Türkiye 1982 yılına kadar canlı hayvan
ve hayvan ürünleri ihracatı yapan bir ülke konumundayken daha sonra çıkarılan
yasalarla stratejik öneme sahip tarım ve özellikle hayvancılığın bitirilmesi
için düğmeye basılıyor. Resmi Gazetenin 20 Mayıs 1983 gün ve 18052 sayılı
nüshasında yayımlanarak yürürlüğe giren “İktisadi Devlet Teşekkülleri ve Kamu
İktisadi Kuruluşları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile Tarım ve Orman
Bakanlığı bünyesinde “Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü” adıyla bir Kamu
iktisadi teşekkülü oluşturulmuş, Veteriner İşleri Genel Müdürlüğünün en önemli
bölümünü oluşturan Haralar ve İnekhaneler bir müessese olarak bu yeni Genel
Müdürlüğe bağlanmıştır. Böylece önce sürekli yetiştirici ile el ele olan ve
aynı zamanda modern işletmeciliğin örneklerini de veren örgütün içi boşaltıyor
ve ardından 8.6.1984 yılında çıkartılan 212 sayılı Kanun Hükmündeki
Kararnameyle zaten içi boşaltılmış olan veteriner işleri genel müdürlüğü bir
daha gelmemek üzere tarihe gömülüyor. Buna göre tarım ve hayvancılık sektörlerine
götürülen tüm sağlık, ıslah, koruma-kontrol, proje uygulama ve destekleme gibi
kamu hizmetleri birer fonksiyon kabul edilmiş ve dünyada isim ve karşılığını
bulmak olanaksız olan Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü (Gıda ve Kontrol Genel
Müdürlüğü) 1980’den sonra gelen bütün iktidarların
sömürgeci ülkeler adına uyguladıkları hayvancılığı yıkma politikalarının önünde
bir engel olarak görülen veteriner hekimler her türlü olumsuzluğa, tecrite ve
yokluğa rağmen canla başla hayvan hastalıklarını çözmek için çırpınıp duruyor.
Buna rağmen 1995’te ortaya çıkan sığır vebası hastalığını 2005 yılında
ülkemizden kazıyarak Uluslararası Hayvan Hastalıkları Teşkilatından teşekkür
mesajı alıyor. Kuş gribi hastalığıyla kendi sağlıklarını tehlikeye atarak
mücadele ediyor, bu hastalığın eradikasyonu ile ilgili de önemli sonuçlar elde
ediyor ve dolayısıyla sömürgecilerin tekerine çomak sokuyor.
Veteriner Hekimleri yok etme işi önce
Sağlık Bakanlığından başlıyor. Bütün gelişmiş ülkelerde koruyucu sağlık
hizmetleri beşeri hekim, eczacı, veteriner hekim ve yardımcı sağlık
personeliyle ortaklaşa yapılırken bugün Avrupa Birliği gibi modern ülkelerin
oluşturduğu Birliğe üye olma çabasındaki ülkemizde Sağlık Bakanlığında yeterli
Veteriner Hekim bulunmuyor. Koruyucu sağlık hizmetlerinin en önemli bileşeni
veteriner hekimler buradan tecrit ediliyor. Çevre ve Orman Bakanlığı Hayvanları
Koruma Kanununu çıkarıyor ama bünyesinde çalışan çok az veteriner hekimle bütün
hayvanların refahını ve haklarını koruyacağını ilan ediyor. İçişleri Bakanlığı
ise eskiden her belediyede en az bir veteriner hekim bulundurulmasını zorunlu
kılarken, son çıkardığı Belediyeler Kanunuyla buna gerek olmadığını söylüyor.
Belediyeler Veteriner İşleri Müdürlüklerini lağvediyor ve veteriner hekimleri
kapının önüne koyuyor. Veteriner Hekimlere bütçeden pay ayıramayız deniyor. Belediyelerde taşeron olarak çalıştırılan Veteriner Hekimler de kedi-köpek kısırlaştırmasından başka bir iş yapmıyor. Hayvan ve insan sağlığı hiçe sayılıyor. Bu nedenle kuduz hastalığı önceki
yıllarla karşılaştırılamayacak biçimde artmış, Ankara’da, başkentimizde bile
patlak vermiştir.
Son günler de ortaya çıkan, Kuduz,
Şarbon, Tüberküloz gibi tehlikeli, Zoonoz, oldukça hızlı yayılan, insanlarda acı
çektirerek öldüren hastalıkların sayıları arttı.
Dışarıdan ithal edilen tohumlar,
damızlık ve etlik hayvanlar; stratejik ürünlerimiz olan tarım ve hayvancılığı
bitirmek, sağlığımızı bozmak ve bizi açlığa mahkûm etmek suretiyle sömürgeci
ülkelere bağımlı hale getirmektedir. Ancak bu oyun bir gün tersine dönecektir.
Hükümetimiz bir an önce yanlış yoldan dönmeli, veteriner teşkilatını tüm
bileşenleriyle birlikte yeniden kurmalı, çalışanların özlük haklarını düzeltmeli
ve tarihi görevini yerine getirmelidir. Aksi taktirde bir gün çok geç
kalınabilir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder