ANTHRAX (ŞARBON)
Antraks, sporlu bir basil olan, Bacillus anthracis tarafından oluşturulan septisemik, akut infeksiyöz zoonoz bir hastalıktır. Enfeksiyon, vucut ısısının yükselmesi, dalağın şişmesi, kanın koyu renk alması ve pıhtılaşmaması deri altı ve subseröz dokularda serohemorajik infiltrasyonların oluşması ile karakterizedir.
Hastalık en fazla sığır, koyun, keçi, manda, deve ve geyiklerde daha az olarakta domuz at ve karnivorlarda gözükür. Genç hayvanlar daha duyarlıdır. Hastalanan hayvanlar, ölümden 1-2 gün önce sütleriyle gaita ve idrarları ile basil çıkarırlar. B. antracis, ölen hayvanların vücudunda spor oluşturmaz. Ancak, hayvana otopsi yapılırsa veya ölen hayvanların ölümünden sonra tabii deliklerden gelen kanın hava ile temasında basiller spor verirler. Etkenin vejatatif formu, diğer sporsuz bakteriler kadar dayanıklıdır. Açılmamış kadavralarda vejatatif formları putrefikasyonun etkisiyle 3-6 günde tahrip olmaktadır. Buna karşın sporları çok dirençlidir. Sporları sularda, toprakta, meralarda uzun süre (50-60 yıl) canlı kalabildiğinden dolayı bu sporlarla bulaşık yerler infeksiyon kaynağı olarak rol oynarlar. Bu nedenla kadavralar açılmadan meralardan ve akarsulardan uzak yerlere iki metre kadar derine gömülmeli ve üzerine sönmemiş kireç dökülmelidir.
Bulaşma:
1. Sindirim sistemi ile: Bulaşık ot, yem gibi gıdaların ağız yolu ile alınması ile olur.
2. Solunum yolu ile: Hayvanlarda nadir görülen bu bulaşma şekli insanlarda sporların, hayvan postu, kıllar, yün ve yapağı ile gerçekleşir.
3. Deri yolu ile: Deride oluşan çeşitli portantrelerden (ısırma, kırpma, sıyrık, çizik v.s.) etkenin girmesiyle olur. İnsanlar ise kontamine et, kan, temas yolu ile hastalığı alırlar.
Semptomlar:
İnkübasyon periyodu, hayvanın türüne, direncine, vücuda giren etkenin miktarına, virülansına ve etkenin giriş yoluna göre değişir.
Hastalık koyun ve keçilerde perakut ve akut bir seyir izleyerek çok kısa zamanda ölümle son bulur. En fazla titreme, sersemlik, solunum güçlüğü, kan işeme ve doğal deliklerden kan gelmesi gibi klinik bulgular görülür. Sığırlarda tablo daha az belirgin olmakla birlikte koyun ve keçilere benzer.
Hastalık insanlarda, deri şarbonu, akciğer şarbonu ve ender olarak görülen bağırsak şarbonu olarak üç ayrı şekilde görülür. Deri şarbonu; papül, vesikül ve püstülle karakterize üzerinde siyah bir kabuk bulunan nekrotik ülserler şeklinde görülebileceği gibi, bağ dokusu, boyun, göğüs ve göz kapaklarının deri altı dokusunda ödemler ve bu ödemli alanın üstünde vesikülle karakterize bir şekilde de görülebilmektedir. Akciğer şarbonu; özellikle hayvan yünleri ve kıllarıyla uğraşanların sporları solumasıyla meydana gelmektedir. Ağır bir hemorajik bronko-pnömoni ile karakterizedir. Bağırsak şarbonu; genel durum bozukluğu ve şiddetli bir gastro-enteritis ile karakterizedir. Tanı koymak güç olduğundan dolayı kurtuluşu yok gibidir. Bu klinik formların birisinde etken kana karışıp septisemi yaparsa hastalık öldürücü bir hal alır. Menenjitin de görüldüğü vakalar mevcuttur
Teşhis:
Klinik olarak teşhisi zordur. Çünkü ani ölüm yapabilen ve yakın semptom gösteren yanıkara, basiller ikterohemoglobinuru, leptospriosis, piroplasmosis, klostridyal infeksiyonlar ile karıştırılabilir.
Laboratuvar Muayeneleri:
Laboratuvarlara hasta veya ölen hayvandan 3-4 adet kan frotisi, steril bir pamuğa emdirilmiş kan, hayvan açılmışsa dalak ve diğer iç organlardan parçalar en kısa zamanda laboratuvara ulaştırılmalıdır.
Antraks, sporlu bir basil olan, Bacillus anthracis tarafından oluşturulan septisemik, akut infeksiyöz zoonoz bir hastalıktır. Enfeksiyon, vucut ısısının yükselmesi, dalağın şişmesi, kanın koyu renk alması ve pıhtılaşmaması deri altı ve subseröz dokularda serohemorajik infiltrasyonların oluşması ile karakterizedir.
Hastalık en fazla sığır, koyun, keçi, manda, deve ve geyiklerde daha az olarakta domuz at ve karnivorlarda gözükür. Genç hayvanlar daha duyarlıdır. Hastalanan hayvanlar, ölümden 1-2 gün önce sütleriyle gaita ve idrarları ile basil çıkarırlar. B. antracis, ölen hayvanların vücudunda spor oluşturmaz. Ancak, hayvana otopsi yapılırsa veya ölen hayvanların ölümünden sonra tabii deliklerden gelen kanın hava ile temasında basiller spor verirler. Etkenin vejatatif formu, diğer sporsuz bakteriler kadar dayanıklıdır. Açılmamış kadavralarda vejatatif formları putrefikasyonun etkisiyle 3-6 günde tahrip olmaktadır. Buna karşın sporları çok dirençlidir. Sporları sularda, toprakta, meralarda uzun süre (50-60 yıl) canlı kalabildiğinden dolayı bu sporlarla bulaşık yerler infeksiyon kaynağı olarak rol oynarlar. Bu nedenla kadavralar açılmadan meralardan ve akarsulardan uzak yerlere iki metre kadar derine gömülmeli ve üzerine sönmemiş kireç dökülmelidir.
Bulaşma:
1. Sindirim sistemi ile: Bulaşık ot, yem gibi gıdaların ağız yolu ile alınması ile olur.
2. Solunum yolu ile: Hayvanlarda nadir görülen bu bulaşma şekli insanlarda sporların, hayvan postu, kıllar, yün ve yapağı ile gerçekleşir.
3. Deri yolu ile: Deride oluşan çeşitli portantrelerden (ısırma, kırpma, sıyrık, çizik v.s.) etkenin girmesiyle olur. İnsanlar ise kontamine et, kan, temas yolu ile hastalığı alırlar.
Semptomlar:
İnkübasyon periyodu, hayvanın türüne, direncine, vücuda giren etkenin miktarına, virülansına ve etkenin giriş yoluna göre değişir.
Hastalık koyun ve keçilerde perakut ve akut bir seyir izleyerek çok kısa zamanda ölümle son bulur. En fazla titreme, sersemlik, solunum güçlüğü, kan işeme ve doğal deliklerden kan gelmesi gibi klinik bulgular görülür. Sığırlarda tablo daha az belirgin olmakla birlikte koyun ve keçilere benzer.
Hastalık insanlarda, deri şarbonu, akciğer şarbonu ve ender olarak görülen bağırsak şarbonu olarak üç ayrı şekilde görülür. Deri şarbonu; papül, vesikül ve püstülle karakterize üzerinde siyah bir kabuk bulunan nekrotik ülserler şeklinde görülebileceği gibi, bağ dokusu, boyun, göğüs ve göz kapaklarının deri altı dokusunda ödemler ve bu ödemli alanın üstünde vesikülle karakterize bir şekilde de görülebilmektedir. Akciğer şarbonu; özellikle hayvan yünleri ve kıllarıyla uğraşanların sporları solumasıyla meydana gelmektedir. Ağır bir hemorajik bronko-pnömoni ile karakterizedir. Bağırsak şarbonu; genel durum bozukluğu ve şiddetli bir gastro-enteritis ile karakterizedir. Tanı koymak güç olduğundan dolayı kurtuluşu yok gibidir. Bu klinik formların birisinde etken kana karışıp septisemi yaparsa hastalık öldürücü bir hal alır. Menenjitin de görüldüğü vakalar mevcuttur
Teşhis:
Klinik olarak teşhisi zordur. Çünkü ani ölüm yapabilen ve yakın semptom gösteren yanıkara, basiller ikterohemoglobinuru, leptospriosis, piroplasmosis, klostridyal infeksiyonlar ile karıştırılabilir.
Laboratuvar Muayeneleri:
Laboratuvarlara hasta veya ölen hayvandan 3-4 adet kan frotisi, steril bir pamuğa emdirilmiş kan, hayvan açılmışsa dalak ve diğer iç organlardan parçalar en kısa zamanda laboratuvara ulaştırılmalıdır.
Korunma:
Mera bulaşmasını önlemek için şüpheli ve tehlikeli meralar duyarlı hayvanlara kapatılır. Ot ve samandan şüpheleniyorsa bunlar imha edilir. Hastalık ahırda çıkmış ise hastalar tecrit edilip hekim gerek duyarsa sağıtıma alır. Sağlamlara aşı uygulanır. Ahırdaki malzemeler dezenfekte edilir. Aşı yapıldıktan 10-14gün içersinde bağışıklık gelişir. Tek tırnaklılarda bu süre biraz daha uzun olabilir.
Antraks (Şarbon)
Antraks, sporlu bir basil olan, Bacillus anthracis tarafından oluşturulan septisemik, akut infeksiyöz zoonoz bir hastalıktır. Enfeksiyon, vucut ısısının yükselmesi, dalağın şişmesi, kanın koyu renk alması ve pıhtılaşmaması deri altı ve subseröz dokularda serohemorajik infiltrasyonların oluşması ile karakterizedir.
Hastalık en fazla sığır, koyun, keçi, manda, deve ve geyiklerde daha az olarakta domuz at ve karnivorlarda gözükür. Genç hayvanlar daha duyarlıdır. Hastalanan hayvanlar, ölümden 1-2 gün önce sütleriyle gaita ve idrarları ile basil çıkarırlar. B. antracis, ölen hayvanların vücudunda spor oluşturmaz. Ancak, hayvana otopsi yapılırsa veya ölen hayvanların ölümünden sonra tabii deliklerden gelen kanın hava ile temasında basiller spor verirler. Etkenin vejatatif formu, diğer sporsuz bakteriler kadar dayanıklıdır. Açılmamış kadavralarda vejatatif formları putrefikasyonun etkisiyle 3-6 günde tahrip olmaktadır. Buna karşın sporları çok dirençlidir. Sporları sularda, toprakta, meralarda uzun süre (50-60 yıl) canlı kalabildiğinden dolayı bu sporlarla bulaşık yerler infeksiyon kaynağı olarak rol oynarlar. Bu nedenla kadavralar açılmadan meralardan ve akarsulardan uzak yerlere iki metre kadar derine gömülmeli ve üzerine sönmemiş kireç dökülmelidir.
Bulaşma:
1. Sindirim sistemi ile: Bulaşık ot, yem gibi gıdaların ağız yolu ile alınması ile olur.
2. Solunum yolu ile: Hayvanlarda nadir görülen bu bulaşma şekli insanlarda sporların, hayvan postu, kıllar, yün ve yapağı ile gerçekleşir.
3. Deri yolu ile: Deride oluşan çeşitli portantrelerden (ısırma, kırpma, sıyrık, çizik v.s.) etkenin girmesiyle olur. İnsanlar ise kontamine et, kan, temas yolu ile hastalığı alırlar.
Semptomlar:
İnkübasyon periyodu, hayvanın türüne, direncine, vücuda giren etkenin miktarına, virülansına ve etkenin giriş yoluna göre değişir.
Hastalık koyun ve keçilerde perakut ve akut bir seyir izleyerek çok kısa zamanda ölümle son bulur. En fazla titreme, sersemlik, solunum güçlüğü, kan işeme ve doğal deliklerden kan gelmesi gibi klinik bulgular görülür. Sığırlarda tablo daha az belirgin olmakla birlikte koyun ve keçilere benzer.
Hastalık insanlarda, deri şarbonu, akciğer şarbonu ve ender olarak görülen bağırsak şarbonu olarak üç ayrı şekilde görülür. Deri şarbonu; papül, vesikül ve püstülle karakterize üzerinde siyah bir kabuk bulunan nekrotik ülserler şeklinde görülebileceği gibi, bağ dokusu, boyun, göğüs ve göz kapaklarının deri altı dokusunda ödemler ve bu ödemli alanın üstünde vesikülle karakterize bir şekilde de görülebilmektedir. Akciğer şarbonu; özellikle hayvan yünleri ve kıllarıyla uğraşanların sporları solumasıyla meydana gelmektedir. Ağır bir hemorajik bronko-pnömoni ile karakterizedir. Bağırsak şarbonu; genel durum bozukluğu ve şiddetli bir gastro-enteritis ile karakterizedir. Tanı koymak güç olduğundan dolayı kurtuluşu yok gibidir. Bu klinik formların birisinde etken kana karışıp septisemi yaparsa hastalık öldürücü bir hal alır. Menenjitin de görüldüğü vakalar mevcuttur
Teşhis:
Klinik olarak teşhisi zordur. Çünkü ani ölüm yapabilen ve yakın semptom gösteren yanıkara, basiller ikterohemoglobinuru, leptospriosis, piroplasmosis, klostridyal infeksiyonlar ile karıştırılabilir.
Laboratuvar Muayeneleri:
Laboratuvarlara hasta veya ölen hayvandan 3-4 adet kan frotisi, steril bir pamuğa emdirilmiş kan, hayvan açılmışsa dalak ve diğer iç organlardan parçalar en kısa zamanda laboratuvara ulaştırılmalıdır.
Korunma:
Mera bulaşmasını önlemek için şüpheli ve tehlikeli meralar duyarlı hayvanlara kapatılır. Ot ve samandan şüpheleniyorsa bunlar imha edilir. Hastalık ahırda çıkmış ise hastalar tecrit edilip hekim gerek duyarsa sağıtıma alır. Sağlamlara aşı uygulanır. Ahırdaki malzemeler dezenfekte edilir. Aşı yapıldıktan 10-14gün içersinde bağışıklık gelişir. Tek tırnaklılarda bu süre biraz daha uzun olabilir.
BURUCELLOSİS (BURUSELLA HASTALIĞI)
İnsan ve hayvanlarda Brusella genusu mikroorganizmaları tarafından oluşturulan enfeksiyöz, genellikle subakut ve kronik seyirli zoonoz bir hastalıktır. Brusella cinsindeki etkenler, evcil hayvanlarda önemli ekonomik kayıplara neden oldukları gibi, enfekte hayvanların süt ve süt ürünleri, hatta et ile insanlara da bulaştıkları ve hastalığa neden oldukları için halk sağlığı yönünden de önemli bir grubu oluşturmaktadırlar.
Brusella cinsi mikroorganizmalar küçük, hareketsiz, sporsuz, gram (-), kokobasil şeklinde olup, boyları 0.6 – 0.2 mikron, genişlikleri 0.3 – 0.5 mikron arasında değişir. Seçici besiyerlerinde çok iyi, sıvı besiyerlerinde yavaş ürerler. Bazı türleri %5 – 10 CO2′ li ortama gereksinim gösterirler.
Brusella cinsi içinde bulunan:
B. melitensis: İnsanlarda Malta humması olarak bilinen hastalığın etkenidir. Başlıca konakçıları, koyun, keçi ve yabani sığırlardır, 3 biyotipi vardır.
B. abortus: İneklerde yavru atmalara neden olur. İnsanlarda Bang hastalığı etkenidir . Serolojik ve biyoşimik reaksiyonlarla birbirinden farklı, 9 biyotipi bulunur .
B. suis: Evcil domuzlarda hastalık yapar, 4 biyotipi vardır.
B. ovis : Koçlarda kısırlık , koyunlarda yavru atmalara neden olur.
B. canis: İlk kez, A.B.D’ de tazı köpeğinden izole edilmiş olup, köpeklerde yavru atmalara neden olmaktadır.
ETKENİN DAYANIKLILIĞI
Brusella mikroorganizmaları, güneş ışığı ve dezenfektanlara karşı çok duyarlı olup, birkaç dakikada aktivitelerini kaybederler. Karanlık yerlerde doku ve uterus akıntısı içinde uzun süre canlı kalırlar. Kokuşma sonu kısa sürede ölürler, tüm brusella tipleri, pastörizasyon ısısında 15 – 20 dk. da tahrip olurlar. Etken, yapılan araştırma sonuçlarına göre tereyağında dört ay canlı kalabilmektedir. Enfekte sütten yapılmış beyaz peynir, salamura içinde üç ay sonraya kadar kobayları enfekte edebilir ve beş ay sonra reaksiyon verebilir özelliktedir. Kültür, 0 oC ‘nin altında uzun süre canlılığını koruyabilmektedir. Etkenler, % 0.1 ‘lik sublime de birkaç dakikada, % 2 ‘lik formol, % 1 ‘lik lizol içinde 15 dakikada ölürler.
Brusellozis , dünyanın hemen hemen her yerinde evcil ve yabani hayvan türlerinde görülür . Ülkemizde B. abortus ve B. melitensis ‘in yaygın halde bulunduğu bildirilmektedir. Hastalığın inkubasyon süresi deneysel infeksiyonlarda, gebe ineklerde 5-10 hafta içinde meydana getirilmiş olmasına rağmen, doğal yolla Per Os oluşan enfeksiyonlarda ise bu sürenin 33-230 gün arasında değiştiği gözlenmiştir.
HASTALIĞIN BULAŞMA KAYNAKLARI
Brusellozis, zoonoz bir hastalık olduğundan her zaman hayvanlar insanlar için bir enfeksiyon kaynağıdır. Meslek hastalığı olarak bilinen brusellozis, veteriner hekimler, hayvan tüccarları, mezbaha işçileri ve az gelişmiş ülkelerde hayvanları ile aynı yerde bulunan insanlar bulaşma ile her an karşı karşıya bulunmaktadır. Bulaşma oranı entansif yetiştiricilik yapılan bölgelerde daha fazladır. Avrupa ve Rusya’dan damızlık sığır ve süt ineği getirilen yerlere bu hastalık girmiş ve bu hayvanlardan da çevreye yayıldığı bilinmektedir. Hastalık etkeni, en çok gebe hayvanların uterus içeriği, fötus ve fötal membranlarda bulunduğundan bunlar hastalık kaynağı olarak önemli yer tutarlar. Bulaşma, başlıca sindirim sistemi, sağlam veya portantreli deri, konjunktiva, çiftleşme ve sağım sırasında memelerin kontaminasyonu yoluyla meydana gelir. Son yıllarda vektörler üzerinde durulmakta, hastalığın naklinde sinek, sivrisinek, tahta kurusu, kene, pire gibi artropodalarla, yabani tavşan, sıçan, fare gibi kemiricilerin de rolü olduğu bildirilmiştir. Serçe, karga gibi kuşlarında portör olabilecekleri, bizon, geyik, dağ keçisi, ceylanlarda da enfeksiyon görüldüğünden hastalığın yayılmasında rol alabilecekleri bildirilmektedir.
Brusellozlu ineklerin çoğu aborttan sonra haftalarca, hatta aylarca sütleriyle mikrop çıkarırlar. Etkenin sütle çıkışı periyodik olup, laktasyonun sonuna doğru daha fazla sıklaşır. İneklerde, memeye yerleşmiş olan etken devamlı veya zaman zaman dışarı atılır. Doğumdan hemen sonra yani ağız sütü ile takriben 200.000 / ml etken atılır. Bazı ineklerin 7-9 yıl mikroorganizmayı çıkardıkları saptanmıştır. Abort yapmış keçi ve koyunlar, ilk 1-3 hafta içinde sütleriyle periyodik olarak mikroorganizmayı çıkardıkları, 3 haftadan sonra tespit edilemediği bildirilmektedir. Brusellozdan dolayı yavru atan ineklerde abort tarihinden 30-40 gün sonra etken, uterustan kaybolarak hayvanların memelerine ve uterus yumrularına yerleşir. Infekte analardan doğan buzağılarında efekte oldukları, bunların 7 gün ile 16 hafta arasında dışkılarıyla mikroorganizmayı çıkardıkları saptanmıştır. İnfekte boğaların kan serumları negatif reaksiyon verebilmesine karşın, bu hayvanların spermalarından etken izole edilebildiği gibi seminal plazmada da aglütinasyon testinin pozitif olduğu görülebilir.
İNSANLARA BULAŞMA
İnfekte inek sütlerinin herhangibir pastörizasyon işlemine tabi tutulmadan tüketilmesi, peynir veya tereyağı üretiminde kullanılması önemli infeksiyon kaynaklarıdır. Ülkemizde Güneydoğu bölgelerimizde çiğ köfte yeme alışkanlığı, önemli infeksiyon kaynaklarındandır. Peynir, çökelek halinde bekletildiği zaman Brusellanın yaşam süresi 3 aya kadar çıkar. İnfekte hayvan gübresi kullanılan toprakta yetişen taze sebzelerle de hastalığın bulaşabildiği bildirilmektedir. İnsandan insana bulaşma ya çok seyrek yada hiç görülmemektedir. Yaralı deriden veya ağızdan alınan mikroorganizma önce en yakın lenf yumrularına, oradan kana geçerek kemikiliğine, eklemlere, sinirlere, beyine ve özelliklede cinsel organlara yerleşerek hastalık oluşturmaya başlar. İnsanlarda hastalık belirtilerinin görülmesi halinde hemen bir doktora başvurulması gerekir.
KLİNİK BELİRTİLER
Sığırlarda görülen başlıca klinik bulgular, yavru atma, kısırlık, mastitis ve ateştir. Abortlar, gebeliğin her döneminde olmakla birlikte, genel olarak gebeliğin 6-8′ inci aylarında meydana gelir. İnsanlarda üşüme, dalgalı ateş ve terleme, karın ve eklem ağrısı gibi belirtilerle kendini gösterir. Ateş 40 oC’ nin üstünde olup, gebe kadınlarda düşüklere neden olur. Erkeklerde orşitis sonu kısırlık şekillenir. Bazen ciddi komplikasyonlar sonu hastalık ölümle sonuçlanabilir
HASTALIĞIN KONTROLU
Mikroorganizma pastörizasyon ısısına hassas olduğundan, gıdaların pişirilerek yenmesi, çiğ olarak tüketilen sebze ve meyvaların etkenin duyarlı olduğu dezenfektanlarla yıkanması gerekmektedir. Hastalığın kontrolünde enfekte hayvanların sürüden ayrılmaları, diğer hayvanların enfeksiyona maruz kalmamaları açısından çok önemlidir. En radikal önlemlerden biriside hayvanların aşılanarak hastalığın kontrol altına alınmasıdır.
Brusellozis’de aktif bağışıklığı oluşturan aşılar, canlı Brusella abortus S-19 aşısı ile canlı B. melitensis Rev-1 aşısıdır. B. abortus S-19 aşısı, danalara ve erginlere uygulanan olmak üzere iki ayrı aşı olarak mevcuttur. B. abortus S-19, 4-8 aylık sağlıklı dişi danalara uygulanır, en az 7 yıl koruma sağlar, erginler ve erkeklerde kullanılmaz. Br. abortus S-19 ergin aşısı, 8 aylıktan büyük dişi sığırlara 24 ay ara ile iki kez uygulanır, en az bir yıl koruma sağlar, aşısız ve gençken aşılananlarda da kullanılabilir. Boğalara aşılamanın öerilmemesinin nedeni, testislere yerleşmesidir. Sürüdeki aşısız hayvanlar, infeksiyonda aşılılar için tehlike oluştururlar denilmektedir.
B. melitensis Rev-1 genç aşısı, 3-8 aylık sağlıklı dişi ve erkek kuzu ve oğlaklara uygulanır, tek bir aşılama yaşam boyu süren yeterli bir koruma sağlar, erginlerde uygulanmaz. B. melitensis Rev-1 ergin aşısı, 8 aylıktan büyük sağlıklı dişi koyun ve keçilere 12 ay ara ile 2 kez uygulanır.
PATOLOJİK MATERYALLERİN ALINMASI VE GÖNDERİLMESİ
ABORTE OLMUŞ FÖTUS: Kokuşma olmamış aborte fötus laboratuvara gönderilir.
SPERMA: Boğalardan usulüne uygun olarak ve aseptik koşullarda alınarak steril küçük şişelere konur.
VAJİNAL SVAB: Hayvanlarda yavru atımından sonra 6 haftalık periyod içinde izolasyon şansı yüksektir. Vaginal akıntıları almak için hazırlanan svablar, özel tüpüne konulduktan sonra hemen laboratuvara gönderilir.
SÜT: Şüpheli hayvanların meme başları dezenfekte edildikten sonra her meme bölgesinden, steril vida kapaklı tüplere, ilk iki sağım süt dışarı atıldıktan sonra 15 – 20 ml. miktarında sağılır. Tüplerin ağızları kapatılarak, soğuk koşullarda ve en kısa zamanda laboratuvara gönderilmelidir.
Laboratuvar muayeneleri için alınacak patolojik materyaller aseptik koşullarda, steril kaplara konulduktan sonra hemen gönderilmeli, bekletilecek olanlar buzdolabında saklanmalıdır.
MASTİTİS
Süt sığırcılığının yaygın ve en masraflı hastalığı olan mastitis, memenin iltihabıdır. Mastitis, çok sayıda mikrop tarafından oluşturulur. Neden olduğu ekonomik kayıplar ise şunlardır;
1. Süt veriminde azalma (%61-70)
2. Yenilenen sürü (%11-22)
3. Diğer (Süt kalitesinde düşüş, ölüm)
4. Tedavi masrafları (%3-9)
Mastitisin İnsan Sağlığına Etkisi
Mastitisli memelerden elde edilen sütleri içenler, ve bu sütlerden yapılan peynirleri yiyenler, mastitis’ in belli başlı etkenleri olan Stafilokok ve toksinlerini, Streptokokları alarak, zehirlenmelere maruz kalırlar. Ayrıca, tüberkülozik mastitisli sütler daha tehlikeli olup, insanlara tüberkülozu (verem) bulaştırır. Bu bakımdan mastitis, aynı zamanda hayvanlardan insanlara geçebilen (zoonoz) hastalıklar arasında yer alır.
Mastitisten korunma önlemlerinin başlıcaları :
I.Hijyen ; Çevre hijyeni ve Sağım ekipmanı ve Elle sağım hijyeni olarak ele alınmalıdır.
II.Subkliniklerin zamanında tespiti ve Kuruda tedavi
III.Disiplinli kayıt ve kontrol sistemleri
I. Hijyen
A. Çevre Hijyeni ;
Çevre hijyeni, % 10 oranında mastitisten sorumlu olup, ahır (Hayvan yoğunluğu, havalandırma, ışıklandırma, sinek), altlık (Çevresel bakteriler E. coli, Streptococcus. uberis), mera gibi hayvanın yaşadığı ortamların hijyenini kapsamaktadır. Çevre hijeninin sağlanmasında kronik enfekte ineklerin sürüden çıkarılması önemlidir.
B. Sağım ekipmanı ve Elle sağım hijyeni ;
% 20-40 oranında mastitisten sorumludur, kontagiyöz bakterilerin naklinde rol oynar. Sağımından önce her ineğin sağım başlıkları ve sağımcının elleri temizlenmelidir. Sağım makinasının vakum düzeyi rutin olarak kontrol edilmeli, meme başlarının ve hayvanların sağım sırası programlanmalıdır. Sağım öncesi ve sonrası teat dipping uygulanmalı ve memeler kurulanmalıdır.
C. Teat dip uygulaması;
Mastitisi % 40-60 oranında azaltır (yıldan yıla), meme başını temizleyerek bulaşmayı ve bakterilerin meme başına yerleşmesini önler. Sağım öncesi çevresel, sağım sonrası kontagiyöz etkisini bakterilerin azaltmak için yapılmalıdır. Meme başı yaralarını iyileştirir, sineklerin yaklaşmasını önler. Teat dipping sonrası mutlaka kurulama yapmak gerekir.
Başlıca teat dipping Antiseptikleri ve İyi bir antiseptik aşağıdaki özellikleri taşımalıdır;
İyi ve geniş bir etki spektrumuna sahip olmalı,
Meme başı derisini tahriş etmemeli,
Ekonomik olmalı,
Sütte istenmeyen koku, renk ve tad bırakmamalı,
Bu amaçla kullanılan antiseptikler şunlardır :
İyodoforlar:% 0.1,% 0.33, % 0.5, % 0.6 oranlarında,
Klorlu bileşikler:% 0.1, %1, % 1.2, % 4, % 5 oranlarında,
Klorhekzidin :% 0.1, % 0.2, % 0.5, %1, % 2 oranlarında kullanılırlar.
II. Subkliniklerin zamanında tespiti ve Kuruda tedavi
A. Subklinik (Gizli) mastitisin önemi; Bilindiği gibi subklinik mastitis memenin klinik tablo göstermemesi nedeniyle, farkedilmez, uzun süre devam eder ve klinik mastitislere neden olur. Yapılan çalışmalarda klinik mastitislerden daha yaygın olduğu kanıtlanmıştır. Subklinik mastitis bireysel değil, bir sürü sorunu olması nedeniyle çok önemlidir. İşletme bazında varlığı % 10-70 arasında değişmektedir. Süt veriminde düşmeye neden olur (meme loblarında % 3- 26 süt kaybı), Sütün kalitesini düşürür (Sütteki yararlı maddeler azalır, zararlı maddeler artar.) Subklinik mastitislerin % 90′ına Staphylococcus’lar. ve Streptococcus.’lar neden olmaktadır.
B. Subklinik mastitisin zamanında tespiti ve kuru dönemde sağıtımı ; Subklinik mastitisin zamanında tespit edilerek tedavi edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla yapılması gerekenler;
a. Günlük kontrol ; sağımın hemen öncesinde koyu zeminde yapılmalıdır.
b. Kaliforniya mastitis testi (CMT) ; Ayda 1 veya 2 kez uygulanmalıdır.
Her hayvanın ayrı ayrı memelerinden• yapılmalıdır.
Oluşan jel durumu mastitis için• bulgudur.
Somatik hücre sayımı (SHS) ; Ayda 1 kez toplu sağım tanklarından yapılmalı,
Sürünün meme sağlığını izlemede,
Sütün kalitesinin kontrolunda önemli bir kriterdir.
SHS’nın yüksek olması Subklinik mastitisin varlığını gösterir.
SHS sonuçlarının değerlendirilmesi her ülkenin koşullarına göre değişir.
d. Elektrik iletkenliğinin ölçülmesi; Ayda 1 veya 2 kez uygulanmalıdır.
Piyasada pille çalışan otomatik aletler mevcuttur
Kuru Dönemde Sağıtım : Mastitisin tedavisinde etkili bir aşamadır. Bu dönemde subklinik ve kronik mastitisler sağıtıma alınarak, enfekte hayvanlar elimine edilir. Uygulanan antibiyotik uzun süre memede kaldığından etkinliği daha fazladır. Kuru dönemde şekillenebilecek yeni enfeksiyonlara karşı da korunma sağlar. Sütte antibiyotik kalıntılarının bulunma sorununu ortadan kaldırır.
Disiplinli kayıt ve kontrol sistemleri :Mastitisten korunma ve kontrol önlemlerinden sonuç alınmasında büyük önem taşımaktadır. Bu kayıtlarda yer alması gerekenler şunlardır:
Sürüye veya ineğe ait SHS’ları,
Ahırda CMT veya elektrik iletkenliği uygulamaları,
Mikrobiyolojik kültür kontrolu ; Aylık olarak süt tankından
Ahır ve ineğe ait bulguların kayda alınması ve izlenmesi
Mastitisten korunma ve kontrolde Laboratuvar teşhisinin önemi: Mastitisin kontrolünde önemli bir adımdır. Süt tankından mikrobiyolojik kontrol aylık olarak, ahırın bakteri populasyonunu izlenmesinde laboratuvar teşhisi gerekmektedir. Bu sonuçlara göre, ahırdaki bakteri populasyonunun durumu saptanarak, problem alanları belirlenerek giderilmesi yönünde önlemler alınır. Laboratuvarda
Mera bulaşmasını önlemek için şüpheli ve tehlikeli meralar duyarlı hayvanlara kapatılır. Ot ve samandan şüpheleniyorsa bunlar imha edilir. Hastalık ahırda çıkmış ise hastalar tecrit edilip hekim gerek duyarsa sağıtıma alır. Sağlamlara aşı uygulanır. Ahırdaki malzemeler dezenfekte edilir. Aşı yapıldıktan 10-14gün içersinde bağışıklık gelişir. Tek tırnaklılarda bu süre biraz daha uzun olabilir.
Antraks (Şarbon)
Antraks, sporlu bir basil olan, Bacillus anthracis tarafından oluşturulan septisemik, akut infeksiyöz zoonoz bir hastalıktır. Enfeksiyon, vucut ısısının yükselmesi, dalağın şişmesi, kanın koyu renk alması ve pıhtılaşmaması deri altı ve subseröz dokularda serohemorajik infiltrasyonların oluşması ile karakterizedir.
Hastalık en fazla sığır, koyun, keçi, manda, deve ve geyiklerde daha az olarakta domuz at ve karnivorlarda gözükür. Genç hayvanlar daha duyarlıdır. Hastalanan hayvanlar, ölümden 1-2 gün önce sütleriyle gaita ve idrarları ile basil çıkarırlar. B. antracis, ölen hayvanların vücudunda spor oluşturmaz. Ancak, hayvana otopsi yapılırsa veya ölen hayvanların ölümünden sonra tabii deliklerden gelen kanın hava ile temasında basiller spor verirler. Etkenin vejatatif formu, diğer sporsuz bakteriler kadar dayanıklıdır. Açılmamış kadavralarda vejatatif formları putrefikasyonun etkisiyle 3-6 günde tahrip olmaktadır. Buna karşın sporları çok dirençlidir. Sporları sularda, toprakta, meralarda uzun süre (50-60 yıl) canlı kalabildiğinden dolayı bu sporlarla bulaşık yerler infeksiyon kaynağı olarak rol oynarlar. Bu nedenla kadavralar açılmadan meralardan ve akarsulardan uzak yerlere iki metre kadar derine gömülmeli ve üzerine sönmemiş kireç dökülmelidir.
Bulaşma:
1. Sindirim sistemi ile: Bulaşık ot, yem gibi gıdaların ağız yolu ile alınması ile olur.
2. Solunum yolu ile: Hayvanlarda nadir görülen bu bulaşma şekli insanlarda sporların, hayvan postu, kıllar, yün ve yapağı ile gerçekleşir.
3. Deri yolu ile: Deride oluşan çeşitli portantrelerden (ısırma, kırpma, sıyrık, çizik v.s.) etkenin girmesiyle olur. İnsanlar ise kontamine et, kan, temas yolu ile hastalığı alırlar.
Semptomlar:
İnkübasyon periyodu, hayvanın türüne, direncine, vücuda giren etkenin miktarına, virülansına ve etkenin giriş yoluna göre değişir.
Hastalık koyun ve keçilerde perakut ve akut bir seyir izleyerek çok kısa zamanda ölümle son bulur. En fazla titreme, sersemlik, solunum güçlüğü, kan işeme ve doğal deliklerden kan gelmesi gibi klinik bulgular görülür. Sığırlarda tablo daha az belirgin olmakla birlikte koyun ve keçilere benzer.
Hastalık insanlarda, deri şarbonu, akciğer şarbonu ve ender olarak görülen bağırsak şarbonu olarak üç ayrı şekilde görülür. Deri şarbonu; papül, vesikül ve püstülle karakterize üzerinde siyah bir kabuk bulunan nekrotik ülserler şeklinde görülebileceği gibi, bağ dokusu, boyun, göğüs ve göz kapaklarının deri altı dokusunda ödemler ve bu ödemli alanın üstünde vesikülle karakterize bir şekilde de görülebilmektedir. Akciğer şarbonu; özellikle hayvan yünleri ve kıllarıyla uğraşanların sporları solumasıyla meydana gelmektedir. Ağır bir hemorajik bronko-pnömoni ile karakterizedir. Bağırsak şarbonu; genel durum bozukluğu ve şiddetli bir gastro-enteritis ile karakterizedir. Tanı koymak güç olduğundan dolayı kurtuluşu yok gibidir. Bu klinik formların birisinde etken kana karışıp septisemi yaparsa hastalık öldürücü bir hal alır. Menenjitin de görüldüğü vakalar mevcuttur
Teşhis:
Klinik olarak teşhisi zordur. Çünkü ani ölüm yapabilen ve yakın semptom gösteren yanıkara, basiller ikterohemoglobinuru, leptospriosis, piroplasmosis, klostridyal infeksiyonlar ile karıştırılabilir.
Laboratuvar Muayeneleri:
Laboratuvarlara hasta veya ölen hayvandan 3-4 adet kan frotisi, steril bir pamuğa emdirilmiş kan, hayvan açılmışsa dalak ve diğer iç organlardan parçalar en kısa zamanda laboratuvara ulaştırılmalıdır.
Korunma:
Mera bulaşmasını önlemek için şüpheli ve tehlikeli meralar duyarlı hayvanlara kapatılır. Ot ve samandan şüpheleniyorsa bunlar imha edilir. Hastalık ahırda çıkmış ise hastalar tecrit edilip hekim gerek duyarsa sağıtıma alır. Sağlamlara aşı uygulanır. Ahırdaki malzemeler dezenfekte edilir. Aşı yapıldıktan 10-14gün içersinde bağışıklık gelişir. Tek tırnaklılarda bu süre biraz daha uzun olabilir.
BURUCELLOSİS (BURUSELLA HASTALIĞI)
İnsan ve hayvanlarda Brusella genusu mikroorganizmaları tarafından oluşturulan enfeksiyöz, genellikle subakut ve kronik seyirli zoonoz bir hastalıktır. Brusella cinsindeki etkenler, evcil hayvanlarda önemli ekonomik kayıplara neden oldukları gibi, enfekte hayvanların süt ve süt ürünleri, hatta et ile insanlara da bulaştıkları ve hastalığa neden oldukları için halk sağlığı yönünden de önemli bir grubu oluşturmaktadırlar.
Brusella cinsi mikroorganizmalar küçük, hareketsiz, sporsuz, gram (-), kokobasil şeklinde olup, boyları 0.6 – 0.2 mikron, genişlikleri 0.3 – 0.5 mikron arasında değişir. Seçici besiyerlerinde çok iyi, sıvı besiyerlerinde yavaş ürerler. Bazı türleri %5 – 10 CO2′ li ortama gereksinim gösterirler.
Brusella cinsi içinde bulunan:
B. melitensis: İnsanlarda Malta humması olarak bilinen hastalığın etkenidir. Başlıca konakçıları, koyun, keçi ve yabani sığırlardır, 3 biyotipi vardır.
B. abortus: İneklerde yavru atmalara neden olur. İnsanlarda Bang hastalığı etkenidir . Serolojik ve biyoşimik reaksiyonlarla birbirinden farklı, 9 biyotipi bulunur .
B. suis: Evcil domuzlarda hastalık yapar, 4 biyotipi vardır.
B. ovis : Koçlarda kısırlık , koyunlarda yavru atmalara neden olur.
B. canis: İlk kez, A.B.D’ de tazı köpeğinden izole edilmiş olup, köpeklerde yavru atmalara neden olmaktadır.
ETKENİN DAYANIKLILIĞI
Brusella mikroorganizmaları, güneş ışığı ve dezenfektanlara karşı çok duyarlı olup, birkaç dakikada aktivitelerini kaybederler. Karanlık yerlerde doku ve uterus akıntısı içinde uzun süre canlı kalırlar. Kokuşma sonu kısa sürede ölürler, tüm brusella tipleri, pastörizasyon ısısında 15 – 20 dk. da tahrip olurlar. Etken, yapılan araştırma sonuçlarına göre tereyağında dört ay canlı kalabilmektedir. Enfekte sütten yapılmış beyaz peynir, salamura içinde üç ay sonraya kadar kobayları enfekte edebilir ve beş ay sonra reaksiyon verebilir özelliktedir. Kültür, 0 oC ‘nin altında uzun süre canlılığını koruyabilmektedir. Etkenler, % 0.1 ‘lik sublime de birkaç dakikada, % 2 ‘lik formol, % 1 ‘lik lizol içinde 15 dakikada ölürler.
Brusellozis , dünyanın hemen hemen her yerinde evcil ve yabani hayvan türlerinde görülür . Ülkemizde B. abortus ve B. melitensis ‘in yaygın halde bulunduğu bildirilmektedir. Hastalığın inkubasyon süresi deneysel infeksiyonlarda, gebe ineklerde 5-10 hafta içinde meydana getirilmiş olmasına rağmen, doğal yolla Per Os oluşan enfeksiyonlarda ise bu sürenin 33-230 gün arasında değiştiği gözlenmiştir.
HASTALIĞIN BULAŞMA KAYNAKLARI
Brusellozis, zoonoz bir hastalık olduğundan her zaman hayvanlar insanlar için bir enfeksiyon kaynağıdır. Meslek hastalığı olarak bilinen brusellozis, veteriner hekimler, hayvan tüccarları, mezbaha işçileri ve az gelişmiş ülkelerde hayvanları ile aynı yerde bulunan insanlar bulaşma ile her an karşı karşıya bulunmaktadır. Bulaşma oranı entansif yetiştiricilik yapılan bölgelerde daha fazladır. Avrupa ve Rusya’dan damızlık sığır ve süt ineği getirilen yerlere bu hastalık girmiş ve bu hayvanlardan da çevreye yayıldığı bilinmektedir. Hastalık etkeni, en çok gebe hayvanların uterus içeriği, fötus ve fötal membranlarda bulunduğundan bunlar hastalık kaynağı olarak önemli yer tutarlar. Bulaşma, başlıca sindirim sistemi, sağlam veya portantreli deri, konjunktiva, çiftleşme ve sağım sırasında memelerin kontaminasyonu yoluyla meydana gelir. Son yıllarda vektörler üzerinde durulmakta, hastalığın naklinde sinek, sivrisinek, tahta kurusu, kene, pire gibi artropodalarla, yabani tavşan, sıçan, fare gibi kemiricilerin de rolü olduğu bildirilmiştir. Serçe, karga gibi kuşlarında portör olabilecekleri, bizon, geyik, dağ keçisi, ceylanlarda da enfeksiyon görüldüğünden hastalığın yayılmasında rol alabilecekleri bildirilmektedir.
Brusellozlu ineklerin çoğu aborttan sonra haftalarca, hatta aylarca sütleriyle mikrop çıkarırlar. Etkenin sütle çıkışı periyodik olup, laktasyonun sonuna doğru daha fazla sıklaşır. İneklerde, memeye yerleşmiş olan etken devamlı veya zaman zaman dışarı atılır. Doğumdan hemen sonra yani ağız sütü ile takriben 200.000 / ml etken atılır. Bazı ineklerin 7-9 yıl mikroorganizmayı çıkardıkları saptanmıştır. Abort yapmış keçi ve koyunlar, ilk 1-3 hafta içinde sütleriyle periyodik olarak mikroorganizmayı çıkardıkları, 3 haftadan sonra tespit edilemediği bildirilmektedir. Brusellozdan dolayı yavru atan ineklerde abort tarihinden 30-40 gün sonra etken, uterustan kaybolarak hayvanların memelerine ve uterus yumrularına yerleşir. Infekte analardan doğan buzağılarında efekte oldukları, bunların 7 gün ile 16 hafta arasında dışkılarıyla mikroorganizmayı çıkardıkları saptanmıştır. İnfekte boğaların kan serumları negatif reaksiyon verebilmesine karşın, bu hayvanların spermalarından etken izole edilebildiği gibi seminal plazmada da aglütinasyon testinin pozitif olduğu görülebilir.
İNSANLARA BULAŞMA
İnfekte inek sütlerinin herhangibir pastörizasyon işlemine tabi tutulmadan tüketilmesi, peynir veya tereyağı üretiminde kullanılması önemli infeksiyon kaynaklarıdır. Ülkemizde Güneydoğu bölgelerimizde çiğ köfte yeme alışkanlığı, önemli infeksiyon kaynaklarındandır. Peynir, çökelek halinde bekletildiği zaman Brusellanın yaşam süresi 3 aya kadar çıkar. İnfekte hayvan gübresi kullanılan toprakta yetişen taze sebzelerle de hastalığın bulaşabildiği bildirilmektedir. İnsandan insana bulaşma ya çok seyrek yada hiç görülmemektedir. Yaralı deriden veya ağızdan alınan mikroorganizma önce en yakın lenf yumrularına, oradan kana geçerek kemikiliğine, eklemlere, sinirlere, beyine ve özelliklede cinsel organlara yerleşerek hastalık oluşturmaya başlar. İnsanlarda hastalık belirtilerinin görülmesi halinde hemen bir doktora başvurulması gerekir.
KLİNİK BELİRTİLER
Sığırlarda görülen başlıca klinik bulgular, yavru atma, kısırlık, mastitis ve ateştir. Abortlar, gebeliğin her döneminde olmakla birlikte, genel olarak gebeliğin 6-8′ inci aylarında meydana gelir. İnsanlarda üşüme, dalgalı ateş ve terleme, karın ve eklem ağrısı gibi belirtilerle kendini gösterir. Ateş 40 oC’ nin üstünde olup, gebe kadınlarda düşüklere neden olur. Erkeklerde orşitis sonu kısırlık şekillenir. Bazen ciddi komplikasyonlar sonu hastalık ölümle sonuçlanabilir
HASTALIĞIN KONTROLU
Mikroorganizma pastörizasyon ısısına hassas olduğundan, gıdaların pişirilerek yenmesi, çiğ olarak tüketilen sebze ve meyvaların etkenin duyarlı olduğu dezenfektanlarla yıkanması gerekmektedir. Hastalığın kontrolünde enfekte hayvanların sürüden ayrılmaları, diğer hayvanların enfeksiyona maruz kalmamaları açısından çok önemlidir. En radikal önlemlerden biriside hayvanların aşılanarak hastalığın kontrol altına alınmasıdır.
Brusellozis’de aktif bağışıklığı oluşturan aşılar, canlı Brusella abortus S-19 aşısı ile canlı B. melitensis Rev-1 aşısıdır. B. abortus S-19 aşısı, danalara ve erginlere uygulanan olmak üzere iki ayrı aşı olarak mevcuttur. B. abortus S-19, 4-8 aylık sağlıklı dişi danalara uygulanır, en az 7 yıl koruma sağlar, erginler ve erkeklerde kullanılmaz. Br. abortus S-19 ergin aşısı, 8 aylıktan büyük dişi sığırlara 24 ay ara ile iki kez uygulanır, en az bir yıl koruma sağlar, aşısız ve gençken aşılananlarda da kullanılabilir. Boğalara aşılamanın öerilmemesinin nedeni, testislere yerleşmesidir. Sürüdeki aşısız hayvanlar, infeksiyonda aşılılar için tehlike oluştururlar denilmektedir.
B. melitensis Rev-1 genç aşısı, 3-8 aylık sağlıklı dişi ve erkek kuzu ve oğlaklara uygulanır, tek bir aşılama yaşam boyu süren yeterli bir koruma sağlar, erginlerde uygulanmaz. B. melitensis Rev-1 ergin aşısı, 8 aylıktan büyük sağlıklı dişi koyun ve keçilere 12 ay ara ile 2 kez uygulanır.
PATOLOJİK MATERYALLERİN ALINMASI VE GÖNDERİLMESİ
ABORTE OLMUŞ FÖTUS: Kokuşma olmamış aborte fötus laboratuvara gönderilir.
SPERMA: Boğalardan usulüne uygun olarak ve aseptik koşullarda alınarak steril küçük şişelere konur.
VAJİNAL SVAB: Hayvanlarda yavru atımından sonra 6 haftalık periyod içinde izolasyon şansı yüksektir. Vaginal akıntıları almak için hazırlanan svablar, özel tüpüne konulduktan sonra hemen laboratuvara gönderilir.
SÜT: Şüpheli hayvanların meme başları dezenfekte edildikten sonra her meme bölgesinden, steril vida kapaklı tüplere, ilk iki sağım süt dışarı atıldıktan sonra 15 – 20 ml. miktarında sağılır. Tüplerin ağızları kapatılarak, soğuk koşullarda ve en kısa zamanda laboratuvara gönderilmelidir.
Laboratuvar muayeneleri için alınacak patolojik materyaller aseptik koşullarda, steril kaplara konulduktan sonra hemen gönderilmeli, bekletilecek olanlar buzdolabında saklanmalıdır.
MASTİTİS
Süt sığırcılığının yaygın ve en masraflı hastalığı olan mastitis, memenin iltihabıdır. Mastitis, çok sayıda mikrop tarafından oluşturulur. Neden olduğu ekonomik kayıplar ise şunlardır;
1. Süt veriminde azalma (%61-70)
2. Yenilenen sürü (%11-22)
3. Diğer (Süt kalitesinde düşüş, ölüm)
4. Tedavi masrafları (%3-9)
Mastitisin İnsan Sağlığına Etkisi
Mastitisli memelerden elde edilen sütleri içenler, ve bu sütlerden yapılan peynirleri yiyenler, mastitis’ in belli başlı etkenleri olan Stafilokok ve toksinlerini, Streptokokları alarak, zehirlenmelere maruz kalırlar. Ayrıca, tüberkülozik mastitisli sütler daha tehlikeli olup, insanlara tüberkülozu (verem) bulaştırır. Bu bakımdan mastitis, aynı zamanda hayvanlardan insanlara geçebilen (zoonoz) hastalıklar arasında yer alır.
Mastitisten korunma önlemlerinin başlıcaları :
I.Hijyen ; Çevre hijyeni ve Sağım ekipmanı ve Elle sağım hijyeni olarak ele alınmalıdır.
II.Subkliniklerin zamanında tespiti ve Kuruda tedavi
III.Disiplinli kayıt ve kontrol sistemleri
I. Hijyen
A. Çevre Hijyeni ;
Çevre hijyeni, % 10 oranında mastitisten sorumlu olup, ahır (Hayvan yoğunluğu, havalandırma, ışıklandırma, sinek), altlık (Çevresel bakteriler E. coli, Streptococcus. uberis), mera gibi hayvanın yaşadığı ortamların hijyenini kapsamaktadır. Çevre hijeninin sağlanmasında kronik enfekte ineklerin sürüden çıkarılması önemlidir.
B. Sağım ekipmanı ve Elle sağım hijyeni ;
% 20-40 oranında mastitisten sorumludur, kontagiyöz bakterilerin naklinde rol oynar. Sağımından önce her ineğin sağım başlıkları ve sağımcının elleri temizlenmelidir. Sağım makinasının vakum düzeyi rutin olarak kontrol edilmeli, meme başlarının ve hayvanların sağım sırası programlanmalıdır. Sağım öncesi ve sonrası teat dipping uygulanmalı ve memeler kurulanmalıdır.
C. Teat dip uygulaması;
Mastitisi % 40-60 oranında azaltır (yıldan yıla), meme başını temizleyerek bulaşmayı ve bakterilerin meme başına yerleşmesini önler. Sağım öncesi çevresel, sağım sonrası kontagiyöz etkisini bakterilerin azaltmak için yapılmalıdır. Meme başı yaralarını iyileştirir, sineklerin yaklaşmasını önler. Teat dipping sonrası mutlaka kurulama yapmak gerekir.
Başlıca teat dipping Antiseptikleri ve İyi bir antiseptik aşağıdaki özellikleri taşımalıdır;
İyi ve geniş bir etki spektrumuna sahip olmalı,
Meme başı derisini tahriş etmemeli,
Ekonomik olmalı,
Sütte istenmeyen koku, renk ve tad bırakmamalı,
Bu amaçla kullanılan antiseptikler şunlardır :
İyodoforlar:% 0.1,% 0.33, % 0.5, % 0.6 oranlarında,
Klorlu bileşikler:% 0.1, %1, % 1.2, % 4, % 5 oranlarında,
Klorhekzidin :% 0.1, % 0.2, % 0.5, %1, % 2 oranlarında kullanılırlar.
II. Subkliniklerin zamanında tespiti ve Kuruda tedavi
A. Subklinik (Gizli) mastitisin önemi; Bilindiği gibi subklinik mastitis memenin klinik tablo göstermemesi nedeniyle, farkedilmez, uzun süre devam eder ve klinik mastitislere neden olur. Yapılan çalışmalarda klinik mastitislerden daha yaygın olduğu kanıtlanmıştır. Subklinik mastitis bireysel değil, bir sürü sorunu olması nedeniyle çok önemlidir. İşletme bazında varlığı % 10-70 arasında değişmektedir. Süt veriminde düşmeye neden olur (meme loblarında % 3- 26 süt kaybı), Sütün kalitesini düşürür (Sütteki yararlı maddeler azalır, zararlı maddeler artar.) Subklinik mastitislerin % 90′ına Staphylococcus’lar. ve Streptococcus.’lar neden olmaktadır.
B. Subklinik mastitisin zamanında tespiti ve kuru dönemde sağıtımı ; Subklinik mastitisin zamanında tespit edilerek tedavi edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla yapılması gerekenler;
a. Günlük kontrol ; sağımın hemen öncesinde koyu zeminde yapılmalıdır.
b. Kaliforniya mastitis testi (CMT) ; Ayda 1 veya 2 kez uygulanmalıdır.
Her hayvanın ayrı ayrı memelerinden• yapılmalıdır.
Oluşan jel durumu mastitis için• bulgudur.
Somatik hücre sayımı (SHS) ; Ayda 1 kez toplu sağım tanklarından yapılmalı,
Sürünün meme sağlığını izlemede,
Sütün kalitesinin kontrolunda önemli bir kriterdir.
SHS’nın yüksek olması Subklinik mastitisin varlığını gösterir.
SHS sonuçlarının değerlendirilmesi her ülkenin koşullarına göre değişir.
d. Elektrik iletkenliğinin ölçülmesi; Ayda 1 veya 2 kez uygulanmalıdır.
Piyasada pille çalışan otomatik aletler mevcuttur
Kuru Dönemde Sağıtım : Mastitisin tedavisinde etkili bir aşamadır. Bu dönemde subklinik ve kronik mastitisler sağıtıma alınarak, enfekte hayvanlar elimine edilir. Uygulanan antibiyotik uzun süre memede kaldığından etkinliği daha fazladır. Kuru dönemde şekillenebilecek yeni enfeksiyonlara karşı da korunma sağlar. Sütte antibiyotik kalıntılarının bulunma sorununu ortadan kaldırır.
Disiplinli kayıt ve kontrol sistemleri :Mastitisten korunma ve kontrol önlemlerinden sonuç alınmasında büyük önem taşımaktadır. Bu kayıtlarda yer alması gerekenler şunlardır:
Sürüye veya ineğe ait SHS’ları,
Ahırda CMT veya elektrik iletkenliği uygulamaları,
Mikrobiyolojik kültür kontrolu ; Aylık olarak süt tankından
Ahır ve ineğe ait bulguların kayda alınması ve izlenmesi
Mastitisten korunma ve kontrolde Laboratuvar teşhisinin önemi: Mastitisin kontrolünde önemli bir adımdır. Süt tankından mikrobiyolojik kontrol aylık olarak, ahırın bakteri populasyonunu izlenmesinde laboratuvar teşhisi gerekmektedir. Bu sonuçlara göre, ahırdaki bakteri populasyonunun durumu saptanarak, problem alanları belirlenerek giderilmesi yönünde önlemler alınır. Laboratuvarda
Antibiyotik duyarlılık testinin önemi ;
• Klinik mastitislerin kronik duruma dönüşmesini önler,
• Subklinik mastitislerin kuruda sağıtımında etkili antibiyotiğin seçimini sağlar.
LİSTERİOZİS
Gıda maddelerinden kaynaklanan hastalıklar açısında listerialar üzerinde son yıllarda gittikçe artan bir önemle durulmaktadır.
Listerialar insan ve hayvanlarda endokardit, menenjit, meningo-ensefalit, abortus, septisemi, konjuktivit, artirit ve hepatit gibi ciddi sağlık problemlerine yol açmaktadır. Transplasental yolla gebe anneden yavruya geçen listerialar yavrunun ölümüne, atılmasına veya listeriozisli doğmasına neden olmaktadır. Listeriozisli doğan bebeklerde sinir sisteminde meydana gelen harabiyete ilişkin olarak meningitis, ensefalit ve spastik paralizler gibi bulgular görülmektedir.
Listerialar, 3-45 oC arasında üreme yeteneğine sahip olduğundan dolayı gıda kaynaklı bakteriler içersinde buzdolabı ısısında (+4 oC) faaliyet gösterebilen nadir bakterilerdendir. Bu özelliği infeksiyon riskini arttırmaktadır. Zira gıda maddesi düşük sayıda bakteri ile bulaşık olsa dahi buzdolabında bekletme aşamasında hastalık yapma konsantrasyonuna erişmesi kaçınılmazdır.
Bulaşma:
Listerialar insanlardan ve birçok hayvan türünden (sığır, koyun, keçi, kedi, köpek, manda, domuz, at, tavuk, hindi, kaz, ördek, balık ve insektler) izole edilmiştir.
L. monocytogenes çevrede çok yaygın şekilde bulunan bir mikroorganizmadır. Bu yüzden insanlar ve hayvanlar birçok yoldan etkene maruz kalabilirler. Hastalığın bulaşma ve yayılmasında hasta hayvanlar ve portörlerin gaita, idrar, süt, burun ve göz akıntıları aborte fötus, uterus akıntıları, kontamine silaj ve insektler rol oynamaktadırlar. Etkenin insanlara bulaşmasında et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, meyve, sebze, balık ve kabuklu deniz hayvanları olmak üzere tüm gıdalar sorumlu tutulmaktadır.
Süt ve süt ürünlerinde listerialar:
Süt ürünlerinde listeriaların bulunuşu çiğ sütten ziyade ürünlerin kontaminasyonuna bağlıdır. Yapılan deneysel bir çalışma ile listeriaların çiğ sütte 748 gün canlı kalabileceği ortaya konulmuştur. 1983’de Massachusettes’de pastörize sütten 49 kişi hastalanmış, bunlardan 14’ü ölmüştür. Listeria monocytogenes’in bazı peynir türlerinde 3 oC’de 28 gün canlı kalabileceği gösterilmiştir.
Diğer gıda maddelerinde listerialar:
Bu hususta et ve et ürünleri önem taşımaktadır. Batı Almanya’ da yapılan bir çalışmada kanatlı etlerinde %85’e, kıyma ve çiğ sucuk örneklerinde % 80’e yakın oranlarda L. monocytogenes taşıdığı görülmüştür. 1981 yılında Kanada da koyun dışkısı ile gübrelenmiş lahanadan yapılan salatanın yenmesinden dolayı 41 kişi hastalanmış 6’sı ölmüştür.
Hayvanlarda listeriozis:
Hayvanlarda hastalığın ortaya çıkışında predispoze faktörler çok önemlidir. Vitamin bakımından fakir gıda maddeleriyle beslenme, silaj yemine ani geçiş, uygun olmayan şartlarda elde edilmiş silajın yenmesi, yeşil ot v.s noksanlığı en önemli faktörlerdir.
Hastalık monogastrik hayvanlarda genellikle visseral listeriozis, genç ruminantlarda: meningoensefalitis, erginlerde ise septisemi olarak görülür.
Listerial meningoensefalitiste; sinirsel semptomlar görünür. Durgunluk, yavaş hareket, yemleri çiğnememek, boyun kaslarında gerginlik, dudaklarda titreme ve yutma zorluğu en önemli semptomlardır. İleriki durumlarda konvülzyonlar, inkoordinasyon bozuklukları görülür ve hayvan 7-10 gün içinde ölür.
Listerial septisemi; septisemi semptomları (ateş, durgunluk, iştahsızlık v.s) görülür.
Listeriadan dolayı atılan yavrular genellikle ölüdür. Canlı doğanlar ise kısa sürede ölürler.
Teşhis:
Hastalık; enteretoksemi, beyin abseleri, atık etkenler, ketozis, zehirlenme, louping ill, kuduz, coenurus cerebralis ile karıştığından dolayı klinik teşhisi zordur.
Şüpheli durumlarda laboratuvara ölen hayvanlardan, karaciğer, dalak, pons, medulla oblangata ve spinal cord’un anterior kısımları, ayrıca atık fötüs, fötal membranlar de teşhis amacıyla gönderilebilir. Hasta hayvanlardan ise serum alıp gönderilir.
Sağıtım:
Eğer etken sinir sisteminde araz oluşturmamışsa hastalık antibiyotiklere cevap verebilir.
Korunma:
Listeriozis bağışıklık sistemi zaafa uğramış (yaşlılır, yeni doğanlar, hamileler immünosupresif ilaç alanlar) kimselerde daha tehlikeli seyretmektedir. Bundan dolayı bu gibi insanları hastalıktan uzak tutmaya daha fazla özen gösterilmelidir.
Hayvanlarda; hastalar ve hastalıktan şüpheli olanlar ayrılır. Hayvanlara iyi kalitede silaj yemi alıştırarak verilir. İnfeksiyon çıkan yerlerde özenli bir dezenfeksiyon işlemi yapılır. Atıklar, plasenta ve altlıklar yakılır veya gömülür. Portörler ayıklanır ve hayvan giriş ve çıkışı kontrollü yapılır. Hastalık zoonoz olduğundan dolayı hayvan bakıcılarının, veteriner hekimlerin ve ilgili şahısların çok dikkatli olmaları gerekir.
RUAM (MALLEUS)
Ruam, özellikle tek tırnaklıların akut ve kronik seyirli bulaşıcı bir hastalığıdır. İnfeksiyon deride solunum sisteminde ve iç organlarda nodül ve ülserlerin oluşması ile karekterizedir.
Etkeni: Pseudomonas mallei’dir. Hastalık atlarda kronik, merkep ve katırlarda ise akut seyreder. İnsanlar hastalığı infekte hayvanlarla temas sonucu alırlar. Hayvanat bahçesindeki kedi, köpek, aslan, kaplan vs. hayvanlar enfekte at eti yemekle hastalığı alırlar. Sığır ve domuzlar, kanatlılar dirençli kabul edilmektedir.
Ruam, Kuzey Amerika, Batı ve Orta Avrupa’da eradike edilmiştir. Ancak Doğu Avrupa ve Asyada hala görülmektedir.
Enfekte hayvanlar veya portörler, hastalık kaynağı ve mikrop taşıyıcısı olması bakımından çok önemlidirler. Bu hayvanların sekretleri ile özellikle burun akıntıları ile deri lezyonlarından gelen irinlerle, çok sayıda mikrop çevreyi bulaştırır. Bulaşık su, yem, ot vs alınması ile (indirekt) sindirim sistemi yolu ile mikroplar vücuda girebilecekleri gibi yaralanmış deri ve mukozaların enfekte materyal ile direk teması sonu ve nadiren de damlacıkla enfeksiyon alınabilir
Semptomlar:
Hastalık başlıca 3 klinik form gösterir.
1.Burun ruamı: Mukoprulent kanlı bir akıntı, burun mukozasında ilk önce nodüller görülür daha sonra bunların açılmasıyla ülserler meydana gelir. Çene altı lenf yumruları büyümüş, sıcak ve ağrılıdır.
2.Deri ruamı(farcy): Genellikle bacakların deri altı lenf yolları şişer, üzerlerinde ilk önce nodüller daha sonra ülserler oluşur.
3.Akciğer ruamı: Çok yavaş seyreder. Bazen aylar alır. Solunum sistemine ait semptomlar görülür, tüberküloz ile karışır.
Teşhis:
Burun ruamı rinitis, gurm; akciğer ruamı tüberküloz, pnömoni; deri ruamı mantarların oluşturduğu dermatomikozis ve C. ovis’den ileri gelen lenfangitis ulserosa ile karışabilir.
Otopsi yasak olduğundan teşhiste serolojik ve allerjik testler önemlidir. Ruam tazminatlı bir hastalıktır. Eğer ruamlı hayvan hastalığın açık belirtilerini gösteriyorsa HSZK’nun ilgili maddesine göre taktir edilecek kıymetin yarısı kadar, mallein testi veya serolojik ve bakteriyolojik muayene sonucu ruam hastalığına yakalandıkları tespit edilenlere ise dörtte üçü kadar tazminat verilir.
Korunma:
Hastalığın yayılmasında portörlerin, sürüye kontrolsüz alınan hayvanların, infekte hayvanların, hayvan nakliyatının, sergi, panayırların ve hayvan alım-satımlarının önemi fazladır. Ahıra kontrolsüz hayvan sokulmamalıdır. Hayvanlar belli aralıklara allerjik ve serolojik testlere tabi tutularak infekte veya portörler ayıklanmalıdır.
TÜBERKÜLOZİS
Tüberkülozis; insan ve hayvanlarda, akciğer, çeşitli organ ve dokularda, kazeöz ve kazekalseröz tüberküllerin oluşmasıyla karakterize kronik, bulaşıcı, zoonotik bir hastalıktır.
Tüberküloz etkeni olarak 3 mycobacterium türü önemlidir. Bunlar; M. tuberculosis (insan tipi), M. bovis (sığır tipi), M. avium (kuş tipi). Bu üç mycobacterium türü insan ve hayvanları enfekte edebilmektedir.
Etiyoloji:
Aside dirençli uzun ve kısa çomaklar halinde, hareketsiz, sporsuz, aerobik, kapsülsüz bir mikroorganizmadır. Etken, fiziksel ve kimyasal maddelere karşı oldukça dirençlidir. Fenol (%2), kreosol (%1), formalin (%3) ve NaOH (%5) solusyonlarında 4 saatte ölür. Mera, toprak ve gübrede 2-6 ay canlı kalır. Kurumaya karşı dayanıklı, pastörizasyon ısısında genellikle ölmelerine karşın bazıları 75-80 oC’ ye 5-10 dakika dayanır. Absolut alkol (%70-90)’e 5-10 dakika dayanır.
Bulaşma:
Etkenin bulaşması 5 yoldan meydana gelmektedir.
1.Kongenital: Anneden yavruya göbek kordonu ile
2.Alimenter: Buzağıların, sütleriyle mikrop çıkaran annelerinden süt emmeleriyle, ya da bulaşık su, yem, ve otların alınmasıyla olabildiği gibi bronşlardan dışarı çıkan mikroplu kraşeyi yutmakla olur.
3.Solunum: Damlacık enfeksiyonu ile
4.Genital: Testisleri tüberkülozlu boğaların aşımıyla, tüberkülozun uterusa yerleştiği durumlarda sonda ve katater uygulanmasıyla
5.Deri yolu ile: Oldukça nadir bir bulaşma şeklidir.
Tüberküloz etkenleri fiziksel ve kimyasal maddeler karşı oldukça dirençlidir. %2’lik fenol, %l’lik kreozol, %3’lük formol içerisinde 4 saat canlı kalabilirler. Kraşede 3 ay, toprakta ve gübrede 2-6 ay canlı kalabilirler. Pastörizasyon ısısında genellikle ölmelerine karşı bazıları 75-80 oC’ye 5-10 dakika dayanabilmektedir.
Semptomlar:
Tüberküloz etkeninin yerleştiği yere göre çeşitli semptomlar ve lezyonlar görülmektedir. Sığırlarda daha fazla akciğer enfeksiyonlarına rastlanır. Öksürük, iştaha rağmen zayıflama, yorgunluk, burundan mukoprulent bir akıntının gelmesi, bronşiyal ve mediastinal lenf yumrularının büyümesi ve bunların yaptığı basınçtan dolayı dispne en çok görülen semptomlardır. Bunun dışında alimenter kanalda, epididimiste, uterusta, memede kendine has semptomlar görülür.
Tüberküloz lezyonları tüm visseral organlarda, özellikle plörada olmak üzere serozal yüzeylerde, kemiklerde ve eklemlerde gelişir. İlk gelişen lezyonlar retrofarangial, mediastinal, bronşiyal lenf nodüllerinde ve nadirde olsa mesenterik lenf yumrularında olup küçük kazeöz ve kalsifiye granülomlar halindedir. Daha sonra ise çeşitli kıvamlarda gri-beyaz renkte nodüller oluşur. Sarımsı gri renkte ve toplu iğne başı büyüklüğünde milier tüberküloz lezyonları ise akciğer, karaciğer, dalak ve bazende diğer organlarda görülebilirler.
Teşhis:
Klinik ve otopsi bulguları tüberkülozdan şüphelendirse bile kesin teşhis laboratuvar muayeneleri ile olur. Laboratuvar muayeneleri için hayvan hasta iken süt, sperma, idrar, kraşe, ponksiyon sıvıları gönderilebilir. Öldükten sonra ise lezyonlu doku ve organlar ve lenf yumruları steril bir şekilde alınıp labortuvara gönderilebilir.
Laboratuvarda sırasıyla; Bakteriyoskopi (Ziehl Nelson boyama), kültür, hayvan deneyi muayene yöntemleri uygulanarak tanı konur.
Serolojik testlerin teşhiste bir önemi olmayıp, allerjik testler önemlidir.
Alerjik testler:Tüberküloz etkenlerinin sıvı ortamda üretilip konsantre edilmesiyle elde edilen tüberkülin allerjeni canlı hayvanlarda tüberkülozun teşhisinde en önemli kriterdir. Daha önce hastalık etkenine maruz kalan hayvanların derisinde allerjenin uygulanmasıyla gecikmiş tip aşırı duyarlılığı bağlı olarak bir reaksiyon meydan gelmektedir. Uygulama; intradermal, subkutan, oftalmo, intradermo palpebral ve skarifikasyon şeklinde yapılabilmekle beraber yurdumuzda intradermal olarak yapılmaktadır. Avian ve mamalian PPD (Purufiye Protein Derivate) tip allerjen aynı zamanda kullanılmakta mamalian tip insan ve sığır tip infeksiyonlarını, avian tip ise kuş tipi enfeksiyonlarını ortaya koymaktadır.
Testin uygulanışı ve değerlendirilmesi tüberküloz talimatnamesine göre yapılmaktadır.
Tüberküloz, HSZK’na göre ihbarı mecburi ve tazminatlı bir hastalıktır.
Korunma:
Özellikle sütleriyle tüberküloz etkenlerini dışarıya çıkaran sığırlar hem kendi buzağıları hemde insanlar için çok önemli bir bulaşma kaynağı durumundadır. Tüberkülozla mücadele, bir korunma stratejisi ve eğitimle mümkün olabilmektedir. Bu hastalık yönünden hayvan yetiştiricilerinin ve bakıcılarının eğitimi şarttır. Hastalığın yayılmasında ahır ve barınakların hijyenik durumu, tek yönlü beslenme, uygun olmayan bakım şartları, portörlerin zamanında tespit edilip ayrılmaması, dışarıdan sürüye kontrolsüz hayvan katılması, infekte hayvanların sütleriyle buzağıların beslenmemesi, tüberkülozlu bakıcılar, etkenle bulaşık meralar büyük önem taşımaktadır. İnsan tüberkülozu bir çok gelişmekte olan ülke için hala büyük bir problemdir. Akdeniz ülkeleri zoonoz kontrolu merkezinin bildirdiğine göre önümüzdeki on yıl içinde dünya’da yaklaşık 88,2 milyon yeni tüberküloz vakasının oluşacağı ve bu vakalardan 30 milyon kadarının ölümle son bulacağı tahmin edilmektedir.
M. bovis’den ileri gelen insan tüberküloz vakalarının hala bir çok ülkede görülmesi; hastalığın epidemiyolojisinin, zoonotik yapısının ve dağılımının bu bölgelerde henüz tam olarak açıklığı kavuşmamasına bağlanmaktadır.
Tüberkülozla ilgili biyoteknolojik çalışmalar mikobakteri’nin çeşitli antijenlerinin teşhis ve korunma amacıyla kullanılması üzerinde yoğunlaşmaktadır
LEPTOSPİROZİS
Leptospirozis, sarılık, anemi, hemoglobinuri, septisemi, abortus, mastitis ve ölümle seyreden zoonoz, infeksiyöz bir hastalıktır.
Hastalık, Leptospira türleri tarafından meydana getirilmektedir. Leptospira cinsindeki mikroorganizmalar iki büyük gruba ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi insan ve memeli hayvanlarda hastalık yapabilen leptospiraları içeren L. interronans (L. grippotyphosa, L. pomona, L. icterohaemorrhagiae, L. canicola) ikincisi ise saprofit leptospiraları içeren L. biflexadır. Etken yeryüzünde yaygın olarak bulunur. Sıcak, yağışlı, bataklık yerlerde, organik madde içeren topraklarda, durgun sularda, mezbaha artıklarının aktığı sularda uzun süre yaşarlar. Stres faktörleri hastalığın çıkışını hızlandırır.
Bulaşma:
Konjenital, direk (mikroplu materyalle temas ve çiftleşme), indirek, vektörler aracılığı ile ve taşıyıcı hayvanlar (rat, köpek, domuz, tilki vs.) ile olmaktadır.
Teşhis:
Leptospirozisin teşhisinde hastalığın klinik hikayesi, sürünün durumu, enfeksiyonun süresi önemlidir. Aniden süt kesilmesi, özellikle genç hayvanlarda ikterus ve hemoglobinuri, köpeklerde nefritis ve meningitis akut leptospiriozisten şüphelendirirken; abort, zamansız doğum, ölü doğum ve infertilite kronik leptospirozisten şüphelendirir.
İnsanlara genellikle leptospirialarla bulaşmış su ve besin maddeleri ile bulaşır. Hastalıktan ölen veya ölmeden önce kesilen hayvanların iç organları ve kan ile temas eden insanlara da (veteriner hekim, kasap) etken bulaşabilmektedir. İnsanlarda etken kana karıştıktan sonra yerleştiği organa göre değişik belirtiler ortaya çıkar. En çok karaciğer ve böbreğe yerleştiğinden dolayı sarılık, albuminuri, azot retensiyonu en fazla görülen bulgulardır. Hastalık menenjit ile de komplike olabilir.
Teşhis:
Hastalık hayvanlarda klinik olarak, babesiozis, anaplazmozis, bitkisel zehirlenmeler, basiller ikterohemoglobinuri, abortuslar, sütten kan gelmesi ve sütün kesilmesi ile mastitislerle karışır.
Laboratuvara idrar, kan, serum, böbrek, karaciğer vs gönderilir. Bu materyaller bakteriyolojik, serolojik ve patolojik yöntemlerle işlenerek teşhise gidilmeye çalışılır.
Korunma:
1. Sürüye infeksiyonu sokmamalı: Dışarıdan hayvan alımı kontrollü olmalı, yabani hayvan ve rodentlerle mücadele edilmelidir. Bataklıklar kurutulmalı ve mera drenaji yapılmalıdır.
2. Portörler ayıklanmalı: Serolojik yoklamalarla tespit edilen portörler ayıklanmalıdır.
3. İnfeksiyon kaynakları yok edilmeli: Aborte fetus, uterus akıntıları, infekte hayvanların sütleri, kadavraları, bulaşık ot, saman, vs. yakılmalı veya gömülerek yok edilmelidir.
4. Aşılama.
• Klinik mastitislerin kronik duruma dönüşmesini önler,
• Subklinik mastitislerin kuruda sağıtımında etkili antibiyotiğin seçimini sağlar.
LİSTERİOZİS
Gıda maddelerinden kaynaklanan hastalıklar açısında listerialar üzerinde son yıllarda gittikçe artan bir önemle durulmaktadır.
Listerialar insan ve hayvanlarda endokardit, menenjit, meningo-ensefalit, abortus, septisemi, konjuktivit, artirit ve hepatit gibi ciddi sağlık problemlerine yol açmaktadır. Transplasental yolla gebe anneden yavruya geçen listerialar yavrunun ölümüne, atılmasına veya listeriozisli doğmasına neden olmaktadır. Listeriozisli doğan bebeklerde sinir sisteminde meydana gelen harabiyete ilişkin olarak meningitis, ensefalit ve spastik paralizler gibi bulgular görülmektedir.
Listerialar, 3-45 oC arasında üreme yeteneğine sahip olduğundan dolayı gıda kaynaklı bakteriler içersinde buzdolabı ısısında (+4 oC) faaliyet gösterebilen nadir bakterilerdendir. Bu özelliği infeksiyon riskini arttırmaktadır. Zira gıda maddesi düşük sayıda bakteri ile bulaşık olsa dahi buzdolabında bekletme aşamasında hastalık yapma konsantrasyonuna erişmesi kaçınılmazdır.
Bulaşma:
Listerialar insanlardan ve birçok hayvan türünden (sığır, koyun, keçi, kedi, köpek, manda, domuz, at, tavuk, hindi, kaz, ördek, balık ve insektler) izole edilmiştir.
L. monocytogenes çevrede çok yaygın şekilde bulunan bir mikroorganizmadır. Bu yüzden insanlar ve hayvanlar birçok yoldan etkene maruz kalabilirler. Hastalığın bulaşma ve yayılmasında hasta hayvanlar ve portörlerin gaita, idrar, süt, burun ve göz akıntıları aborte fötus, uterus akıntıları, kontamine silaj ve insektler rol oynamaktadırlar. Etkenin insanlara bulaşmasında et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, meyve, sebze, balık ve kabuklu deniz hayvanları olmak üzere tüm gıdalar sorumlu tutulmaktadır.
Süt ve süt ürünlerinde listerialar:
Süt ürünlerinde listeriaların bulunuşu çiğ sütten ziyade ürünlerin kontaminasyonuna bağlıdır. Yapılan deneysel bir çalışma ile listeriaların çiğ sütte 748 gün canlı kalabileceği ortaya konulmuştur. 1983’de Massachusettes’de pastörize sütten 49 kişi hastalanmış, bunlardan 14’ü ölmüştür. Listeria monocytogenes’in bazı peynir türlerinde 3 oC’de 28 gün canlı kalabileceği gösterilmiştir.
Diğer gıda maddelerinde listerialar:
Bu hususta et ve et ürünleri önem taşımaktadır. Batı Almanya’ da yapılan bir çalışmada kanatlı etlerinde %85’e, kıyma ve çiğ sucuk örneklerinde % 80’e yakın oranlarda L. monocytogenes taşıdığı görülmüştür. 1981 yılında Kanada da koyun dışkısı ile gübrelenmiş lahanadan yapılan salatanın yenmesinden dolayı 41 kişi hastalanmış 6’sı ölmüştür.
Hayvanlarda listeriozis:
Hayvanlarda hastalığın ortaya çıkışında predispoze faktörler çok önemlidir. Vitamin bakımından fakir gıda maddeleriyle beslenme, silaj yemine ani geçiş, uygun olmayan şartlarda elde edilmiş silajın yenmesi, yeşil ot v.s noksanlığı en önemli faktörlerdir.
Hastalık monogastrik hayvanlarda genellikle visseral listeriozis, genç ruminantlarda: meningoensefalitis, erginlerde ise septisemi olarak görülür.
Listerial meningoensefalitiste; sinirsel semptomlar görünür. Durgunluk, yavaş hareket, yemleri çiğnememek, boyun kaslarında gerginlik, dudaklarda titreme ve yutma zorluğu en önemli semptomlardır. İleriki durumlarda konvülzyonlar, inkoordinasyon bozuklukları görülür ve hayvan 7-10 gün içinde ölür.
Listerial septisemi; septisemi semptomları (ateş, durgunluk, iştahsızlık v.s) görülür.
Listeriadan dolayı atılan yavrular genellikle ölüdür. Canlı doğanlar ise kısa sürede ölürler.
Teşhis:
Hastalık; enteretoksemi, beyin abseleri, atık etkenler, ketozis, zehirlenme, louping ill, kuduz, coenurus cerebralis ile karıştığından dolayı klinik teşhisi zordur.
Şüpheli durumlarda laboratuvara ölen hayvanlardan, karaciğer, dalak, pons, medulla oblangata ve spinal cord’un anterior kısımları, ayrıca atık fötüs, fötal membranlar de teşhis amacıyla gönderilebilir. Hasta hayvanlardan ise serum alıp gönderilir.
Sağıtım:
Eğer etken sinir sisteminde araz oluşturmamışsa hastalık antibiyotiklere cevap verebilir.
Korunma:
Listeriozis bağışıklık sistemi zaafa uğramış (yaşlılır, yeni doğanlar, hamileler immünosupresif ilaç alanlar) kimselerde daha tehlikeli seyretmektedir. Bundan dolayı bu gibi insanları hastalıktan uzak tutmaya daha fazla özen gösterilmelidir.
Hayvanlarda; hastalar ve hastalıktan şüpheli olanlar ayrılır. Hayvanlara iyi kalitede silaj yemi alıştırarak verilir. İnfeksiyon çıkan yerlerde özenli bir dezenfeksiyon işlemi yapılır. Atıklar, plasenta ve altlıklar yakılır veya gömülür. Portörler ayıklanır ve hayvan giriş ve çıkışı kontrollü yapılır. Hastalık zoonoz olduğundan dolayı hayvan bakıcılarının, veteriner hekimlerin ve ilgili şahısların çok dikkatli olmaları gerekir.
RUAM (MALLEUS)
Ruam, özellikle tek tırnaklıların akut ve kronik seyirli bulaşıcı bir hastalığıdır. İnfeksiyon deride solunum sisteminde ve iç organlarda nodül ve ülserlerin oluşması ile karekterizedir.
Etkeni: Pseudomonas mallei’dir. Hastalık atlarda kronik, merkep ve katırlarda ise akut seyreder. İnsanlar hastalığı infekte hayvanlarla temas sonucu alırlar. Hayvanat bahçesindeki kedi, köpek, aslan, kaplan vs. hayvanlar enfekte at eti yemekle hastalığı alırlar. Sığır ve domuzlar, kanatlılar dirençli kabul edilmektedir.
Ruam, Kuzey Amerika, Batı ve Orta Avrupa’da eradike edilmiştir. Ancak Doğu Avrupa ve Asyada hala görülmektedir.
Enfekte hayvanlar veya portörler, hastalık kaynağı ve mikrop taşıyıcısı olması bakımından çok önemlidirler. Bu hayvanların sekretleri ile özellikle burun akıntıları ile deri lezyonlarından gelen irinlerle, çok sayıda mikrop çevreyi bulaştırır. Bulaşık su, yem, ot vs alınması ile (indirekt) sindirim sistemi yolu ile mikroplar vücuda girebilecekleri gibi yaralanmış deri ve mukozaların enfekte materyal ile direk teması sonu ve nadiren de damlacıkla enfeksiyon alınabilir
Semptomlar:
Hastalık başlıca 3 klinik form gösterir.
1.Burun ruamı: Mukoprulent kanlı bir akıntı, burun mukozasında ilk önce nodüller görülür daha sonra bunların açılmasıyla ülserler meydana gelir. Çene altı lenf yumruları büyümüş, sıcak ve ağrılıdır.
2.Deri ruamı(farcy): Genellikle bacakların deri altı lenf yolları şişer, üzerlerinde ilk önce nodüller daha sonra ülserler oluşur.
3.Akciğer ruamı: Çok yavaş seyreder. Bazen aylar alır. Solunum sistemine ait semptomlar görülür, tüberküloz ile karışır.
Teşhis:
Burun ruamı rinitis, gurm; akciğer ruamı tüberküloz, pnömoni; deri ruamı mantarların oluşturduğu dermatomikozis ve C. ovis’den ileri gelen lenfangitis ulserosa ile karışabilir.
Otopsi yasak olduğundan teşhiste serolojik ve allerjik testler önemlidir. Ruam tazminatlı bir hastalıktır. Eğer ruamlı hayvan hastalığın açık belirtilerini gösteriyorsa HSZK’nun ilgili maddesine göre taktir edilecek kıymetin yarısı kadar, mallein testi veya serolojik ve bakteriyolojik muayene sonucu ruam hastalığına yakalandıkları tespit edilenlere ise dörtte üçü kadar tazminat verilir.
Korunma:
Hastalığın yayılmasında portörlerin, sürüye kontrolsüz alınan hayvanların, infekte hayvanların, hayvan nakliyatının, sergi, panayırların ve hayvan alım-satımlarının önemi fazladır. Ahıra kontrolsüz hayvan sokulmamalıdır. Hayvanlar belli aralıklara allerjik ve serolojik testlere tabi tutularak infekte veya portörler ayıklanmalıdır.
TÜBERKÜLOZİS
Tüberkülozis; insan ve hayvanlarda, akciğer, çeşitli organ ve dokularda, kazeöz ve kazekalseröz tüberküllerin oluşmasıyla karakterize kronik, bulaşıcı, zoonotik bir hastalıktır.
Tüberküloz etkeni olarak 3 mycobacterium türü önemlidir. Bunlar; M. tuberculosis (insan tipi), M. bovis (sığır tipi), M. avium (kuş tipi). Bu üç mycobacterium türü insan ve hayvanları enfekte edebilmektedir.
Etiyoloji:
Aside dirençli uzun ve kısa çomaklar halinde, hareketsiz, sporsuz, aerobik, kapsülsüz bir mikroorganizmadır. Etken, fiziksel ve kimyasal maddelere karşı oldukça dirençlidir. Fenol (%2), kreosol (%1), formalin (%3) ve NaOH (%5) solusyonlarında 4 saatte ölür. Mera, toprak ve gübrede 2-6 ay canlı kalır. Kurumaya karşı dayanıklı, pastörizasyon ısısında genellikle ölmelerine karşın bazıları 75-80 oC’ ye 5-10 dakika dayanır. Absolut alkol (%70-90)’e 5-10 dakika dayanır.
Bulaşma:
Etkenin bulaşması 5 yoldan meydana gelmektedir.
1.Kongenital: Anneden yavruya göbek kordonu ile
2.Alimenter: Buzağıların, sütleriyle mikrop çıkaran annelerinden süt emmeleriyle, ya da bulaşık su, yem, ve otların alınmasıyla olabildiği gibi bronşlardan dışarı çıkan mikroplu kraşeyi yutmakla olur.
3.Solunum: Damlacık enfeksiyonu ile
4.Genital: Testisleri tüberkülozlu boğaların aşımıyla, tüberkülozun uterusa yerleştiği durumlarda sonda ve katater uygulanmasıyla
5.Deri yolu ile: Oldukça nadir bir bulaşma şeklidir.
Tüberküloz etkenleri fiziksel ve kimyasal maddeler karşı oldukça dirençlidir. %2’lik fenol, %l’lik kreozol, %3’lük formol içerisinde 4 saat canlı kalabilirler. Kraşede 3 ay, toprakta ve gübrede 2-6 ay canlı kalabilirler. Pastörizasyon ısısında genellikle ölmelerine karşı bazıları 75-80 oC’ye 5-10 dakika dayanabilmektedir.
Semptomlar:
Tüberküloz etkeninin yerleştiği yere göre çeşitli semptomlar ve lezyonlar görülmektedir. Sığırlarda daha fazla akciğer enfeksiyonlarına rastlanır. Öksürük, iştaha rağmen zayıflama, yorgunluk, burundan mukoprulent bir akıntının gelmesi, bronşiyal ve mediastinal lenf yumrularının büyümesi ve bunların yaptığı basınçtan dolayı dispne en çok görülen semptomlardır. Bunun dışında alimenter kanalda, epididimiste, uterusta, memede kendine has semptomlar görülür.
Tüberküloz lezyonları tüm visseral organlarda, özellikle plörada olmak üzere serozal yüzeylerde, kemiklerde ve eklemlerde gelişir. İlk gelişen lezyonlar retrofarangial, mediastinal, bronşiyal lenf nodüllerinde ve nadirde olsa mesenterik lenf yumrularında olup küçük kazeöz ve kalsifiye granülomlar halindedir. Daha sonra ise çeşitli kıvamlarda gri-beyaz renkte nodüller oluşur. Sarımsı gri renkte ve toplu iğne başı büyüklüğünde milier tüberküloz lezyonları ise akciğer, karaciğer, dalak ve bazende diğer organlarda görülebilirler.
Teşhis:
Klinik ve otopsi bulguları tüberkülozdan şüphelendirse bile kesin teşhis laboratuvar muayeneleri ile olur. Laboratuvar muayeneleri için hayvan hasta iken süt, sperma, idrar, kraşe, ponksiyon sıvıları gönderilebilir. Öldükten sonra ise lezyonlu doku ve organlar ve lenf yumruları steril bir şekilde alınıp labortuvara gönderilebilir.
Laboratuvarda sırasıyla; Bakteriyoskopi (Ziehl Nelson boyama), kültür, hayvan deneyi muayene yöntemleri uygulanarak tanı konur.
Serolojik testlerin teşhiste bir önemi olmayıp, allerjik testler önemlidir.
Alerjik testler:Tüberküloz etkenlerinin sıvı ortamda üretilip konsantre edilmesiyle elde edilen tüberkülin allerjeni canlı hayvanlarda tüberkülozun teşhisinde en önemli kriterdir. Daha önce hastalık etkenine maruz kalan hayvanların derisinde allerjenin uygulanmasıyla gecikmiş tip aşırı duyarlılığı bağlı olarak bir reaksiyon meydan gelmektedir. Uygulama; intradermal, subkutan, oftalmo, intradermo palpebral ve skarifikasyon şeklinde yapılabilmekle beraber yurdumuzda intradermal olarak yapılmaktadır. Avian ve mamalian PPD (Purufiye Protein Derivate) tip allerjen aynı zamanda kullanılmakta mamalian tip insan ve sığır tip infeksiyonlarını, avian tip ise kuş tipi enfeksiyonlarını ortaya koymaktadır.
Testin uygulanışı ve değerlendirilmesi tüberküloz talimatnamesine göre yapılmaktadır.
Tüberküloz, HSZK’na göre ihbarı mecburi ve tazminatlı bir hastalıktır.
Korunma:
Özellikle sütleriyle tüberküloz etkenlerini dışarıya çıkaran sığırlar hem kendi buzağıları hemde insanlar için çok önemli bir bulaşma kaynağı durumundadır. Tüberkülozla mücadele, bir korunma stratejisi ve eğitimle mümkün olabilmektedir. Bu hastalık yönünden hayvan yetiştiricilerinin ve bakıcılarının eğitimi şarttır. Hastalığın yayılmasında ahır ve barınakların hijyenik durumu, tek yönlü beslenme, uygun olmayan bakım şartları, portörlerin zamanında tespit edilip ayrılmaması, dışarıdan sürüye kontrolsüz hayvan katılması, infekte hayvanların sütleriyle buzağıların beslenmemesi, tüberkülozlu bakıcılar, etkenle bulaşık meralar büyük önem taşımaktadır. İnsan tüberkülozu bir çok gelişmekte olan ülke için hala büyük bir problemdir. Akdeniz ülkeleri zoonoz kontrolu merkezinin bildirdiğine göre önümüzdeki on yıl içinde dünya’da yaklaşık 88,2 milyon yeni tüberküloz vakasının oluşacağı ve bu vakalardan 30 milyon kadarının ölümle son bulacağı tahmin edilmektedir.
M. bovis’den ileri gelen insan tüberküloz vakalarının hala bir çok ülkede görülmesi; hastalığın epidemiyolojisinin, zoonotik yapısının ve dağılımının bu bölgelerde henüz tam olarak açıklığı kavuşmamasına bağlanmaktadır.
Tüberkülozla ilgili biyoteknolojik çalışmalar mikobakteri’nin çeşitli antijenlerinin teşhis ve korunma amacıyla kullanılması üzerinde yoğunlaşmaktadır
LEPTOSPİROZİS
Leptospirozis, sarılık, anemi, hemoglobinuri, septisemi, abortus, mastitis ve ölümle seyreden zoonoz, infeksiyöz bir hastalıktır.
Hastalık, Leptospira türleri tarafından meydana getirilmektedir. Leptospira cinsindeki mikroorganizmalar iki büyük gruba ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi insan ve memeli hayvanlarda hastalık yapabilen leptospiraları içeren L. interronans (L. grippotyphosa, L. pomona, L. icterohaemorrhagiae, L. canicola) ikincisi ise saprofit leptospiraları içeren L. biflexadır. Etken yeryüzünde yaygın olarak bulunur. Sıcak, yağışlı, bataklık yerlerde, organik madde içeren topraklarda, durgun sularda, mezbaha artıklarının aktığı sularda uzun süre yaşarlar. Stres faktörleri hastalığın çıkışını hızlandırır.
Bulaşma:
Konjenital, direk (mikroplu materyalle temas ve çiftleşme), indirek, vektörler aracılığı ile ve taşıyıcı hayvanlar (rat, köpek, domuz, tilki vs.) ile olmaktadır.
Teşhis:
Leptospirozisin teşhisinde hastalığın klinik hikayesi, sürünün durumu, enfeksiyonun süresi önemlidir. Aniden süt kesilmesi, özellikle genç hayvanlarda ikterus ve hemoglobinuri, köpeklerde nefritis ve meningitis akut leptospiriozisten şüphelendirirken; abort, zamansız doğum, ölü doğum ve infertilite kronik leptospirozisten şüphelendirir.
İnsanlara genellikle leptospirialarla bulaşmış su ve besin maddeleri ile bulaşır. Hastalıktan ölen veya ölmeden önce kesilen hayvanların iç organları ve kan ile temas eden insanlara da (veteriner hekim, kasap) etken bulaşabilmektedir. İnsanlarda etken kana karıştıktan sonra yerleştiği organa göre değişik belirtiler ortaya çıkar. En çok karaciğer ve böbreğe yerleştiğinden dolayı sarılık, albuminuri, azot retensiyonu en fazla görülen bulgulardır. Hastalık menenjit ile de komplike olabilir.
Teşhis:
Hastalık hayvanlarda klinik olarak, babesiozis, anaplazmozis, bitkisel zehirlenmeler, basiller ikterohemoglobinuri, abortuslar, sütten kan gelmesi ve sütün kesilmesi ile mastitislerle karışır.
Laboratuvara idrar, kan, serum, böbrek, karaciğer vs gönderilir. Bu materyaller bakteriyolojik, serolojik ve patolojik yöntemlerle işlenerek teşhise gidilmeye çalışılır.
Korunma:
1. Sürüye infeksiyonu sokmamalı: Dışarıdan hayvan alımı kontrollü olmalı, yabani hayvan ve rodentlerle mücadele edilmelidir. Bataklıklar kurutulmalı ve mera drenaji yapılmalıdır.
2. Portörler ayıklanmalı: Serolojik yoklamalarla tespit edilen portörler ayıklanmalıdır.
3. İnfeksiyon kaynakları yok edilmeli: Aborte fetus, uterus akıntıları, infekte hayvanların sütleri, kadavraları, bulaşık ot, saman, vs. yakılmalı veya gömülerek yok edilmelidir.
4. Aşılama.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder