8 Mayıs 2013 Çarşamba

DOĞUM SIRASINDA VE SONRASINDA ANNE VE YAVRUYA GÖSTERİLECEK ÖZEN



            Doğumu yaklaşan kısrak gündüzleri dışarıda uygun bir padoğa, geceleri de içeri alınmalıdır.
Meme ve memebaşları gelişir gelişmez veya meme başlarında inci benzeri sekret oluşur oluşmaz, kısrak doğum yapacağı boksa alınmalı (beklenen doğum süresinden yaklaşık bir hafta önce doğum boksuna alınmalı) ve rahatsız etmeksizin devamlı kontrol altında tutulmalıdır. Olguların pek çoğunda doğum saat 18.00 ile gece yarısı arasında olur. Kısraklarda çevresel faktörler doğumu çok etkiler, gecikmesine neden olur. Kısraklarda cervix uterinin gevşemesi için ineklerdeki kadar uzun bir hazırlık dönemine gerek yoktur. Vulva dudakları arasında iki ayak ve burununun görülmesi doğumun normal olacağı kanısını verir. Eğer beklenilmeyen bir presentasyon ve pozisyonla karşılaşılırsa veya sancıların başlamasından 10 dakika sonra herhangi bir değişiklik görülmezse bir veteriner hekim yardım etmelidir.
Kısraklarda plasentanın özelliği nedeniyle allanto-chorion çabuk ayrılır ve geç kalınma halinde yavru ölür. Kısraklarda doğum, kısraklar çok duyarlı olduklarından günümüzde video kamerası ile izlenmektedir. Ayrıca sütteki kalsiyum iyonlarını ölçen çabuk test indikatör kağıtlarıyla, rengin yeşilden kırmızıya dönmesiyle doğumun 24 saat içinde olacağını saptamak mümkündür. Koruyucu önlem olarak doğumdan önce kısrakların nallarının sökülmesi gerekir.
İneklerin münkün olursa en azından 12 m2 ' lik doğum padoklarına alınması gerekir. Bu bokslar sürüden ayrı olmayacak şekilde düzenlenmelidir. Eğer böyle bir boks yoksa, hayvanın gerektiği gibi yatıp kalkabileceği, altı sapla iyice beslenmiş en azından 1 metre genişlikte bir yer sağlanmalıdır.
Ligamentum sacrospinosum et tuberosumların tam gevşemesi şekillendiğinde inek kontrol altında tutulmalıdır. 12 saat süreyle huzursuzluğun ardından sancı görülmezse, inek uterus inertiası, cervix uteri spazmı veya torsio uteri açısından veteriner hekim tarafından detaylı kontrolden geçirilmelidir.
Doğumun ikinci aşamasına gelen inekte (Yavrunun kontraksiyonlarla dışarı atılma dönemi) bir saatlik sancıdan sonra herhengi bir ilerleme görülmezse güç doğumun nedeni araştırılmalıdır.
Doğum zamanı kan progesteron testi kullanılarak (ante partum, yani yaklaşık doğumdan 24 saat önce kan serum düzeyi 1ng/ml' nin altına düşer) söylenebilir. Ayrıca intra vaginal yolla vücut ısısını ölçen aletlerlede yaklaşan doğumu saptamak mümkündür.
Normal doğumda yardıma gerek yoktur. Her gereksiz yardım hem anneye hemde yavruya
ölüme değin varabilecek zararlar verebilir. Herşeyin normal olduğu doğumlarda vaginal kontroller yapılmamalı ve yavru keselerinin erken açılması için hiçbir girişimde bulunulmamalıdır. Hem buzağı,
hemde taylarda (özellikle taylarda daha sık oluşabilir) burun deliklerinin amniyonla örtülü olmamasına
dikkat etmek gerekir.
Kedi ve köpekleri de doğum sırasında rahat bırakmak gerekir. Köpeğe doğum sırasında fazla
ilginin gösterilmesi ve rahat bırakılmaması doğumun rahat olmasını ve düzenli kontraksiyonları önler. Kedi ve köpekleri doğuma en geç 3-4 gün kala doğum yapacakları yere alıştırmak gerekir (Normalde 14 gün önce başlanmalıdır). Köpekte doğumdan 12-24 saat önce vücut ısısı 37 °C ve altına düşer. Uterus kontraksiyonları ile yavruyu dışarı atma dönemi olan doğumun ikinci dönemi (1. Dönem serviksin açılma dönemi, 2. Dönem Atılma dönemi, 3. Dönem Yavru zarlarının atılma dönemi) köpeğin yaşı ve yavru sayısına göre 3-6 bazende 12 saat sürer. Doğum sessizce gözlenirken ilk yavruyu dünyaya getirdikten sonra anne 10-30 dakika dinlenir ve varsa daha sonra ikinci yavruyu doğurur. Deneyimli anne köpekler Amniyon kesesini tek başına dişler ve yavruyu yavru zarlarından kurtarırlar. Ama anne deneyimsizse ve yavruyu yavru kesesinden kurtarmaz, yani yavruyla ilgilenmezse doğumu gözleyen kişinin bu görevi üstlenmesi, yani doğan yavruyu hemen yavru zarlarından kurtarması gerekir.
Koyun ve keçilerde doğum zamanı kuru ve temiz altlığın olmasına dikkat edilmesi gerekir.
Koyun ve keçide gebelik süresinin kısa olmasıda (147 günden daha kısa) , uzamasıda (153 günden daha fazla) ölü yavru tehlikesini arttırır. Bu yüzden işletme kayıtlarına bakarak gebelik sürelerini aşmış olan koyunların “riziko” şüphesiyle doğum sırasında izlenmesi yerinde olur. Koyunların çok sayıda olduğu işletmelerde, kuzulama her grupta 60' tan fazla gebe koyunun bir arada tutulmadığı ön bölmelerde olmalıdır. Bunun yanısıra doğumdan hemen önce, tek doğum bölmelerine alınarak yapılan uygulamalar da vardır. Gebe koyunları, gebe olmayanlardan mutlaka ayrı tutmak gerekir. Doğumun ikinci dönemi koyunlarda 0,5-2 saat arasında yavru sayısına bağlı olarak sürer. Koyun ve keçide ikizlik durumlarında atılma dönemleri arasındaki süre 20-30 dakika sürer. Bu süre uzarsa anne koyunun büyük bir özenle kontrol edilmesi gerekir. Bu durumda doğum komplikasyonları, yaşama güçlüğü içindeki veya ölü kuzular akla gelir.
Göbek kordonu yavru dışarı atılırken kendiliğinden ayrılmamışsa, keskin bir şekilde kesilmesi kanama tehlikesinden dolayı yapılmamalıdır. Daha iyisi küt olarak ayrılmasıdır. Göbek kordonu ineklerde göbekten fazla uzakta olmayan ve birbirine çok yaklaşmış olduğu bölgede fikse edilir ve küt olarak elle ayrılır. Daha sonra steril bir gazlı bez alınarak göbek kordonu kanın akmasının önlenmesi
amacıyla, işaret ve baş parmak arasında 30 saniye sıkılır. Antibyotikli spreyler veya tentürdiyot
dezenfeksiyon amacıyla kullanılmalıdır. Taylarda göbek kordanu daha önce oluşmuş olan ayrılma
noktasından ligatüre edilir ve böylelikle küt olarak ayrılır(Elle veya daha iyisi steril bir emaskulatörle).

Et yiyenlerde ise göbek kordonu göbeğe yakın bir yerden arter pensi ile tutulur ve bir makas darbesi ile keskin olarak ayrılır. Dezenfeksiyonu yine antibiyotikli spreylerle yapılır. Eğer kanama yoksa dikiş atmak gereksizdir.
Normal doğumlardan sonra yeni doğan yavru, soluk aldıktan sonra hemen hareket etmeye
başlar. İlk soluk almada herhangi bir düzensizlik varsa, hemen müdahale edilerek solunumu stimüle etmesi gerekir. Bu müdahalede ağız boşluğu ve üst solunum yollarına girmiş olan sekret veya amniyon sıvısı, masaj yapan hareketlerle dışarıdan ağız veya burundan uzaklaştırılır. Yeni doğan yavru daha sonra temiz bir yere yerleştirilerek, sap veya bezlerle (kedi ve köpekte kağıt bez) kuvvetlice masaj yapılarak kurutulur. Bu işlem hem solunumu uyarır, hemde vücudun soğumasını engeller. Yeni doğanların üstlerine soğuk su dökülmesi veya küçük hayvanlarda sıcak ve soğuk duşların değiştirilerek yapılması durumunda da solunum en iyi şekilde uyarılır. Bu işlemde, buzağıların başları aşağı gelecek bir şekilde arka ayaklarından kaldırılması veya asılması ve böylece soğuk duşun yapılması, peryodik aralıklarla da ağız ve burun akıntılarının temizlenmesi gerekir. Küçük hayvanlarda duşlar ense ve sırt yönünden yapılmalıdır.
Yeni doğanlar için ayrılan bölmeler temiz, sıcak, kuru, rüzgardan korunmuş ve ışık almalıdır. Infrarot lambalar veya ısı keseleri özellikle köpek ve kedi yavrularında kullanılabilirler. Özellikle süt işletmelerinde buzağılar anneden hemen ayrıldıklarından, ilk 8-14 günlük bakım için tek başlarına özel
bölmelere alınırlar. Doğumdan hemen sonra ısı veren lambalar kullanılarak buzağı tümüyle kurutulabilir ve altı sap ile iyice beslenir. Bölmenin ısısı 20-22º C olmalıdır.
Eski yöntemlerde olduğu gibi yavru annenin yanında kalır, kalkıp ilk yarım saat içerisinde
kolostral sütü almazsa, doğumdan en geç 2 saat sonra kolostral sütün biberon veya mide sondası ile
verilmesi gerekir. Anneyi normal emen buzağılar bir günde 3-4 litrelik kolostrum içeren süt emerler.
Anneden ayrılanlara verilen kolostral süt, ilk defada 1 litre , 6. saatte 2 litre ve 1. günün sonunda
3-4 litreye ulaşmalıdır. Zayıf ve ememiyen saat başı 100 ml emebilen buzağılara her saat başı
biberonla kolostral sütün verilmesi gerekir. Kolostral süt için içme ısısı 392 C dir. Buzağılar en erken 7-8 haftalık süt emme periyodundan sonra sütten kesilebilirler. Kolostral periyot 1 hafta sürmektedir.
Taylar doğduktan 2 saat sonra annenin memelerini emmeye başlarlar. Tay ilk önce günde 50-
60 kez emer ve her defasında çok az süt emer (100-200 ml). İlk 1.-5. haftalar içerisinde Tayların sıkça
annenin feçesini yedikleri gözlenir, bu olgu ek vitamin-B komplekslerinin sağlanmasıyla ilişkilidir.
Yaklaşık 3 hafta sonra da taylar sıkça annenin memelerini emerler (en az günde 6 kez), 3.-4. haftadan
başlayarak yavrunun beslenmesine süt tek başına yetmez. taylar 1. aydan itibaren yeme karşı ilgi
duyarlar, 4.-8. aylar arasında da sütten kesilebilirler.
Köpek ve kedi yavruları ilk defada annenin memesini almazlarsa ağızları memeye dokunacak
şekilde getirilmeli ve emmeleri sağlanmalıdır. Emmeyen yavrulara kolostral sütü alabilmeleri açısından
bir amme köpek veya kedinin bulunması gerekir. Bu olanak yoksa anne ikame sütü verilmesi yerinde
olur (WELPI-LAC, CIMI-LAC gibi). Normal beslenmeye köpek yavruları 7-8 hafta, kedi yavruları ise 11-
12 haftada geçerler.
Pratikte koyun ve keçiler annenin yanında 3 hafta kalıp süt emerler, daha sonra yavaş yavaş
yeme alışırlar. Yeni doğanlar doğumun ilk günü 400 ml kolostrum almalıdırlar. Herhangi bir nedenle
emme olanakları yoksa (başka kuzularca fırsat verilmiyorsa veya annenin memelerinde yangı varsa
başka koyunlardan sağlanarak) 2-3 saatlik aralıklarla en fazla 50 ml verilerek 400 ml' ye ulaşılması
gerekmektedir. Pratikte 3 ayda sütten kesilen koyun ve keçi yavruları, katma yemlere alıştırılarak erken dönemde de (6. hafta) sütten kesilebilirler.

GEBE HAYVANIN SAĞLIK AÇISINDAN KONTROLÜ



GEBE HAYVANIN SAĞLIK AÇISINDAN KONTROLÜ VE GÜÇ DOĞUMLARI OLUŞTURAN PREDİSPOZE FAKTÖRLERİN ORTADAN KALDIRILMASI

A.BAKIM
A1.İNEK
İneklerin kuruya çıkarıldıkları dönemde, ineklerin barınma koşullarına özel bir önem göstermek
gerekmektedir. Bu dönemde aşağıdaki durumlara dikkat edilmesi gerekmektedir:
Sağımcı tarafından günde iki kez yapılan meme kontrollerinin yapılmaması mastitis ve meme
yaralanmalarının meydana gelmesine neden olur.Bu yüzden kuru dönemi meme kontrollerinin düzenli
yapılması, hayvan kuruya çıkana değin gerektiğinde örnek alımına ve meme sağaltımını olanaklı kılar.

Gebelik dönemi besleme
Gebe olan ineklerin günde bir kez, gebeliğinin sonuna doğru yaklaşmış olanların günde iki kez
doğum belirtileri tarafından kontrol edilmesi gerekmektedir.
Gebe ineğin sağlığı, yavrunun uterustaki gelişimi ve doğumun mekaniği bakımından, yatma
vaya yatma-yemleme bölmelerinin olduğu serbest dolaşım ahırları, grup bölümlerinin olduğu tabanı
sap-samanla destekli ahırlar, düzenli olarak meraya çıkarma ve hareketliliğin sağlanması önem
taşımaktadır.
Büyük hayvan işletmelerinde hastalıkların taşınmasını engellemek açısından, kurudaki ve
doğumu yakın olan hayvanlar için, hem ayrı bölümlerin yapılması hemde bu hayvanlarla uğraşacak
personelin ayrılması gerekmektedir.
Küçük olan bağlamalı işletmelerde, gebeliği ilerlemiş olan inekler ve düvelerin belirli aralıklarla
bulundurulması gerekmektedir. Her hayvanın tutulduğu bölmenin uzunluğu, hayvanın bağlanma
düzeneği ve pisleme basamağı, hayvan yatarken arka tarafı aşağı doğru sarkmayacak (ilerlemiş
gebelikte olan ineklerde prolapsus uteri tehlikesi ), pisleme oluğuna değmiyecek ve meme
yaralanmalarını önleyecek bir şekilde düzenlenmelidir.
Kuruya alma bölmelerinin, mera ve çayırların ahır kapasitesinin %12' si olması gerekmektedir.
Kurudaki inekler ve ileri gebe düveler bu bölme veya merada ilerlemiş gebeliğin 5-7 haftalık dönemini
geçirmelidirler. Hesaplanan doğum tarihinden 14 engeç 3 gün önce gebe düve ve inekler doğum
bölmelerine alınmalıdırlar. Burada sürünün ırkına özgü olan ortalama gebelik süreleri göz önünde
bulundurulmalıdır.

A2. KOYUN VE KEÇİ
Gebe koyunlar için gebeliğin sağlıklı devam etmesi ve doğuma hazırlık açısından aşagıdaki temel kuralların göz önünde bulundurulması gerekmektedir:
Ketosis profilaksisi açısından ileri gebe olan Koyunlarda yeterince hareketliliğin sağlanması
Sürünün sıkışık tutulması ve kapı, parmaklık gibi yerlerden geçerken sıkışması engellenerek, abort tehlikesinin önlenmesi
Gebelik, kuzu beslenmesinde prazitlerin önlenmesi ve ayak hastalıklarını önleme bakımından
optimum barındırma koşullarının sağlanması
Yukarıda sözü edilen temel kurallar, ağıl ve mera koşullarının kombine edilmesiyle en iyi şekilde yerine getirilebilir.
Gebe keçide hareket ister; en iyi dışarıda veya özel yeterince geniş bölmelerde bu koşul yerine getirilebilir. Keçiler hava akımı ve yerin tabanının soğuk olmasına karşı koyunlardan daha duyarlıdırlar.
Yeterli gün ışığı Osteomalazie'nin oluşmasını engeller.

A3. KISRAK
Hareket ve meraya çıkarmak , gebeliğin sonuna kadar zorluk ve stres faktörlerinin ortadan
kaldırılması gebe kısraklarda önemlidir. Düşme, kement veya iple yakalama, zincirle bağlamaya bağlı
oluşan vücut yaralanmalarının engellenmesi gerekmektedir.

A4. KEDİ VE KÖPEK
Temiz, ektoparazitlerden arındırılmış yani hijyenik ortam yalnızca evde bulundurulan kedi ve
köpekte değil, aksine kulübede tutulanlarda da sağlanmalıdır. Bu koşulların sağlanması özellikle gebe
hayvanlarda çok önemlidir.
Özellikle gebeliğin ikinci yarısında ağırlığın artması ve memelerin büyümesine paralel olarak
azalan hareketliliğin önlenmesi açısından, gebe olan kedi ve köpeğin düzenli olarak dışarı çıkartılarak
temiz hava almaları ve sağlanmalıdır.
Hizmet köpekleri'nin (Av köpeği, Polis köpekleri, Koruma köpekleri, Kurtarma köpekleri gibi) 5.
gebelik haftasından itibaren üşütme, stres, huzursuzluk gibi faktörlerin aza indirilmesi bakımından
hizmetten alınması gerekmektedir. Böylelikle bu köpeklerde yüzme, zıplama, av yakalama ve getirme
gibi aktiviteler engellenmiş olur.
Yaklaşık doğumdan 14 gün önce anne öngörülen amaca uygun yavrulama minderi veya yerine alıştırılmalıdır. Yaklaşan doğumun önemli belirtisi olan, vücut ısısının 37 C' nin altına düştüğünün saptanması açısından, hayvanların vücut ısısı ölçümlerine alıştırılması gerekmektedir.
Gebelik sırasında ekto ve endo parazit profilaksisine özel bir dikkat göstermek gerekir.

B. BESLENME
Beslenmenin doğumun gelişim ve oluş mekanizması üzerinde büyük bir etkisi bulunmaktadır.
Beslenmede iki öğe önem taşımaktadır:
Bunlardan birincisi; genellikle genç hayvanlarda ikinci doğumdan sonra tamamlanan vücut ve iskelet gelişimidir. Günümüzde dişi hayvanlarda döl verme açısından saptanmış olan yaş ve yaşama
sınırlarına ulaşmada beslenmeye dikkat edilmesi gerekmektedir. Gelişen hayvana mineral maddelerin
yeterince verilmesi, pelvisin gelişmesini ve büyük buzağıların pelvisten rahat geçişini sağlar.
İkinci öğe, hormonal kontrol mekanizmasına bağlı olarak anabolik bir karakter kazanan metabolizmayı kapsamaktadır. Gebe hayvanların doğru olarak beslenmeleri açısından aşağıdaki fizyolojik parametreler göz önünde bulundurulmalıdır:
Genelde yem yemede bir artış meydana gelmektedir. Yalnızca ileri gebelik döneminde özellikle geviş getirenlerde, gebe uterusun genişlemesine bağlı olarak sindirim organlarınında %20-40 oranında bir daralma meydana gelir.
Besinlerin barsak kanalından resorbsiyonu düzelir, mineral maddelerden yararlanma artar.
Besinlerden yararlanma daha yoğunlaşır (Enerji, Protein); örneğin N-retensiyonu hayvan türüne, gebelik dönemine ve besinlerdeki albumin ve enerjiye bağlı olarak artar.
Vücut volümünde artış olur. Bu artış hem intra uterin (Uterus, Plasenta, Fötus, Yavru suları)
hemde ekstra uterin (Kas, Karaciğer, İskelet, Yağ dokusu, Süt bezleri) olmaktadır.
Annenin vücut organları gebelik sırasında hem fötal gelişimi ve büyümeyi sağlamak hemde
laktasyon için (gebelik anabolizması, prepartal retensiyon veya süper retensiyon) , artan ölçüde besin
maddeleri rezervi (Protein, Enerji, Demirin dışındaki mineral maddeler) oluştururlar, öte yandan depo
edilen besinleri yetersiz beslenme durumunda özellikle ileri gebelikte fötusa iletirler.
İleri gebelikte yağ dokuları yıkımlanır ve sıvıdan zengin kas ve organ dokuları oluşur.
Süt bezlerinin hızla büyümesi gebeliğin ikinci yarısında oluşur.
Kan dolaşım sistemi yaklaşık %30 oranında hızlanır. Kan volümü ve transport kapasiteside
artar. Böylelikle anne ve yavrunun artan oksijen gereksinimi kompanze edilir.
Annenin enerji ve yaşama payı gereksinimi, özellikle fötal gelişim ve gebelik metabolizması
sonucu, ek olarak meydana gelen ısı oluşumuna bağlı olarak, gebelik süresince %30-40 oranında artar.
Özellikle gebe hayvanların enerji metabolizması hayvan türlerine göre değişiklikler gösterir.
Koyunlar ortalama olarak her kilograma düşen vücut ağırlığına göre en yüksek fötal günlük gelişimi gösterirler (Koyun 0,80 gr, Domuz 0,75 gr, İnek 0,29 gr, Kısrak 0,25 gr) ve buna bağlı olarak gebelikte en fazla enerji gereksinimi vardır.
Genel olarak, gebeliğin ikinci yarısından itibaren beslenme, mineral madde ve vitamin
gereksiniminin yavru veya yavruların gelişimi için gebeliğin yarısından itibaren arttığı söylenebilir.
Temel olarak gebeliğin ortası veya geç gebelik döneminde yavru gelişirken, yetersiz beslenme durumunda annedeki depoların mobilize edilmesi gerekmektedir. Genetik bakımından yüksek süt üretimine eğilimleri olan, ileri gebe süt inekleri ve keçilerde yetersiz beslenme durumunda organizma özellikle olumsuz yönde etkilenecektir.
Gebelik sırasındaki beslenmede hayvan türlerine göre dikkat edilmesi gereken kurallar şunlardır:

B1. SIĞIR
Hem yüksek verimli süt ineklerinde, hemde diğer ineklerde laktasyon ve gebelik uzunca bir
süreyi kapsamaktadır. Buda metabolizmada büyük değişikliklere ve etkilere neden olmaktadır.
Gebeliğin son iki ayında ineklerin kuruya alınması ve bu döneme uygun olarak beslenmeleri, doğumdan sonra artan süt veriminde gerekli olan enerji gereksinmesini destekleyeceği gibi, post partum döneminide olumlu yönde etkileyecektir. Bu dönemde yemle alınan protein miktarındaki yükselme veya azalma gebelik oranını büyük ölçüde negatif yönde etkileyecektir. Kurudaki hayvanların aşırı beslenmeleri sonucu; doğumdan sonra metabolizma hastalıkları, endometritis ve ovaryum hastalıklarında da artış olduğu araştırmalar sonunda ortaya konabilmiştir.
İleri gebe olan ineklerin;
-- Güç doğumlar ve doğum yolu flegmonları

-- Karaciğerin yağlanması
-- Asetonomi

-- Retensiyo secundinarum

-- Abomasum deplasmanı

-- İnvolüsyon bozukluğu ve metritisler şeklinde oluşan puerperal bozukluklar

-- Mastitis dispozisyonu gibi hastalıklardan korunması için aşağıda açıklanan beslenme
kurallarına uyulması gerekmektedir:

-- İleri gebe hayvanların yağlanmasının önlenmesi gerekmektedir. Bu yağ doğumun
mekanizmasını engeller ve doğumdan sonra yıkımlanması gerekmektedir. Bu yıkımlanmada
metabolizmayı büyük oranda olumsuz etkilemektedir (Keton cisimciklerinin organizmadaki patolojik
çoğalması=Ketosis, Karaciğerin yağlanması).
İneklerin kuruda bulundukları zamanda alacakları enerji ve protein miktarı 2-4 litrelik süt
üretimine uygun olmalıdır. Doğumdan sonraki laktasyon dönemi için, beslenme şeklinin değiştirilmesi
doğumdan kısa bir süre önce başlamalıdır. Doğumdan sonraki 10 gün içerisinde verilecek enerji ve
protein düzeyi (konsantre besin) inekten alınması planlanan günlük süt miktarının düzeyine
çıkarılmalıdır.

-- Hayvanlara iyi kalitedeki kaba yem (Kuru ot, Saman) sık sık ama küçük porsiyonlarda
verilmelidir.

-- Birden bire yapılan rasyon değişikliklerinden kaçınmak gerekir.

-- Kötü kalitedeki yüksek düzeyde yağ asidi içeren silajlar (özellikle kötü yeşil ot silajı) ile
ineklerin beslenmesinden kaçınmak gerekir.

-- İleri gebe olan ineklerin hareket etmesi, besin enerjisinden daha iyi yararlanmayı olanaklı kılar.

-- İleri gebe hayvanların rasyonları profilaktik olarak, Sodyum propiyonat, D3 Vitamini, Iyot, Selenyum, E Vitamini ve Vitamin A (özellikle eksojen Beta-Karotin) ile tamamlanmalıdır.

B2. KOYUN VE KEÇİ
Diğer hayvanlarla karşılaştırıldığında koyunlarda, doğumun mekanizması, dağum, fötal ve post natal kuzu gelişimi, beslenme faktörleri tarafından daha büyük ölçüde etkilenmektedir. Bu gebe
koyunların enerji, mineral madde ve iz elementler ile beslenmelerinin nedenli önemli olduğunu ortaya
koymaktadır.
Koyunda yavru sayısı ve besin gereksinimi arasındaki ilişki çok sıkıdır. Böylelikle yetersiz
beslenme fazla yavruyu uterusta taşıyan anneyi büyük ölçüde negatif yönde etkilemektedir.
Döllenmeden sonraki ilk haftalarda anne koyunlara düşük düzeyde enerji verilmesi şu kayıplara neden
olur:
-- Kuzu ölümlerinin artması

-- Doğum ağırlığının azalması

-- Kuzuların yaşama payı ağırlıklarının azalması

-- Abortların artması

Erken gebelikte enerji içeren yemlerin aşırı miktarda verilmeside, embryonal ölümlerin
artmasına neden olur. Gebelik sırasında yetersiz enerji, ana koyunlarda güç doğumları, sütün azalması ve yapağı kalitesinin azalmasını beraberinde getirir. Enerji metabolizması ileri gebelik döneminde özellikle etkilenmektedir, çünkü yavruların bu dönemde artan enerji gereksinimleri bazı durumlarda yeterince karşılanamamaktadır. Bu durumu oluşturan faktörler şunlardır:
-- Birden fazla yavrularda besin alma kapasitesi ve rumen kapasitesinin sınırlı olduğu durumlarda

-- Oranla yüksek protein ve karbon hidratların azlığı arasındaki dengesizlik varsa (rasyondaki kaba yemin yetersiz olmasına bağlı olarak, rumen hareketlerinin sınırlı olması)

-- Gebe anne koyunların hareketlerinin sınırlı olmasının, glukoz metabolizmasındaki bozukluklara neden olması.

Bu faktörler keton cisimlerinin kanda artarak, koyunda gebelik toksemisinin oluşması için ortam hazırlarlar. Gebelik toksemisine uygun ortam hazırlayan diğer etkenlerde; soğuk havanın etkisi, koyun derisinin aşırı ıslanması ve transporttur.
Sağlıklı kuzuların alınabilmesi ve gebe annenin sağlığı açısından rasyona ek olarak şu
preperatların substitüsyonu gerekmektedir:

-- Son gebelik döneminde E Vitamini ve Selenyumun parenteral enjeksiyonu

-- Kuzuları enzootik ataksiden korumak amacıyla son gebelik ayında %2' lik Bakırsülfatın bir kaç
kez 14 günlük aralıklarla oral yolla verilmesi

-- Vitamin E ve D nin yeterli miktarda verilmesi.

Gebe keçiler içinde koyunlardaki beslenme koşulları gerekmektedir. Bunlara ek olarak süt
keçilerinde bir önceki ve oluşması beklenen laktasyondan dolayı harcanan/harcanacak besin maddeleri ve özellikle mineral maddeler hesaba katılmalıdır. Özellile mineralmadde karışımlarının kışın verilmesine özel bir önem göstermek gerekir.

B3. KISRAK
Yavrunun gelişmesine uygun iyi kalitede kuru ot, yeterli miktarda mineral madde ve A Vitamini'nin verilmesine dikkar edilmelidir. Doğuma hazırlık yemi olarak, özellikle volümlü ve albuminden zengin yemlerin azaltılması gerekir. Kolayca sindirilebilen ve diet yemlerin (buğday kepeği lapası, keten tohumu küspesi, iyi kalitede kuru ot) verilmesi gerekmektedir.

B4. KÖPEK VE KEDİ
Kedi ve Köpektede gebeliğin ilk üçte birinde yavrular yavaş gelişirler. Bu yüzden bu dönemde
beslenme ve enerji gereksinimi önemli ölçüde artmamıştır. Buna karşılık enerji gereksinimi gebeliğin
son üçte birinde oranla daha fazlalaşmıştır.
Gebe Kedi ve Köpeklerin günde en az iki kez, emziren annelerin ise en azından günde üç kez
beslenmeleri gerekmektedir. Suyun sürekli verilmesi gerekmektedir.
Kedi ve Köpekte aşağıdaki beslenme kurallarına dikkat edilmelidir:

-- Gebeliğin ilk üçte biri: Besin değeri yüksek olan yem, normal miktarda verilmeli, bu dönemde
yavrular hızlı gelişmediğinden yüksek düzeyde enerji ve besin gereksinimleri yoktur

-- Gebeliğin ikinci üçte birlik bölümü: Hem yavruların gelişimi için gereksinimi, hemde annenin
genital organlarında oluşan değişiklikler sonucu ortaya çıkan açığı kapatabilmek için, yem miktarı
aşama aşama 1/3 oranında arttırılmalıdır.
-- Gebeliğin üçüncü üçte birlik bölümü: Küçük rasyonlar halinde günde bir çok kez yedirmeye
yavaş yavaş alıştırılmalıdır.

C. İMMUNBİYOLOJİK VE ANTİPARAZİTER ÖNLEMLER
Temelde anne ile yavru arasında özel immunolojik ilişkinin sağlanması önemlidir. Bu ilişkinin
gevişgetirenlerde ve kısraklarda karakteristik özellikleri şunlardır:

-- Plasentadan anne immunglobulinlerin fötusa geçmemesi

-- Antikorların özellikle gebeliğin son döneminde büyük ölçüde memelerdeki kolostrumda
toplanması

-- Antikorların yeni doğan hayvanlar tarafından özellikle ilk kolostrum ile alınması

-- Antikorların koruyucu etkisinin yeni doğanlarda barsak tarafından resorbe olduktan sonra
ortaya çıkması ve barsak mukozasında yersel koruma etkisi oluşturması (Ig A ve Ig M).
Yeni doğan buzağılar, kuzu, tay ve domuz yavruları yaşamlarının ilk saatlerinden başlayarak
annenin antikorlarına gereksinim duyarlar. Bu kural kedi ve köpek içinde geçerlidir.
Çeşitli enfeksiyonlara bağlı oluşan embriyonal ölümlerin önlenmesi ve infeksiyöz abortlardan
korunma amacıyla, erken gebelik döneminde koruyucu aşılarda yapılabilmektedir. Doğal olarak aşının
yapıldığı zaman (ilk üçte bir dönemde veya gebeliğin sonunda), aşının özelliği (ölü veya canlı suşlar
içermesi), aşının yapılma biçimi (parenteral veya lokal), aşının yinelenmesi gereken aşılardan olup
olmadığı, hayvanın türü gibi faktörler aşının etkinliğini etkilemektedir. Ayrıca anne ve yavrunun sağlık
durumuda aşının başarısını etkileyen faktörlerdendir.
Çeşitli hayvanlarda yavruyu doğum sonrası korumak veya abortları karşı kullanılan koruyucu
aşılar şunlardır:

İnek: E.Coli türleri ve Salmonellalar tarafından oluşturulan septisemi ve enteritisler, Rota virus
diareleri
Koyun: Clamidia abortları, Border dises, Kuzu dizanterileri (C.perfringens Tip B)
Kısrak: Virus abort
Köpek: Parvo virus

Koruyucu aşılar annelerde spesifik immüniteyi ve yeni doğan yavrularda pasif immuntransferi
oluştururlar. Buna karşılık kolostrumun oluşturduğu koruma özel spesifik bir enfeksiyona karşı değil, aksine genel bir koruma özelliğindedir. Bu yüzden kolostrum antikorlarının yeni doğanların ilişkide oldukları, ahıra özgü mikroorganizmalara karşı koyma özellikleri vardır. Bu karşı koyma özelliği, eğer hayvan doğumdan önce yeterince süre (en azından gebeliğin son üçte birlik bölümü) aynı mikroorganizma ortamında kalmışsa ve yavruda o ortamda ise, istenen ölçüde oluşabilmektedir.

Kolostrumdan yeterince yararlanabilmek için aşağıdaki kurallara dikkat edilmelidir:

-- Gebeliği ilerlemiş olan hayvanların ahır yerlerinin değiştirilmemesi gerekmektedir

-- Gebe hayvan yerleri ve doğum bölmeleri ahırlarda bir örneklilik oluşturacak şekilde
yapılmalıdır

-- Hayvanların gebelik dönemindeki beslenmeleri ve vücut gelişimleri tam anlamıyla immun
sistem oluşumunu garanti edebilmelidir
-- İleri gebe düve ve kurudaki ineklerdeki meme sağlığı kolostrumun immunglobulinler ile
yeterince zenginleşmesini sağlamalıdır.
Gebelik sırasında annenin bir enfeksiyon kaynağı olabileceği paraziter hastalıklara karşıda
önlem alınması gerekmektedir. Bu profilaktik önlemler şu şekilde sıralanabilirler:

-- Gebe hayvanlarda ilaçla parazitlere karşı savaşım

-- Doğum bölmelerinin iyi bir şekilde temizlenip dezenfekte edilmesi ve merada hijyenik önlemlerin alınması

Koyunlarda mide parazitleri (Trichostrongyloide ve spiruride), Kısrakta Strongiloide ve Köpekte
Askaroidler göz önünde bulundurulmalıdır.

D. Gebelikte sağlIk için alınması gereken dİğer önlemler
D1. AYAK SAĞLIĞI
Tırnak bakımı özellikle ahırda duran ve hareket etme koşulları sınırlı olan ineklerde önemlidir.
Sürekli çayırda bulunan ve hareketli sürülerde tırnak sağlığı genellikle iyidir. Yalnız ıslak merada
bulunan koyunlar bu kurala uymazlar. Gebelik sırasında tırnakların sağlığına aşağıdaki nedenlerle
dikkat etmek gerekmektedir:

-- Doğum sırasında herhangi bir topallığın oluşmaması

-- İrinli tırnaklardan dolayı, yeni doğan yavrular için enfeksiyon tehlikesi oluşturabilecek koşulların ortadan kaldırılması

-- Laktasyona yeni girmiş olan hayvanlarda çok uzamış olan tırnaklardan dolayı (İnek ve Keçi)
yaralanmaların engellenmesi

Kısraklarda doğumdan önce yeni doğan tayların yaralanmalarını engellemek ve panarisyuma
karşı profilaktik olarak nalları çıkartılmaktadır. İlerleyen gebelikte hayvanlar ağırlaşacaklarından bu tip
tırnak düzeltmelerini gebeliğin ilk yarısında yapmak gerekir (zorlamalar abort tehlikesini arttırır).

D2. MEME SAĞLIĞI
İneklerde, kuruya çıkarılanlara, kuruda bulunanlara ve meme yangısı olanlara özel bir ilginin
gösterilmesi gerekir: Klinik ve gerektiğinde bakteriyolojik meme kontrolleri, antibiyotik tedavisi altında
kuruya çıkarma (seçerek veya endikasyona ve mastitis durumuna göre, genel), mastitis sağıtımı, örnek almada antisepsiye özenle uyulması, kuruya alma bölmesinin sürekli temizlik ve dezenfeksiyonu.
Koyunlarda sürüde meme yangısı tehlikesinde koruyucu aşılar kullanılabilirsede, bu aşıların ne denli etkili olduğu tam anlamıyla ortaya konulamadığından, en etkili yol gebe olan koyunlarda meme sağlığının klinik yönden kontrolü ve gerekli olan hijyenik ve sağaltım önlemlerinin alınması en iyi yoldur.

D3. TRANSPORT
Transport gebe hayvanlar açısından tehlike oluşturmaktadır. Traumaya bağlı abortlar veya
meme ve genital bölgelerde oluşan yaralanmalar kolayca transporta bağlı olarak oluşabilirler. Bir kliniğe sağaltım amacıyla götürülen hayvanların dışında gebe hayvanların transportları şu dönemlere kadar yapılabilir: İnek ve düvelerde 8. gebelik ayının bitimine kadar, koyunlarda 4. ayın bitimine kadar ve kısraklarda 9. ayın bitimine kadar.

1 Mayıs 2013 Çarşamba

GEBE OLMAYAN İNEKLERDE GENİTAL ORGANLARIN REKTAL YOLLA MUAYENESİ




    A.   OVARYUMLARIN MUAYENESİ

A1. Ovaryumların anatomisi ile ilgili bilgiler ve ölçüler
Dişi genital sistemin temelini oluşturan ovaryumlar endokrin ve ekzokrin faaliyet gösteren, karın boşluğunda böbreklerin gerisinde, karın boşluğu ile pelvis boşluğu sınırında bel bölgesinde peritondan gelen bağlarla asılı olan bir çift organdır. Büyüklükleri seksüel siklusun evrelerine göre değişiklikler göstermektedir. Üzerlerinde periyodik corpus luteum bulunmayan ineklerdeki ovaryum ölçüleri genellikle aşağıdaki gibidir.

Bir kutuptan diğer kutba uzunluğu: 3,5-4,0 cm
Bir yüzden diğer yüze genişliği : 1,5-2,0 cm
Bağlantı kenarından serbest yüze yüksekliği: 2,0-2,5 cm
Aynı hayvanda ovaryumların büyüklükleri farklıdır. Yaşın büyümesiyle de bu büyüklük değişir. nek ovaryumları düvelere oranla daha büyüktür. Birçok kez östrus göstermiş olmalarından dolayı, üzerlerinde çok sayıda gerilemiş corpus luteum bulunması nedeniyle yaşlı hayvanların ovaryumları gençlere oranla daha büyüktür. Ovaryum üzerinde tam olarak gelişmiş corpus luteum bulunması fizyolojik olarak büyümesine neden olur. Ovaryumdaki kistler, tümörler gibi patolojik oluşumlarda büyümesine neden olurlar.

A2. Şekli
Üzerlerinde corpus luteum ve graaf follikülü bulunmayan ovaryumlar badem şeklindedirler. İyi gelişmiş bir corpus luteum ovaryumların biçimlerini önemli ölçüde etkiler. Bu biçim bozuklukları rektal palpasyonla muayenede hemen farkedilebilir.

A3. Kıvamı
Ovaryum üzerinde bulunan fonksiyonel corpus luteumlar ve folliküller dışında ovaryumun
stroması katı ve nodüler bir yapıdadır. Bunun nedeni ovaryumun bağ dokusu içerisinde yaygın olarak yer alan corpus albicanslardır.

A4- Konumu
Uterusun karın boşluğuna doğru fazla sarkmadığı durumlarda ovaryumlar orta çizginin bir el genişliği (10-12 cm) lateralinde, pelvis kemerinin 1-2 parmak genişliği anterior' unda veya pelvis kemeri ile aynı düzeyde veya pelvis kemerinin biraz aşağısında yer alır. Ligamentum lata uterilerin anterior kenarlarını yakalanması ile kolayca belirlenebilir.
Diğer bir yöntemde de ovaryumlar, pubis ve ilium'un oluşturduğu kemerin bulunmasından
sonra, buranın hafifçe orta kısmın anteriorunda ve ventralinde araştırılabilirler. Uterus'un ağırlığı
nedeniyle karın boşluğuna sarktığı durumlarda, ovaryumlar anterior mediale veya esas olarak ventrale yer değiştirirler. Uterus'un tamamen karın boşluğuna sarktığı durumlarda ovaryumları muayene etmek olanaksızdır.

A5. Ovaryum üzerinde palpe edilebilen yapılar
Seksüel siklusun evrelerine, gebelik durumuna bağlı olarak, ovaryumlar üzerinde corpus
luteumlar, folliküller, kistler, gebelik corpus luteumları palpe edilebilirler. Palpe edilen yapıların fizyolojik veya patolojik oldukları rektal muayene ile kolayca tanımlanabilir.

A5.1. Folliküllerin palpe edilen özellikleri
Rektal muayenede follikül, ovaryum üzerinde dış çeperinin yuvarlak ve düzgün olması ile
karakterizedir. Follikül çapları östrus siklusunun evrelerine göre değişiklik göstermekle birlikte, siklusun ortasında çapı ortalama 1cm, gelişmesinin en ileri evresinde ise 2,0-2,5 cm' e ulaşır. Follikül çapı, follikülün ovaryum dokusu içerisine gömülmesine bağlıdır. Eğer follikülün geliştiği ovaryumda bir önceki siklusun corpus luteumu bulunuyorsa, follikül daha'da büyük hissedilir. Follikülün dış bükey olan çeperinin altında fluktuasyon algılanır. Follikülün içindeki folliküler sıvının oluşturduğu gerilme ovulasyonun 6-12 saat öncesine kadar devam eder. Bu dönemde follikülün en fazla çıkıntı yaptığı tepe kısmı daha yumuşak olarak palpe edilebilir. Folliküllerin daha iyi tanınabilmesi için özellikle östrus döneminde olan hayvanlarda alışma muayeneleri yapılmalı ve folliküllerin palpe edilebilen özelliklerine ilişkin kesin bilgiler edinilmelidir.

A5.2. Corpus luteum'un palpe edilebilen özellikleri
Corpus luteumun şekillenmesi ve gelişmesi ovulasyonla birlikte başlar. Ovulasyondan sonra 12-24 saat sonra ovulasyon yeri ovaryum üzerinde çapı 1 cm'i geçmeyen yumuşak, sınırları belli bir yapı olarak hissedilir. Follikülün yırtılma yeri, hafifçe kabarık, kenarları kıvrımlı krater yapısındadır.
Ovulasyonu izleyen 5-7 gün içinde artan luteal hücreler nedeniyle bu çukurluk dolar ve corpus luteum süratle gelişir. Ovulasyon sonrasındaki 2-3. günde ovulasyon çukurluğu içerisinde kan bulunur ve bu yapı “ corpus hemorrajicum” adını alır.

Gelişen ve büyüyen corpus luteum'un palpe edilebilen özellikleri ise şu şekilde sıralanabilir:
a) Ovaryumun büyümesi
Tam olarak gelişmiş corpus luteum ortalama 2,5 - 3,0 cm çapında olup ovaryumların
büyüklüğünü iki kat arttırır. Buna karşın gelişmekte olan veya gerileyen corpus luteumlar ovaryumların daha az büyümesine neden olursada, diğer özellikleri ile kolayca farkedilebilirler.
b) Ovaryumun şeklinin değişmesi
Gelişmesini tamamlamış corpus luteumun bulunduğu ovaryumdaki şekil değişikliği belirgindir ve ovaryum bulunur bulunmaz fark edilir. Ancak corpus luteumun ovaryum dokusu içerisine iyice gömüldüğü olgularda bu şekil değişikliğini saptamak çok zordur.
c) Taç biçiminde corpus luteum
Corpus luteumun en gelişmiş dönemi olup, luteal dokunun büyük oranda büyümesi, gelişmesi ve genişlemesi nedeniyle corpus luteumun ovaryum dokusu üzerine doğru taç şeklinde çıkıntı yapmasıdır. Bu çıkıntıyı hemen hemen bütün ineklerde ovaryum üzerinde seksüel siklusun 9-10. günlerinde ssaptamak mümkündür.
d) Corpus luteumun yüzeyi ve kıvamı
Corpus luteumun kıvamı ve yüzeyi bir örnek olup, homojendir. Corpus luteumun bu özelliği ovaryumlardan kolayca ayırt edilmesine neden olur. Ovaryumların yüzeyi, gelişmekte olan folliküler ve eski corpus luteumlar nedeniyle pürüzlü ve nodüler bir yapıdadır. Kıvamı ise corpus luteumdan daha katıdır. Bununla beraber seksüel siklusun evrelerine göre corpus luteumların kıvrımlarında da değişiklikler görülür. Gelişme dönemindeki corpus luteumlar daha yumuşaktır. Bu kıvam gerileme dönemi başlayıncaya kadar sabit kalır, gerileme dönemi ilerledikçe kıvam sertleşir ve öylece kalır.
e) Sınır çizgisi
Corpus luteumla ovaryum dokusu arasında gayet belirgin bir sınır vardır ve bu sınır rektal
palpasyonla kolayca belirlenebilir. Corpus luteumlar ovaryum üzerinden çıkartılırsa ovaryum üzerinde geniş bir çukurluk kalır. Corpus luteumdaki palpe edilebilen bu değişiklikler Fig. 1' de gösterilmiştir.
A5.3. Ovaryumların palpe edilebilen anormaliteleri
Ovaryumların anormaliteleri rektal muayenede önemli bulgulardır. Bu bulgular eğer sağaltılma olanağı yoksa tam ve kalıcı steriliteye neden olurlar. Ovaryumlarda rektal muayene ile saptanabilen anormaliteler aşağıda belirtilmiştir.
a) Ovaryum hipoplazisi
Bütün ırklarda tek ve iki taraflı olmak üzere görülen bu olgu, ovaryumların çok küçük ve iğ
benzeri tarzda olmasıyla karakterizedir. Rektal palpasyonda ovaryumların 2cmx5cmx0,5cm den daha küçük olduğu zaman bu olgudan şüphe edilmelidir. Bu anormalitede ovaryumlar üzerinde folliküller veya corpus luteumlar gibi fonksiyonel yapılar bulunmaz.
b) Az gelişmiş ovaryumlar
Bu anormalite çoğunlukla iki ovaryumda da bulunur ve daha çok kötü bakım ve beslenme koşullarındaki düvelerde görülür. Her mevsimde görülürsede daha çok ahırda besleme döneminde daha fazla ortaya çıkar. Ovaryumlar küçük, yumuşak veya fibrotik kıvamlı olabilirler. Hayvanların beslenme koşullarının düzeltilmesi sonucu, ovaryumlarda çoğunlukla düzelmeler görülür.
c) Ovaryum kistleri
Ovaryumların üzerinde folliküler ve luteal olmak üzere iki tip kist palpe edilebilir. Folliküler kistler, bir ovaryumda veya her iki ovaryumda şekillenen birden fazla sayıda olan, ince duvarlı ortalama 2,5-7,0cm çapında fluktuan yapılardır.İlk doğumunu yapan düvelerde nadir olmakla birlikte, 5.laktasyonda olan ineklerde daha sık rastlanır. Luteal kistler ise folliküler kistlere oranla daha kalın duvarlı olup, genellikle tek bir ovaryumda ve tek bir sayıda palpe edilirler.
Günümüzde daha çok yukarıda sözü edilen ayrım yapılmadan “Ovaryum Kisti” tanımı
yapılmaktadır. 2,5 cm çapından daha büyük ve 10 gün sonra kontrol edildiği zaman aynı büyüklükte veya daha da büyümüş bir halde ovaryum üzerinde saptanan fluktuan yapılar ovaryum kisti olarak tanımlanmaktadır. Yukarıda sözü edilen ayrım progesteron testi (P4) aracılığı ile daha güvenilir bir şekilde yapılmaktadır (P4 düşük= Folliküler kist, P4 yüksek=Luteal kist).
Ovaryumlar üzerinde bulunan kistik korpus luteum ise, ovulasyona uğrayan follikülün bir örnek yapı göstermemesi ve korpus luteumun içerisinde sıvı dolu bir boşluğun oluşması ile karakterizedir.
Ovaryum üzerindeki corpus luteumlar kalın duvarlı ve büyük olmadıkça rektal palpasyonla teşhis edilmeleri oldukça güçtür ve kistik corpus luteumlar östrus sikluslarında değişikliklere neden olmazlar.
d) Ovaryum tümörleri
Ovaryumlarda bazı kez tümörlere rastlanabilir. Granuloza hücre tümörü ineklerde hemen hemen her yaşta rastlanan tumör tipidir ve nodüler, sert kıvamda hissedilir. Theca hücre tümörlerine ise ineklerde daha az rastlanır . Bu tümörler oldukça yumuşak ve çabuk büyüme eğilimindedirler.

A5.4. Görev yapamayan ovaryumların tanısı
Ovaryumlarda saptanabilen anormalitelerin yanında rektal muayene ile saptanabilen ovaryumların fonksiyon yapmamaları ile karakterize iki olguda eklenebilir.
a) Ovulasyonun gecikmesi ve anovulasyon
İneklerde seksüel siklusların belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olacak kadar gelişmiş bir follikülün ovulasyon yapmayışı ile karakterize bir olgudur. Tanının doğru olması için ovaryumların en az iki kez muayenesi ile yapılabilir. İlk muayene östrus sırasında follikülün bulunduğu yeri belirlemek, ikinciside 48-72 saat sonra bu follikülde ovulasyon olup olmadığına bakmak amacıyla yapılır. Östrus belirtilerinin görülmesinden 48-72 saat sonra follikül saptanırsa ovulasyonun geciktiği anlaşılır.
b) Kalıcı korpus luteum
Bu bozukluk çoğunlukla ineklerde östrusların görülmemesi ile birlikte ortaya çıkar. Kalıcı korpus luteum tanısından emin olmak için gebe olmayan hayvanların iki hafta ara ile muayeneleri gerekmektedir. Eğer ovaryum üzerinde palpe edilen yapı, kalıcı korpus luteumsa tekrarlanan muayenelerde aynı durumda kalan büyüklük hissedilir.

A-6- Ovaryum üzerindeki yapıların belirlenmesinde kayıt sistemleri
Rektal yolla ovaryumların tekrarlanan muayeneleri, ovaryum üzerindeki yapıların araştırılması veya bu yapıların aynı durumda kalıp kalmadıklarının ortaya konması amacıyla yapılmaktadır. Tekrarlanan muayenelerde ovaryum üzerindeki yapıların kayıt edilmesi, muayene sonuçlarının değerlendirilmesi açısından önemlidir.

B-OVİDUKTLARIN VE BURSA OVARİKANIN MUAYENESİ
Ovidukt, ovulasyonla atılan oosisti içine alan fertilizasyon için uygun ortamı oluşturan, zigotun
iletilmesini ve bu sırada beslenmesini sağlayan muskuler yapılı tüp biçiminde bir organdır. Salpinks,
Follopi kanalı, Tuba uterina olarakta adlandırılan bu organın görevsel önemi yüzünden rektal muayene
yoluyla kontrolü oldukça önem taşır.
B.1. Anatomik bilgi ve konumu
Oviduktlar ovaryumla, kornu uteriler arasında yer alır. Ligamentum latum uterilerin üzerinde
zikzaklı kıvrımlarla seyreden oviduktların uzunlukları ve çapı hayvandan hayvana değişiklik göstermekle birlikte, ineklerde 20-28 cm kadar uzunluktadır. Cornu uteri ile birleştiği yerde çapı 2 mm kadardır.
Ovidukt ayrı bir ligament yaprağı yani mezosalpinx ile asılıdır ve mezoovaryumun ventralinde yer alır.
Oviduktun kıvamı infundibulum dışında çok katı ve kordon gibidir. Anterior kısmı dışında mesosalpinx'in bütün kenarları mezovaryum ile birleşir ve ikisi birlikte bursa ovarikayı oluştururlar. Bursa ovarika bir cep tarzında olup bu cep ortalama 4-5 cm derinliğinde ve 8-10 cm genişliktedir.
Bursa ovarika mezovaryumun ovaryum bağlanma bölgesinin medial veya lateralinde palpe
edilebilir. Bursa ovarikanın yeri belirlendikten sonra, elin bütün parmakları birleştirilerek
mezoovaryumun altına bursa ovarikanın içine doğru ilerletilir. Daha sonra parmaklar hafifçe açıldığında, bursa rahatlıkla farkedilebilir. Ovidukt kıvrımlı yapısı ile kolayca tanınır ve baş, işaret parmakları ile infundibulum ve cornu uteri tarafına doğru takip edilerek muayene yapılabilir.
B2. Oviductun palpe edilebilen anormaliteleri
Klinik açıdan tanımlanabilen anormaliteler oviduktun mezosalpings'i ve diğer çevre dokularınıda içine alır. Normal olarak bursa ovarikada yapışmalar yoktur. Oviductta meydana gelen yapışmalar, tıkanmalar normal olan fonksiyonları engeller.
a) Hydrosalpings
Oviduktun tamamının veya bir kısmının genişleyip, büyümesi ile karakterize bir olgudur. Sıvı
eğer oviduktta lokal bölgeleri kapsıyor ise kistlere benzer, bazende bütün oviduktu kapladığı
durumlarda ovidukt içi sıvı ile dolu fluktuan bir tüp halini alır. Rektal muayenede oviduktların saptanması ile hastalık ayırd edilebilirsede, olgunun serosalpings, pyosalpings veya hemosalpingsmi olduğunu klinik olarak saptamak mümkün değildir.
B3. Bursa ovarika ve Mezosalpingsteki anormaliteler
Klinik muayene yöntemleriyle parasalpings, perisalpings ve bursitis arasındaki farkı saptamak
mümkün değildir. Ancak yapışmaların belirgin hale geçmesi ile değişiklikler saptanabilir. Ovidukt,
ovaryum, fimbria ve bursa ovarica arasında, infindibulumun saçaklı kenarında özellikle ovulasyondan
sonra hafif yapışmalar görülebilir. Bunlar ovidukt'un fonksiyon yapmasını engellemezler ancak büyük
yapışmalar oviduktta görevsel bozukluklar ortaya çıkarırlar. Oviduktun çeşitli derecelerde tıkanmalarıda fonksiyon yapmasını engeller. Ancak bu tıkanıklıkların rektal muayene ile saptanması olanaksızdır.
C- UTERUSUN MUAYENESİ
Anatomik Bilgi:
Döl yatağı, buzağılık, kuzuluk veya rahim gibi adlarla anılan uterus, embryo ve fötusun yerleştiği korunduğu ve gelişmesini tamamlamış yavrunun doğum sırasında, kontraksiyonları yardımıyla dışarı çıkmasını sağlayan bir organdır.
İneklerde uterus bicornis supseptum şeklinde olan uterusun ana kitlesini kornu uteriler oluşturur. Kornu uteriler uzundur ve birbirlerinden ayrı olarak seyr ederler. Kornu uteriler ventrale doğru birbirlerinin üzerine kıvrılmışlardır. Kornu uterilerin iç bükey kenarına uterusu lumbo sacral bölgeye asan lig.latum uteriler, yapışır. Her iki kornu uteri, korpus uteri ile birleşme noktasında (bifurkasyon) bir araya gelirler.
Bifurkasyon noktasının kranialinde 2 ligament yaprağı yer alır. Bu her iki kornuyu birleştiren ligamentler “inter cornual ligament” adını alırlar. Kornu uteriler muayene edilirken bu ligamentlerin bulunmadığı bölgelerden muayene edilirler. Bu iki ligament uterusun rektal yolla muayenesinde önemli rol oynarlar.
Gelişmesini tamamlamış bir inekte inter cornual ligamentlerin anterior kenarında kornuların çapı ortalama 2-3 cm kadardır. Kornu uterilerin ovaryumlar tarafına gidildikçe bu çap gittikçe küçülür. Kornu uterilerin uzunluğu 25-40 cm kadardır. Fakat klinik muayenede kornu uterilerin çapı, uzunluklarından daha fazla önem taşır. İki cornu uterie (cornua uteri), kaudalde corpus uteri ile birleşir ve corpus uteri daha geride cerviks uteri ile tamamlanır. Cornu uterilere oranla daha kısa olan corpus uteri 2-5 cm uzunluğundadır. Serviks uterie ise genç hayvanlarda 6-7 cm, yaşlılarda ise 10-15 cm uzunluğundadır.
Uterusun iç katları daha çok endometrium olarak tanımlanan Tunika mukoza, daha sonra Tunica muskularis (Myometrium) ve Tunika serozadır (Perimetrium).
Rektal palpasyonda serviks uterinin çeperi corpus uteriye göre daha kalın vede sert olarak
hissedilir. Servikste dört adet iç içe geçmiş kıvrımlar bulunmaktadır. Rektal yolla uteruslar muayene
edilirken yapılacak ilk işlem uterusu pelvise doğru çekmektir. Pelvis boşluğu içerisinde yapılacak
muayenelerde daha iyi sonuçlar alınmakta ve daha iyi bir tanı konulabilmektedir.

UTERUS'UN PELVİSE ÇEKİLMESİ
Cervix uterinin serbestçe hareket edebildiği ve fazlaca ağır olmadığı durumlarda , uterus pelvis
boşluğuna alınarak muayene edilmelidir. Uterusun pelvis boşluğuna alınması iki yöntemle olmaktadır.
a) Dolaylı yöntemle uterus'un pelvise çekilmesi
Rektal muayenede cervix'in konumu belirlendikten sonra, eğer serbestçe hareket edilebiliyorsa olabildiğince geriye alınır. Burada amaç geri çekilen cervix'i yukarıya doğru alarak uterusu pelvis boşluğuna ve yakına getirmektir. Uterusu bu durumda sabit tutabilmek için, baş parmak ve korpus uterinin altından geçirilir ve böylece tutulur. İkinci bir hareketle ligamentum lata uterinin anterior kenarı tutulur. Bu işlem baş parmak korpus uterinin altında tutulurken, el dışarıya doğru yönlendirilir.
Parmaklar aşağıya doğru çekilerek ligament alt kısmından yakalanır. Böylece ligamentum lata uteri cornu uterinin, ovaryum ucu ile ovaryum arasındaki açıda tutulabilir. Bu yöntemin önemli bir
dezavantajı, ligamentum lata uterinin tanınmasındaki güçlüktür. Elde tutulan yapının ligament olup
olmadığı, parmakların ligamentin ön kenerı boyunca kaydırılıp kontrol edilmesiyle, kolayca anlaşılır.
Ligamentum lata uteri kavrandıktan sonra, yukarı doğru kaydırılıp geriye doğru çekilir. Daha
sonra kıvrılmış durumdaki parmaklar mediale doğru yönlendirilir ve böylece cornu uteri avuç içerisine
alınabilir. Bu yöntemle gebe olmayan hayvanların, cornu uterileri muayene edileceği gibi, 70. güne
kadar gebeliklerdede cornu uteriye uygulanabilir. Kornu uteri toparlanarak avuç içine alınıp, daha geriye çekilir ve parmaklar mediale doğru yönlendirilir. Bu şekilde ventral inter cornual ligamentte sıkıca yakalanmış olur. Her iki kornu uteriye uygulandığında ve uterusun tamamı pelvis boşluğunun
posteriorunda yer aldığında, çekme işlemi tamamlanmış olur.
b) Doğrudan yöntem ile Uterusun pelvise çekilmesi
Bu yöntemde ilk aşamada cervix saptanıp, yakalandıktan sonra olabildiğince geriye doğru
çekilir. Daha sonra iki corpus uteri arasındaki oluk boyunca el ilerletilir. Dorsal inter cornual ligamentin
anterior kısmı palpe edilince, ligament ventral inter cornual ligamenti yakalıyabilmek için hafifçe çekilir.
Ventral ligament yakalandıktan sonra, uterus daha önce anlatıldığı gibi, pelvis boşluğuna alınır. Bu
yöntem hayvanların çok iri olduğu, uterusun karın boşluğuna sarktığı, rektumu asan mezorektumun
kısa olduğu durumlarda başarısız olmaktadır.
Uterusun pelvise doğru çekilme işleminde hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, barsak
peristaltiği ve ıkınmalar işlemlerin yapılmasına engel olur. Rektumun peristaltik dalgaları, uterusun
pelvise çekilme işlemi sırasında başlarsa, uterusu peristaltik dalgalar geçene kadar serbest bırakmak
en iyisidir. Böylece rektumun yaralanması önlenir ve muayene daha kolaylıkla yapılır. Rektumun
peristaltik dalgaları, uterus pelvis boşluğuna çekilmiş iken başlarsa ve ıkınmalar şiddetli değilse, uterus
pelvis boşluğu içinde çekili olarak tutulur, el mümkün olduğunca küçültülmeye çalışılır, uterus pelvisin
tabanına veya duvarına doğru bastırılır ve rektumun peristaltik dalgalarının geçmesi beklenir.

REKTAL MUAYENEDE UTERUSTA SAPTANAN DEĞİŞİKLİKLER
Östrus siklusunun çeşitli evrelerindeki değişiklikler
İnek ve düvelerde proöstrus evresinde (Östrustan 1-2 gün önce) uterus myometriumunun
esnekliği (tonus) ve duyarlılığı büyük ölçüde artmıştır. Bu durum giderek artar, inek veya düvenin
seksüel istek gösterdiği östrus evresinde en üst düzeye ulaşır. Östrus evresinde cornu uteriler şişmiş ve duvarları biraz kalınlaşmıştır. Muayene sırasında uterusun esnekliği (tonus) dahada artar. Ancak
ovulasyondan hemen sonra uterusun kontraksiyon oluşturma yeteneği azalır ve ovulasyondan 48 saat
sonra tamamen kaybolur. Fakat kornu uterilerdeki belirgin ödem durumu devam eder, hatta bazen
ovulasyondan 48-72 saat sonra bile saptanabilir. Östrus siklusu sırasındaki bu değişikliklerin deneyimli
kişilerce bile saptanması mümkün olmamaktadır. Ovaryumların muayenesi ile elde edilen bulguların
doğrultusunda değişikllikleri ve östrus siklusu dönemlerini ayırmada yardımcı olur.
Ovulasyondan sonra uterusun ödemli durumu devam eder. Ovulasyondan hemen sonra
uterusun esnekliği (Tonusu) giderek azalır. Uterus corpus luteumun şekillenmesiyle birlikte progesteron hormonunun etkisi altına girer. Bu dönemde progesteron etkisiyle uterusun esnekliği ve duyarlılığı kaybolur.
Uterus gebelikten en fazla etkilenen ve önemli değişiklikler gösteren organdır. Gebelikte
uterusta görülen değişiklikler;
a) Büyüklüğün artması
b) Fluktuasyon
c) Yavrunun konumu
d) Yavru zarlarının oluşması
e) Fötusun bulunması
f) Uterus arterlerinin hipertrofisi
olarak sıralanabilir.

a) Büyüklüğünün artması
Kornu uteriler arasında asimetri olarakta tanımlanan büyüme, gebeliğin oluştuğu kornu uterinin
büyümesi daha sonrada diğer kornu uterinin büyümesi ile karakterizedir.
b) Fluktuasyon
Fluktuasyon gebelikte, uterusun büyümesiyle birlikte yavru sularının artmasının, dalgalanma tarzında hissedilmesidir. Palpasyonda bu sıvıların varlığı parmaklarla genişlemiş uterus üzerine yapılan basınçla anlaşılır.
c) Uterusun konumu
Uterusun büyümesi ve ağırlığının artması nedeniyle, konumuda değişir. Konumundaki önemli ve ilk değişiklik kornu uterinin büyük kenarının laterale doğru yer değiştirmesidir. Gebeliğin ilerlemesiyle bu yer değiştirme ventrale doğru yönlenir. Daha sonra uterus karın boşluğunun tabanına ulaşır ve gebelik süresinin sonlarına doğru tekrar dorsale pelvise doğru tırmanır.
d) Yavru zarları
Gebelik sırasında uterusun palpasyonunda fark edilebilen önemli değişikliklerden biriside “Yavru zarlarının kayması” dır. Palpasyon sırasında gebe kornu uterilerin cimdiklenmesi sırasında, parmaklar arasından chorio-allantois zarının kaymasıdır. Bu zar, cornu uterilerden ayrı bir yapı olarak tanınabilir.
e) Fötusun bulunması
Fötus uterus içerisinde bellirli bir büyüklüğe ulaşınca, palpasyonla saptanabilir. Bu gebeliğin erken dönemlerinde fötal çarpma şeklindeyken, ilerleyen gebeliklerde fötal organların bulunması şeklindedir.
f) Uterus arterlerinin hipertrofisi
Gebeliğin oluşmasıyla birlikte, uterusa gelen kan miktarı artmaya başlar. Bu artan kan miktarına bağlı olarak, özellikle gebe olan kornu uteri tarafındaki Art. uterina mediada genişleme ve büyüme şekillenir.
Gebeliğin ilerlemesi ile birlikte her nabız dalgalanmasında özel nabız (Frimitus) elle hissedilebilir.
Doğum sonrası dönemde Uterusta görülen değişiklikler
Doğumdan sonra uterusta görülen en önemli değişiklik, büyüklüğünün azalmasıdır. Uterusun
küçülerek gebelik öncesi dönemdeki morfolojik ve işlevsel boyutlarına ulaşması olarak nitelendirilen bu
olay involüsyon adını alır. Doğumu izleyen ilk dönemlerde uterus myometriumdaki myofibrillerin boyu
hızla uzunluklarının yarısı kadar küçülürler. Daha sonraki günlerde, küçülme daha az miktarda olmak
üzere 20-25 günde involüsyon süresi tamamlanır. İnvolüsyon sırasında kornu uteriler cerviksten daha
çabuk invole olurlar. Klinik olarak kornu uterilerin involüsyonunun tamamlandığı süreye kadar,
kornuların boylarının kısalmalarına rağmen, uterus duvarı halen kalın ve ödemlidir. Buda akut metritisli
veya östrogenik hormon etkisi altındaki uterusla karışabilir.
Uterusta doğum sırasında involüsyonla birlikte endometriumun rejenerasyonu adı verilen
olguda görülür. Özellikle bu dönemde, fötal sıvılardan ve kopan göbek kordonundan gelen kan, yavru
zarları parçaları, karunkuler düzeydeki nekrotik dokuların atılmasından oluşan “LOCHIA” adı verilen
kahverengi akıntı gözlenir.

UTERUSTA SAPTANAN ANORMALİTELER
Rektal muayene ile uterusta saptanan anormaliteler, ineklerde infertilite veya nadir olarakta
steriliteye neden olurlar. Muayene sırasında saptanabilen doğmasal ve edinsel anormalitelerden
bazıları ise şunlardır:
a)Fremartinizmus
İkiz yavrulardan birinin dişi, birinin erkek olduğu olgularda dişinin steril olması olarak tanımlanan Fremartinizm'de rudimenter olan cervix'in anteriorunda ince duvarlı, küçük ve dar tüp tarzında cornu uterilerle bunları açan ligament yaprakları algılanabilir.
b) Beyaz düve hastalığı
Müller kanalından köken alan üreme organlarının bir bölümünün segmental aplazisi ile
karakterizedir. Genital kanalın bazı kısımlarının bulunmamasına karşın, var olan kısımlar gayet iyi bir
şekilde gelişmiştir. Bazen kalıcı bir hymen perdesi vaginanın anteriorunda, sıvının toplanmasına neden olur. Hastalık çok çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Uterusta bir kornu uteri yokken, diğer kornu uteride normal bir fötusun bulunduğu olgular bildirilmiştir. Uterus unicornis olarak adlandırılan bu olgu, beyaz düve hastalığının bir şekli olarak tanımlanmaktadır.
c) Pyometra
Uterusun lumeninde prulent bir içeriğin toplanması ile karakterize bir metritis olgusudur. Uterusta toplanan içerik miktarı, 50cc den birkaç litreye kadar ulaşabilir. İçerik ile dolan ve büyüyen uterusun duvarı incelmiş, fakat gebe uterusunkinden daha kalındır. Pyometra olguları rektal muayenede gebelikle karıştırıldığından, muayenede çok büyük bir özenin gösterilmesi gerekir.
d) Kronik metritisler
Kronik metritislerde rektal palpasyonda uterusta değişiklik oluşturan olgulardandır. Palpasyonda uterus'un esnekliğinin (tonusunun) azaldığı ve duvarın inceldiği fark edilir. Bazı olgularda endometrium dalgalı ve pürüzlü hatta bazen sucu benzeri bir yapı gösterir.
e) Cornu ve corpus uteri apseleri
Pelvis içi apselerin özelliklerini gösrterirler. Palpasyonda bellirgin bir yapıda sert, bazende
fluktuan olarak algılanırlar. Büyüklükleri ve hacimleri çok farklıdır. Fötal mumifikasyon ve yağ nekrozları ile karıştırılabilir.
f) Kistik ovaryum olgularında uterus değişiklikleri
Ovaryumlarında kistik yapılar bulunan hayvanların uteruslarında da bazı değişiklikler şekillenir.
Kistik yapıların az olduğu ve ovaryum üzerinde kısa süre kalan olgularda, uterusta ovulasyondan 48
saat sonrasına benzer olgular saptanabilir. Daha uzun süreli kistik olgularda, uterustaki en önemli
değişiklik uterus duvarının belirgin atrofisi ve esnekliğinin (tonus) kaybolmasıdır. Uterus çok yumuşak
kıvamdadır. Kornu uteriler normalden biraz daha kısa, ender olarak hydrometra şekillenmiş, uterus
salgısının artması ve salgının uterusta toplanması nedeniyle uterus duvarı atrofiye olmuştur. Çok
şiddetli olgularda uterus duvarı kağıt gibi incelmiştir. Muayene sırasında kolayca yırtılabilir.
g) Uterus tümörleri
Uterusta sık olarak rastlanan tümör türü Lymphoma'lardır. Bu olguda tümörler her iki kornunun duvarı boyunca düzgün bir şekilde yaygındır. Bazende Lymphatik çoğalma nodüller halindedir. Çoğunlukla kotiledonlara benzediğinden uterusun büyük olduğu olgularda, gebelikle karışabilir. Uterusta bulunan diğer bir tümör ise, Leimyoma'dır. Bu tümör ya yaygın olarak uterus duvarında bulunur, yada saplı büyümeler biçimindedir. Diğer tümör tiplerine uterusta ender olarak rastlanır.

D. REKTAL PALPASYON İLE CERVİX UTERİNİN MUAYENESİ
Anatomik bilgi:
Cervix uteri, uterus ile vaginayı birleştiren kıvrımlı, kaslı ve ortasında kanalı olan bir organdır.
Uterusun vaginaya açılan kapısı durumunda olan cervix uterinin vaginaya açılan deliğine orificium uteri
externa, uterusa bakan deliğine orificium uteri interna, vaginaya doğru yaptığı çıkıntısına ise portio
vaginalis adı verilir. İneklerde cervix kanalında uzunlamasına dürümlerden başka, enine halka şeklinde
dürümlerde yer alır. Bu dürümler nedeniyle ineğin cervix uterisini elle açmak kolay değildir.
Cervix uterinin belirlenmesi:
Rektal palpasyonda cervix uterinin bulunması, saptanan genital organların muayenesi için ilk
adımdır. Cervix'in yapısı veya durumu daha sonraki muayeneler için iyi bir fikir verir. Rektal muayene
sırasında el pelvis boşluğuna kadar iyice sokulur, elin parmakları hafifçe avuç içine büküldükten sonra,
el pelvis boşluğunun yan duvarı olan ala osis iliumdan pelvisin tabanına ve karşı ala osis ilium kemiğine kadar gezdirilir. Bu muayene sırasında, cervix uteri, pelvisin tabanında pekten ossis pubis'in üzerinde ortada uzanan, diğer organ ve dokulara oranla daha katı kıvamda, kısmen nodüler, silindirik yapıda algılanır.
Cervix uterinin büyüklüğü:
Cervix'in büyüklüğü muayene edilen hayvanın yaşına, seksüel siklusun dönemine ve patolojik
anomalilerin bulunup bulunmadığına göre değişiklikler gösterir. Gebe olmayan, normal gelişmesini
tamamlamış ineklerde cervix uterinin uzunluğu 7-10 cm kadardır. Ancak çok fazla doğum yapmış yaşlı
ineklerde 12 cm uzunluğuna kadarda ulaşabilir. Cervix uterinin çapı ise, vaginaya yakın olan ucunda 3-4 cm kadarken, corpus uterilere gidildikçe biraz daralır 2,5-3,0 cm'e kadar ulaşır.
İneklere oranla düvelerin cervix uterileri, hiç doğum yapmamaları nedeniyle oldukça küçüktür.
Yaşa ve yapılan doğum sayısına bağlı olarak, cervix uterinin büyüdüğü gözlenir. Bu büyüme daha çok, vaginaya yakın olan uçta (posterior uç) daha belirgindir.
Cervix uteri ineklerde doğum sırasında ve östrus evreleri sırasında açık, bunların dışında
tamamen kapalıdır. Kapalı olduğu evrelerde sadece tohumlama kateteri geçebilir (Gebelikte tohumlama kateterinin kullanımı, abortuslara neden olur). Cervix uterinin genişlemesi ve büyümesiyle birlikte, gevşemesi doğum veya yavru atma sırasında şekillenir.
Cervix uterinin biçimi:
Özel yapısı nedeniyle cervix uteri, pelvis içerisindeki diğer organlarla karıştırılamaz. Cervix
uterinin yarı konik biçimi, östrus dönemleri dışında pek farklılık göstermez. Çok yaşlı ineklerde,
çarpıklığı ve vaginaya bakan kısmının (portio vaginalis) büyüdüğü gözlenebilir. Cervix uterinin biçiminde değişikliklere neden olan en önemli bozukluklar, cevisitis ve cervikal veya paracervical apselerdir. Bu olguların kronikleştiği durumlarda ise, organda önemli daralmalar görülebilir.
Cervix uterinin konumu:
Gebe olmayan normal sütçü veya etçi ineklerde, cervix uteri daha öncede belirtildiği gibi, pelvis boşluğu içerisinde yer alır. Bazı etci ırklarda ise, cervix uteri çoğunlukla karın boşluğuna sarkmıştır.
Cervix uteri, pelvis boşluğunda median hat üzerinde, idrar kesesinin hemen üstünde yer almasından dolayı, idrar kesesinin dolu olduğu durumlarda, cervix'in konumunda değişiklikler algılanabilir. Cervix uteri, lig.lata uteriler ile, pelvis boşluğuna asılmıştır.Bu nedenle serbest hareket edebilme yeteneğine sahipsede, bu hareket yeteneği cornu uterilerin dolu veya boş olmasına bağlıdır. Gebelik, pyometra, hydrometra gibi olgularda uterusun ağırlığı ile birlikte hacmide artar. Bazı uterus tümörleri, fötal mumifikasyon ve masserasyon olgularında da cerviksin yer değiştirmesi mümkündür. Cervix'in konumu bu patolojik durumların saptanmasında da önemli bir kriter olarak alınabilir.