri Birliği'nin (WVA) 2000 yılında, her nisan ayının son cumartesi gününü "Veteriner Hekimler Günü" olarak ilan etmesi ile kutlanmaya başlamıştır. Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE) ve Dünya Veteriner Hekimleri Birliği (WVA); her yıl, ulusal veteriner hekimler dernekleri tarafından hazırlanan en başarılı projeyi ödüllendirmek amacı ile Dünya Veteriner Hekimler Günü Ödülü verilmesine karar aldılar.Türkiye'de Veteriner Hekimler Günü ilk olarak 28 Nisan 2001'de Türk Veteriner Hekimleri Birliği'nin düzenlediği organizasyon ile kutlanmıştır.

Baytarizm Baytarizm. Yeni bir akım, yeni bir felsefe.

18 Nisan 2016 Pazartesi

Özel Patoloji - Deri Hastalıkları Ders Notları


DERİ HASTALIKLARI


Deri yüzeysel olarak en fazla alanı kapsar. Derinin sıkıntısı şudur; 3 aşağı 5 yukarı lezyonlar birbirine benzer, öldürmez ama süründürür. Klinik semptom etiyolojiden farklı olarak çok paralellik gösterir. Derinin görevleri; bariyerdir. Dış ortamla vucudun genel yapısının arasındaki ana duvarımız deridir. Fiziksel kimyasal etkilere karşı ilk deri karşımıza çıkar. Suyu tutar su dengesini sağlar. D vitami sentezınde görevlidir. Sekretorik aktivite gösterir. Sağlam deri fizyolojik etkilere karşı, fizyokimyasal etkilere karşı, patojen etkenlere karşı bariyer oluşturur ve bu bariyer herhangi bir bozukluk meydana gelmediği sürece geçirgen değildir. Yani portanteriyor oluşması gerekir(bir giriş olması gerekir). Giriş noktası ne olabilir. Deri bütünlüğünün bozulması ile bir portanteriyor oluşabilir. Derinin ıslak kalması , kuruması kıl örtüsünün çok kısaltılması(koyunlar traş edildikten sonra birçok deri hastalığıyla karşılaşılabilir). Beslenme bozuklukları derinin bütünlüğünü bozar, sitemik enfeksiyonlarda da deri lezyonlarıyla karşılaşılabilir. Deri epidermis ve dermis olmak üzere iki yapıdan oluşur. Kıl folikülleri ve deri bezleri de derinin yapısına katılır.
Epidermis:kalınlığı değişiktir ama ortalama 25 mikron kalınlığı vardır. Taban yastığı gibi sürekli olarak deri fiziksel etkenlerle karşılastıgı yerlerde 900 mikrona kadar ulaşabilir.
                Epidermis devamlı üretimde bulunan holokrin bir bezdir;
1.       str. bazale
2.       str. spinozum
3.       str. granulozum
4.       str. korneum
str. bazale: sürekli olarak mitotik aktivite gösterir. Burada sürekli keranotisitler (deri epiteli; yassı epitel) hücreleri sürekli olarak mitozla çoğalır.
Str. spinozum:desmozomlarla birbirlerine bağlananlar dikensiz çıkıntıları vardır.
Str. granulozum: keratohiyalin granülleri karşımıza çıkar. Yani keratinize olmaya başlamıştır.
Str. korneum:ölü olarak kabul edilir ve bu sürekli olan bir döngüdür. Aktif olarak kontrol edilir. Ortalama derinin kalınlığı bulunduğu bölgeye değişmekle beraber ortalama 14-15 hücre tabakası şeklindedir, epidermisteki hücrelerin %85’ini keratonositler oluşturur. Yani epitel hücreleridir. Bunun dışında melanositler, langarhans hücreleri ve merkel hücreleri yer alır.
Melanositler: deriye rengini veren melanın sentezleyen hücrelerdir. Str. bazalede yer alır. Hematoksilen eozin boyalarla kahverengi renkte boyanır. Kıl folikullerin çevresinde epitel hücreleri arasında melanositlerle yaygın olarak karşılaşılır. Normal bulunması gereken yer, str. bazale ve kıl folikullerının etrafıdır. Bunların dısında gorurseniz ya hiperpigmentasyon vardır ya da melanomdur.
Langerhans hücreleri: deride bulunan antijen sunan hücrelerdir. Yani aktif monosit makrofaj sistemine ait olan hücrelerdir. CD1+’dirler  ve hayvanlarda çoğu zaman görülmemekle birlikte tenis raketi organeline sahiptirler. Bunların epitel kat içinde ortalaması oldukça yaygındır. Bir antijenle karşılasıldığı zaman direkt orada hücrelerin bulunması gereklidir. Direk fagositoz yapıp diğer yangı hücrelerine sunmaları gereklidir.
Merkel hücreleri: sensorik hücreler bunlar. Epitel kökenli olmalarına rağmen nöronlarla direk baglantıları vardır. Dokunulduğunda hissetmeyi sağlayan hücrelerdir. Sensorik nöronlarla temas halindedirler. Aktif nörotransmitterler salgılarlar ve buradaki sensorik nöronun uzantısını uyarırlar.
Birde lenfositler var. İntraepiteryal yerleşim gösterenler. Bunlar total lenfositlerim %2’sini oluştururlar. CD8+’dirler. Özellikle ruminantlarda ve farelerde önemlidirler.
Dermis epidermis sınırı insanlarda rete ridge denilen girintili çıkıntılı yapıdadır, düz değildir. Dermisle epidermisin birbirine kenetlenmesini sağlayan yapılardır. Hayvanlarda kıllı bölgelerde bu rete ridge yoktur, düzdür. Dermisle epidermisi birbirine tutturan şey kıl folikülleridir.
Dermis: Dermiste bazal  membrana yaklaşıldığı zaman lamina papilla ve lamina densa olmak üzere iki tane yapı vardır.  Dermiste kollagenler yer alır. Kollagen deri hastalıkları hayvanlarda çoğu kalıtsal olarak karşımıza çıkar ama insanlarda daha yaygındır. Tip1 ve 3 kollagen en fazla bulunur. Bunun yanında tip4 ve 7 kollegende  her zaman bu bölgelerde bulunabilir.  Dermisin epidermise hem destek olma hemde deri elastikiyeti vermesi belli direnç sağlarken bununla beraber elastikiyeti kaybettirmeden direnç sağlaması gerekir.
                Kan damarlarının çevresinde ise mast hücreleri yer alır.(mast hücreleri n’apar ? en çok deride yer alır. Metakromazi özelliği gösterirler.)
Kıl folikülleri: kıl folikullerı basit ve birleşik kıl folikülleri halindedir.  Hayvanlardaki çoğu kıl folikülü birleşik anagen  yani aktif olarak çalışan büyüyen kıl folikülleri olduğu gibi telogen  yani dinlenme halindeki kıl folikülleride vardır. Birde arada geçiş halinde olan katagen kıl folikülleride yer alır. Hayvanlarda özelleşmiş kıllar sinüs ve tylotrich kıllarıdır. Bunların köklerinde sensorik motor nöronlar vardır  ve hem uyarımları alırlar hem de mekanik etkileri  hissetmelerini sağlar.
Yağ bezleri:  holokrin bezlerdir. Kıl bezlerıyle bağlantılıdırlar. Yağ üretirler. Yani kılların yağlanmasını sağlarlar. Kılların yağlanması mikroçevre yaratır. Isının termoregulasyonunda önemlidir. Islanmaya karşı bariyerdir. Antibakteriyel etkisi de vardır.
Ter bezleri: apokrin ve ekrin olarak ikiye ayrılırlar. Apokrin olanlar kıl folikülleriyle direk bağlantılıdırlar. Yani teri direk kıla verirler. Ekrin olanlarsa kıl folikülleriyle bağlantılı değildirler. Ter bezlerinin çoğu insanlarda ekrin, hayvanlarda ise apokrindir. Ekrin ter bezlerının diğer ismi melokrin ter bezleridir.
Subkutis(hipodermis): kan damarları, sinir telleri, yağ doku(adipoz doku, destek sağlar) bulunur.
EPİDERMİS DEĞİŞİKLİK OLARAK NELERLE KARŞILAŞILIR
1.       hiperkeratoz; en sık karşılaşılandır. Hiperkeratozis neydi? Keratinin fazla miktarda oluşması. Temel nedeni alt taraftaki epitelin aşırı şekilde üremesine bağlı olarak hiperkeratoz şekillenmesidir. Epitel tabakasındaki hiperplazi, üst tarafta str.korneum tabakasında kalınlaşmayı tanımlar. Eğer çekirdek kırıntıları içermiyorsa ortakeratotik hiperkeratoz olarak adlandırırken çekirdek kırıntıları içeriyorsa parakeratotik hiperkeratoz olarak adlandırır.
2.       Hipergranülozis: str. granulozum hücrelerinin sayısal olarak artmasını tanımlar. Sadece str. granulozum hücrelerinde artış olacaktır. Ama çogunda hiperkeratozis ve hipergranülozis bir arada karşımıza çıkar.
3.       Epidermal hiperplazi: epidermisin total olarak yani granuloza, spinoza, bazale, korneum katmanlarının komple kalınlaşmasını tanımlar.
4.       Akantozis: spesifik olarak str. spinozum hücrelerinin artmasını tanımlar. Belirlemek çok daha kolaydır. Çünkü akantoz olduğu zaman rete ridge şeklinde parmakvari tarzında dermis içerisine girmiş epidermis karşımıza çıkar. Çoğu deri lezyonunda akantoz ve hiperkeratoz karşımıza çıkar.
5.       Spongiyozis: süngerimsi bir görünüm. Bu da intraselüler ödemi gösterir. Hücreler arasındaki ödem sıvısını tanımlar. Pek çok hastalıkta allel otoimmun hastalıkta  başlangıç evresinde intraselüler ödem karşımıza çıkar. İntraselüler ödem, hidropik dejenerasyon yada daha şiddetli  balonumsu dejenerasyon karşımıza çıkar. Bunlar daha çok viral enfeksiyonların seyri sırasında özellikle veziküller bullaların oluşumu için vazgeçilmez bulgudur başlangıç döneminde.
6.       Dermal ödem: dermis tabakasının normalde pembe homojen yapı halindedir. Eğer aralarında açılma varsa yani daha saydam bir görüntü ile karşılaşılıyorsa lenfositikler genişler lümenleri belirgin hale gelir. Dermal ödem bulgularındandır.
7.       Veziküler dejenerasyon, balonumsu dejenerasyon: intrasitoplazmik ödemin daha ilerlemiş şeklidir. Hücre şişer patlar. Tek tek hücreler halinde ve bunların sınırları çevrede sağlam kalan hücreler tarafından çizilir. Buradaki intraselüler ödem artık esktraselüler ödem sıvı toplanması haline gelmiştir.
8.       Akantoliz: Bu da akantozun tam tersi. Str. spinozum hücreleri erir. Boşluklar tarzında karşımıza çıkar. Hücreler birbirlerinden ayrılırlar(desmozomlar). Aslında hepsi içice geçmiş bulgulardır. Bunların hepsini bir arada görürsünüz. Epitel hücreleri birbirleriyle bağlantılarını kaybettiklerınde ne olur? Ölür. Bu da karşımıza mikroveziküller tarzında çıkar.
9.       Ekzositoz: epidermiste normal şartlarda az önce saydığımız hücrelerden başka hücre bulunmaz. Eğer bu epidermisin içerisine yangı hücreleri özellikle nötrofil infiltrasyonu varsa bu ekzositoz olarak adlandırır. Sadece yangı hücreleri değil benzer şekilde eritrositlerde bu bölgeye infiltre olabilirler.
10.   Epidermal yarıklar(lakünler): bunlar özellikle otoimmun hastalıklarda karşımıza çıkar(pemfigus). Epidermal olabilirler yada str. bazale, str. spinozum arasında yarıklanma olabilir. Suprabazillar intraepidermal yarıklar veya dermis epidermis sınırında yarıklar şeklinde dermisle epidermis birbirinden ayrılabilir. Bunların hepsini dışarıdan vezikül veya bulla olarak görürüz. İçi sıvı ile dolu kesecikler tarzında görürsünüz. Ama bunun yerleşimine göre etiyoloji değişebilir.
11.   Mikroveziküller: epidermis içerisinde  yer alan içlerinde ödem sıvısı ve lize olmaya başlmış akantolitik odaklardır. Ama veziküller daha geniş büyük odaklar halindedir. Bu mikroveziküller hayvanda çogu zaman böyle vezikül tarzında kalmazlar. Çoğu zaman bu veziküllerin içerisine yangı hücreleride infiltre olur. Çoğunlukla nötrofiller infiltre olur. Artık yangı hücreleri vezikülün içine girdikten sonra püstül olarak adlandrırız. Püstül daha çok klinikte karşınıza çıkar.
12.   Hiperkeratasyonlar: yer yer melanin fazla olarak toplanması. Ben dediğimiz olaydır. Hiperpigmentasyondur.
13.   Keratin kistleri: nadirdir. Epidermis içerisinde içi keratinle dolu küçük kistler karşısında karşımıza çıkar.pek de önemli değildir.
14.   Bizim için keratin incileri her zaman daha iyidir(glob corn). Yassı hücreli kanserlerın bulgusudur. Epidermis içerisinde değil dermis içerisinde epitel alanları ve bunların merkezinde hiperkeratik keratin incileri tarzında karşımıza çıkar.
15.   Epitermolitik hiperkeratoz: yani epidermiste bir erime olacak ve hücreler birbirinden ayrılacaktır. Üst tarafta da hiperkeratoz gördüğümüz zaman adlandırırız.
DERMİSTE OLAN DEĞİŞİKLİKLER
1.       Kollgen değişiklikler
2.       Fibrozis
3.       Ödem
4.       Papillomatozis
5.       Musinöz dejenerasyon
6.       Grenz bölgesi
7.       Folliküler epitel
8.       Deri kan damarları
9.       Subkutan yağ
Hayvanlar açısından fazla önemli değildir. Fibrozis çoğu zaman nedbe ve skar dokusu olarak karşımıza çıkar. Kollagen oluşumuyla ilgili kalıtsal hastalıklar aile içi yetiştirme köpek ırklarında karşımıza çıkar. Fazla önemli değildir.
HÜCRESEL İNFİLTRASYONLAR
Deri lezyonlarının en büyük sıkıntısı budur. Hepsinde aynı hücre tiplerinin infiltrasyonu söz konusudur. Ama yerleşim yerleri  birbirinden farklıdır. Tanısal açıdan temelde önemi yoktur. Çünkü aynı etki birden fazla çeşitli yangıya neden olabilir veya burada gördüğünüz yangı çeşitlerinin hepsi içice olabilir.
DERİ REAKSİYONLARI
1.       Peri vasküler dermatitis: Perivasküler dermatitiste yangı hücreleri damarların çevresindedir. Damar duvarında yangı yoktur. Perivasküler hücre infiltrasyonu tarzında karşımıza çıkar. Genellikle aşırı duyarlılık reaksiyonlarında perivasküler dermatitisten söz edilir.
2.       Likenoid dermatitis: burada yangı hücreleri damar çevresinde değil dermis epidermis sınırında bir toplanma gösterirler. Lineer tarzda yangı hücreleri infiltre olurlar. Dermis epidermis sınırını gözden silerler.
3.       Vaskülitis: damar duvarının yangısıdır. Dermiste meydana gelen vaskülitiste nötrofilik lenfositik eozinofilik infiltrasyonlar karşımıza çıkar. En sık görüleni nötrofilik vaskülitistir. Burada löykoplastik vaskülitis yani nötrofillerin çekirdeklerinin parçalanmasıyla karşımıza çıkabileceği gibi nötrofiller normal görünümleriyle de karşımıza çıkabilir. Damar duvarında yoğun olarak nötrofilik infiltrasyon tanımlanır. Septisemilerde sekonder bulgu olarak deride vaskülitis her zaman karşımıza çıkan bir bulgudur.
4.       nödüler ve  diffuz dermatitis: burada nötrofil histiyosit eozinofiller bulunur. Bunların tek tek veya koleksiyon halinde görebilirsiniz. Pyögranülamatöz veya granülomatöz lezyonları tanımlar. Pyogranülamatöz ne demek? Granülom içinde yaygın nötrofil var ise bu isim verilir. Deri hücreleri ağırlıklı olarak langerhans tipi, yabancı cisim dev hücreleriyle karşılaşılır. Lezyonlar tüberküloid veya sarkoid olarak adlandırırlar. Tüberküloid lezyonlarda merkezde eğer nekroz görüyorsanız granülom veya pyogranülom tuberküloid nekroz olarak adlandırılır. Eğer nekroz görmüyorsanız benzer hücre tipleri varsa sarkoid lezyonlar olarak adlandırılır. Özellikle atlarda equine sarkoid diye hastalık var arka gluteal bölgeyi tutar. Gene kedide feline sarkoid diye deri lezyonlarını tanımlar ve karşımıza çıkar. Mantar enfeksiyonları deri tüberkülozu bu tiptir.
5.       İntraepidermal veziküller ve püstüler dermatitis:  bu yapıyla pemfigus ve pentigus benzeri hastalıklar otoimmun dermatitislerde karşımıza çıkan yapıdır. Epitel içerisinde intraepiteryal büyük püstüller veya suprabaziller yerleşim gösteren püstüller şeklinde karşımıza çıkar.
6.       Supepidermal vezikül: epidermisin içerisinde yer alır. Daha bazale yakındır.
7.       Perifollikulitis, follikülitis, furunkulozis: perifollikülitis kıl foliküllerinin çevresinin yangısı. Follikülitis kıl foliküllerinin kendisi yangılıdır. Furunkulozis kıl follikülu ruptura uğramıştır. Açılmıştır yangıyla beraberdir. Kıl folliküllerinin bulbus kısmı parçalanmıştır. Dermisten kıl foliküllerine doğru hücre infiltrasyonu gözlenir. Çoğunlukla tek tek değildirler. Hepsi bir arada karşımıza çıkar.
8.       Fibrotik dermatitis: yangının sonuna doğru şekillenir. Ama her zaman nedbe dokusu değildir. İyileşmeye doğru bütün dermatitisler fibrotik dermatitis haline gelebilir ama bu skar veya nedbe dokusu olarak çoğu zaman değerlendirilmez.
9.       pannikulitis : irinli veya granülomatöz dermatitisin yayılmasıdır. Bütün deri altına yayılmasını ifade eder.
10.   Atrofik dermatozlar: hem deri elastikiyeti artar. Hemde kıl kaybı vardır.özellike cushing’in bulgusudur. Kıl folikülleri atrofiktir.hayvan tüysüz bir hale gelir. Hem epidermiste bir atrofi vardır hem de çok incelmiştir. Aynı zamanda kıl foliküllerinde de atrofi vardır.






DERİNİN KONJENİTAL HASTALIKLARI
1.       Epiteliogenezis imperfekta (Epitelio imperfekta gingua bobis): Epidermisin lokal olarak şekillenmemesidir. Bölge bölge epidermis yoktur. Dermis açıktadır. Kalıtsal otozomal resesif gen ile adlandırılır. Epidermisin olmaması bakteriyel kontaminasyona açık bir hale getirir. Bu tip hayvanlar çoğu zaman septisemiden ölür.
2.       İhtiyozis: balık pulluluk. Kongenital otozomal resesif adlandırılır. İhtiyozis konjenita ve ihtiyozis fötalis olmak üzere ikiye ayrılır. İhtiyozis fötalis daha ağır bir durumdur. Çoğu zaman ölü doğarlar. İhtiyozis konjenita bir süre yaşayabilir ama çoğu zaman bunlar ilk 6 ay içerisinde ölürler. Deride çok şiddetli hiperkeratoz vardır. Lamellar halinde keratin üst üste yayılır. Keratinin dökülmesiyle de ilgili bozukluk vardır. Bu hayvanlarda keratin normalde dökülerek ayrılacaktır fakat bu bu hayvanlarda ayrılmaz. Ölen hücreler tabaka tabaka yığılırlar. Kıl folikülleride oluşmamıştır.
3.       Kalıtsal çinko yetersizliği: çinko özellikle kıl follikülleri ve keratinizasyonun normal devam edebilmesi için gereklidir. Çinko ligand eksikliğine bağlıdır. Siz ne kadar çinko verirseniz verin verdiğiniz çinko emilemez, emilse bile taşınamaz. Çinko eksikliğine bağlı hiperkeratoz ve kıl örtüsünde azalma ile karşılaşılır.
4.       Hipotrikozis: kıl örtüsünün yetersiz şekillenmesidir. Hayvan kılsız bölgeler halinde doğar. Deride renklenme vardır. Deri normaldir ama kıl follikülleri şekillenmemiştir. Kalıtsaldır.
5.       Alopesi universalis: özellikle kedilerde ırk olarak yetiştiriliyor bu kediler (Sphinx kedisi). Deride kıl yok ama deri fazla kıvrımlıdır.
6.       Hipertrikozis: fazla kıllanma. Kıl follikulllerının hiperplazisini tanımlar. Özellikle border hastalığı için önemlidir. Gebeliğin ilk 1/3’ünde yakalanırsa persiste enfekte ve köpek kılı görünümü gözlenir. Primer follikül sayısı artar. Sekonder follikül sayısı azdır. Yani birleşik kıl yapısında çok tek tek kıl folikülleri tarzındadır. Kıllar diktir. Çok sayıda kıl folikülü yan yana yer alır. Ve çıkışlarıda sivri sivri diken gibi karşımıza çıkar.
7.       Epidermolizis bulloza: epidermisin lokal olarak ortadan kalkmasıdır. Özellikle mekanik etkilere karşı duyarlılığıdır. Burada epitel hücrelerini sınırındaki bağlantı yetersizliğini tanımlar. Bu tip hayvanlar dekubitis yaralarına çok duyarlıdır. Vucudun sivri bölgelerinde yere temas eden noktalarda deri sürekli olarak açılır. Fazla yaşama sansı yoktur.
8.       Dermatomiyozis: özellikle collie ırkı köpeklerde lokal şekillenen özellikle burun üstünden kulaklara doğru yayılan epitelmolizis pullosadır ama bunda yangısal infiltrasyon yoktur. 6 ay içinde burun üstünde yaralar tarzında karşımıza çıkar. Sağaltıma cevap yoktur. Bu tip hayvanlarda kas tutulması vardır. Özefagus tutulması ile birlikte karşımıza megaözefaus çıkar yutkunma bozuklukları vardır. Çoğu zaman pnomoni şekillenir.
9.       Kollagen bozukluklar: deriye elastikiyeti vericek ama verirken de  belli bir direnç göstermesi gerekir. Kollagenin tam şekillenmemesi yani kollagen displazileri sonucunda da deri aşırı elastik olur ama çok kolay parçalanabilir, ayrılabilir. Deri normalden daha gevşek ve sarkık yapıdadır.
SEBOREİK DERİ HASTALIKLARI
                Basit bir kepeklenme. Normalde insanlarda kepek dediğimiz yapıdan başka şiddetli yağlanma ile birlikte de seyredebilir. Hormonal bozuklukluklar, ekto ve endoparazitlere bağlı olabilir, aşırı duyarlılık, beslenme bozuklukları, çevresel faktörler gibi aklınıza gelebilecek hemen hemen her türlü etkenle karşınıza çıkar.
Seborea sikka kuru; yani burada yağlanma yoktur, sadece kepeklenme vardır. Seboresa oleoza; şiddetli yağlanma vardır. Kepeklenmeye yağlanma eşlik eder. Deri üzerinde sarımsı yağ birikir. Seboreik dermatitis;  hem yağlanma hem kepeklenme üzerine interface dermatitis tablosu eklenir.

Akne: bildiğiniz sivilce. Ortokeratotik hiperkeratozis ile beraber foliküllerin genişlemesi ve tıkaç oluşumu ile karakterizedir. Özellikle kedi ve köpeklerde görülür. Hormonal dengesizliklere bağlıdır. Temelde bildiğiniz ergenlik sivilcesi. 12- 13 aylığa kadar olan kedilerde ve köpeklerde gözlenir. Daha sonra bu olgu kendi kendine geçer.
PİGMENTLEŞME BOZUKLUKLARI
Bunlar hiperpigmentasyondur. Güneş ışığından tutunda herhangi bir kronik irritasyona bağlı olarak derinin epidermis tabakasında fazla miktarda melanin pigmentinin birikmesidir.
Akantozis nigrikans: köpeklerde görülür. Şiddetli olarak akantoz vardır. Dermis epidermis sınırında rete ridge oluşumları görülür. Dermis epidermise doğru parmakvari girişimleriyle karakterizedir. Aynı zamanda aşırı bir pigmentasyon vardır. Akantoz varsa çoğu zaman hiperkeratozla karşılaşırsınız. Hiperplastik dermatitisle birlikte görülür. Derinin her bölgesinde görülebileceği gibi özellikle ağız boşluğunda karşımıza çıkar.
Lökoderma: lokal olarak derinin depigmentasyonudur. Edinsel olarak şekillenir. Melanin pigmenti sentezinin lokal olarak ortadan kalkmasıdır.
Piebaldizm: albinimustan farkı nedir? Melanosit normal olarak şekillenir ama derinin bazı bölgelerine göç edemezler. O bölgelerde melanositler bulunmaz. Alacalı hayvanlarda karşımıza çıkar. Bazı tip hayvanlarda ırk özelliğidir(holstain, dalmaçya..)
Albinizm: melanositler normal olarak şekilleniyorlar yerlerine göç ediyorlar ama enzim defekti var. Tirozinaz enzimi. Melanositler normal olarak deride bulunuyorlar ama melanin sentezini gerçekleştiremiyorlar. Tüm vucutta görülür.
Vitiligo: edinsel olarak hipopigmentasyondur. Özellikle deride lokal olarak rengin açılmasıdır. Göz çevrelerinde, burun çevresinde, kulak uçlarında çıkar. İnsanlarda kalıtsal bir hastalıktır.
Lökotrikia: kıl örtüsünün rengini kaybetmesi. Nutrisyonel yetersizliklere bağlı olarak şekillenebilir.genç yaşlarda yaşa bağlı olarak melanin sentezinin azalmasıyla oluşur.
Evcil hayvanlarda bakır yetersizliği: tüylerde dökülmenin yanında renginde açılma da görülür.  Çünkü bakır, tirozinaz enzimin yapısına girer. Tirozinaz enzimi eksikliği melanin sentezlenmesinin önüne geçer ve depigmentasyon görülür.

DERİNİN FİZİKSEL ZEDELENMESİ
Nasır: lokal olarak şekillenen hiperplazi.
Higroma: eklemlerin üzerinde bursalar vardır.bunlar yastık görevi yapar. Hatalı şekillenen bursalara higroma denir.
Dekubitis ülserleri: derinin lokal bir bölgesine uygulanan sabit bir basınç sonucu ortaya çıkan iskemik nekroza bağlı olarak şekillenir.
İntertrigo: derinin katlanmış bölgelerinde şekillenen lokal dermatitise verilen ad.
Enjeksiyon bölgesi yaraları: aşı uygulamalarından sonra ortaya çıkar. Alüminyuma karşı oluşan bir nevi yabancı cisim reaksiyonu olarak karşımıza çıkar. Dev hücrelerinden başlayıp bildiğimiz granuloza hücrelerine kadar olan yapılarla karşılaşırız.
Akral yalama dermatitisi: özellikle iri cüsseli ve canı sıkılan köpeklerde görülür. Dar bir alana koca hayvanı bağlarsınız. Hayvan can sıkıntısından kendini yalamaya başlar. Özellikle tarsal ve karpal eklemlerini sürekli yarar. Tükürüğünü hayvan her ne kadar kendini temizlemek için de kullansa devamlı yaladığı için o bölgede deri yumuşar ve dermatit şekillenir. Burada da perivasküler dermatitis şekillenir. Bu bir sıkılma hastalığıdır.
Traksiyon alopesisi: hayvanlara n’apıyoruz? Tasma takıyoruz. Özellikle elastik tasmalar çekmeye bağlı olarak basınca bağlı tüy dökülmesiyle, alopesiyle karakterizedir.
Kuyruk ucu nekrozu: sığırlarda oluşur. Hayvan kuyruğu üzerinde yatıyor ise bir süre sonra nekroz şekillenir.
Soğuğa ve sıcağa bağlı oluşan deri reaksiyonları: soğuğa karşı zedelenme hücrenin kendi kendine donmasıdır. Hücrenin içinde su var. Su donduğu zaman n’olur? Hacim artar. Hacim artarsa n’olur? Hücreyi patlatır. Donma ısırığında derinin alt tarafındaki dermis bölgesinde bulunan kan damarlarında soğuğa bağlı olarak kontraksiyonlar oluşur. İskemik nekroz oluşur. Termal zedelenmede bir şeyi çok ısıtırsanız n’olur? Proteinler denatüre olur. 1. dereceden 4. dereceye kadar yanıklar meydana gelir.
KİMYASAL ZEDELENMELER
Primer kontakt irritan dermatitis: deri şiddetli asit ve alkalilerle karşılaşır. Birinde lezyon kroniktir, diğerinde lezyon akuttur. Asitler ve alkaliler n’apar? Yine bunlar proteinleri pıhtılaştırır. Deriyi yakar.         Talyum şu anda kullanılmıyor ama eskiden kullanılmış bir maddedir. Artık yasak. Deride ülserasyon ve lezyonlara neden olur. Ektoparazitler için uygulanan Arsenikli banyolar kontakt irritan dermatitise neden olur. Civa zehirlenmesi, civa içeren ilaçların sistemik uygulamalarında oluşur. Dozu düşükse deride dermatitise neden olur. Dozu yüksekse ya böbreklerde nefropatiye ya da sinir sistemi semptomlarına neden olur.
Deri iyodizmi: dezenfektan olarak iyodun kullanılması bağlı olarak karşımıza çıkar. Seborea sikka görülür.
Selenyum zehirlenmesi: kılların dökülmesiyle sonuçlanır. Aslında oluşumu zordur. Yüksek oranda selenyum içeren bitkilerin yenilmesi gerekli. Beyaz kas hastalığı tedavisinde hekime bağlı olarak oluşabilir.
ORGANİK KLORLU VE ORGANİK BROMLULARLA ZEHİRLENMELER
Klorlu naftalen zehirlenmesi: artık kullanılmıyor. Normal şartlar altında makinaların yağlı parçalarının yağlanmasında kullanılan bir madde. Hiperkeratoza neden olur. Sığırlarda ve koyunlarda –x hastalığı- olarak adlandırılıyor. PCD’ler (poliklordifeniller)vardır. Bunlar trafoların güç revigasyonlarında kullanılır. Artık hemen hemen hiç kalmadı. Trafolar değiştirildi ama 1980’li yıllarda oldukça kullanıldılar. Deride akne lezyonlarına neden olurlar. Doğada kalıcıdırlar. Sütlerde hala çıkmaktadırlar.
Ergot alkolikleri: şiddetli olarak vazokontraksiyona neden olurlar. Özellike ekstemitelerin uç noktalarında karşımıza çıkar. Tırnağın düşmesine kadar varan bir çok olaylara neden olurlar.
DERİNİN AKTİNİK HASTALIKLARI
1.       Solar radrasyonun direk etkisi
2.       Solar dermatitis
3.       Solar elastazis
4.       Solar keratozis
5.       Fotosensitizasyon


Solar radrasyon: güneş ışınları AVC ultravioyle ışınlarını dünyaya gönderir. Bunlardan zararlı olanları 290nm altı direk DNA hasarına neden olur. Ağırlıklı olarak 290-320nm arası olanları ozon tabakası keser. 320nm üzeri zararlı değildir ama fotosensitizasyonda ağırlıklı olarak 320nm’nin üzeri etkilidir. Şimdi bir radrasyona maruz kaldığımızda ne olur? Bir kere hücre içindeki moleküllerin birbirine çarpma hızını arttırır. Nedir bu? Mikrodalga fırın mantığıyla çalışır. Sıvıyı içeride ses dalgalarıyla titreştirir. Burada ki olan olayda temelde odur. Radrasyon temelde bir partiküldür. Radrasyon Hücreye çarptığı zaman hücrelerin içerisindeki kollagen sıvıları içerisindeki moleküller birbirine çarpmaya başlar. Birbirine çarptığı zaman hücreler ısınır. Hücre içerisinde ısı açığa çıkar. Buna bağlı olarakta hücre içi ısı arttıkça sonuçta proteinlerin pıhtılaşması ve bir yanık meydana gelir.
Solar elastaz: dermis tabakasındaki dejeneratif değişiklikler. Bu bölgelerde dermis tabakası normalde pembe eozinofilik bir yapıdadr. Ama buralar bazofilik bir yapı alır. Mavi renkte boyanır.
Solar keratosiz: epidermis hücrelerinde bir nekroz söz konusudur. Aynı zamanda displazi şekillenir.
Fotosensitizasyon: gün ışığına karşı aşırı duyarlılığı tanımlar. Normal koşullarda derinin altında gün ışığına karşı herhangi bir reaksiyon oluşmaz.3 şekilde meydana gelir. Bir tanesi; fotodinamik ajan dışarıdan besinler yoluyla alınmasıdır. Diğerinde; porfirin metabolizması bozukluğu vardır. Porfirin hem’in yapısına girer. Porfirin metabolizma bozukluğuna bağlı olarak gider deri altında birikir. Diğeride; hepatojen fotosensitizasyondur. Nedir bu? Normal koşullar altında 320nm’nin altında UV ışınları zararlı değildir. Ama bunlar fotodinamik ajanları aktive eder. Fotodinamik ajan aktive olduğu zaman üçünde de aynı şey geçerlidir, hücre içindeki serbest oksijen radikallerinin ve enzimlerin defektlerine neden olur. Bunlarda elektron açığı vardır. Çevresindeki diğer moleküllerden elektron koparmaya çalışırlar. Oksidatif stres hücresel yaşlanmanın ana nedenidir. Hidrojen peroksit gibi yada superoksit dizmutaz gibi enzimler bu serbest oksijen radikallerini indirgerler. Elektron açığını ortadan kaldırırlar. Burada ki gibi fotosensitiv ajan aşırı miktarda serbest oksijen radikallerinin oluşmasına neden olur UV etkisiyle. Normal koşullar altında UV’de zararsızdır. Fotodinamik ajanda zararsızdır ama her ikiside deride bulunduğu zaman  fazla miktarda serbest oksijen radikali ortaya çıkar. Serbest oksijen radikalinin ortaya çıkması demek mitokondiyal solunum sisteminin baskılanması demektir. Mitokondiyal solunum sistemi baskılandığı zaman hücrenin enerji metabolizması çöker. Hücrenin enerji metabolizması da çökerse  hücre ölür. Şimdi fotodinamik ajanı dışarıdan gıda olarak alırsanız, st. John otu, buğday vs.. bunlar dışarıdan alındıkları zaman içerisindeki fotodinamik ajanlar gider deriye yerleşir. Birde fotodinamik kontakt fotosensitizasyon vardır. Bunda alınmasına gerek yoktur, deriyle temas etmesinde dahi bu bölgede duyarlılığın olmasına yeterlidir. Yabani havuçta olduğu gibi. Fenotiozin bir ilaçtır. Yaygın olarak kullanılır. Yüksek dozlarda uygulandığı zaman fotosensitizasyona neden olur. Nasıl ayırt edersiniz diğerlerinden? Diğerlerinde göz lezyonu olmaz. Fenotiozin zehirlenmesinde göz lezyonu olur. Korneal ödem de beraberinde şekillenir.
Dedüktif pigment birikimi: burada porfirin metabolizması bozuklukları söz konusudur. Sığırların kongenital eritropoietik porfirisi(pembe diş hastalığı). Burada üroporfinojen 3 enzim kosentetazının eksikliği vardır. Pigment porfirin dişlerde, kemiklerde birikir. Aynı zamanda idrarla da dışarı atılır. İdrarı gün ışığına tuttuğunuz zaman rengi koyulaşır. Koyu kahve bir hal alır. Dişler pembemsi mor bir renk alır. Özellikle sığırlarda karşımıza çıkan bir durumdur. Eritropoietik porfirisinde ise serokatalaz enzim defekti vardır. Yalnız burada dişler pembe renk almaz, idrarda da porfirin bulunmaz ama her ikisi de fotodinamik ajandır.
                   Hayvanlarda en sık karşımıza çıkan hepatojen fotosensitizasyondur. Filloeritrin klorofilden üretilen ve rumendeki bakteriler tarafından krolofilden üretilen bir maddedir. Portal dolaşımla karaciğere gelir ve karaciğerde indirgenerek idrarla atılır. Eğer yaygın olarak bir karaciğer defekti varsa %80-90 oranında filloeritrin indirgenip idrardan atılamaz. Vucutta birikir. Temel birikim yeri de deridir.fotodinamik bir ajandır. Gün ışığına çıktığı zamanda fotosensitizasyona neden olur. Hangi durumda karşımıza çıkar? karbontetraklor zehirlenmesinde. Çok tehlikelidir. Eğer hayvan alırsa karaciğer sirozu olur. Hiç kaçarı yoktur.leptospiroz hastalığı sırasında da fotosensitizasyon meydana gelir. Fotosensitizasyon nerede şekillenir? Doğal olarak gün ışığına ihtiyaç var. Gün ışığının en fazla temas ettiği yerlerde oluşur. Yüzde burun ve gözlerin çevresinde özellikle sırt bölgesinde karşımıza çıkar. Deri tamamen eroziv ülseratif bir yapıdadır.
BESİN YETERSİZLİKLERİ
Protein kalori yetersizliği, yağ asiti yetersizliği, hipovitaminoziste karşımıza çıkar. Bir kere kıl örtüsü zayıflar. Kıl örtüsünün zayıflamasıyla birlikte  kıllarda alopesi görülür. A hipovitaminozise bağlı olarak hiperkeratoz şekillenir. Mineral yetersizliklerinde özellikle çinko önemlidir. Domuzlarda ve sığırlarda etkilidir. Deride ise hiperkeratoza bağlı olarak kıl örtüsünde dökülmelerle karşılaşırız.
İMMUN ARACILI DERMATOZİSLER
Ürtiker: ürtiker nedir? Böyle küçük küçük kabarçıklardır. Küçükken allerji olduğmuz zamanlarda çıkar.oralar tatlı tatlı kaçınır. Yani deride kaşıntılı ödemli şişkinlikler ürtikerdir.
Anjiyoödem: ürtikerin daha şiddetli halidir. Subkutan dokuda da ödem şekillenir. Özellikle allerjik reaksiyonlarda larinkste şekillenirse ölümcüldür. Anjiyödem yüzde şekillenir.
Atopik dermatitis: genetik olarak IgE aracılı dermatitislere duyarlılığı tanımlar.
Allerjik kontakt dermatitis: irritan maddeyle veya allerjenle deride karşılaşırsınız. Aradaki fark nedir? Kontakt dermatitis daha ziyade geçikmiş tiptir. Hücreye bağlı T-lenfosit reaksiyonuna bağlı olarak geçikmiş tip aşırı duyarlılık reaksiyonudur. Diğerleri ise tip 1 ve tip 3 yani hücrelerinden bazıları IgE aracılı dermatitislerdir.
Pire ısırığı ve culicoides ısırığı: sivrisinek. Herkes sivrisinek tarafından ısırılır. bir iki saat kaçınırsınız geçer gider ama bazılarında sivrisinek bir sokar ve aşırı şişer. Yine pire ısırığında da pire tükürüğüne karşı oluşan aşırı duyarlılık reaksiyonlarıdır.tip 1dirler.
Endoparazit aşırıduyarlılığı: parazite karşı oluşan IgE’nin deride gidip mast hücrelerini aktivite etmesi sonucu oluşur.
OTOİMMUN DERMATOZLAR
1.       Pemfigus
2.       Pemfigus vulgaris
3.       Pemfigus vejetans
4.       Pemfigus foliaseus
5.       Pemfigus eritematozus
Pemfigus: pemfigusta epidermisteki hücrelere karşı otoantikorlar üretilir. Desmozomlara ve özellikle yüzey antijenlerine karşı antikorlar üretilir. Oluşan antikorların neye etkili olduğu kaç kilodalton altındaki proteine etkili olduğuna bağlı olarak da lezyonların yeri değişir.
Pemfigus vulgaris: pemfigus vulgaris suprabaziler yerleşir. Yani str. bazalede str. spinozum arasında veziküller meydana gelir. Bu bölgedeki hücreler arasındaki yüzey antijenlerine karşı antikorlar oluşur.
Pemfigus vejetans: intraepiteryal epitelin tabakalarına karşı dezmozomlara karşı özellikle antikorlar üretilir. Str. bazale, st. Spinozum, str. korneum ve str. granulozum tabakalarının komple birbiriyle oluşan hücresel bağlantılarına karşı otoantikorlar meydana gelir. İntraepiteryal vezikül oluşumlarıyla karşılarız.
Pemfigus foliaseus: subepideryal, yüzeysel olarak str. spinozum ve str. granulozum arasındaki yüzey bağlantılarına karşı otoantikorlar şekillenir.
Pemfigus eritematozus: pemfigus vulgarisin hafif şeklidir. Lokaldir.
                   Klinik olarak birbirlerinden farkı nedir? Pemfigus vulgariste ağız lezyonları mukoza lezyonları olguların %90’ında vardır. Lezyonların %50’si ağızda başlar. Diğerlerinde vejetans ve foliaseusta mukoza lezyonu yoktur.
Bulloz pemfigoid: bu sefer subepidermal olarak otoantikorlar şekillenir. Yani str. bazale ile str. spinozum arasında  karşımıza çıkar. Dermiste str. bazale arasında meydana gelir. Otoantikorlar str. bazale hücrelerine karşı şekillenir.
lupus eritamatozus:  sistemik yada discoid olarak iki haldedir. Bunlar birbirinin altyapısı değildir.yani sistemik discoid olmaz. Burada da B-lenfositlerin anormal aktivasyonu sözkonusudur. Özellikle interleukin 6’nın aşırı uyarılmasına bağlı olarak şekillenir. Otoantikorlar DNA,RNA ve histon proteinlerine karşı otoantikorlar oluşur. Sistemik lupus eritematozus bir çok organı etkiler. Discoid lupus eritematozus sadece deriyi tutar.
Eritome multiforme:  gecikmiş tip T-lenfositlere, sitotoksik T- lenfositlere bağlı olarak ve nedeni bilinmeyen şekilde de oluşur. Ama buradaki lezyonlar makroskobik olarak karşımıza çıkıcak olan yapılar genellikle veziküllerdir.
DERİNİN VİRAL HASTALIKLARI
POX VİRUS ENFEKSİYONLARI
Eritramatöz makül : küçük kırmızı odaklar
Papül: epidermal stoplazmik şişkinlikler
Vezikül: lezyonların birleşmesi ile
Püstül
Kabuk
Veziküler devre koyun çiçeği gibi bazı pox virus enfeksiyonlarında iyi gelişir. Bulaşıcı püstüler dermatitis gibi bazılarında da geçicidir yada şekillenmez. Veziküller göbekli püstüllere dönüşür. Orta kısım çökük, kenar kısımlar kalkık ve çoğu zaman eritamatözdür. Pock olarak adlandırılır. Ölümler sekonder enfeksiyonlardan dolayı olur. Koyun çiçeğinden farkı lezyonların kabarık olması ve lezyon başlangıcı ağız çevresinden olmasıdır.
PARAPOX VİRUS HASTALIKLARI


 BULAŞICI PÜSTÜLER DERMATİT (Bulaşıcı ektima)
Yaygınlığı %90dır.ölüm oranı maksimum % 1 dir. Ölümler sekonder bakterilerden dolayıdır. Koyun çiçeğinden farkı lezyonların daha kabarık olmasıdır. Lezyonların başlangıcı hemen daima ağız çevresindendir. Lezyonlar hiperplastiktir. Göbekli oluşumla karşılaşılmaz. Makroskobik lezyonları dışarıya doğru taşkındır. Lezyonlar ağız boşluğuna yayılır. Şapla ayrılması gerekir. Alt sindirim kanalında da lezyon oluşabilir. Çiçekten farkı akciğer ve böbrekte lezyon oluşmaz. Ayak ve memede lezyon azdır. Esas lezyon yüzde oluşur. İnsana bulaşır. Elde görülür. Meme lezyonlarından bulaşır genelde lezyonda genelde balonumsu dejenerasyonla birlikte akantolizis görülür.
YALANCI SIĞIR ÇİÇEĞİ
 Genelde Meme başında görülür. Lezyonlar ülserasyon şeklindedir. Memeler şişkindir. Lokal enfeksiyon tarzında çıkar. Memeler ödemlidir. Halka yada at nalı şeklinde görülür.


ORTOPOXVİRUS HASTALIKLARI
SIĞIR ÇİÇEĞİ
Sporadik vakalar şeklindedir. Deride lokal olarak şekillenir. İç organ lezyonları yoktur.  Memede ülserasyon şeklindedir. İnsana bulaşabilir. Kedilerde de oluşabilir. Tek bir lezyon şeklinde başlar. Tekrarlar. Vücudun herhangi bir yerinde oluşabilir. Genelde ekstremitelerde ve bunun çevresinde oluşurlar.
KOYUN ÇİÇEĞİ
Evcil hayvanlarda en şiddetli çiçek hastalığıdır. Yüksek mortalitelidir. Et süt ve yapağıda düşüş şekillendirir. Mastitis yapar. Bütün evreleri gösterir. Sürü içinde morbidite % 100 mortalite %10 civarıdır. Lezyonlar eritramatöz maküller tarzındadır. Sonra papül oluşur. orta kısımları ülserleşir. Vezikül oluşur sonra püstül. Sonra yırtılır. Ortaları çukurlaşır. En önemli farkı iç organlarda olmasıdır. Ac ve böbrekte karşılaşılır. Lezyonlar alveoliktir( alveolden başlar). Lezyonlara hem yüzey epiteli hem de kıl follikül epitelinde rastlanır. Deride balonumsu dejenerasyon görülür. Keratinositlerde hiperplastik lezyonlar bulunur. Eozinofilik poxinkluzyonları guerneil cisimcikleri(memelideki çiçek lezyonunda görülen tip). Boingelbover (kanatlıdaki tip). Esas bulgu koyun çiçeği hücreleridir. Bunlarda intrastoplazmik cisimciği hücrelerine rastlanabilir. Koyun çiçeği hücreleri (cellulesclaveleuses)  virusla enfekte  monosit makrofaj ve fibroblastlardır. Ortaları köpük olarak görülür. İç bükey ayna gibidir. Kromatin çekirdek duvarına yapışmıştır. Koyun çiçeği hücresinin virusla enfekte olması şarttır.( antijen pozitif)
LUMPY SKİN
Sığırların capri pox virus enfeksiyonudur. Sert nodüller tarzındadır. Bu nodüller dışarıya doğru açılabilirler. Açıldıktan sonra iyileşirler . kalıcı da olabilirler.
SIĞIR HERPES MAMİLLİTİSİ
BHV-2 tarafından oluşturulur. Lokaldir. Memede direk ülserasyon tarzındadır. İnkluzyonlar intranükleerdir. Sinsityal hücre oluşumuna neden olurlar. Süt emenlerin ağzında da görülebilir.

PAPİLLAMATOZİS 
Papovavirusları deride lezyonlar oluşturur. Dışarıya doğru karnabahar şeklindedir. Birden fazla olabilir.
İMPETİGO
Stafikokal enfeksiyondur. Streptokoklarda bazen neden olabilir. İntraepidermal püstül oluşumlarıdır. Kedi ve domuz yavrularında görülür.
DERMATOFİTOZİS
Dermatophilus congolensis yol açar. Sporları uyuyan spor şeklindedir. Yağışlı zamanda yağışlı iklimlerde görülür. Yapağının yapışmasıyla özellikle kene enfeksiyonlarından sonra görülür. Dermatofitozis bir kabuktur. Başlangıç lezyonu küçük bir papüldür. Sonraları kabuk oluşur. Kabuğu kaldırdığında kıl da birlikte gelir. Epidermiste kalkar. Yerinde ülserler kalır. Deride yapağı kalitesini bozar. Kıllar topaklanır. Lezyonlar kıl örtüsü altında gözden kaçar. Kabuk oluşumunda epidermolizis, hiperkeratoz, hiperplazi, eksudasyon  ve kabuklanma  görülür. Tabaka tabaka kabuk oluşumu gözlenir.

LEPRA (cüzzam) 
Etken mycobakteri. Fare leprasının kediye geçmiş halidir. Çoğu olguda etken izole edilemez. 3 yaş altı kediler daha duyarlıdır. FIVla ilişkisi olabilir. Tek bir lezyon halinde başlar. Süratle yayılır. Genelde ekstremitelerdedir. Sırtta da olabilir. Isırık lezyonları temel nedendir. Lezyonlar mikroskobik olarak lepra benzeri yada tüberkuloid lezyonlar şeklindedir. Şiddetli hücresel savunma vardır. Enfeksiyon hücresel savunma ile sıkıştırılır. Etrafında da histiyositten oluşan hücre infiltrasyonları ile çevrilidir. Tubekuloid lezyonlar eksudatif karakterlidir. Yaygın granulamatozdür. Monosit,  makrofaj ve histiyositler oluşur ama dev hücreleri ile de karşılaşılır.