veteriner etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
veteriner etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Mayıs 2016 Cuma

Veteriner Hekimlikte Anestezi Ders Notları

Veteriner Hekimlikte Anestezi

Veteriner Hekimlikte Anestezi Ders Notları

Baytarizm

Anesteziklerin kullanım amaçları: Cerrahi işlemlerde ağrının ortadan kaldırılması, kas gevşemesinin sağlanması;Çeşitli teşhis ve tedavi işlemlerinin gerçekleştirilmesi,Evcil, vahşi ya da egzotik hayvanların sakinleştirilmesi ve transportu;Ötenazi ve kasaplık hayvanların kesime hazırlanması (kesim öncesi CO2 uygulanması) ANESTEZİ UYGULAMALARI: 1)İnhalasyon anestezisi:
2)Enjektable anestezi: Anestezik solüsyonlar intravenöz, intramusküler, subkutan, intratorakal, intraperitoneal olarak enjekte edilir.
3)Oral ya da rektal anestezi: Likid ya da süpozituvar türdeki anestezik maddeler.
4)Lokal anestezi: Topikal, saha blokajı şeklinde ya da bölgeyi innerve eden sinirlere yakın olarak (paravertebral, epidural anestezi) tatbik edilir.
5)Elektronarkoz: Beyinden elektrik akımı geçirilerek derin narkoz oluşturulması.
6)Hipnoz
7)Akapunktur:.
8)Hipotermi:
PREANESTEZİK DÖNEMDE Değerlendirilme:.
1)ANAMNEZ:
2)FİZİKİ MUAYENE.
3)DİYAGNOSTİK TESTLER: TAM KAN SAYIMI:Hematokrit (PCV), hemoglobin (Hb): Kanın dokulara O2 taşıma kapasitesini gösterir.PCV değeri yüksek dehidrasyon kan viskositesinde artma PCV değeri düşük kan kaybı, anemi Total plazma proteini TPP): TPP değeri yüksek dehidrasyon kan viskositesinde artmaTPP değeri düşük böbrek, karaciğer, sindirim sistemi hast.“ Anestezik maddelerin çoğu sirkülasyondaki plazma proteinlerine bağlanarak kan içinde dağılır Hipoproteinemili hastalarda, Plazma proteinlerine bağlı olmayan ve serbest ilaç miktarı arttıkça serbest ilaç miktarı artacak ve sonuçta ilacın gücü artacaktır.
4)PIHTILAŞMA ZAMANI TESTİ
5)KAN GAZLARI:Küçük hayvanlarda a. Femoralis’ten, büyük hayvanlarda a. Fascialis’ten kan alınır.Kanın pH değeri de vücudun asit-baz dengesi hakkında bilgi verir.
6)ELEKTROKARDİYOGRAFİ (EKG)
7)RADYOGRAFİ:
ANESTEZİK MADDENİN SEÇİMİ
1)Beynin çalışmasını engellememelidir(-)
2)Beyinciğin çalışmasını engellemelidir(+)
3) Medulla Spinalisi paralize etmelidir(+)
4)Medulla oblangata’daki yaşam merkezlerini paralize etmemelidir(-)
5)Kalbi narkoze etmemelidir(-)
6)Metabolizmada değişiklikler oluşturmamalıdır(-)
7)Anesteziğin etkisi, anestezistin kontrolünde olmalıdır
8)Anestezikler (eksitasyon) uyarma göstermeksizin hızlı bir şekilde şirurjikal anestezi devresi sağlamalıdır.
9)Doz genişliği fazla olan ilaçlar kullanılmalıdır
10)Anesteziden eksitasyon göstermeden çıkışı sağlayan preparatlar kullanılmalıdır.
11)Herhangi bir doku için irritan olmamalıdır. (-)
ŞOK sağaltımı: Aşırı serum uygulanırsa: Göz ve burundan akıntı, şemozis, akciğer seslerinde artma, solunum sayısında yükselme görülür.
PREANESTEZİK İLAÇLARIN KULLANIM AMAÇLARI
1)Hayvanda sedasyonu sağlamak:
2)Anesteziye girişi ve çıkışı kolaylaştırmak:
3)Genel anesteziye bağlı meydana gelebilecek etkileri azaltmak ya da elimine etmek:
4)Anestezi oluşturmak için gerekli olan genel anestezik madde miktarını azaltmak:
Preanestezikler, Hipovolemik ya da hipotansif hastalarda kullanılması sakıncalıdır. ÇÜNKÜ; bu ilaçlar periferik vazodilatasyon özelliğine sahip olduklarından hipotansiyona neden olurlar
Anestezik maddelerin eliminasyonu hayvanın özellikle metabolik aktivitesine bağlıdır. (Küçük hayvanlar, büyük hayvanlara göre yüzey alanına oranla daha fazla metabolik aktiviteye sahip olduklarından, canlı ağırlığa göre anestezik doz ihtiyacı, büyük hayvanlara göre daha fazladır).
ATROPİNİN ETKİLERİ:
1)N. Vagus’un uyarılmasını bradikardiyi engeller bloke eder kardiyak output’u azaltır
2)Atropin parasempatik sinirleri uyarır salisvasyonu azaltır
3)Gastrointestinal aktiviteyi azaltır
4)Pupillar dilatasyon oluşturur
5)Göz yaşı salgısını azaltır.
6)Akciğer bronşlarında dilatasyon oluşturur
7) Törapatik dozlarda Atropin, arteriyel kan basıncını minimal düzeyde değiştirir.
Dozları;Köpeklerde:0.04mg/kgKedilerde:0.1mg/kg(max0.3mg)Ergin sığırlarda:0.04-0.06mg/kgKoyun ve keçilerde:0.7mg/kgAtlarda:0.01-0.02mg/kg
Konjestif kalp hastalığı olan hastalarda,Konstipasyonlu ve ileuslu hastalarda kullanılmamalıdır. Aşırı dozda kullanıldığında; uyuşukluk, mukoz membranlarda kuruma, susama, eksitasyon, pupillar dilatasyon ve taşikardi oluşturur.
TRANKLİZAN VE SEDATİFLER
Tranklizanlar ve Sedatifler
(Ataraktiker) (Hipnotikler)
Phenothiazinler Butyrophenonlar Benzodiazepinler Thiazine Türevleri
BUTYROPHENON GRUBU İLAÇLARIN ETKİLERİ BENZODİAZEPİNLERİN ETKİLERİ.
1)Tam etkisinin oluşması için uzun bir süreye ihtiyaç gösterir çünkü; karaciğerde metabolize olurlar ve metabolitleri ilacın kendisinden daha aktiftir.
2)Vahşi hayvanlarda, ruminantlarda, atlarda, kedi ve köpekte yaygın olarak kullanılır.3)Düşük dozları, hayvanların davranış bozukluklarının tedavisinde kullanılır.
3)Opioid türevi ilaçlar ile kombine olarak yoğun bakım hastalarında sedasyon amacıyla kullanılır.
3)Ketamine anestezisinde, ketamine bağlı konvulzyonların halüsinasyonların azaltılmasında kullanılır.
4)Bir çok hayvanda iştah açıcı özelliğe sahiptir (kedide oral yolla 1mg/kg dozda iştah açıcı olarak kullanılabilir).
XYLAZİNE
Sığırlarda Xylazine pratik olarak 4 ayrı dozda uygulanır:
1)0.25ml/100kg IM:Belirgin derecede sedasyon sağlar, hayvanlar çoğunlukla yatmazlar. Transport, pansuman ve bandaj işlemleri sırasında uygulanır.
2)0.5ml/100kg IM: İleri derecede sedasyon oluşturur, yatmaya neden olabilir. Analjezi ve kaslarda gevşeme görülür. Meme ve tırnak operasyonlarında tercih edilir.
3)1 ml/100kg IM:İleri derecede sedasyon oluşturur, yatmaya neden olur.Lokal anestezi uygulaması ile yapılacak operasyonlarda sedasyon sağlar. 4) 1,5 ml/100kg IM:Bu yüksek dozu nadiren uygulanır. Uzun süreli sedasyon ve kas gevşemesi olur. Daha çok vahşi hayvanlarda ve boğalarda tercih edilir.
ANESTEZİDE KULLANILAN TERİMLER
Acapnie: Kanda CO2’nin azalması.
Analeptique: MSS stimülantları (uyarıcılar); Coramine, Lobelin, Penthazol, Coral, Niketamid vs…
Analgesie: Ağrının ortadan kaldırılması.
Anoxie: Dokuların O2’siz kalması.
Arithmie: Kalp atımlarının ve nabzın normal olmayan ritimleridir.
Arterio-kapillar damarların tekrar dolma zamanı: Anestezi altındaki hayvanın renksiz, pigmentten yoksun olan mukozasına, örneğin yanakların, dudakların iç yüzüne parmakla basınç yapılır, parmak kaldırıldığında önce bir iskemi (ischemie)(geçici kansızlık) olur, sonra doğal rengine yani eski haline döner.Bu durum iki saniyede oluşur ki arter ve kapillarların dolma zamanının normal olduğunu yani periferik sirkülasyonun fizyolojik sınırlar içinde sürdüğünü gösterir.
Blok-Sinir blokajı: Herhangi bir bölgedeki sensibl veya sempatik sistemi paralize etmektir.
Cheynes-Stokes respirasyonu: İnhalasyon anestezisinde solunumun yavaşlayıp bir süre durması (apnea), yeniden yavaş yavaş başlamasıdır. M. Oblangatada’nın eksik uyarılması sonucudur.
Kardiyak output: Kalbin belli süre içinde damarlara sevk ettiği kan miktarı.
Collapsus: Periferik etki olmaksızın, ani dolaşım yetersizliği sonucu yaşam fonksiyonlarının azalmasıdır.
Kontrollü respirasyon:Anestezi altındaki hastanın, solunum fonksiyonunun tamamen anestezist kontrolünde olmasıdır. Kalp ve göğüs cerrahisinde çok önemlidir.
Delirium: İnhalasyon anestezisinin ikinci devresidir
Emesis: Anesteziye girip çıkarken bazen şekillenebilen kusma refleksi
Extrasistol: Kalp sistolden diastole geçtiği anda gelen ikinci bir uyarımla kalbin bir sistol daha yapmasıdır.
İnsuflasyon: Burun ve ağızdan volatil narkotikler ve O2 üflenmesidir.
Metabolik sınır: İnhalasyon anestezisinde hastaya verilmesi gereken O2 miktarıdır.
Ölü aralık: Kapalı sistemle inhalasyon anestezisi yapıldığında, CO2 eğer NaOH (sodalime) tarafından tutulmaz, bir tarafta toplanıp solunursa bazı komplikasyonlar çıkar, bu gazların biriktiği alandır.
Metabolik asidosis: Plazma HCO3 (bikarbonat) konsantrasyonu ve pH düşmesi ile karakterizedir (H+, HCO3 kaybına bağlı olarak artar).
Metabolik alkalozis: Plazma HCO3 konsantrasyonu ve pH artışı ile karakterizedir. (H+, HCO3 artımına bağlı olarak artar). Yaygın olarak vücut Cl ¯ kaybına bağlı olarak oluşur.
Respiratorik asidosis: Alveoler hipoventilasyon sonucu oluşan PCO2 artışı ile karakterizedir.
Respiratorik alkalozis: Hiper alveoler ventilasyon sonucu oluşan PCO2 azalışıyla karakterizedir.
Tidal volume: Bir inspirasyon ve ekspirasyonda alınıp verilen hava miktarıdır.
İnspirasyon yedek hava miktarı: Normal inspirasyondan sonra, akciğer tarafından alınabilen maksimum hava miktarı.
Ekspirasyon yedek hava miktarı: Nornal ekspirasyonla dışarı verilen havadan ayrı olarak, zorla dışarı çıkarılan ekspirasyon havası miktarıdır.
Rezidüel hava miktarı: Çok kuvvetli ekspirasyondan sonra akciğerlerde tutulan hava miktarıdır.
Vital kapasite: Derin bir inspirasyondan sonra çok kuvvetli (maksimal) ekspirasyonla akciğerlerden çıkan havadır.
Total akciğer kapasitesi: Maksimal inspirasyondan sonra akciğerlerdeki total hava volümüdür.
Ölü yer havası ( ölü mesafeli alan):
Anatomik ölü yer havası: Burun ve ağız boşluğundan alveolere kadar kadar olan hava yoludur. Buraya ölü alan denmesinin nedeni bu geçitteki havanın O2 ve CO2’inin alveol kapillarlarındaki değişime katılmamasıdır.
Fizyolojik ölü alan: Alveol çeperinde kapillar kan akımı yoksa veya alveoller çok fazla dilate olmuşsa, alveoller içindeki hava ile kapillar kan arasında gaz değişimi olmaz. Alveol içindeki gaz değişiminin yapılamadığı bu alana fizyolojik ölü alan denir. Olabilir. Alveoler havalanma: Solunumda amaç, alveollerin iyi havalanmasıdır. Çünkü kan ile O2 ve CO2 değişimi burada olur
Evcil hayvanlardaki respirasyon tipleri:
Eupnea: Normal respirasyon.
Dyspnea: Solunum güçlüğü.
Hyperpnea: Hızlı ve derin respirasyon.
Polypnea: Hızlı, yüzlek ve intermittans (aralıklı) solunum.
Apnea: Solunumun geçici olarak durup başlaması.
Hypopnea: Yavaş ve yüzlek solunum.
Tachypnea: Solunumun anormal hızlanması.
GENEL ANESTEZİ: Ağrı hissinin ortadan kaldırılması (analjezi), bilinçsizlik (amnesia), nispeten refleks cevapların ortadan kalkması ile karakterize olan kontrollü ve reversible (geri dönüşümü olan) şuursuzluk hali.
Genel anestezi amacı ile:
1.Enjektabl anestezikler:*Barbitüratlar * Cyclohexaminler* Propofol
2.İnhalasyon anestezikler:* Halothane,* Isoflurane * Sevoflurane,* N2O3.
Ya da bunların karışımı kullanılır.
Hayvanlarda tidal volüm: 10-20ml/kg’dır.
Normal dakika tidal volümü: 150-250ml/kg/dk’dır.
neurolept analjezide, analjezik olarak; Morphine, Meperidine, Butorphanol ; tranklizan grubundan ise Acepromazine, Droperidol veya Diazepam seçilebilir.
ANESTEZİNİN DÖNEMLERİ
I. Dönem: Anestezinin indüksiyonu ile beraber hasta anestezinin birinci dönemine girer.Hastanın bilinci yerindedir ancak davranışlarda uyumsuzluk başlar.Ağrıya karşı hassasiyette azalma meydana gelir.Solunum ve kalp fonksiyonları normaldir.Tüm refleksler mevcuttur.
II. Dönem: Bu dönemde bilinçsizlik oluşmaya başlar.Tüm reflekslar hala mevcuttur ve bazen artma meydana gelebilir. Çiğneme hareketleri ve yutkunma mevcuttur.Pupilla dilate haldedir fakat ışığa daralma şeklinde cevap verir.Solunum düzensizdir ve hasta nefesini tutabilir.İkinci dönemin sonunda kaslarda gevşeme, solunum sayısında ve refleks aktivitesinde azalma meydana gelir.
Kapnografi:Solunum sırasında ekspirasyon gazlarındaki CO2 konsantrasyonunun grafiksel olarak sürekli kaydını (mmHg cinsinden) yapan, hastanın dakikadaki solunum sayısı ve her bir solunumda çıkartılan CO2 miktarı ile ilgili bilgiler veren bir monitorizasyon cihazıdır.
İndirekt kan basıncı ölçümünde ekstremite üzerinde pulzasyonun alındığı bölgeye uygulanan “sfigmomanometre”kullanılır. Sfigmomanometre ilk pulzasyon hareketinin başladığı değer sistolik, pulzasyon hareketinin söndüğü değer ise diyastolik basınç olarak ölçülür
Arteriyel kan basıncının direkt olarak ölçülmesi, perkutan yöntemle katater yerleştirilerek, kan basıncının ölçülmesinde “aneroid manometre” kullanılır. Bu şekilde elde edilen kan basıncı “mean basınç” olarak adlandırılan ortalama basınçtır.Sistolik kan basıncı: 100-160mmHg Diyastolik kan basıncı : 60-100mmHg Ortalama kan basıncı : 80-120mmHg
III: Dönem: Üçüncü dönem 4 plana ayrılır:
1)Birinci Plan:Solunum düzenli hale gelir.İstem dışı ekstremite hareketlerinde azalma görülür.Göz küresi ventrale ve gözün iç açısına doğru kayar.Pupilla kısmen küçülür ve ışığa karşı cevap azalır.Palpebral refleks azalmakla beraber hala vardır.Yutkunma refleksi oldukça azalmıştır ve endotrakeal tüp rahatlıkla uygulanabilir.Hastada bilinçsizlik oluşmakla birlikte,cerrahi müdahale tolare edilemez.
2)İkinci Plan:Orta düzeyde anestezi oluşur.Hasta bilinçsiz ve hareketsizdir.Pupilla hafifçe dilate haldedir ve ışığa karşı cevabı azalmıştır.Göz küresi merkezdedir.Solunum düzenli ve yüzeyseldir.Kalp frekansı ve kan basıncı hafif derecede azalmıştır.İskelet kasının tonusu azalmış ve relaksiyon meydana gelmiştir.Pedal ve palpebral refleksler azalmış ya da yok olmuştur.
3)Üçüncü Plan:Derin anestezi oluşmuştur. Hastada gerçekleştirilecek bir çok operasyon için uygundur.Solunum ve sirkülasyonda önemli derecede depresyon şekillenir.Pupillanın ışığa duyarlılığı ya çok azalmıştır ya da yok olmuştur.Göz küresi merkezdedir ve pupilla orta derecede dilate olmuştur.Refleksler tamamen ortadan kalkmıştır.İskelet kaslarındaki gevşeme ileri derecededir.
4)Dördüncü Plan:Hasta çok derin anestezidedir.Solunum düzensizdir, çünkü interkostal kaslar,abdominal kaslar ve diyafram arasında koordinasyon bozukluğu meydana gelmiştir.Pupilla iyice dilate olmuş ve ışığa karşı refleksi hiç kalmamıştır.Lakrimal sekresyon azlığından dolayı kornea kurumuştur.Kalp frekansı ve kan basıncında önemli derecede depresyon olmuştur.Kardiyak ve respiratorik arrestin çok kısa sürede şekillenme tehlikesi vardır.
IV. Dönem: *Dördüncü dönemde solunum ortadan kalkar.Takiben sirkülasyon tamamen bozulur ve ölüm şekillenir.
Endotrakeal tüp uygulamanın çeşitli faydaları vardır; Anestezik maddenin daha etkili bir şekilde verilmesini sağlar.Atık gaz miktarı daha az olacağından personele zararlı etkisi azalacaktır. Entübasyon solunum yolundaki ölü mesafeyi azaltarak, solunumu daha etkili bir hale getirir.
Entübasyon ile hastaya direkt O2 ventilasyonu yaptırılması mümkün olur. Kaflı kullanılan endotrakeal tüpler vomitus, kan ve salya gibi maddelerin soluk yoluna kaçmasını önler. Uyanma döneminde yutkunma refleksi geri geldiğinde tüpün uzaklaştırılması gereklidir.
Endotrakeal tüp uygulamasının yol açabiliceği problemler: Entübasyon, N. Vagus aktivitesini uyarır,Buna bağlı bradikardi, hipotansiyon ve kardiyak disritmi oluşturabilir. Brakisefalik ırk köpeklerde ağız içindeki yumuşak dokular farenks girişini tıkar ve trakeyaya girişi zorlaştırır. Hastayı entübe ederken fazla zorlama yapılması larenks, farenks ve yumuşak damakta hasara yol açar. Endotrakeal tüp fazla itilirse broşlardan birine girer ve sadece bir akciğer lobunun ventilasyonunu sağlar. Endotrakeal tüpün kafı eğer aşırı derecede şişirilirse basınç nekrozu oluşabilir. Eğer endotrakeal tüp salivasyon, kan, mukus gibi maddelerle dolar ya da kıvrılması söz konusu olursa tıkanmaya sebep olabilir. Uyanma döneminde yutkunma refleksi görülmeye başladığında tüp uzaklaştırılmalıdır.
Anestezi sırasında monitorize edilen parametreler:
*Solunum sayısı, derinliği ve karakteri; *Kalp frekansı; *Pulzasyonun gücü; *Mukoz membran rengi ve kanama zamanı; *Çenenin relaksiyonu, gözün pozisyonu ve palpebral refleks, *O2 akış hızı (anestezi cihazına bağlı ise); *İntravenöz katater ile verilen sıvının hızı; *Hastanın beden ısısı.

Baytarizm Baytarizm. Yeni bir akım, yeni bir felsefe.

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Veteriner Teşkilatı Tüm Bileşenleriyle Birlikte Yeniden Kurulmalıdır...


Türkiye 1982 yılına kadar canlı hayvan ve hayvan ürünleri ihracatı yapan bir ülke konumundayken daha sonra çıkarılan yasalarla stratejik öneme sahip tarım ve özellikle hayvancılığın bitirilmesi için düğmeye basılıyor. Resmi Gazetenin 20 Mayıs 1983 gün ve 18052 sayılı nüshasında yayımlanarak yürürlüğe giren “İktisadi Devlet Teşekkülleri ve Kamu İktisadi Kuruluşları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde “Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü” adıyla bir Kamu iktisadi teşekkülü oluşturulmuş, Veteriner İşleri Genel Müdürlüğünün en önemli bölümünü oluşturan Haralar ve İnekhaneler bir müessese olarak bu yeni Genel Müdürlüğe bağlanmıştır. Böylece önce sürekli yetiştirici ile el ele olan ve aynı zamanda modern işletmeciliğin örneklerini de veren örgütün içi boşaltıyor ve ardından 8.6.1984 yılında çıkartılan 212 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameyle zaten içi boşaltılmış olan veteriner işleri genel müdürlüğü bir daha gelmemek üzere tarihe gömülüyor. Buna göre tarım ve hayvancılık sektörlerine götürülen tüm sağlık, ıslah, koruma-kontrol, proje uygulama ve destekleme gibi kamu hizmetleri birer fonksiyon kabul edilmiş ve dünyada isim ve karşılığını bulmak olanaksız olan Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü (Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü) 1980’den sonra gelen bütün iktidarların sömürgeci ülkeler adına uyguladıkları hayvancılığı yıkma politikalarının önünde bir engel olarak görülen veteriner hekimler her türlü olumsuzluğa, tecrite ve yokluğa rağmen canla başla hayvan hastalıklarını çözmek için çırpınıp duruyor. Buna rağmen 1995’te ortaya çıkan sığır vebası hastalığını 2005 yılında ülkemizden kazıyarak Uluslararası Hayvan Hastalıkları Teşkilatından teşekkür mesajı alıyor. Kuş gribi hastalığıyla kendi sağlıklarını tehlikeye atarak mücadele ediyor, bu hastalığın eradikasyonu ile ilgili de önemli sonuçlar elde ediyor ve dolayısıyla sömürgecilerin tekerine çomak sokuyor. 
Veteriner Hekimleri yok etme işi önce Sağlık Bakanlığından başlıyor. Bütün gelişmiş ülkelerde koruyucu sağlık hizmetleri beşeri hekim, eczacı, veteriner hekim ve yardımcı sağlık personeliyle ortaklaşa yapılırken bugün Avrupa Birliği gibi modern ülkelerin oluşturduğu Birliğe üye olma çabasındaki ülkemizde Sağlık Bakanlığında yeterli Veteriner Hekim bulunmuyor. Koruyucu sağlık hizmetlerinin en önemli bileşeni veteriner hekimler buradan tecrit ediliyor. Çevre ve Orman Bakanlığı Hayvanları Koruma Kanununu çıkarıyor ama bünyesinde çalışan çok az veteriner hekimle bütün hayvanların refahını ve haklarını koruyacağını ilan ediyor. İçişleri Bakanlığı ise eskiden her belediyede en az bir veteriner hekim bulundurulmasını zorunlu kılarken, son çıkardığı Belediyeler Kanunuyla buna gerek olmadığını söylüyor. Belediyeler Veteriner İşleri Müdürlüklerini lağvediyor ve veteriner hekimleri kapının önüne koyuyor. Veteriner Hekimlere bütçeden pay ayıramayız deniyor. Belediyelerde taşeron olarak çalıştırılan Veteriner Hekimler de kedi-köpek kısırlaştırmasından başka bir iş yapmıyor. Hayvan ve insan sağlığı hiçe sayılıyor. Bu nedenle kuduz hastalığı önceki yıllarla karşılaştırılamayacak biçimde artmış, Ankara’da, başkentimizde bile patlak vermiştir.
Son günler de ortaya çıkan, Kuduz, Şarbon, Tüberküloz gibi tehlikeli, Zoonoz, oldukça hızlı yayılan, insanlarda acı çektirerek öldüren hastalıkların sayıları arttı. 

Dışarıdan ithal edilen tohumlar, damızlık ve etlik hayvanlar; stratejik ürünlerimiz olan tarım ve hayvancılığı bitirmek, sağlığımızı bozmak ve bizi açlığa mahkûm etmek suretiyle sömürgeci ülkelere bağımlı hale getirmektedir. Ancak bu oyun bir gün tersine dönecektir. Hükümetimiz bir an önce yanlış yoldan dönmeli, veteriner teşkilatını tüm bileşenleriyle birlikte yeniden kurmalı, çalışanların özlük haklarını düzeltmeli ve tarihi görevini yerine getirmelidir. Aksi taktirde bir gün çok geç kalınabilir...

20 Şubat 2013 Çarşamba

Hormonların Klinik Kullanımları



Hormon
Endokrin bezlerden salgılanan kan ve lenf yoluyla hedef doku-organa giden burada bazı değişikliklere neden olan kimyasal habercilerdir.

-Kimyasal Yapılarına Göre:

 Peptid hormonlar: GnRH, Oksitosin

 Glikoprotein hormonlar: FSH LH ECG HCG

 Steroid hormonlar: Progesteron Testesteronlar, Östrojenler

 Karışık hormonlar

-Salgılandıkları Beze Göre

-Hedef Doku ve Organlara Göre

n Özellikleri

 Endokrin hücrelerde sentezlenir, paketlenir, salgılanır.

 Lokal etkili değildir. (Histamin Eritropoietin, Prostoglandin hariç.)

 Vücut sıvılarıyla hedef dokulara ulaşır.

 Belli doku organ ve bezlere etkilidir.

 Spesifik reseptörlere tutunur, spesifik enzimleri aktive ederler.


n Peptid Hormonlar

GnRH

 Doğal olarak hipotalamusta üretilir. Portal dolaşım ile adenohipofize gelir.

 Hipofiz bezinden FSH ve Lh sentezini uyarır.

 Küçük yapısı sayesinde immun sistemi uyarmaz. Anti-hormon oluşturmaz.

 Tamamı hipofizde kullanılır. Bu sayede ette ve sütte kalıntı bırakmaz.

 Klinik hormonon analogları kullanılır.

Endikasyonları

 Kistik ovaryumların tedavisinde (patlamayan graaf foliküllerin patlatılmasında.)

 Ovulasyonu uyarmak amacıyla profilaktik veya küratif tedavi amacıyla kullanılabilir. (senkronizasyonda)

 Luteal yetersizliklerde (erken embriyonik ölümlerin önüne geçmek için progesteron sentezini arttırmak amacıyla kullanılabilir.)

 Ovaryumların postpartum fonksiyon bozukluklarından korunmak amacıyla

 İnekte hakiki anöstrus olgularında ve anöstrus devresindeki küçük ruminantlarda ovaryum fonksiyonlarını uyarmak için kullanılabilir.

 GnRH uygulamaları östrusun farklı dönemlerinde farklı sonuçlar verir.

 Ovaryumlarda corpus luteum varken ovulasyonu uyarmak amacıyla kullanılırsa bir işe yaramayacağı aşikar.

Oksitosin

 Hipotalamustan üretilip sistemik dolaşıma katılan bir hormondur.

Endikasyonları:

 Sütün indirilmesi amacıyla.(meme myoepitellerini uyardığı için sütün tamamen boşaltılmasını sağlar.)

 Doğumu uyarmak üzere

 Retentio secundinarium ve postpartum akut metritis olgularında.

 Sezaryen operasyonu ve prolapsus uteri olgularında

 Luteal regrasyonu sağlamak üzere.

 Uterus kaslarını da uyardığı için gebelikte kullanılması uygun değil.

 Adrenalin ile antogonist etkili

 Karnivorlarda doğum esnasında ki yumuşak doğum kanalı sorunlarında müdahale etmeden oksitosin kullanmak pek uygun değil

Vasopressin (ADH)

 Hipotalamus nörohipofizinden salgılanır. Böbreklerde suyun tutulmasını ağlar.

 Düz kaslarda ve arterlerde kontraksiyonlara neden olur.


n Glikoprotein Hormonlar

 Adenohipofizden ve plasentadan salgılanırlar. Plasentadan salınanlar bütün türlerde görülmezler(gonado tropik hormonlar)

FSH

 Ovaryumlarda foliküler gelişmeyi uyarır. Erkeklerde ise testislerde sertoli hücreleri ve spermatogenesisi uyarır.

Endikasyonları

 İnaktif ovaryum olgularında

 Postpartum hakiki anöstruslarda

 Ovaryumlarda süperfolikülasyon oluşturmak üzere.

 Spermatogenesisin uyarılması amacıyla kullanılır.

 Yarılanma ömrü çok kısa olduğundan periyodik olarak kullanılmalıdır.

 Folikül gelişimini uyarır. Gelişen foliküllerde LH reseptör sayısını arttırır.

ECG

 Gebe kısraklarda endometriyal kaplarından 40-120.günler arasında salgılanır.

 FSH ile aynı etkidedir. Ama yarılanma ömrü daha fazla. Bu yüzden etkisi daha uzundur.

 Koyun keçi ve inekte gönül rahatlığı ile folikül geliştirmek için kullanılabilir. Sadece kısraklarda bu etkiyi göstermez.

Endikasyonları

 Süperfolikülasyon oluşturmak için

 İnaktif ovaryuma bağlı anöstrusta

 Mevsimsel olarak anöstursta bulunan hayvanlarda siklik aktiviteyi başlatmada.

 En sık kullanım alanı koyun ve keçidir.

LH ve HCG

 LH olgunlaşan folikülün patlaması ve ovulasyon sonrası CL formasyonunda.
 Testislerde testesteron salgısını başlatır.
 Gebelerde koriondan salgılanır.
 Ovaryum kistlerinde
 CL geliştirmek için
 Östrusu uzun süren türlerde tohumlama sonrası.
 Büyük yapılı olduğundan immun sistemi uyarur. Anti-hormon oluşturur.

n Steroid Hormonlar

Progesteron:

 CL plasenta ve az miktarda adrenal korteksten salınır. Gebeliğin devamını sağlar.

 İmmun sistemi baskılar ( T Lenfosit)

 Myometrial östrojen reseptör sayısını azaltarak östrojenin myometrium üzerine olan tonik etkisini baskılar.

 Meme alveollerinin ve analık iç güdüsünün gelişmesini sağlar.

 GnRH ve gonadotropini iyi baskılar

 Anabolizan etkisi vardır.

Klinik Kullanımı

 Yan etkileri: tüy dökülmesi ve ağarma, iştah ve kilo artışı, köpeklerde kistik endometriyal hiperplazi.

 Geniş kullanım şekli vardır. Sindirim kanalında değişikliğe uğramaz bu yüzden hayvanlarda kullanımı yasak.

Endikasyonları:

 Siklik ve nonsiklik evcil hayvanlarda üremenin denetlenmesi girişimleri

 Gebe hayvanlarda hormonal kökenli abortların önüne geçmek ve gebeliği desteklemek amacıyla

 İnekte hakiki anöstrusta, afonksiyonel olan ovariumların işlevlerini uyarmak üzere uygulanır.

 Kistik ovaryum durumlarında.

 İnekte meme ödeminde.

 Köpekte siklik düzensizliklerin tedavisinde.

 Köpekte yalancı gebeliklerin tedavisinde.(prolaktin sentezini bloke ederler.)

 Erkek köpekte prostat kiperplazisinin sağaltımında

Öneriler

 Uygulama yapılacak hayvanda genital bir enfeksiyon olmamalı

 İlk östrusunu göstermemiş hayvanlarda endike değil.

 Uzun süreli kullanılması kistik endometrial hiperplazi mukometra ve pyametraya neden olabilir.

Östrojenler

 Ovartum plasenta ve adrenal korteksten ve kısmen testislerden salgılanır.

Endikasyonları

 Uterusun boşaltılması (uterus motilitesi ve tonusunu arttırarak içeriğin boşaltılmasına imkans sağlar)

 Retentio scundinarium ve metritis olgularında.

 İnekte vaginitis olgularında

 Östrus belirtilerini başlatmak için

 Köpeklerde pubertasın gecikmesi veya anöstrusun uzun sürmesi gibi durumlarda.

 Kalıcı CL’ye bağlı anöstrus olgularında.

 Memeleri geliştirip laktasyonu başlatmak üzere

 Karnivorlarda istenmeyen çiftleşmeler sonucunda implantasyonu engellemek üzere kullanılabilir.

 Karnivorlarda laktasyonu durdurmak amacıyla

 Köpekte yalancı gebelikten sağıltılmasında

 Karnivorlarda ovario-hysterectomie operasyonunu izleyen komplikasyonlarda.

Öneriler

 Köpeklerde uzun süreli kullanımlarda kemik iliğinin fonksiyonları baskılanabilir, kistik ovariumlara ve süt salgısının azltılmasına neden olabilir.

 Gebelik esnasında kullanılması, fötüste anomalilere, cervixin açılmasına ve abortusa neden olabilir.

Testesteron

 Testislerde intersititiel leydig hücrelerinde sentezlenir.

 Androgenlerin yüksek dozlarda uygulanması gonadotropinlerin salınımını inhibe eder. Merkezi sinir sistemi üzerine organize edici etkisi de bulunmatadır.

Endikasyonları

 Erkek hayvanlarda libidoyu uyarmak üzere

 Sekunder erkeklik karakterlerinin gelişmesini sağlamak üzere

 Protein metabolizmasında anabolizan olarak kullanılır.(sığırlarda kullanımı yasak, düşkün köpeklerde anabolik olarak uygulama sahası bulabilirler.

 Köpeklerde hipogonadizm ve kriptorşidi sağaltımında

 Feminizasyon olgularında

 Dişilerde uterus kanamalarında, meme ve genital organ tümörlerinde büyümeyi önlemek üzere, östrusun ertelenmesi amacıyla, köpekte yalancı gebelik olgularında.

Öneriler

 Yüksek doz uzun süre uygulamalarda, clitoral hipertrofi ve vaginitise neden olabilir

 Anabolik etkisi sodyum ve su retensiyonuna neden olur.

 Gebe köpeklerde yapılan uygulamalarda, dişi fötüsler üzerine ürogenital anomalilere neden olabilir.

PGF2a

 Doku hormonları olup normal fizyolojik işlec veya metabolik fonksiyonlar sırasında çeşitli dokulardan salgılanarak lokal mediatör olarak görev yapar.
 Mekanik fiziksel kimyasal veya travmatik her türlü olay prostoglandin formasyonunu hızlandırır.
 Değişik şekilleri olmakla beraber E ve F en önemlileri
 Üreme sistemi üzerin: siklik luteolizis sağlar. Gebe uterusu doğum için uyarır.
 Solunum: E bronchial dilatasyon F konstriksiyon
 Dolaşım: arteriyel ve venöz basınçta azalma oluşturur.
 Renal sistem: diüretik ve natriüretik olarak etkilidir.
 Gastrik sekresyonu inhibe eder
 Pg çabuk metabolize olur. Lokal olarak iş görürler
 İnekte 5-17 günlerde verilerek luteolitik etkisi sağlanabilir.(kısrakta 5. Gün)
 Koyunlar ilk 5 günde cevap vermezler
 Köpekler PGF2a’ya oldukça dirençlidir.

Endikasyonları:

 Seksüel siklusların senkronizasyonunda.

 Suböstrus ve anöstrus olgularında (potpartum CL varlığında)

 Kısrakta uzayan diöstrüs olgularında (laktasyon anöstrüsü yalancı gebelik erken emriyonik ölümleri izleyen anöstrus olgularında)

 Kronik purulent endometritis (erken embriyonik ölümler uterusun yaralanması bakteriyel enfeksiyonlar ve retentio secundinarium olgularında uterus içinde purulent bir içerikle doludur. Bunun tedavisinde

 Metritis olgularında

 Luteal kist olgularında

 Normal gebeliğin sona erdirilmesinde

 Patolojik gebeliklerde

 Doğumun uyarılması

 Fertiliteyi yükseltmek için

 Köpeklerin yalancı gebeliklerinde

 Plasental bölgelerin subinvolusyonu

Öneriler

 Gebe gastrointestinal ve respiratorik sistemlerinde akut-subakut bozukluklar bulunan hayvanlarda endike değiller. 

19 Şubat 2013 Salı

Veteriner Onkoloji


VETERİNER ONKOLOJİ

Tümör: aşırı miktarda ve durmayan bir şekilde hücre bölünmesi.
Hücrelerin zedelenme, fonksiyon kaybı gibi durumlarda kendiliğinden adaptif cevap geliştirebilirler.
Hiperplazi, hipertrofi, atrofi, metaplazi.
Hiperplazi: fonksiyon yükü artan organlarda meydana gelen hücrelerin sayıca artmasıdır.
Metaplazi: erişkin bir hücre tipinin reversibl olarak başka bir erişkin hücre tipine dönüşebilmesidir.
Displazi: sürekli iltihap ve irritasyon sonucu ortaya çıkan düzensiz hücre büyümesidir.

Tümorlerin Genel Özellikleri
1) Tümör Anormal bir dokudur.
 Parankim dokusu: prolifere neoplastik hücrelerden oluşur.
 Stroma dokusu: bağ doku ve kan damarlarından oluşan destek dokusudur.
2) Sınırsız olarak büyür.
3) Hücre çoğalması normalden farklıdır.
 Daha hızlı çoğalır bu vücudun yararına bir çoğalma değildir.
 Çoğalma için uyarıma ihtiyaç duymaz.
4) Tümörlerde otonomi
 Normal doku ve organlardaki hücre çoğalması bazı mekanizmaların bazı mekanizmaların kontrolündeyken, tümör hücreleri bu kontrolden muaftır.

Tümörlerin sınıflandırılması
 Biyolojik davranış: Malign Tümör, Benign Tümör
 Histogenetik(kökeni): Epitelyal, Mezenkimal
 Morfolojik görünüm: Makroskopik, Mikroskopik
Diferensiyasyon: neoplastik hücrelerin hem morfolojik hem fonksiyon yönüyle normal hücrelere benzemesidir. Diferensiyasyon kaybı anaplazi olarak tanımlanabilir.

-Biyolojik davranışa göre sınıflandırma:
*Benign tümörler:
 İyidiferensiye, sınırlı, yavaş ve ekspansif büyür.
 Kapsüllüdür, mitotik indeks düşüktür.
 Metastaz ve invazyon yapmazlar.
*Malign tümörler:
 Az diferensiye, invazyon ve metastaz yaparlar.
 Mitotik indeksi yüksek hücrelerden oluşur.
 Hızlı ve infiltratif büyürler.
Tümör Büyümesi:
 Malign tümörler bir hücrenin genetik transformasyonu sonucu başlar. Bunu çoğalma çevreye yayılma ve başka organlara metastaz izler.
 Benign tümörler çevresindeki dokuyu itip sıkıştırarak büyürler. Bu yüzden kapsülleri vardır.

Tümörleri isimlendirme
 Malign tümörler için genel olarak kanser terimi kullanır. Epitelyal kökenli ise karsinom, mezenkimal kökenli ise sarkom son ekini alır.
 Benign tümörler köken aldıkları doku isminin sonuna –om veya –oma son eki alır.
 Embriyonal kökenli tümörlerin sonuna –blastom son eki alır.
 Birden fazla hücre tipinden oluşan tümörler tek bir embriyonal yapraktan köken almışsa miks tümör adını alır.

Preneoplastik Lezyonlar: neoplastik hücrelere dönüşebilme ihtimali oan nodüllere denir.

Tümör benzeri anomaliler:
Hamarti: bir organda normalde bulunan hücrelerin neden olduğu doku defektidir. Hücrelerin olması gereken organizasyonu oluşturamamasıdır.
Karisti: doğmasal gelişim bozukluğudur. Normalde bir bölgede bulunmayan yapıları tanımlayan (heterotropikkalıntıları ifade eden) bir terimdir.

Kanserin moleküler temeli (onkogenler)
 Karsinogenez ölümcül olmayan DNA hasarlı bir hücreye dayanır. Bu hasarı kimyasallar, radyasyon, virüsler, veya kalıtsal olgular meydana getirebilir.
 Protonkogenler: hücrelerin büyüme çoğalma farklılaşma ve apoptoz için aldıkları iletileri hücre membranından alarak çekirdeğe kadar ileten mekanizmada işlev gören birçok proteinin ekspresyonundan sorumlu olan genler protonkogenler olarak tanımlanır.
 Normal hücre büyüme ve farklılaşmasını destekleyen genler olan protonkogenler herhangi bir neden ile mutasyona uğrarsa onkogene dönüşür.

Tümör supresor genler:
 Hücre proliferasyonunu kontrol ederler, frenleme görevi yaparlar.
 Apoptozu düzenleyen genlerin mutasyonu neoplastik hücre birikimine neden olur.
*P53 Geni:
 Hücre döngüsünü düzenleyen bir gendir. Genomda mutasyon olmasını önleyerek genom stabilitesini korur.
 DNA zarar gördüğünde tamir proteinlerini harekete geçirir.
 Hasar düzeltilemezse apoptozu başlatır.
 Karsinogenezde genetik hasarın hedefi:
 Büyümeyi stimüle eden protonkogenler.
 Büyümeyi inhibe eden antionkogenler.
 Programlı hücre ölümünü kontrol eden genler
 DNA onarım genleri.

Tümör hücresinin oluşumu:
 Genetik mekanizma: neoplastik dönüşüm somatik hücrelerin mutasyonu sonucu oluşur. Anormal kromozom ve genler üretilir. Bu değişiklik kalıtsaldır. Mitozla kardeş hücreye aktarılır.
 Epigenetik mekanizma: bir bozukluk olmaksızın bütünüyle aktivasyon ve supresyon ile ilgilidir.

Benign ve Malign tümörlerin genel özellikleri

1) Hücre Morfolojisi:
a. Tümörü oluşturan hücreler aynı değildir. Morfolojik farklılıkların artması malignitenin bir işaretidir. (Pleomorfizm)
b. Tümör hücresinin köken aldığı hücreye benzemesi tipik hücre, benzememesi atipik hücre olarak adlandırılır.
c. Yapı düzen ve boyanma özellikleri açısından herhangi bir dokuya benzemeyen hücre üremelerine anaplazi denir.
d. Anplastik hücrelerin özellikleri:
o çekirdek sitoplazma oranı 1/1 e yaklaşmıştır.
o Hiperkromazi: DNA sentezinin ortması sonucu nükleusun koyu boyanmasıdır.
o Anizonükleozis
o Anizositozis
o Pleomorfizm, polimorfizm
o Nükleolus büyüklük ve sayısı artmıştır.
o Kromatin kaba taneli ve düzensizdir.
o Kromozomlarda kabalaşma ve sayıca değişiklikler görülür.

2) Hücre dizilişi ve organizasyon:
a. Malign tümörler çevre dokulardaki hücrelerle kontakt halde değildir. Bu durum malign hücrelerin dokulara invazyonu, yeni yüzeylere implantasyonu ve metastaz yapmasını kolaylaştırır.
b. Anaplastik hücreler birbiriyle bağlantı kurmazlar(oryantasyon kaybı)

3) Mitoz
a. Malign tümörlerde sık, benign tümörlerde seyrek rastlanır.
b. Mitotik figürler artmıştır. Bu mitozlar atipik olup tripolar ve kuadripolar olanlarına sık rastlanır.

4) Dev hücreleri:
a. Tümör tipi dev hücreler de diğer dev hücrelerine göre daha az çekirdek bulunur.
b. Çekirdekler birbirinin üstüne binmiş gibi üst üste gelir.

5) Karyotipik değişiklikler:
a. Malign hücrelerin kromozomları genelde aneuploid ve üzerinde defektler olduğu görülür.

6) Stroma:
a. Destek dokuyu besleyici damarları oluşturur.
b. Stroma bağ dokudan zengin tümörlere skiröz, az stromalı ve parankimden zengin tümörlere ise medüller tümör denir.

7) Damarlanma:
a. Tümörün gelimesi damarlanmaya bağlıdır. Benign tümörler normal dokuda olduğu gibi bir damar sistemine sahiptirler. Malign tümörler de ise damarlanma hızlı olduğu için tam oluşmaz ve yarıklar şeklinde görülür. Bu yüzden tümör dokusu tam beslenmez nekroz alanları oluşur. Nekroz bölgesinde kanama ve kireçlenmeye rastlanabilir.
b. Tümör damarlanması tümör hücreleri yada makrofajlar tarafından uyarılır. En önemli uyarıcı tümör angiogenesis faktör olup makrofajlardan salgılanır ve kapillar endotelinin mitojenitesini arttırır. Bu faktörün bloke edilmesi veya tümörü besleyen damarda kan akımının önlenmesi solid tümörlerin büyümesini tedrici olarak durdurabilir. Buna göre tümör büyümesi Vasküler ve Avasküler olmak üzere iki türde görülür.

8) Büyüme hızı:
a. Benign tümörler yavaş gelişirler.
b. Malign tümörler hızlı gelişir daha çabuk invazeolur metastaz yapar.
c. Tümör büyümesini etkileyen iki neden vardır.
o Büyüme fraksiyonu: aktif olarak bölünen hücrelerin dinlenme döneminde ki hücrelere oranı.
o Hücre siklusunun süresi: mitoz bölünme oluşan yavru hücrenin tekrar mitoz bölünmesine kadar geçen süredir. Mitoz 4 fazda olur.
1. G1: metabolik dinlenme
2. S: sentez dönemi
3. G2: premitotik dönem
4. M: mitoz bölünme

9) Gelişme şekli:
a. İki tür gelişme şekli görülür.
o Ekspansif gelişme: benign tümörler çevre dokuları iterek kendine yer açar. Benign tümörlerin çoğunda kapsül bulunur.
o İnfiltratif gelişme: malign tümörlerin çevre doku ve hücrelere invazyon yoluyla çoğalmasıdır. Bu gelişme en çok direnç gösteren dokular, kıkırdak, fasiya, periost, tendo, ve sikatriks gibi damardan fakir dokulardır.
o İnvazyon dokunun sağlamlığına değil, damarlanma sıklığına bağlıdır.
b. İnvazyon: malign bir tümörün ana tümör kitlesi yanında primer odak ile bağlantısı kesilmeden btişik dokuya yayılmasıdır. 3 aşamada gerçekleşir
o Tümör hücrelerinin tutunması
o Lokal doku bariyerlerinin enzimatik olarak yıkımlanması
o Tümör hücrelerinin hareket etmesi.
c. Tümör hücreleri yayılma için, proteaz glikozidaz ve kollagenaz enzimleri sentezleyebilir.

10) Metastaz
a. Tümörün uzak doku ve organlarda kendine benzeyen yavru tümörler oluşturması.

11) Nüks.
a. Operasyonla alındıktan sonra aperasyon yerinde aynı özelliklerde yeni tümörlerin oluşmasıdır. Çoğunlukla malign tümörlerde görülür.

12) Makroskopik yapı ve şekillenme özellikleri
a. Benign tümörler vücut yüzeyi ve mukozalarda direnç görmedikleri tarafa doğru ilerler ince bir sap ile çıktıkları dokuya bağlı kitleler oluştururlar.
b. Malign tümörler ise dokuya sağlam bir sapla tutunurlar. Boşluğa doğru gelişen karnıbahar şeklinde büyük kitleler yapabilirler.

Malign tümörlerin yayılması:
Lokal yayılma: hücreler arası boşluklar, lenfatikler, kan damarlar, seröz zarlar
Metastatik yayılma:
 Malign tümörlerden ayrılan hücrelerin doku araları, kan ve lenf damarları gibi çeşitli yollarla ana tümör kitlesinden uzakta primer tümörden ayrı yeni bir tümör meydana getirmesidir.
 Malign tümörlerin genel bir özelliğidir.
 Stres cerrahi müdahale, halothen anestezisi gbi nedenlerle ortaya çıkabilir.

Metstazın oluşma basamakları:
 Primer tümör kitlesinden ayrılabilmeli
 Bölgesel dokuyu istila edebilmeli
 Kan damarları veya lenfatiklere girerek emboli oluşturabilmeli
 Embolik tümör hücreleri dolaşımda canlılığını sürdürebilmeli
 Uzak dokulardaki damarlarda tutunabilmeli
 Damar duvarına yapışıp damar dışına çıkabilmeli
 Konakçı savunmasını aşabilmeli.
 Bölgesel invazyon yaparak çoğalmalı ve damarlaşmalı
 Damarlara invazyon malignitenin bir işaretidir.
 Çok malign tümörlerde hücrelerin birbiriyle bağları fazla sıkı değildir. Bu yüzden hücreler primer tümör kitlesinden koparak damarlarda emboli yapabilir veya uzak bir dokuda sessizce kalabilir. Bunun kanıtı tümör kitlesinin operasyonla alınmasının ardından yıllar sonra bile aynı şekilde yeniden çıkabilmesidir.

Metastaz çeşitleri:
 Lenfotejen metastaz
 Hematojen metastaz
 İmplantasyon metastazı
 Kontakt metastaz
 Kanaliküler metastaz

Lenfatojen metastaz:
 Lenf damarları yoluyla yayılma şeklidir.
 Daha çok karsinomlarda görülür.
 Lenfatiklere giren tümör hücreleri tümör emboluslarına ve lenfangiozis karsinomatoza-sarkomatoza ya neden olur
 Lenf damarlarından kopan tümör hücreleri emboli oluşturabilir. Bu embolik hücreler lokal lenf yumrularına giderek sub kapsüler sinusta tutulur. Ve çoğalarak metastatik büyümeyi başlatırlar. Bölgesel lenf düğümüne yerleşen tümör hücreleri lenf düğümünün büyümesine neden olurlar.
 Bazen emboliolan damarlarda lenf akımı olmaz ve akım anastomzlar aracılığıyla geriye doğru ters akıma geçer buna restrograd metastaz denir.
 Lenf sisteminde ki tümörler önce ductus thoracicus a oradan sağ atriuma ve akciğerlere gelir. Buralara metastaz yapar

Hematojen metastazı:
 Kan damarları yoluyla olur.
 Sarkomlar sıklıkla, karsinomlar ileri devrelerde bu yolu kullanırlar.
 Kanser hücreleri dolaşımda ya tek tek yada üzerleri fibrinle kaplanmış şekilde bulunabilirler.
 Primer tümör venalarla hangi organa bağlı ise metsatazları o organa olur. Buna vena drenajı denir.
 Mide – bağırsak kanseri  V. Porta  karaciğer
 Böbrek karsinomları  V. Cava  akciğer
 Hayvanlarda çoğu malign tümör kan akımının ve kapillar ağın yoğun olması nedeniyle akciğerlere metastaz yapar.
 Arter duvarları kalın olduğundan tümör hücrelerinin buraya invazyon yapması zordur bu yüzden pek sık görülmez.
 Dalak tümörlerinin az görülmesinin nedeni, folikül arterlerinin duvarlarının kalın olması ve tümör hücrelerinin bu damarlardan çıkamamalarıdır.

İmplantasyon Metastazı:
 Tümör yüzeyinden mekanik olarak kopan hücreler tarafından gerçekleştirilir.
 Seröz boşluklarda sık görülür.
 Pankreas ve mide bağırsak adenokarsinomları serozaya kadar ulaşırsa eğer, sıvı ve peristaltikler sayesinde tüm serozaya yayılır ve çok sayıda metastaz yapar. Bununla birlikte peritonun lenf drenajı bloke edilir ve asites meydana gelir.

Kontakt Metastaz:
 Temas halinde ki dokularda görülür.
 Alt ve üst dudakta görülen malign tümörler, anal bölge kuyruk altı derisi.
 TVT(transmissible venereal tumor) dişi köpek vagina ve vulvasında ki tümör koitusla erkek köpeğin penis ve prepusyumuna geçer.

Kanaliküler metastaz.
 Bronş-bronşiyol, idrar yolları, safra kanalları yollarıyla yayılır.
 Metastazın morfolojisi:
 Metastatik tümör, renk kıvam ve mikroskobik yönden primer tümöre benzer.
 Difrensiyasyon derecesinde genellikle farklılık yoktur
 Metastatik lezyon primer tümörden daha az invazyon edici olup kapsüllü bile olabilir.
 Bu benzerliklerden faydalanılarak primer tümörün yeri tahmin edilebilir.
 Metastazda organ önceliği:
 Osteosarkom  akciğer
 Lenfoma timus, bağırsak ve böbrek korteksine
 Dalak hemangiosarkomları  karaciğer
 Akciğer kanseri  kemik

Prognoz:
 Yayılma derecesi ve metastaz durumuna göre yapılır.
 En önemli faktör tümörün biyolojik davranışıdır.
 Diğer faktörler tümörün lokalizasyonu histolojisi büyüklüğü ve büyüme hızıdır.

TNM Sistemi
 T – Primer tümörün büyüklüğü ve genişliği
 N – Metastaza uğrayan lenf düğümü
 M – Yakın ve uzak organ metastazları
 Buna göre:
 Stage 1: T1 N0 M0
 T1(tümör primer bölgede sınırlı) N0 (lenf nodu tutulumu yok) M0 (metastaz yok)
 Stage 2: T1 N0-N1 M1
 T1(Tümör primer bölgede sınırlı) N0-1(lenf nodu tutulumu yok veya lokal lenf tutulumu var) M1 (primer olarak aynı boşlukta metastaz var)
 Stage 3: T2 N1-N2 M2
 T2(komşu dokulara invazyon) N1-2(lokal veya uzak lenf tutulumu var) M2 (uzak organ metastazı var)

Tümör Nedenleri:
-Tümör oluşumuna yatkınlık:
1) Yaş:
 Tümör her yaşta görülebilmekle birlikte çoğunlukla yaşlılarda görülür.
 Latent dönem için yeterli zaman
 Kanserojenlere daha fazla maruz kalırlar.
 Hormonal dengesizlikler
 İmmun sistemde zayıflama
 İnsan için 55-75
 Kedi-köpek için 6-14
 İnek için 5-14 yaşlar kritiktir.
 Herhangi bir hücrede meydana gelen nokta mutasyonu ve kromozom translokasyonu hücresel DNA onarım mekanizmaları sayesinde çoğu zaman onarılabilir. Fakat tam yapılamayan onarım kalıcı hasara neden olur ve bu hasarlı hücreler yavaştan birikmeye başlar. Buna pasif karsinogenez denir.
2) Irk:
 Hereford cinsi sığırlada göz çevresi pigmentsiz – oküler yassı hücreli karsinım
 Kır donlu atlar – melanom
 Kedi-köpek – meme kanseri
3) Cinsiyet
 Dişi köpek erkeğe, erkek kedi dişiye oranla tümöre daha yatkındır.
4) Organ dispozisyonu
 Köpeklerde bazal hücreli karsinom ve ter bezi kanseri yüz derisinde
 Bağırsak kanseri jejenum ve rektumda
 Atlarda papillomlar dudaklar ve burun çevresinde, melanomlar yaşlı kır donlu atlarda anüs çevresinde görülür.
5) Heredite (kalıtım)
 İnsanda over, meme, kolon, prostat tümörleri ve malign melanomlar açısından ailesel yatkınlıklar belirlenmiştir.
 Retinoblastom, nörofibromatoz, kolon polipozisi otozomal dominant geçişli kalıtsal tümörlerdir.

Tümör yapıcı sebepler:
Fiziksel sebepler
1) Kronik irritasyon ve travma:
 Basınç sürtünme gibi mekanik etkilerden kaynaklanır.
 Daku kaybı – kronik yangı – rejenerasyon – tümoral oluşum
 Yara üzerinde karsinom oluşma olasılığı normal doku hücrelerine oranla daha fazladır.
 Yanık bölgelerinde papillom, yassı- bazal hücreli karsinom
 Mide bağırsak ülseri – karsinom
2) Radyasyon:
 Güneşin Uv ışınları
 Denizci ve çiftçilerde elde ve yüzde hiperemi – hiperkeratoz – hiperpigmentasyon – deri kanseri
 UV ışınlar primidin dimeri oluşturur.(bitişik herhangi iki primidin bazı arasında meydana gelir. Malign melanoma neden olabilir.
 Röntgen ışınları direk DNA hasarı oluşturur.
 Köpeklerde tüm vücut radyasyonunda retikülüm hücre sarkomu myeloid lösemi ve lenfoma görülür.
 Toryum osteosarkom, uranyum akciğer karsinomuna neden olur
3) Isı:
 Yüksek ısı – yara – kanser.
 Pipo içenlerde alt dudak karsinomu
 Tibet kangri karsinomu

Kimyasal sebepler
1) Polisiklik aromatik hidrokarbonlar:
 Kömür katranından elde edilen güçlü karsinojenik maddelerdir.
 Derdie papillom ve deri kanserleri, deri altında sarkomlar oluşturabilir
 3-metilkolantren ve 7,12-dimetilbenzantrasen deneysel amaçlı kanser oluşturabilir.
 3,4 benzipiren günlük hayatta en sık karşılaşılan kanserojenlerdir.
2) Aromatik Aminler
 Anilin boya sanayisindeki işçilerde mesane kanseri oluşturur. Asıl karsinojenik madde 2-naftilamin’dir.
 2-asetilaminofluoren (AAF) insektisit olarak kullanılır, hayvanlarda mesane karaciğer akciğer ve uterus kanserler oluşturabilir.
 Aspergillus flavus’un ürettiği aflatoksin B1 rat kanatlı alabalık ve maymunlarda karaciğer karsinomu hindilerde hepatoma yol açar.
 Eğrelti otunu bulan adam: prof mahir büyükpamukçu
 Meslek hastalıkları beta-naftilamin – mesane kanseri
 Benzen – lösemi
 Vinil klorit – karaciğer hemangiosarkomu
 Arsenik – deri akciğer karaciğer karsinomları

Çok Basamaklı Karsinogenez Modeli
 Akut transforme edici retroviruslar dışında bütün tümör oluşturan sebeplerde bu mekanizmanın geçerli olduğu düşünülmektedir.
 Buna karsinogenez üç basamakta gerçekleşir.
İnisiyasyon: hücrede başlangıç değişikliğini
Promosyon: değişiklikten sonra hücrenin çoğalmasını
Progresyon: malignite potansiyelinin basamak basamak artışını ifade eder.

İnisiyasyon:
 Bir karsinojenin dokuda yol açtığı ve hücrelerde kalıtsal olarak kalıcı iz bırakan geri dönüşsüz mutasyondur. Bunların en önemli özelliği DNA hasarıdır.
 Bazı karsinojenler direk bazılarıda ER’de çözülebilir transferazlar ile enzimatik dönüşüm sonucunda inisiyasyonu şekillendirir.
 Tüm karsinojen kimyasallar eksik elektrona sahiptir bu yüzden DNA RNA gibi elektron yönünden zengin atomlarla birleşirler.
 Tümör hücrelerindeki farklılaşma,onkojenlerin RNA’lara bağlanarak bozuk kalıplı mRNA kalıpları oluşturmalarından kaynaklanır.

Promosyon
 Bir çok maddenin kanser oluşturma yeteneği hiç yada az kanser oluşturma yeteneğini olan birtakım maddelerce arttırılabilir.
 Böyle maddelere promotör, bu olaya ise promosyon adı verilir.
 DNA insiyatörleri geri dönüşlü olmayan bir mutasyona sebep olur. Bu promotörler kontrol mekanizmalarını bozarak, hücre çoğalmasını ve anormal transformasyonu sabitleştirir.
1) Tek başına insiyatör  tümör oluşmayabilir.
2) İnisiyatör uygulamasından sonra tekrarlayan promotör uygulamaları tümör oluşumu ile sonuçlanır.
3) Tek başına promotör tümör geliştirmez.
4) Önce promotör sonra inisiyatör uygulaması tümör oluşturmaz

Progresyon
 Progresyonu sağlayan ajanlar tümörün büyüme hızını, invazyon yeteneğini ve metastatik potansiyelini etkilerler.
 İnisiyasyon genellikle hafif genom bozukluğuna, progresyon ağır genom hasarlarına neden olan irreversible değişikliği ifade eder.

Onkojenik Virüsler
 Viruslar onkojenik etkilerini 4 şekilde gösterirler

1) Virusun taşıdığı bir onkogenin direkt etkisi
2) Konakçıdaki bir geni etkileyen viral bir faktör
3) Anti-onkogenleri güçsüz veya etkisiz kılan faktörler
4) Hücre üremesini etkilemeyen fakat tümörün büyümesi metastazı veya diğer davranışlarını etkileyen genler.

 RNA Virusları
 Retro viruslardır.
 Konakçının yaşı virusun karekteri immun sistemin güçlü olması onkojeniteyi doğrudan etkiler
 Koyunların pulmoner adenomatozisi-akciğerde bronşiyoalveoler karsinom
 Retroviruslar reverse transkriptaz olarak bilinen bir enzim taşırlar.
 Hücreye giren virus tek şeritli RNA’yı tek şeritli bir DNA gibi taklit eder. Sonra bu DNA’yı çift şeritli haline dönüştürür. Ve diğer hücre genleriyle birlikte çoğalır.
 Onkojen retroviruslar
 Akut transforming retroviruslar
 Hızlı şekilde tümör olutşrurlar ve genellikle sarkomlara neden olurlar.
 Viral replikasyonda etken kendi RNA’sının bir bölümünü kaybeder ve çoğalmak için başka bir virusa ihtiyaç duyar.
 Kronik Transforming Retroviruslar
 İnkübasyon süresi uzun kronik seyirli tümörlere sebep olurlar.
 Horizontal bulaşırlar başka hastalıklara da neden olurlar.
 Parazitler
 Kronik irritasyon yaptıklarından tümör oluştururlar.
 Gongylonema neoplasticum -sıçan midesinde papillom ve karsinom
 Cysticercus fasciolaris- rat karaciğerinde sarkom
 Eimeria stiedai- tavşan safra kanalında papiller adenoma
 Cnemidocoptes mutans- tavuk bacak derisinde karsinom,
 Spirocerca lupi- köpek özefagusunda fibrosarkom
 Gastrofilus larvaları- at midesinde papillom ve karsinom
 Clonorchis sinensis- kedi ve köpekte safra yolu kanserleri
 Hormonlar
 İnsan ve deney hayvanlarında hormonların tümöre neden olduğu bilinmektedir.
 Uygun cisiyet hormonu tümör büyümesini arttırırken zıttı tedavi edicidir.
 Köpek prostat karsinomları insandakinin aksine androjenlerle ilgili değildir.

Genel Cerrahi




Yara: travmatik nedenlere bağlı olarak yumuşak doku bütünlüğünün bozulmasıdır.
o keskin sivri cisimler
o küt travmalar
o ateşli silahlar
o Trafik kazaları
o Böcek yılan sokmaları

Yara tipleri
o Kesik yaraları
o Sivri cisim yaraları
o Yırtık yaraları
o Ateşli silah yaralanmaları
o Operasyon yaraları
o Yüzeysel yaralar
o Derin yaralar
o Perfore yaralar

Yaralarda klinik görünüm
o Lokal semptomlar
o Genel semptomlar
o Görevsel semptomlar
o Uzak semptomlar

Prognoz
o Yara büyüklüğü
o Aseptik / septik
o Yüzeysel derin yada perfore oluşuna
o Oluştuğu bölgeye ve nedenine göre değişir.

İyileşme dönemleri
o İnflamasyon / debridement
o Fibroplasi
o Epitelizasyon
o Kontraksiyon
o Skar olgunlaşması

İyileşme tipleri
o Birinci derece iyileşme: hızlı sikatrizasyon, yapışma, iyileşme
o İkinci derece iyileşme: granülasyon oluşumu, irinleşme, iyileşme
o Karışık iyileşme
o Kabuk altı iyileşme
o Anormal granülasyon ile iyileşme

İyileşmeyi etkileyen faktörler
o Ensizyon tipi, travmanın yaygınlığı
o Enfeksiyon varlığı
o Hemostasis
o Akıntı olup / olmaması
o Dikiş materyali ve dikiş tipi
o Yarada organik materyal olması
o Genel durum
o Beslenme durumu
o Kansızlık
o Kardiyovasküler sistem hastalıkları
o Ortamın ısısı
o Başka bir enfeksiyon varlığı

Ulkus
o Doku kaybı ile deri ve müköz membranları kapsayan lezyonlardır.
o Kendiliğinden iyileşmez, doku kayıplı yeni veya eski yaralardır.

Klinik görünüm
o Çoğunlukla kenarları zımba ile delinmiş gibidir.
o Farklı renk ve kıvamda irinleşme vardır.
o Yangı belirtileri olur.
o Kenarları az çok şişmiştir.
o Ulcus callosum: kenarlar bağdokumsu katı
o Ulcus atonicum: uzun süre aynı şekil ve durumda
o Ulcus phagadenicum:hızlı destruksiyon
o Ulcus sinosum: oluşan yıkımlanma kenarların altını oyarak ilerler
o Ulcus serpens: bir tarafta destruktif bozukluklar, diğer tarafta iyileşme var
o Ulcus fungosum: ulkusun boşluğu hızla gelişen bir granülasyon dokusu ile dolar ve bunlar mantar gibi deri yüzeyini aşar.

Ulkus tedavi
o Ana etkenin giderilmesiyle tedavi sağlanabilir.
o Bu amaçla anestezik pomatlar kullanılabilir.
o 1/3000 zolfan, 1/500 – 1/1000 likitin kompresi ve antibakteriyel pomatların kullanılması.
o Atonik ulkuslarda plasenta uygulaması denenebilir.

Fistül
o İçerisinden doğal yada patolojik bir akıntı gelen dar ve boru şeklindeki yaralara denir.
o Doğuştan olanları gelişme sırasındaki bir anomaliden ileri gelir.
o Sonradan oluşanlar patolojiktir. Tam yada Kör
o Akıntıların karakterine göre

İrinli: irinli bir yangı veya mortifiye dokular sonucu
Sekret: salya bezleri, salya kanalları, gözyaşı bezi, meme funikulus spermaticus yaralanmaları sonucu şekillenir.
Ekskret: barsak, rektum, idrar kesesi veya üretranın doğal yollar dışında dışarıyla ilişkisini sağlayan travmalar sonucu oluşur.

Klinik görünüm:
o İrinli fistül: evcil hayvanlarda çok görülür. Kör.
o Dış delik deri epitelizasyonu nedeniyle çok küçük ve kenarları az çok katılaşmıştır. Fistül kanalı dıştan içe doğru uzanır. Derinliği parmak stile oluklu sonda ve S şeklindeki sondalarla muayene edilir.
o Kanal sayısının arttığını veya farklı fistüllerin aynı kanala açılıp açılmadığını anlamak için fistül içine renkli sıvılar enjekte edilmeli
o Sekret ve ekskret fistülleri tam fistüllerdir ve açıldıkları organların içeriklerini dışarıya boşaltırlar.

Tedavi
o Öncelikle fistül içeriğinin boşaltılıp dezenfekte edilmesi ve asıl etkenin ortadan kaldırılması gerekir.
o Eskimiş fistüllerde epitel tabakasıyla örtülmüşse koterize edilerek veya irkiltici maddelerin enjeksiyonu ile yıkımlanmalıdır.
o Semptomatik fistüllerde neden olan yabancı cisim veya nekrotik odağın çıkarılması zorunlu olur.

Apse
o Yangının enfekte olmasıyla oluşur. İrinin herhangi bir yerde birikerek şişkin bir kitle oluşturmasıdır.

Nedenleri
o Lokal nedenler: travmalar, deri, doku enfekte yaraları
o Sistemik nedenler: kan ve lenf dolaşımındaki bakteri ve parazitler
o Mikrobiyal nedenler:
o Paraziter nedenler
o Yabancı maddeler

Akut apse
Olgunlaşmamış bir apsede dalgalı irin kitlesi ve bunu saran kapsül olmak üzere iki kısım vardır. Olgun apseler bazen dış ortama açılarak fistülleşirler.
Kronik apse

Klinik Görünüm
o Pigmentsiz yerlerde kızarıklık
o Sıcaklık artışı
o İçerisinde irin bulunan ağrılı bir şişkinlik
o Fonksiyon kaybı
o Deride gerilme
o Kıllarda dikleşme
o İştahsızlık
o Halsizlik
o Beden ısısında artış
o Kilo kaybı

Ayırıcı tanı
o Kist: yavaş gelişir, her yeri aynı şekilde fluktuasyon gösterir.
o Hematom: travmatiktir, aniden şekillenir, krepitasyon, sıcaklık ve ağrı yoktur, deri elastik değil
o Fıtık: yangı belirtileri yok, reddedilme özelliği var.

Tedavi
o Olgunlaşmamış apseler için; sıcak su, antiseptik banyo ve kompresler ve olgunlaştırcı pomatlar kullanılır.
o Olgunlaşmış apselerde;
o derinin kılları kesilirek dezenfekte edilir,
o en alt kısmından açılarak drenaj yapılır.
o Ölü dokular kürete edilerek çıkarılır.
o Ilık su ve antiseptik ile yıkanır.
o Geniş spektrumlu antibiyotik ve ağrı kesiciler verilir.

Kronik apse:
o Akut apseye neden olan etkenler tamamen ortadan kalkmadıysa kronik apse ortaya çıkar.
o Subakut kronik yangıların etkisiyle yavaş yavaş gelişirler ve yangı belirtileri daha hafif görülür.

Nedenler
o Sıcak apseye ek olarak
o Tekrar eden irkilti ve travmalar
o Basınçlar
o İyileşmeyen yaralar
o Nüks eden piyojen enfeksiyonlar
o Paraziter irritasyonlar
o Enfekte yabancı cisimler cerrahi pratiğinde kronik apse oluşumunun en sık nedenidir.

Klinik görünüm
o Katı soğuk apse
 irin miktarı az çeper kalın
 Kıvamları sert
 İrkilti etkisiyle sıcak apseye dönüşebilir.
o Yumuşak soğuk apse
 İrin çok çeper ince
 Yumuşak
 Kistlerin irinleşmesinden oluşurlar
 Fluktuasyon
 Hafif derecede ağrı ve sıcaklık
 Alt tarafında öden vardır.

Ayırıcı Tanı
o Katı olan apseler tümörle
o Yumuşak olan apseler kistlerle karışabilir
o Deneysel punksiyonla tanı konur

Tedavi
o Katı apselerde cerrahi aperasyon
o Yumuşak apselerde, sıcak apselerde olduğu gibi açılır
o Postoperatif genişspektrumlu antibiyotik kullanılır.

Gangren:
o Dokuların lokal olarak ölümüdür. Yavaş gelişimine nekrobiyoz denir
o Yumuşak doku ölümüne mortifikasyon, katı dokuların ölümüne nekroz denir.
o Yumuşak dokularda ölen doku artıkları eskar, sert dokulardaki ölen doku artıkları sekester olarak adlandırılır.

Türleri
o Kuru gangren (gangrene sicca)
o Yaş gangren(ganren humida)

Klinik görünüm ve seyri
o Dokuların ölüm dönemi

Kuru gangrende: yumuşak dokularda ölü kısımlar kurur ve sertleşir. Venöz hiperemiden dolayı mavimsi kırmızımsı bir renk görülür. Üzerine vur tahta sesi gelir. Kemik nekrozlarında ise metalik bir ses gelir.
Yaş gangrende: dokular morarır, hacimleri artar. Kıllar kolayca yolunabilir
o Eskar ve sekesterin ayrılması ve atılması
Ölmüş doku kısımları yabancı cisim etkisi yapar ve canlı dokular tarafından ayrılıp atılır. Sağlam ve ölü doku arasında irinleşme ve yüzyden derine doğru ilerleyen bir oluk şekillenir. Devamında eskar veya sekester sağlam dokulardan ayrılır. Doku kayıplı yara oluşur.

Sikatrizasyon dönemi
 Atılan dokunun yerine granülasyon dokusu oluşmaya başlar. Yüzlek olan deri nekrozlarında epitel katı eskarın altında gelişir ve kabuk altı iyileşme olur.
 Eskar atıldığı zaman yaranın üzeri ince bir epitel katıyla örtülmüş bulunur.

Tanı
o Kemik nekrozuyla osteomyelitis purulenta birbirine karışır. Kemik nekrozunda soda kemik içine girmez sert bir tabanda durur.
o Osteomyelitis purulentada sonda kemiğe kolayca girer ve çıtırtı duyulur.
 Tedavi için etkenin ortadan kaldırılması ve atılmayan nekrotik dokunun operasyonla alınması gerekir.

Yanık türleri

Yüzeysel yanıklar
 Sadece derinin en dış katmanı etkilenir.(I. Derece yanık)
Parsiyel kalınlıktaki yanıklar
 Epidermis ve dermisin süperfisyel katmanını kapsar(II.derece yanık)
Tam kat yanıklar
 Epidermis dermis ve subkutan dokuları kapsar (III. Derece yanık)
o acil yanıklar
 hasta bakımı 3 aşamaya ayrılır.
 Hastanın varışından 36 saate kadar:
 İlk muayeneye genel fiziki durum, sistemik bozukluk, vücut ve yüzeyin etkilenme miktarı, buna ek olarak bulunan lokal hasar değerlendirilir
 CO ve CO2 zehirlenmesine karşı youğun bakımda %100 O2 verilmeli
 Ağrıyı azaltmak için yanık alana direk soğuk uygulanmalı, ıslak havlu ve soğuk su kullanılabilir.
 Köpekte oksimorfin tek başına veya asetilpromazin ile kombine olarak, kedi de diazepam ve ketamin uygulanabilir.
 Yanık dokudaki hücre yıkımlanmasına bağlı hiperkalemi görülür.
 Yanık bölgesindeki kıllar traş edildikten sonra, povidon iyodür ile yıkanır, florokinolonlar kullanılır.
 36 saat 5 gün arası bakım
 Bu dönemde, pulmoner problemler, hemodinamik stabilite, yanık yaralarının uygun bakımı, ağrı ve anksiyetenin kontrolü gibi problemler olur.
 Bu dönemde çok fazla sodyum kaybı olmadığından %5 glukoz ve az miktarda sodyum içeren sıvılar endikedir.
 Yanıklar immunitenin bozulmasına neden olduğundan yara bakımında önemli komplikasyonlar olabilir.
 1 haftadan sonraki bakım
 İyileşmenin sağlanabilmesi için yeterli besin desteğinin sağlanması gerekir.
 Pulmoner enfeksiyonlar ve respiratorik akut distres sendromu bu dönemde mortalitenin en önemli nedeni
 Hastanın dolaşmasına izin verilir. Yarası açılıp temizlenir, temiz çevre ve rahat uyku sağlanır.

Donma
o Dokular üzerine şiddetli ve sürekli soğuğun etkimesiyle oluşur.
o Çoğunlukla lokal olarak şekillenir. Ekstremitelerden başlar.
o Şiddetli ve batıcı ağrı, bölgede kansızlık, sıcaklığın düşmesi, hissizlik başlıca bulgulardır.
o Donma sonucunda ölen dokuda kuru gangren veya mumifikasyon olur ve soyulur.
o Kan dolaşımını sağlamak için 20 dk ılık su ile ısıtılır.
o Analjezik uygulanabilir.
o Nekrotik ve canlı dokuların ayrımı devam edene kadar bu tedaviye devam edilebilir.

Fıtık
Karın Fıtığı
o Travmatik veya mekanik etkiler sonucu karın bölgesinde sonradan oluşan başka bir delikten karın iç organlarının bir veya birkaçının dışarı çıkarak deri altına yerleşmesi.
I. Dönem
 24-48 saat
 Karın çeperinde hacmi değişik az ağrılı veya ağrısız fluktasyon gösteren bir şişlik oluşur.
II. Dönem
 5-6 gün
 Hemoraji ve serum birikmesi sonucu şişlik
 Çevre dokularda ödem şekillenir.
III. Dönem
 Şişlik merkezi dalgalı periferi serttir
 Alt taraftaki ödemden dolayı apse ile karıştırılır.
IV. Dönem
 2-3 hafta sonra
 Yangı yok, fıtıklaşan organ reddedilebilir. Fıtık deliği palpe edilebilir.
 *Bütün dönemlerde kompressibilite ve reponibilite vardır.
 II. Ve III. Dönemlerde hematom ve apse ile karıştırılabilir.

Prognoz:
o Fazla hacimli fıtıklarda prognoz kötü, bunun dışında erken teşhis tedavi getirir.
o Tedavi:
o Operasyonla düzeltilir.

Göbek Fıtığı
o Karın boşluğu organlarının göbek deliğinden deri altına toplanması, fıtıklaşan organ ince bağırsak veya omentum olabilir.
o Göbek kisti ile karıştırılabilir. Kist göbek kordonunda meydana gelir.
o Deneysel punksiyonla kesin teşhis konabilir.
Prognoz
o Hayvanın yaşına ve fıtık deliğinin küçüklüğüne bağlıdır.
Tedavi
-Kansız yöntem
 Bandaj: fıtığı içeri kaktır üzerine yastık vb. Birşey koyarak fıtığı karın boşluğuna geri itecek basınç sağlanır ve sarılır.
 Bu yöntem gelişimini tamamlamış hayvanlar ve reddedilmeyen fıtıklarda kullanılamaz.
 İrkiltisel ve vezikan pomatların kullanımı
 Kaso uygulaması
 Bağlama ve dikme
-Kanlı yöntem

Kasık fıtığı
o Bağırsak, omentum, idrar kesesi, uterus gibi karın organlarının (özellikle ince bağırsakların) canalis inguinalis içerisinde bulunan vagina peritonealise girmesiyle oluşur.
o Fıtıklaşan organlar kasık kanalında kalırsa hakiki fıtık, vagina peritonealisin dip kısmına uzanıp scrotum hacmini arttırarak aşağıya doğru sarkıtırsa hernia scrotalis adını alır.
o En çok atlarda, erkek domuz ve köpeklerde ender olarakta iğdiş ve erkek sığırlarda görülür. Rudimenter inguinal kanal oluşmuş bulunan dişi köpeklerde görülebilir.

Arthritis
 Eklemi oluşturan anatomik yapıların yangısıdır.
o Travmatik (seröz)
o İnfeksiyöz (bakteriyel)
o Gelişim (yaşlılık) ile ilgili dejeneratif arthritis(oseto arthritis, dejeneratif eklem hastalığı DJD)

Klinik bulgular
 Genel de tüm arthritis tiplerinde aynıdır
o Topallık
o Eklemde şişkinlik
o Eklemde sıcaklık artışı
o Pasif hareketlerde ağru
o Eklem hafif fleksiyon pozisyonda tutulur
o Ekleme yaptırılan hiperfleksiyon girişiminde şiddetli ağrı ve hastanın reaksiyonu belirgindir.
o İnfeksiyoz arthritis olgularında, peri artiküler ödematöz şişkinlik, bazı vakalarda purulent içeriğin aktığı fistül.

Tedavi:
o Kısa sürede eklemi normale döndürmek, baskı altındaki eklem kıkırdağının DJD’ye dönüşmemesi için yangısal olayları zamanında tedavi etmek amacıyla yapılır.
o İstirahat ve hareketsizlik
o Fizyoterapi
o DMSO (dimetil sulfo oksit)
o Eklem lavajı
o İntraartiküler kortikosteroidler
o Non-steroid antiinlamatuvar lar ve kondroprotektanların uygulanması.

Hipertrofi: bir doku veya organın hacminde tümöre bağlı olmayan artıştır.
Hiperplazi: bir doku veya organın hücre sayısında ki artıştır. Bununla birlikte organın hacminde büyüme olabilir.
Kemik hiperplazileri: periostun kronik ossifiye yangısında görülür.
Atrofi: Dokuların, organların veya bütün vücudun hücrelerin, sellüler proliferasyonun bozulması, sellüler hacmin azalması, basınç, iskemi, malnutrisyon, fonksiyon azalması veya hormonal değişikliklerle ölümü ve reabsorbsiyonu ile yıkımlanmasıdır.
Lokalize kas atrofisi: paralizislerde veya uzun süre bandajda kalan kas bölümlerinde görülür.
Nörolojik kas atrofisi: çoğunlukla atlarda n. Supraskapularisin paralizisine bağlı oalrak görülür.
Kas kalsifikasyonu: kalsiyum tuzlarının dejenere kas dokusunda birikmesi sonucu ortaya çıkar.
Kaslarda ossifkasyon: kas konnektif dokusunda kemik oluşumudur. Uzun kemik kırıklarında periostun yer değiştirmesi ile metaplazi sonucu görülür.
Dilatasyon: içi boş organların veya kanal sistemlerinin her yönlü düzenli genişlemesine denir.
Diverticulum: içi boş organların veya kanal sistemlerinin tek yönlü genişlemesine denir.
Stenoz: boru şeklindeki organlarla kanalların daralmaları olayına denir.
o Obturasyon stenozu (tıkanmaya bağlı)
o Basınç stenozu (organ çevresinde anormal kitle)
o Sikatrisyel stenoz veya striktür (post operatif gelişir)
o Spastik stenoz (fonksiyonel bozukluğa bağlı oluşur)
o Etkenin ortadan kaldırılması tedavide kullanılan en bilindik yöntem.