23 Aralık 2012 Pazar

DIŞ HASTALIKLARIN TANISINDA UYGULANAN MUAYENE YÖNTEMLERİ




HASTANIN ÖZGEÇMİŞİ
(Anamnesis)
Hastanın çevresinin incelenmesiyle elde edilen belirli sonuçlar, bir sıra değiştirici faktörün etkisiyle modifiye olmaya eğilimlidir. Bilindiği gibi hayvanlar, kendi bünyeleriyle ilgili bozukluklar­da, duyup hissettiklerini söyleme kabiliyetinde değildirler. İşte bu özellik dikkate alınarak,
hastalığın oluşu, gidişi ve görünüşü ile geçirmiş olduğu değişimler hakkında hay­van sahibi veya bakıcısından bilgi almaya anamnez denir.
Birçok hastalıklarda beliren semptomlar geniş ölçüde hasta­ların reaksiyonlarına yansır. Bunları da hekim ancak ilerde değineceğimiz muaye­ne yöntemlerini uygulayarak yapacağı gözlemlerle saptayabilir.
Dış hastalıklarının tanısında inspeksiyon ve palpasyon genel muayenenin temelini oluşturur.
Görülen değişmeler hasta hay­van türlerine göre ayrıcalık gösterir. Köpekler; at, sığır ve diğer tür hayvanlara oranla insanlarla daha yakından ilişkide­dirler. Bu nedenle az ilgilenilen türlerin bazı hastalıklarının saptanmasında güçlükler bulunur.
Çevrenin yeterli bir şekilde muayenesi ve bilinmesinin gerekli olduğunu yukarda söylemiştik. Çevredeki faktörlere ait bil­ginin yokluğu veya hekimin belirgin belli başlı faktörleri uygun ölçüler içinde değerlendirmemesi tanı için güçlük doğurabilir. Bu güçlüklere bir örnek olmak üzere,
hasta hayvanın bulunduğu ahır, çiftlik veya me­ranın durumu, yemin çıkarıldığı yem ambarının nemlilik derecesinin ölçülmesi ve bu faktörün solunum yolları hastalık­larında veya romatizmal nitelikteki kas ve eklem hastalıklarında (myositis rheumatica ve arthritis rheumatica) etkin bir faktör olduğunu dikkate almak gerekir.
Toprağın pH'sının saptanması, özellikle leptospirosis ve çeşitli ayak hastalıklarının oluş ve yayılışında önemli faktör olarak değer­lendirilir.
Hastanın özgeçmişinin saptanması, veteriner hekimlikte doğru bir tanının yapılabilmesi yönünden bir anahtar niteliğindedir. Bu bilgiler değerlendirilirken önce objektiviteyi dikkate almalı ve sonra sonuca gitmelidir.
İnsan daima yanılabilir. Muayene için yeteri miktarda zaman bulunmayabilir. Bu arada bazı faktörlerin değerlendirilmesi gerekebilir. Hekim bazı bulguları veya bilgileri yanlış anlayabilir. Anamnez alınırken bu gibi durumlarla sık sık karşılaşılabilir. Bu hususlara dikkat edilmesi gerekir.
Anamneze bağlı olan bazı bilgiler, has­tanın belli bir organ veya organlar sistemi­nin muayenesini gerektirebilir. Yukarıdan beri sayıp geldiğimiz bilgileri toplayarak diyebiliriz ki, anamnez, veteriner hekim­likte dışhastalıklarının tanısı bakımından çok önemli bir basamaktır; ancak bu bilgi, hekimin ustaca hayvan sahibine veya bakıcısına soracağı sorular ve alınan yanıt­larla elde edilir.
Alınan bütün yanıtların değerlendirilmesinde hayvan sahibinin kültür derecesini de dikkate alarak, yanıltıcı ve sübjektiv ölçüleri değerlendirme dışı bırakmak gerekir.
Yalnız belli sorularla yetinilmemelidir. Bu soruları açıklığa kavuşturacak daha pekçok sorular sorarak anamnez almaya devam edilmelidir. Anammez için sorulan sorular, muayeneden önce, muayene sırasında ve muayeneden sonra, ya da hekimin uygun göreceği bir zamanda sorulabilir.
Bazı hastalık hal­lerinde objektiv semptomları bulmak olanaksızdır. Örneğin: Sinir sistemiyle ilgili yeme ve yutma güçlüğü (dysphagia), tik benzeri kasılmalar, sara (epilepsy) gibi olgularda hasta sahibinden veya bakıcısın­dan alınacak bilgi, hastalığın tanısında esas olur.
Sorular sorulurken teknik olmayan, basit, anlaşılabilir kelimeler kullanıl­malıdır. Birçok hasta sahipleri, sorularda kullanılan teknik terimlerin etkisi altında şaşırır, vereceği yanıtları karıştırır veya bu terimlerle karşılaştığında gönülsüz, istek­siz yanıtlar verir.
Gene pek çok olay vardır ki, hastalığa ihmal veya kasdi hareketler neden olduğundan, hayvan sahibi veya bakıcıları bunlara açık bir şekilde yanıt vermekten sakınırlar. Hastalığın kronolo­jisini kendilerine göre değiştirerek yapar­lar. Örneğin: Çeşitli organlarda sert, soğuk ve şekil bozukluğu ile karakterize şişkin­liklerin hemen oluştuğuna dair verilen bir anamnez elbette doğru olamaz. Eğer detaylı bir soruşturma yapılırsa sözlerde birbirine zıt fikirlerin bulunduğu dikkati çeker. Klinisyen, hayvan sahibinin veya bakıcısının görgü ve gözlemlerini kendi sonuç ve yorumlarından ayırdetmek zo­rundadır.
Hastanın özgeçmişi hakkında basit şekilde bilgi almak gerekir. Hekim doğru soru sormayı bilmelidir. Klinisyen hekim hastalığın tarihçesi hakkında bilgiyi alırken tam ve doğruluğunu bilmek için belli bir sistem içinde hareket etmelidir. Genel olarak bu sistem dışhastalıklarının tanısında şöyle olmalıdır.

Hayvanınızın nesi var? Niçin getirdi­niz ve ne zamandan beri hastadır?
Bu soru ile hastalığın süresi hakkında hekim bilgi edinir. Hastalıklar klinik yönünden: Perakut (peracute), akut (acute), subakut (subacute), ve kronik (chronic) olmak üzere seyrederler.
Hastalık henüz şekillenmiş, yani üzerinden bir gün geçmemiş ve birkaç saatlik bir sürede oluş­muşsa, bu perakut seyirli dönemdedir demektir.
Hastalığın oluşu birkaç günden bir haftaya kadar bir dönemdeyse akut devrededir;
hastalık daha da eski ve 10-15 gün evvel olmuşsa subakut devreye gir­miştir.
Bundan da eski durum gösteriyorsa yani haftalar, aylar evvel şekillenmiş ise, artık kronik seyirli bir hastalık halindedir.
Hastalıkların klinik gidişinin belirlen­mesi sağaltım ve prognoz yönünden önem­lidir. Çünkü: Perakut veya akut devredeki hastalıklar uygun bir sağaltım ile daha kolay ve hiçbir bozukluk bırakmaksızın iyileştirilebilirler.
Buna karşılık subakut ve hele kronik devreye girmiş hastalıkların sağaltımı oldukça zor ve uzun süre alır, bazen de olası değildir. Hastalık eskimiş hallerde sağaltılsa bile yerinde veya hay­vanın vücudunda çoğu kez bazı özürler bırakır.

Hastalık ani bir şekilde mi, yoksa yavaş yavaş mı gelişti?
Bu sorunun çeşitli yönlerden Önemi vardır. Bazı hastalıklar vardır ki, örneğin: Kemiklerde oluşan kırık (fracture), eklem burkulması (distortion), çıkık (luxation), tendolarm kopması (rupture), trafik kazaları sonu oluşan kommosyo ve kontüzyo serebriler birdenbire şekillenirler. Şekillenmeleri ile birlikte dikkati çeker derecede semptomlar ortaya çıkar.
Buna karşılık evcil hayvanlarımızın ekstremite kemiklerinde, çoğunlukla incik ve falankslar bölgesinde, uzun süreler içinde oluşan ekzostozlar (periostitis chronica ossificans); eklem kapsulalarında aseptik (mikropsuz) nedenlere bağlı olarak sinovyanın artması ile beliren yumuşak fluktuan şişkinlikler (hydarthrose); kanatlılarda taban yastığı nekrozu; köpeklerde konjunktivitis follikülaris (con­junctivitis follicularis); çeşitli fistüller, ulkuslar, osteoartritis kronika deformans yavaş gelişen hastalıklara örnek olarak ve­rilebilirler.
Hayvanın kayıp düşmesi ve yerde bir süre sürüklenmesi sonu ezilen bölgedeki derinin altında ayrılan bağdoku aralıklarına sızan kan serumu (collectio-sero-sanguine) veya kan toplanması (haematom) etkiyi izleyen kısa bir sürede oluşurlar. Keza çifte darbesi, ucu küt bir kazık üzerine düşme sonu karın duvarı kaslarının yırtılmasıyla, karın iç organ­larından bir veya birkaçının bu yırtıktan çıkıp deri altında toplanarak bir şişkinlik halinde belirmesi (karın fıtkı) ani olarak oluşan hastalıklara örnek verilebilir. Oysa urların büyük bir kısmı organizmada yavaş büyürler; ancak haftalar veya aylarca sonra dikkati çeken bir büyüklük alırlar.
Yukardaki açıklamadan anlaşılacağı üzere, bu soruya hekimin alacağı yanıt, hastalığın tabiatı ve gidişi hakkında bilgi verir.


Hastalığın gidişinde bir artma veya azalma oldu mu?
Birçok hastalık vardır ki, bunların zaman geçtikçe gösterdikleri bulguların kalite ve kantitesinde birtakım değişimler olur ve bu değişmeler kendini azalma veya artma, ya da tamamen ortadan kaybolma şeklinde gösterir.
Örneğin: Hareketsizlik veya kas romatizmasına bağlı olarak gelişen bazı bulgular (tutukluk veya topal­lık durumu) hayvan çalıştırılıp, vücudu ve kasları ısındıktan sonra hafifler veya kay­bolur. Vücut tekrar soğuduğu zaman yine ortaya çıkar.
 Tektırnaklılarda, hava kesesi­nin irinli yangısında, (saccus aerophorusun empyemi) hayvan çalıştıkça veya yürütülüp koşturuldukça burundan gelen irinli akıntı daha da çoğalır.
Dişetlerinde oluşan urlar (epulis), dil üzerindeki yaralar ve diş kırıkları, fistül, diş çürükleri (caries) veya diş taşları (tartar-tartre) gibi hastalık­larda, ağızdan damlalar halinde akan salya miktarının yeme, çiğneme ve su içme zamanlarında arttığı görülür.
Arka bacak­larda articulus tarsi'nin medial yüzünün distal kısmında şekillenen eparven (osteoarthritis chronica deformans) de, hayvan ahırdan çıkarıldığında topallar. Hayvan bir süre çalıştırılıp vücudu ısın­dıktan sonra bu topallık azalır veya kay­bolur.
Tümörler ise zaman geçtikçe büyür­ler.



Hastalık nasıl oluştu?
Bu sorudan amaç, hastalığın nerede (özellikle topallıklar bakımından) oluş­tuğunu ve ne gibi hareketlerden sonra görüldüğünü anlamaktır. Örneğin: Düşmeler, trafik araçları altında ezilmeler, çifte darbesi, atlama, şahlanma, kapı arası­na sıkışma sonucu çeşitli şekil ve derecede hareket bozuklukları oluşmaktadır. Böyle hallerde kemiklerde bir çatlak, kırık, eklemlerde çıkık, burkulma, kas ezilme­leri, kas ve tendo kopmaları, sinir ezilme ve kopmaları gibi çok çeşitli hastalıklar akla gelir.
Seyahat sırasında ve özellikle dar ve sıkışık bir şekilde yapılan hayvan nakliyatında hava nemli ve çok sıcak ise, çoğu kere bitkinlik ve şok halinde kendini belirten ısı vurması (thermophlegia) akla gelmelidir.
Av köpeklerinde av sırasında görülen yaralanmaların pek çoğu saçma tanelerinden ileri gelmektedir.
Nallama­dan sonra şekillenen topallıklar daha çok nallama hatalarına, nalın çivilerinden birinin tırnağın canlı dokusuna girmesi, kızgın nalın iyice inceltilmiş tabanı yak­ması ile ilgili bozukluklara işaret sayılır. Bazen tırnağın fazla yontulması nedeniyle taban ezikleri şekillenir (bleme).
Hayvan­ların yatırılmaları sırasında önbacaklarda felç (paralysis) saptanır. Özellikle n. radialis'in felcinde (radial paralysis), eklemler fleksiyon halini alarak, tırnağın ön yüzü­nün yerde sürünmesi görülür.
Yüzde ezil­meler sonu gözkapağı veya dudakların felci (facial paralysis); hayvan yatmış vaziyette çok çabalar, yerden kalkamaz ve aynı zamanda belde kuşak şeklinde ter­leme de varsa arka kısmın felci (paraple­gia), columna vertebralis'in özellikle sacro­lumbal bölgesinin kırık, çatlak veya dislokasyonları anımsanır.

Hayvan bir içhastalık geçirmiş midir?
Bu sorunun bazı yönlerden önemi vardır. Birçok hastalıklar, bazı içhastalıkların bir sonucu veya komplikasyonu olarak görülmektedir. Örneğin: Sancı (colic) nöbetlerinde ve sindirim kanalında­ki çeşitli yangısel olaylara bağlı olarak şekillenen sindirim bozuklukları nedeni ile corium parietale'nin diffuz ve aseptik yangısı şekillenir. Brusellosis, tektırnaklılarda su sakağısı (adenitis equorum) ve sığırlarda tüberküloz hastalıklarının bir komplikasyonu olarak tendo kılıflarının yangısı (tendovaginitis) ve eklemlerin yangısı (arthritis) şekillenmektedir.

Hayvana daha önce bir sağaltım uygu­lanmış mıdır?
Sağaltım, bir veteriner hekim tarafından mı yoksa amprikler tarafından mı yapılmıştır? Hayvan sahiplerinin çoğu ve özellikle cahil kimseler, hastalanan hay­vanlarını bazı ampriklere gösterirler ve sağaltımını isterler. Bu kişiler kendi görgü ve bilgilerine göre, çoğu kere yanlış bir sağaltım uygularlar. Örneğin: Bilek ekle­minde lokalize olan bir hastalıktan ileri gelen topallığı, omuzda bularak oraya kendi bilgileri ölçüsünde müdahalede bulunurlar. Böylece mevcut hastalığa yan­lış sağaltım sonu bir diğerini de ekleyerek veteriner hekime hastayı getirirler.
Bazen de hastaya daha önce bir veteriner hekim tarafından belli bir sağaltım uygulanmış; fakat iyileşme elde edilmemiş olabilir. Bu durumda, elde edilen bilgi ile yeniden uygulanacak sağaltımın yönü değiştirilmiş olur. Sağaltımdan yarar görmüş; fakat üzerinden yeteri kadar zaman geçmemişse, aynı sağaltıma daha bir süre devam etmek gerektiği kanısına varılır.
Hiç şüphesiz hasta hayvanın gerekli anamnezi alındık­tan sonra, yeni baştan sistematik muaye­neye tabi tutulması gerekir. Evvelce ya­pılmış sağaltımlar içinde serum enjeksiy­onları veya kan transfüzyonu gibi işler de bulunuyor ve bu gibi sağaltımların tekrar­lanması gerekiyorsa dikkatli davranılmalıdır. Zira çeşitli allerjik reaksiyonlar ve bu arada ölümle sonuçlanacak anaflaktik şok ile karşılaşılabilir.
Bu soruyu tamamlarken gerektiğinde hastaya rektal muayenenin yapılıp yapıl­madığının sorulması diğer önemli bir konudur. Çünkü: Amprikler tarafından yapılan rektal muayenede, bağırsak delin­mesi ve çeşitli doku yıkımlarına neden olunabilir. Sancı ve idrar tutukluklarında rektal muayeneye başvurulur. Olaya neden olan amprik, sorumluluğu üzerinden ata­bilmek için hem durumu hayvan sahibinden saklar ve hem de bir veteriner hekime götürülmesini önerir.

Hayvanın iştahı, susama hali nasıldır? İdrar ve dışkısını normal yapıyor mu?
İdrarın renginde dikkati çekecek bir hal var mı? Dişi ise kızgınlık devresinde olup olmadığı, ne gibi besinlerle beslendiği hakkında bilgi edinmek olayların birçoğunda tanı için yardımcı olur.

Hayvanın daha evvel aynı şekilde hastalanıp hastalanmadığı sorulur.
Bir nüks olup olmadığının araştırılması önemlidir. Mevcut hastalığın varsa yanın­daki hayvanlarda da bulunup bulun­madığının açıklanması bulaşıcı ve nükse­dici karakterdeki hastalıkların tanısında yardımcı olur. Bir grup hayvanda baş gösteren hastalıkların anamnezinde ilk adım, hastalığın çıktığı anlarda, hasta sahibi veya bakıcılarının gördükleri semp­tom ve anormallikleri detaylı olarak sapta­maktır.
Hasta hayvan sayısı birden fazla ise, en belirli semptomları gösterenler seçilir, incelenir ve değişimler saptanır. Çoğu kez, bu gibi olaylarda hekim, hasta­ların gıda alma, su içme, süt verme, zayıflama veya şişmanlama, solunum, defekasyon, urinasyon, terleme, hareket etme, yürüme, dış görünüm, ses tonu ve koku ile hissedilebilecek değişiklikleri not etmelidir.
Bazen tanı, mevcut anamneze ve hastalarda görülen semptomların saptan­masıyla birlikte, hastalıktan ölen hayvan­ların otopsi bulgularına dayanılarak konur.
Evvelce yapılan şirurjikal müdahaleler kastrasyon(castration), kuyruğun kesilmesi (caudotomie), tüy ve kılların kırpılması, aşı uygulanması (vaccination) gibi husus­lar hastalığın nedenini oluşturabilir.
Yukarıda sırayla kaydettiğimiz sorular, dış hastalıkların tanısı yönünden hasta bir hayvanın muayenesinde, hayvan sahibine ve bakıcısına sorulması gereken temel sorulardır.
Doğaldır ki, hekim muayenesini yaptığı hastanın durumuna ve kendi düşünüş tarzına göre, arzuladığı herhangi bir noktanın aydınlatılması yönünden aklına gelen diğer bir çok soruyu sormak­tan çekinmemelidir.

Hastanın Genel Durumu
Hastanın genel durumu; dıştan bakıl­dığı zaman hayvanın görünümünü tamam­layan dış görünüşü Signalement=eşkal ile, dış sağlık durumunu kapsayan Habitus'dan ibaretdir.

Dış Görünüş (Signalement): Belli bir sıraya göre, veteriner hekim tarafından her zaman bilinmesi gerekli bölümleri içine alan Günlük işler içerisinde, bilimsel çalış­malarda ve yargıya ait raporların düzen­lenmesinde hayvanın signalementinin noksansız ve kusursuz olarak sıralı bir şekilde saptanması hekimlik nosyonunun önemli bir faktörüdür. Bu bölümde aşağı­daki kısımlar vardır.
Hayvanın Türü: Bu deyimden hasta hayvanın tektırnaklı (equidae), çifttırnaklı (ruminant), etyiyen (carnivor), hem et ve hem de diğer şeyleri yiyen (omnivor) ve kanatlı (avis) bir hayvanın olduğunu an­larız. Bu dışhastalıklan yönünden birçok olguda tanı için önem taşır.
Bazı hastalık­lar vardır ki, sadece bir tür hayvanda görülür. Örneğin:
Tırnak arası derisinin nekrozu ile özelleşen hastalık (Panaritum), gevişen hayvanlara özgüdür.
Yazyarası Habronema muska adlı bir tür nematodun larvaları tarafından oluşturulan hastalık tektırnaklılarda görülür.
Özellikle palpebra tertia'nın yüzünü saran conjunctiva palpebrarum'daki lenf bezlerinin hiperplazik yangısı olarak bilinen ve ileri devrelerinde burada çilek benzeri kırmızı küçük şişkin­liklerle karakterize olan konjunktiva yan­gısı (Conjunctivitis follicularis) köpeklerde görülen hastalıktır.
Hayvanın Irkı: Burada hayvanların yerli veya yabancı bir ırka ait olup olmadığı araştırılır. Doğaldır ki, yerli ırk­larımız yaşadıkları çevrenin türlü ko­şullarına alışkın olduklarından, dış ülke­lerden getirilen yabancı ırk hayvanlara oranla hastalıklara daha dayanıklıdırlar.
Soğukkanlı (ağır ve büyük kitleli, lenfatik) hayvanlara oranla sıcakkanlı hayvanlarda, şiddetli ve ani hareketler, çabalamalar sonu kırıklar daha çok şekillenir.
Sinir ezilmeleri (paresis.ve paralysis), kas ve tendo kopmaları bu gibi sıcak kanlı hay­vanlarda çok olur.
Çoğu kez derisi kalın olan yerli ırk hayvanlarda herhangi bir hastalığın sağaltımı amacıyla irkiltisel ilaçların kullanılması gerekirse, derisi ince olan safkan hayvanlara oranla bunlarda daha etkili olan irkiltici ilaçlara başvuru­lur.
Ağır vücut yapısına sahip hayvanlar­da, ekstremite hastalıklarına oldukça çok rastlanır.
Apparatus sesamoideus'un kro­nik yangısına (podotrochlitis chronica) daha çok safkan atlarda, dar ve kuru tır­naklılarda cartilago ungulae'nin kemik­leşmesine (ossificatio cartilago ungulae) ise, lenfatik yapılı hayvanlarda rastlanır.
Don ve Nişaneler: Burada hayvanın derisini örten kılların rengi ve bunlar içerisinde doğal olarak veya sonradan şekillenen değişimler dikkate alınır. Bunlar dış hastalıkların tanısında kolaylık sağlayan özelliklerdir.
Örneğin: Açık donlu, derisi pigmentsiz beyaz kıllarla örtülü hayvanlarda, dış irkiltiler nedeniyle (ışınlar, şimik ve fizik irkiltisel faktörler, v.b.) deri yangılan (dermatitis), koyu renkli deri ve kıllarla örtülü hayvanlara oranla çok daha kolay şekillenir. Açık donlu hay­vanlarda (kır), melanom ve melanosarkom gibi tümörler daha çok görülür. Kır donda­ki hayvanlarda, çeşitli pigment anomalile­rine ve bu arada gözün tunica vasculosasının renksiz olmasına (albinismus oculi) sık rastlanmaktadır.
Hayvanın Yaşı: Birçok hastalıklar belli yaşlar arasında görülür. Örneğin: Kötü huylu tümörler daha çok yaşlı hayvanlar­da; iyi huylu tümörler de genç hayvanlar­da çok şekillenir.
Bacakların kemik çatısın­da periostun yangısı sonucu şekillenen kemik çıkıntıları (exostosis) gençlerde;
göbek kordonu yangısı (omphalitis), göbek kordonu venalarının yangısı (ompha­lophlebitis) daha çok yeni doğanlarda oluşur.
Prostat tümör ve hipertrofileri, çoğunlukla yaşlılık devresinde raslanan hastalıklardandır.
Kastrasyondan sonra görülen kanama (hemorrhagia) yaşlı hay­vanlarda sık olur. Raşitizmde kemik siste­mi hastalığı genç, henüz gelişimini bitirmemiş olan hayvanlarda oluşur.
Genç hayvanlarda genel olarak hastalıklara karşı direnç, yaşlılara oranla daha çoktur. Bu nedenle genç hayvanlarda şekillenen kırık­lar, yaralar ve operasyonlardan sonraki iyileşmeler, yaşlı hayvanlara oranla çok daha çabuk olur.
Vücudun Kitlesi ve Yükseklik: Özellikle hastaların sağaltımı sırasında veya operas­yonlardan önce yapılacak anestezide veri­lecek ilacın dozunun saptanması bakımın­dan önemlidir.
Hayvanın sürekli yatmasını gerektiren ağır hastalık ve nekahet devre­lerinde, ağır cüsseli hayvanlarda yerle temas eden çıkıntılı vücut kısımlarında ezilme ve sürtünmelerden dolayı dekubituslar çok şekillenir.
Bazı operasyonlardan sonra hastanın askıya alınması gerekir. Bu gibi hallerde iri cüsseli hayvanlara oranla; hafif ve küçük yapılı hayvanların askıya alınması daha kolaydır.
Cinsiyet: Bu deyimden, hayvanın dişi veya erkek olduğu anlaşılır. Cinsiyetin, dış hastalıkların tanımında da yeri vardır.
Örneğin: Gebe hayvanlarda zamanla karın bölgesinde görülen hacim artmaları nor­mal bir durumdur.
Kızgınlık zamanında görülen sinirli haller veya vaginadan az çok kanlı bir akıntının gelmesi fizyolojik bir olayın belgesidir.
Çok aksilik gösteren, aşırı cinsel davranışlara sahip (nympho­mania) dişi hayvanlarda ovarium üzerinde kist, tümör ve benzeri hastalıkların bulun­masından şüphe edilir.
Erkekler de ise, teslislerden bir veya her ikisinin karında veya annulus inguinalis'te kalması (cryptorchismus abdominalis ve inguinalis) sonucu hayvanda şiddetli huysuzluk ve aşırı cinsel istek görülür.
Dişi hayvanlarda dış idrar yolu (urethra) düz ve kısa olduğundan idrar yolu taşları (urolythiasis) erkeklere oranla çok az görülür. Burada birçok hastalıkların kalıtsal olarak yavru­lara ana ve babadan geçtiğini de hatırlat­mak yerinde olur.
Bunlardan safkan atlar­da kronik kornaj (n. recurrens'in felci), çeşitli hayvan ırklarında göbek fıtkı (her­nia umblicalis), diş bozuklukları ve ano­malileri dış hastalıklar için verilebilecek kalıtsal örneklerdir. Böyle hastalıkların bulunduğu hayvanlar damızlıkta kullanıl­maz.
Hayvanlar gebe oldukları zaman daha az hareketli, hareketlerinde daha ölçülü, yavaş ve daha uyumlu olurlar. Bunun bir hastalıkla ilgili olmadığını bilmek gerekir.
Hayvanın Gördüğü iş (Hizmet): Bazı dış hastalıklar hayvanların gördükleri işlerle ilgili olarak şekillenir. Örneğin: Ekstremitelerin fleksor tendolarmm yangısı (ten­dinitis) koşum ve çekim hayvanlarında, m. flex. dig. prof. da; binek ve yarış atlarında m. flex. dig. supf., te olur.
Saçma ve diğer silahlardan ileri gelen ateşli silah yaraları­na av köpeklerinde ve av hayvanlarında sık rastlanır.
Yarış ve konkur atlarında; ekstremitelerde eksoztozlara, eklem ve synovial kese hastalıklarına çok rastlanır.

Habitus
Bu bölümde, muayenesi yapılan hayvanın dış görünümündeki tavırları, varsa özel vaziyetleri, yüzündeki ifade ve vücut yapısı incelenir.
Tavır ve Davranışlar: Topluluk (sürü ve­ya hayvan grubu) içinde bulunan bir hay­van, bu topluluktan ayrılıyorsa ve yalnız kalıyorsa, bu hal hayvanın hasta olduğuna işarettir.
Tavır ve görünüş bir hayvanın sıh­hatinin bir dereceye kadar aynasıdır. Hayvan dış uyarımlara normal şekilde ilgi gösterip cevap veriyorsa, böyle hayvana sıhhatli hayvan denir. Hasta hayvanların tavır ve davranışları istirahat halinde, ayakta, yürürken ve yattıkları zaman izlenir.
Hayvanın dinlenme halindeyken, dış uyarılara karşı duyarlık derecesi normal mi?, yoksa artmış mı?, bakılır. Eğer ilgili ve yanıt derecesi belli belirsiz şekilde azalmış ve değişik şekilde reaksiyonlar gösteriyor­sa, böyle hayvana durgun veya duyusuz (apathic) denir.
Hayvan ayakta; fakat çevresinden gelen bütün uyarılara karşı kayıtsız ise, böyle hayvana ses ve hareket­leri donmuş, durmuş çöküntü içindedir denir. Bu son iki hal özellikle kurşunla oluşan subakut intoksikasyonlarda görülür. Bazı asetonemi olayları ile tektırnaklılarda encephalon ve medulla spinalis'in yangılarında da, hayvanlar yukarıdaki durgunluğa benzer bir durum içindedirler.
Apati ve depresyonun son dönemi komadır ki, bunda hayvanda bilinç kaybolmuştur ve uyanma yeterli güçte değildir. Bunun tersi olan eksitasyon halleri çok değişik fazlar gösterir. Duruş halinde hay­vanın ürkek, endişeli bir hal alması ve adımlarını atarken düzensiz bir şekilde hareket ettirmesi, önden bakıldığında göz­lerin normal görünüşte; fakat pupillaların genişlemiş olması, hayvanın başını biraz yukarı kaldırarak adeta çevreden gelecek uyarıya hazır bir pozisyonda bulunması, bakarkörlüğe (amaurosis bulbi'ye) işarettir.
Hayvanın bağırması, inlemesi veya daima huzursuz bir şekilde yer değiştirmesi oldukça kuvvetli bir ağrı hissinin bulun­duğuna belgedir.
Kuyruğun kalkık ve oldukça sert şekilde dik tutulması; bacak­ların gergin düz bir çizgi şeklinde yere bas­ması; başın ve boynun gergin, palpebra tertianın gözün önünün büyük bir kısmını kapatacak şekilde göz üzerine düşmesi; çiğneme ve yutma hareketlerinin yapılma­ması, hayvanda tetanoz (kazıklı humma) hastalığının tipik dış görünümünü işaret eder.
Karnivorlarda vahşi hareketlerin görülmesi, çoğu kere kuduz hastalığında olduğu gibi serebral merkezlerdeki eksitasyonları, ağır madenlerle (kurşun gibi) intoksikasyonlan veya asetonemi olgularını anımsatır.
Hastanın alacağı anormal vaziyetler hastalığın ilerleme, gerileme durumu ile şiddetini bildirir. Örneğin: Ekstremitelerin ağrılı hastalıklarında, hayvan o bacağı üze­rine ağırlık vermemek için bacağını anor­mal ve özel pozisyonlarda tutar.
Bir at, ayakta duruş vaziyetinde, ağırlığını bir ayaktan diğerine sürekli aktarıyorsa, yan yana bulunan bu ayaklarda arpalama (pododermatitis aceptica diffusa) veya bir osteodystrofia fibrosa'nın başlangıç döne­minin bulunduğu anlaşılır.
Dirseğin vücut­tan uzak tutulması (abduction) hali hay­vanda göğüs bölgesinde duyulan ağrı veya solunum güçlüğüne belgedir.
İki gözü de görmeyen koyunlar genel olarak hareketsiz bir şekilde dururlar. Başları yukarıya kalkık ve adeta herhangi bir anda atlamaya hazırmışlar gibi bir izlenim verirler.
Hayvanın Hareket Halindeki Görünü­mü: Birçok hastalıklarda hasta hayvan yürürken özel vaziyetler gösterir. Örneğin: Gerçek serebellar ataksi (vücut ve bacak hareketlerinde görülen düzensizlik) bacak hareketlerinin tümü üzerinde etkili olur. Normal adımlar arasında görülen düzen tamamıyle bozulmuştur, bacaklar birbirine çarpıp dolaşarak hareket eder, dolayısıyle her yöne doğru sallantılı bir yürüyüş şekli belirir.
Ekstremitelerin dokularında şekil­lenen tendolarm yangısı (tendinitis), eklemlerin yangısı (arthritis), kasların yan­gısı (myositis), periost'un ve tela ossea'nm yangısında (osteoperiostitis ve ostitis) çoğu kez derecesi ve şekli değişik bir topallık dikkati çeker.
Radial paralisisde, dirsek eklemi aşağı düşmüş, bacak karpus ve topuk eklemlerinden az çok fleksiyon ha­linde, sümbüğün uç ve önüyle yerde sürünerek ilerler.
Nervus fasialis'in paralizisi hangi tarafta şekillenmişse, sağlam taraftaki kasların kontraksiyonlarının etki­si altında, hastalıklı yöndeki dudağın ve yanağın sağlam yöne doğru çekildiği ve asimetrinin şekillendiği dikkati çeker.
Yatmış vaziyetteki hayvanın kalkmaya yetenekli bulunup bulunmadığının kontrolü yapılmalıdır.
Tektırnaklılar eğer hasta değillerse, bütün gün ayakta dururlar. Yat­tıklarında yan taraflarına, bacaklarını bü­kük olmamak üzere uzatırlar.
 Ruminantlar ön ve arkabacakları bükük olarak göğüs üzerine yatarlar. Karnivorlar ekstremiteleri bükük olmak üzere göğüs karın ve biraz da yana doğru yatarlar.
Kanatlılar bacakları bükük şekilde vertikal olarak göğüs ve karın üzerine çöker ve öylece yatarlar.
Kanatlılar, karnivorlar ve tektırnaklılar seslenme ve dokunmalarla kolayca ayağa kalkarlar. Ruminantlar zorlukla kaldırıla­bilirler. Bunun için en iyisi bir üvendre ile dokunmalar yapmayla veya yüze su fışkırt­mayla, köpek yardımıyla (havlatılarak) kaldırılmaya çalışılır.
Columna vertebralisin lumbal veya daha arka bölümünde kırık (fracture) bulunan bir hayvan, ön bacakları üzerine kalkabilir; fakat arka bacaklar, sağrı ve bel kısmı yerde sürünür (paraplegie). Gebe hayvanlar sakin bir yerde yatmaya isteklidirler.
Hayvanın Yüz İfadesi ve Durumu: Batıcı ağrılarla ilgili bir hastalığın veya yüksek ateşli hastalık içinde bulunan bir hayvanın yüz ifadesinin durgun, göz­lerinin yarı kapalı hali hayvanın ızdırabını ifade eder.
Hayvanın Besi Derecesi: Bilindiği gibi lenfatik hayvanların kaba ve kitleli yapısı­na karşılık, yerli ve safkan hayvanların daha ince ve narin yapıları vardır. Burada aşırı zayıflık (cachexia) ile narin yapıyı karıştırmamalıdır.
Kaşektik hayvanlar hareketlerinde dikkatsiz, isteksiz ve çevre­lerine karşı ilgisizdirler. Böyle hayvanlarda deri ve kıllar kuru olup birbirine karış­mıştır.
Hayvanlarda besi derecesi iyi, orta ve fena olarak nitelendirilir. Bu derecelerin hastalıkların birçoğunda oluş, seyir ve iyi­leşmesi bakımından önemi vardır.
Hayvan türlerinin pek çeşitli olması, hastalıkların tanısında veteriner hekimi birçok prob­lemlerle karşı karşıya getirir. Anatomik, fizyolojik ve patolojik değişimlerin hayvan türleri arasında değişik formlar göstermesi de ayrı bir problem yaratır.
Hastalığın sağaltımı ve varsa bulaşıcı bir hastalığın daha çok yayılmasını önleyip, koruyucu (prophylactic) önlem­lerin alınabilmesi, doğru olarak konmuş olan tanıya bağlıdır. Bu nedenle hastanın fiziki muayenesi, dikkatli bir sistem içinde, bilimsel ve pratik esaslara uygun olarak yapılmalıdır.
Gerektiğinde yardımcı muayene yöntemlerini de uygulayarak, elde edilen sonuçları hastanın özgeçmişi ile karşılaştırıp kesin tanıya gidilebilir.
Özel muayene yöntemleri gün geçtikçe daha çok hatasız ve modern işlemlere kavuşturulmaktadır. Bu bakımdan hekim­lik sanatı da hergün biraz daha kolay­laştırıcı, yardımcı usullerle donanmak­tadır. Bütün bu ilerlemelere karşılık veteri­ner hekim, hastasını belli prensiplere uyarak muayeneye başlamalıdır; aksi halde yanlış bir tanıdan dolayı başarısız bir sağaltım beklenmedik kötü bir sonuca erişir. Örneğin: Sık bir respirasyon mutla­ka solunum yollarının bir enfeksiyonunu göstermez. Aksine ateşli bir hastalığın da dış görünümü olabilir.
Hastalıkların besin, su, oksijen, yüksek ve düşük ısı, yüksek ve alçak basınç, elektrik, travmatik etkiler, enfeksiyonlar ve endokrin bezlerinin salgılarmdaki dengesizlikler gibi direkt ve indirekt birçok nedenleri vardır.
Oldukça sık tekrarlayarak, değişik yön­lerini özetlemeye çalıştığımız yukardaki problemler için sonuç olarak veteriner hekim herşeyden önce hayvan anatomisi, fizyolojisi ve patolojisi gibi temel bilgileri çok iyi bilmelidir.


GÖZLE YAPILAN MUAYENE
(Inspection)
Direkt İnspeksiyon: Hastadan belli bir uzaklıkta durarak çıplak gözle bakarak değişimlerin saptanmasıdır.
Endirekt İnspeksiyon: Bazı sistem ve organların muayeneleri için özel yapılmış otoskop, arthroskop, oftalmoskop gibi aletler kullanılarak yapılan muayenedir.
İnspeksiyon, gün ışığında ya da yapay ışıkta (elektrik ışığı) yapılır. Hasta ahırın­dan dışarıya çıkarılamıyorsa, hayvanın bulunduğu yerin kapısı açılır. Muayenenin gün ışığında yapılması sağlanır. Hekim hastanın muayene edeceği bölgesine bak­madan önce, hastasını her yönden gözden geçirir. Genel durumunu saptar. Huysuz olan büyük hayvanlarda çifte, ısırma, boynuz darbesi gibi hayvanın savunma reaksiyonlarından korunmak için hekimin yeterince uzakta durması uygun olur.
Hasta hayvanın, görünüşü düzgün müdür, tımarı yeni mi yapılmıştır diye, tipine ve genel görünümüne bakılır. Derisi üzerinde kılları dökülmüş, kirle, kanla, çamur veya gübre ile bulaşık bölgelerin olup olmadığı gözlenir. Sonra tırnak ve bacaklar gözden geçirilir. Karın altında çamur ve benzeri pisliklerin bulunması hayvanın henüz işten döndüğünü tanım­lar. Yemliği dolu mu, önüne konan yemi yemiş mi diye bakılır. Hasta gevişen hay­van ise gevişme haline, köpek ve atlarda çiğneme durumuna dikkat edilir. Sonra hayvanın tüm olarak ifadesine ve davranışlarına bakılır. Bir hastalıktan dolayı sarsılmış ise, gözleri yarı kapalı, uyuşuk bir şekilde sakin ve çevresiyle ilgi­siz bir görünüştedir.
Hayvanın vücudunda terlemenin bulunup bulunmadığına bak­mak gerekir. Bu hal sancı veya ağrı hissini tanımlayan değişimlerdir. Duruş halinde vücut ağırlığını bütün bacaklara normal şekilde verip vermediği, özel duruş hal­lerinin bulunup bulunmadığı kontrol edi­lir.
Sık ve uzun tüylü olan karnivorlarda, özellikle köpeklerde derinin çok dikkatli inspeksiyonu gerekir. Burada baştan başla­narak burun delikleri, ağız, dudaklar, dişler, dil, boğaz, gözler, kulaklar, bacaklar, ayaklar, tırnaklar ve diğer doğal delikler, kuyruk ile derinin durumu hakkında genel bir inspeksiyon yapılır.
Veteriner hekime muayene için getirilen hasta bütün muayenelerden önce, hekim tarafından genel bir inspeksiyona tabi tutulmalıdır. Bu, tanı için hekime ipuçları verir ve çoğu kere gözden kaçması olası bazı anormal görünümler saptanmış olur.
Yargıya ilgili bilimsel olaylarda, inspeksiyondaki görünümlerin dikkatli bir şekil­de saptanarak not edilmesi yerinde olur.
İnspeksiyonla muayenede, hasta hay­vanın bazı görünümleri vardır ki, hastalığın tanısını koyduracak niteliktedir. Örneğin: Achill tendosunun kopmasında articulus tarsi'nin plantar yönde yere değe­cek şekilde çökmesi; lumbo-sacral verte-bra'larda dış etkilerle şekillenen kana­malar, ezilmeler, çatlak, çıkık, kırık gibi olgularda vücudun arka kısmının felci görülür.
 Hayvanlarda bakar körlük varsa gözlerde pupilla'lar genişlemiştir, hayvan ürkek bir şekilde adımlarını yüksek ve düzensiz olarak atar. Önünde bulunan engelleri görmediğinden onlara çarpar. Yukarıda kaydettiğimiz bu gibi görünümler hastalığın tanısını koyduracak niteliktedir.
Bazı hastalıklar lokal değişimlerle tanınırlar. Örneğin: Ekstremitelerdeki kırıkta, kemiğin distal kısmı çok defa pandül gibi her tarafa doğru hareket eder durumdadır. Böyle bir olayda o bölgede bir şişkinlik görülür. Ekstremite kemiklerinin birçok yangısel olgularında çıkıntılar halinde, sert kemik kıvamında şişkinlikler görülür.   Göz   conjunctivasının   irinli yangısında (conjunctivitis purulenta), göz­den irinli bir akıntının geldiği görülür. Bu gibi değişimlere de lokal değişim denir.
Hekim bir bölgedeki değişimleri inspeksiyonla muayene ederken daima karşıt yani simetrik bölge ile kıyaslama yapmalıdır; böylece bulgusunu doğru olarak değerlendirebilir.
İnspeksiyonla yapılacak muayenede, veteriner hekim aşağıdaki prensiplere uyarak hareket etmelidir.
Hastalığın Bulunduğu Bölge (Regio):
Topografik anatomiden hatırlanacağı gibi, hastalığın bölgesinin saptanması tıbbi ve bilimsel yönden gerekli olduğu gibi, ayrıca bu bölgenin bilinmesi, bazı hastalıkların tanısının yapılmasında önderlik eder.
Örneğin: Atlarda dirsek (olecranon) üzerinde görülen sınırlı yumuşak şişkin­likler bursa mucosa olecrani'nin yangısını (bursitis olecrani), regio interscapularis (cidago)'deki şişkinlikler çoğu kez burada oluşabilen apse, flegmon, hematom ve cidago fistülü ya da bursitis interscapular-is'i, regio umblicalis'teki yumuşak ve reddedilebilen şişkinlikler göbek fitkini (her­nia umblicalis); sığırlarda boğaz, çene altı ve regio parotidea'da görülen sınırlı, yumuşak ve sert şişkinlikler soğuk apseleri, daha çok yaşlı köpeklerde regio analis'te şekillenen torbamsı içi boş şişkin­likler, hernia perinealis veya rectum'un diverticulum'larını akla getirir.
Hastalıkların yerini saptarken, topog­rafik anatomi bölgeleri kullanılır (Şekil 36). Bunun için iç (medial) veya dış (later­al); yukarı (proximal) veya aşağı (distal); başa doğru (cranial), kuyruğa doğru (cau­dal); hayvanın sırtına doğru (dorsal) veya karın tarafında doğru (ventral); ekstremitelerde ise, önlerde dorsal ve volar; arkalarda dorsal ve plantar deyimlerini kullanırız. Görülen samptomların da kay­dedilmeleri şarttır.

Hastalığın şekillendiği doku deformasyonunun boyutları: Birçok şişkinlik­lerin, yara ve diğer şirurjikal hastalıkların şekil ve boyutları genellikle pratikte çok kullanılan bazı cisimlere benzetilerek tanımlanır. Yangıya ait olgularda ise, hastalığın uzunluk, genişlik ve derin­liğinin, çapının, çevresinin, ölçü birimleri ile dikkatli olarak ölçülüp kaydedilmesi gerekir.
Görülen Lezyonun Biçimi: Yaraların, çeşitli şekil ve derecedeki şişkinliklerin biçimleri, düzgün veya düzgün olmaya­bilir; üç köşeli, yuvarlak veya oval olabilir, çok köşeli bir cisme benzetilebilir.
Görülen Lezyonun Rengi: Birçok şirur­jikal olgularda renklerde değişiklik olur. Bir lezyonun rengi ifade edilirken sadece açık veya koyu demekle yetinilmemelidir. Bunun sarı, yeşil, siyah, kırmızı gibi hangi renk olduğu söylenmelidir. Genel olarak mukoza yangılarında renk, pembe ile kır­mızı arasında bir nüans gösterir. Tendo ve kartilagolarm nekrozlarında ölen doku açık yeşil bir hal alır. 
Renk, o bölgede kul­lanılan ilacın türü hakkında hekime fikir verebilir. Örneğin: Bir yaranın çevresi kah­verengi ise, teint. d'iode veya benzeri bir ilaç olduğunu, sarı renk rivanol, mor renk ise potasyum permanganat kullanıldığını belirleyebilir.
Hastalıklı Bölgenin Yüzeydeki Görü­nümleri: Birçok dış hastalıklarda (yara, ulkus, sikatriks vb.) bunların üzerini örten derinin durumu inspeksiyonla gözlenir. Deri kuru veya nemli, kanla, kepekle veya kabukla kaplı, irinle bulaşık olabilir.
Genel olarak sağlıklı bölgelerde yüzey canlı, sıcak, kıllar parlak ve düzenlidir. Muayene edilen bölgede, kıllar traş edilmiş ve yara izine benzer bir iz görülürse, burada bir operasyon yapıldığı anlaşılır. Vücudun ter­lemesi (hyperhydrosis), genel terleme (total hyperhydrosis) ya da partial terleme (partial hyperhydrosis) şeklinde olabilir. Co­lumna vertebralis'in kırıklarında ve med. spinalis hastalıklarında kuşak tarzında bir terleme görülür. Sinüsler bölgesinde bir yara izi varsa, hayvana daha önce bir trepanasyonun (trepanation; özel aletle sinüs'lerin açılması), trachea üzerinde bir sikatriks izi varsa, hayvana evvelce bir tracheotominin [tracheotomy; trachea'nm özel aletle delinip açılması); sulcus jugularis üzerinde bir sikatriks izi varsa hay­vana önceden bir özofagotominin [oeso-phagotomie; oesophaus'un boyun böl­gesinde açılması operasyonu) yapıldığı düşünülebilir. Fleksor tendolarm üzerinde birbirine paralel çizgiler halinde veya nok­talar şeklinde bulunan sikatriksler ise, bu bölgenin kronik tendinitisten dolayı dağ­landığına işarettir.

ELLE YAPILAN MUAYENE
(Palpation)
Dışhastalıklarının tanısında en önemli muayene yöntemlerinden biri de palpasyondur. Palpasyon, elle veya parmakla muayenesi istenen bölgeye dokunularak yapılır. Çoğu kez bir elle, bazen de iki elle muayene uygulanır. Yukarıda bildirildiği gibi uygulanan palpasyona Direkt Palpasyon denir. Bir de bazı organ ve doku­ların sonda ve tırnak muayene pensi gibi aletlerle palpasyonu vardır ki, buna da Endirekt Palpasyon denir.
Palpasyonla yapılan muayenede değişimlerin aşağıdaki özellikleri ince­lenir.
Bölgenin Sıcaklığı: Normal fizyolojik fonksiyonlar içinde bulunan bir organiz­manın bütün bölgelerinde belirli bir ısı düzeyi vardır. Bu düzey bölgenin istirahat, çalışma, güneşte kalma veya soğukta bulunma koşullarına göre geçici olmak üzere az çok değişimler gösterir. Normal ısı düzeyindeki azalma veya çoğalmalar, birçok hastalıkların dış görünümü olarak dikkate alınırlar.
Herhangi bir bölgenin ısısı, o bölge üzerine palpasyon yapılarak anlaşılır. Bu muayeneyi yaparken bölgenin ısısının artıp azaldığını doğru bir şekilde anlayabilmek için hekim, karşıt (simetrik) bölgenin de ısısını kontrol etmeli ve ona göre karar vermelidir.
Deri yangılarında (dermatitis) ve deri altındaki dokuların yeni lezyonlarmda genel olarak o bölgenin ısısı artar. Tersine bölgede ısı normalin altında veya tamamen soğuk bir durumda olabilir. Örneğin: Yerel anemide, felçlerde (paralysis) ve lokal donmalarda (congelatio partialis) olduğu gibi.
Bölgenin Duyarlık Hali: Hayvanın hastalıklı bölgesinde ağrının bulunup bulunmadığını anlamak için, o bölgeye parmakla hafif basınçlar yapılır. Hayvan duymuş olduğu ağrıyı söyleyemez; fakat bunu çeşitli reaksiyonlarla (bağırma, sakınma gibi) ifade eder. Felçlerde olduğu gibi birçok olguda duyarlık hissi azalmış olabilir. Keza hayvana lokal veya genel anestezi yapılmış ise, ilacın etkisi geçince­ye kadar palpasyonda herhangi bir reaksi­yon görülmez.
Lokal olarak yerleşen yangı olgularında, perifer sinirler üzerine yapılacak kompressiyonda ağrı hissi daha belirgin bir şekilde göze çarpar. Kemik periostunun yangısı (periostitis) ve kemik çatlaklarında (fis­sure), parmaklarla bu bölgelere değişik yönlerde palpasyon yapıldığında, duyulan ağrıdan dolayı hayvan ayağını çeker. Bazen de aşırı duyarlı hayvanlar, hiçbir hastalık bulunmamasına karşın, palpasyonda yanıltıcı reaksiyonlar gösterebilirler. Bu nedenle muayene eden veteriner hekimin, yanlış tanıya gitmemesi için hayvanın mizacı hakkında bilgi sahibi olması gerekir.
Eklem yangılarında (arthritis) bunların elle fleksiyon, ekstensiyon, abduksiyon, adduksiyon ve rotasyon gibi pasif hareket­lerine başvurulur. Muayene edilen eklem­de bir yangı varsa, hayvan bu hareketler sırasında duyduğu ağrıdan dolayı ayağını çeker. Fleksor tendolarm akut yangılarında (tendinitis), ayak bir elle nallama vaziyetinde kaldırılır, diğer parmaklarla incik bölgesindeki tendolar üzerine palpasyon ve hafif basınçlar yapılırsa, hayvan ağrı hissinden dolayı ayağını çeker.
Lezyonun Kıvamının (Consistance) Muayenesi: Yüzlek olarak yerleşen deği­şimlerin, parmak basılarak kıvamları hak­kında bilgi edinmek kolaydır. Hastalık de­rinde yerleşmişse, bu özelliğin saptanması güç ve hatta çoğu kez olanaksızdır.
Şirurjide biz bu kıvamları palpasyonla anlayabiliriz.
Sulu Kıvam: Bu şekil kıvamda şişkinlik üzerine parmaklarla az çok basınç yapıldığında, serbest kısımların kabardığı ve el altında yumuşak sulu bir kitlenin bulunduğu; ya da iki elin baş ve işaret par­makları ile şişkinlik üzerine palpasyon yapıldığında, basınç yapan parmakların etkisiyle diğer parmaklar altında gergin­liğin arttığı kolayca anlaşılır (fluctuation).
Fluktüasyonlu kıvam, dış hastalıklarda çeperi ince, yüzeysel olarak şekillenen olgunlaşmış apselerde, yeni şekillenmiş hematomlarda, içi sıvı dolu kistik oluşum­larda, bütün sinovyal keselerin seröz yan­gılarında, derialtı bağdokusu aralıklarında şekillenen kan serumu kolleksiyonlarmda (collectio-sero-sanguin) bulunur.
Hamur Kıvamı: Bazı şişkinlikler vardır ki, elle yoklandığında ve basınç yapıldığın­da parmakların izi kalır ve bu izler bir süre sonra kaybolur; bu kıvam, derialtı bağdoku aralıklarında şekillenen ödemlerde, hematomların eskimiş olanlarında (kronik) görü­lür. Buna hamur kıvamı denir.
Katı Esnek Kıvam: Tümörlerin büyük bir kısmında, çeperi kalın soğuk apselerde görülür. Kıvam ne yumuşak ve ne de taş gibi serttir. İçi dolu kauçuk bir top gibidir.
Sert Kıvam: Kemik kırıklarını izleyerek oluşan iyileşme (callus) olaylarında, ekstremite kemiklerinin distal kısımların­da oluşan ekzostoz (periostitis ossificans) larda kıvam katı, taş veya kemik gibi sert­tir. Bu türlü kıvama katı veya sert kıvam denir.
Palpasyonda saptanabilen önemli özel­liklerden biri de çıtırtı (crepitation) dır. Bu özellik kemik kırıklarında, deri altında hava veya gazların toplanmasıyla oluşan derialtı amfizemlerinde (emphysema), eskimiş hematomlarda bulunur.
Kırıklarda bir elle kırık kemiğin üst, diğer elle de alt ucundan tutarak çeşitli yönlere doğru ılım­lı pasif hareketler yaptırıldığında, kırık yüzlerdeki çıkıntılı uçların birbirine sürtünmeleri sonu bir çıtırtı duyulur. Derialtı amfizeminde ise, elle hava veya gaz toplanan şişkinlik üzerine basınç yapıldığında çıtırtılar el altında kayıyor gibi bir his verir. Hematomda, parmaklarla şişkinlik üzerine yapılan basınçta hamur kıvamı ile birlikte pıhtılaşan kan kitlesinin ezilmesinden ileri gelen sağır bir krepitasyon duyulur.
Kırıkların tanısında patognomonik semptomlardan olan anormal oynaklık: Bir elle kırığın üst, diğer elle alt tarafından tutulup sağa sola hafifçe haraketler yapılır­sa, alt kısmın genel olarak her yöne doğru hareket ettiği görülür. Bu hareketlere anor­mal oynaklık denir.
Penis, kuyruk ve kulak gibi bazı organları innerve eden sinirlerin felçlerinde, bu organlar duyarsızdır. Hayvanın hareketleri sırasında istem dışı sallanır ve sarkarlar. Bütün bu olaylarda hastalıklı doku ve organlarda bir hareket fazlalığı söz konusudur. Oysa bazı hasta­lıklarda örneğin: Eskimiş, şekli bozulmuş deforme eklem yangılarında (osteoarthritis chronica deformans); tendolarm ilerlemiş eski yangısel olaylarına bağlı olarak şekil­lenen tendogen kasılmalarda (contracture), hareketler normale oranla çok azalmıştır veya tamamen kalkmıştır.
Basınçla Küçülme (Compressibility): Özellikle fıtıkların tanısında nemlidir. Şişkinlik üzerine yapılan basınçla fıtıklaşan organların karın içerisine itilmeleri olasıdır. Bu durum şişkinliğin küçülmesi veya kaybolmasıyla anlaşılır. Basınç kaldırılınca şişkinlik tekrar eski halini alır. Fıtıklaşan organlar basınçla red edilebilir (compressibility) ve basınç kalktığında tekrar oluşurlar (reponibility). Bu özellikler fıtkın tanısında önemlidir.
Pulzasyon (Pulsation) - Nabız: Özellikle ekstremitelerde metacarpus, metatarsus, phalanxlar bölgesinde tırnağın canlı doku­larında şekillenen akut yangılarda, a. digi­talis volaris'lerden alınan nabız tanı yö­nünden önemlidir. Yangılarda pulzasyon kuvvetlenmiş ve artmıştır. Buna karşılık a. hypogastrica ve a. iliaca externa'nm tıkan­masında (thrombose) hayvan koşturulduk­tan sonra pulzasyon azalır veya hiç duyul­maz.
Görülen Lezyonun Deri ve Derialtı Dokusuyla İlgisi: Elle lezyonun üzerinde­ki deri yoklandığında eğer deri hareket ediyorsa, hastalık deri altındaki dokular­dadır; etmiyorsa derinin de yangıya katıldığı anlaşılır. Bazı hallerde hastalıkta­ki gelişme sonucu deri çok gergin olduğun­dan bu türlü muayene kesin bir sonuç ver­meyebilir.
Palpasyonla, muayene yöntemi, yalnız yüzeysel olan lezyonların saptanmasında değil; küçük hayvanların (kanatlı, kedi, köpek, buzağı, oğlak, tay, kuzu, koyun ve keçi) birçok iç organların bazı bozukluk­larının (tümör, coprostase) saptanmasında da önemli rol oynar.
Şurası gerçektir ki, veteriner hekimlikte hastalıkların tanısı çoğu kez kolay olmaz. Mide ve barsaklarda bulunan şirurjikal lezyonlar bazen fark edilemezler. Bu güçlük hayvanların duy­duklarını açıklayamamalarından ileri gelir. Buna karşılık veteriner hekimlikte hastalar insan hekimliğinde olduğu gibi yanıltıcı ve şaşırtıcı direkt yanıtlar da vermezler. Veteriner hekim çoğunlukla olgular karşısında kendi gözlem yeteneğine daya­narak tanıyı koyar.
Birçok hastalıklar vardır ki, bunların değişmez dış görünümleri tanıyı kolay­laştırır. Pratik yönden köpek, kedi veya yeni doğmuş bir yavrunun çeşitli bölgele­rine veteriner hekim parmaklarıyla erişe­bilir. Bu bakımdan gözle görülemeyen pek çok bozukluklar hekimlikte palpasyonla anlaşılır. "İyi bir veteriner hekim parmak­larıyla çok iyi görebilir" deyimi hekimliği­mizde ilke olarak benimsenmiştir.
Veteriner hekim hastasını muayene ederken, inspeksiyon yapmadan palpasyona geçmemelidir. Bu ilke dışında kalan bazı olgular da vardır.

SONDALARLA YAPILAN MUAYENE
Sondalama yaraların, fistüllerin ve boşlukların kontrolunda başvurulan bir muayene şeklidir. Bugün şirurjide kul­lanılan sondalar çok çeşitli çap ve uzun­lukta olup, paslanmaz çelik, kalay, kauçuk, gümüş v.b. den yapılan oluklu veya oluksuz silindirik, ucu küt araçlardır. Bu son­dalar sayesinde yukarda adı geçen boşluk­ların içi, kanallarının seyri, derinliği, hangi dokulara kadar ilerlediği, dip taraflarında yabancı bir cismin, kırık kemik parçasının bulunup bulunmadığı hakkında bilgi edinilir (Şekil 37-A, B).
Aslında sondalama da palpasyonun bir çeşididir. "Fröhner, en iyi sonda parmaktır" demiştir. Parmakla muayenesi mümkün olan lezyonlarda muayene parmakla yapı­lır. Diğer hallerde sonda denilen araçlara başvurulur.
Sondalamaya başlarken, veteriner hekim basit fakat önemli olan şu işlemleri yapmak zorundadır. Sondalanacak delik veya boşluğun çevresindeki kıllar kesilir. Delik iyice açığa çıkarılır. Povidon iyodin ve alkol sürülerek dezenfekte edilir. İçeriye sokulacak parmak veya sonda aseptik mikropsuz hale getirildikten sonra, böl­genin anatomik durumu da dikkate alı­narak içeriye sokulur.
Dokuların yıkımlanmasma ve yeni enfeksiyonlara neden olmamak için son­dalama yapılırken dokuların zorlanıp delinmemeleri (perforation) gerekir.
Sondalamada endikasyon, yani son­dalama yapılabilen durumlar: Fistüller cidago, funic. spermaticus, cartílago ungu-lae, corium coronarium, sternum fistülleri), derin ve kanalize olmuş doku yıkımlanmasıyla birlikte olan yaralardır.
Böylece lezyonlarm derinliği, kanal­ların seyri, hangi dokulara kadar indiği, diplerinde bir yabancı cismin bulunup bulunmadığı anlaşılır.
Sondalama sırasın­la fistül veya yaraların tabanlarında bir yabancı cisim (mermi, taş, kemik parçası) varsa, sondanın ucu sert cisme çarpar ve ucu parça az çok hareketlidir. Kendine özgü tık bir ses verir. Dip tarafı yumuşak doku ile kaplı olan fistüllerde ses öncekilerde olduğu gibi çıkmaz.
Evcil hayvanlarda uriner sistemin bazı hastalıklarında (urethra veya vessica urinarianm taşlarında), bu yolun herhangi bir nedenle tıkanmasında, tıkanan yerin saptanması ve tıkayan cismin niteliği hakkında bilgi edinmek gerektiğinde idrar alıp muayeneye sevk etmek için yine son­dalama yönteminden yararlanılır.
Bilindiği gibi erkek köpeklerde urethra'nm içinde bulunduğu ventralde bir kanalla donatılmış os penis vardır. Bunlarda küçük çaplı bir sonda veya katater kullanılır. Bazen kedi ve köpek yavrularında, küçük yapılı köpeklerde, urethra kanalı çok dar olduğundan en küçük çaptaki katater (catalher-eğilebilme özelliği bulunan sonda) veya sondalarla urethra'ya girilemez.
Bu sondaların numaraları 0.5 ten 12 ye kadardır. Köpek ve kediler için olguların çoğunda 0.5 ile 5 numaralı kataterler amaca uygundur. Kediler için en iyisi Henry Gray tarafından yapılmış olan sondalardır. İdrar yolunda bir kalkül (idrar yolu taşı) varsa, sondala­ma bunun saptanması yönünden özel bir değer taşır. Bu taş elle hissedilemezse orificium urethra externa'dan sokulan madeni sonda sert cisme çarpınca açık ve belirgin bir ses verir.
İdrar kesesinde birik­miş idrarı boşaltmak veya laboratuvar muayenesi için bir miktar idrar almak gerektiğinde metal sonda veya kataterlerden yararlanılır. Dişi ve iri yapılı köpeklerde hayvan ayakta iken sondanın uygulanması daha kolaydır. Küçük ırklar­da el hareketlerini kolaylaştırmak için hay­van dorsal pozisyonda tutulmaldır. Bir spekulum ile vulva dudakları açıldıktan sonra orificium urethra"vı görmek, sonra sonda veya katateri uygulamak gerekir.
Dişilerde daha çok metal veya kauçuk son­dalar kullanılır. Bu sondalar sokulurken başparmağın ucu sondanın girişine öncülük eder. Urethra'nm deliği vaginanın tabanındadır. Sonda dikkatli ve yavaş bir itme hareketiyle biraz aşağı ve ileri doğru, vesica urinaria'ya sokulur.
Erkek hayvanlar sırtüstü veya yan pozisyonda masaya yatırılır. Operatör veya hekim bir eliyle penisi tutar, diğer eliyle de sondayı kullanmak üzere serbest kalır.
Penis kılıfından çekilirken, aynı anda praeputium, penisin dibine doğru itilir. Sonra sonda urethra'ya yavaşça sokulur. Hafif ileri hareketlerle kolayca yol alıp vesica urinaria'ya girer. Eğer idrar kesesinde bir miktar idrar varsa sondanın dış ucundan idrar ya sürekli akıntı ya da damlalar halinde gelerek kendini belli eder.
Bazen sonda arcus ischiadicus'a vardığında bir dirençle karşılaşır ve ilerleyemez; fakat bu direnç çok sürmez hafif burguvari ve itme hareketiyle sonda büklümü geçer. Burada kullanılan son­daların (katater) bükülebilir olması gerekir. Sonra kataterin mandereni çıkarılır ve iste­nen miktarda idrar alınır. Bu işlemde dikkat edilmesi gereken nokta; kullanılan kataterin sterilize edilmiş olmasıdır; ayrıca kataterin urethra'ya sokulmadan önce vazelin borike veya vazelin gibi kayganlaştırıcı bir madde ile sıvanması unutul­mamalıdır.
Kataterize edilecek hayvanın inguinal veya perineal bölgesinin önceden antiseptik solüsyonla silinmesi gerekir. Kauçuk sonda, lastik sonda ve kataterlerin sterilizasyonu zordur. Kaynatma ve yüksek kuru ısıda sterilizasyon bu gibi araçların yapısını bozar. Bu gibi sondalar uygun boydaki ve içi formaldehit solüsyonu ile dolu cam silindirlerde saklanmalıdır.
Sığır, manda, koyun ve keçi gibi gevişen hayvanlarda genel olarak idrar yolu taşları, penisin fleksurasının büklümü üzerinde yerleşir. Bu taşlar bazen dıştan inspeksiyonla bir kabarıklık şeklinde ve üst tarafta­ki urethra kanalının dolgun ve gerginliği ile tanınırlar. Olguların büyük bir bölü­münde de tanı amacıyla sondanın kullanıl­ması gerekir.
Erkek sığır ve atlar yatırılır. Glans penis praeputium'dan dışarı çıka­rılır, bir serviyetle tutulur. Bu işlem olgu­ların bir bölümünde olanaksızdır. Böyle olaylarda hayvana işlemden önce birkaç ml rölaksan bir ilacın verilmesi, örneğin: Atlara 1 ml/100 kg; sığırlara 2 ml/100 kg Combelen, Rompun (0,5 ml/100 kg) uygun olur.
İlacın verilişinden on dakika sonra penis kendiliğinden dışarı sarkar. Koyun, keçi ve dana gibi küçük süjelerde penisin flexurasi bir yardımcının anus bölgesinde deriyi yukarı doğru çekmesiyle düzelti­lebilir.
Diğer büyük hayvanlarda (boğa, manda) bu mümkün olmaz. O zaman bun­larda geçici olarak urethra açılır (Urethro­tomy). Sonda buradan sokularak muayene edilir.
Gerek inek ve gerekse kısraklarda urethranın ve vesica urinarianın tanı yönünden sondalanması, hayvanlar ayakta gerekli önlemler alındıktan sonra uygu­lanır. Dişi ruminantlarda, özellikle sığırlar­da vaginanın giridinde ve tabanında olan urethra'nm orificumu önünde tersine çev­rili kubbeleşmiş bir conjunctiva dürümü vardır ki, sondanın girmesine engel olur; işte bu dürümü geçmeyi unutmamalıdır.
Sonda uygulanmayacak olgular: Beden boşlukları (cavum abdominis ve cavum thoracis), eklem ve sinovial keseler, craniumun yaraları ile ateşli silahlardan ileri gelen taze ve mikropsuz (aseptik) yaralar kural olarak sondalanmamalıdır.
Veteriner hekim, tanı ve sağaltım yönünden gerek görürse çok ciddi şekilde asepsi ve antisepsi kurallarına uymak suretiyle ve son derece dikkatli olarak bu gibi yerlerde sonda uygulayabilir.
Eklemlerin, tendovagina ve diğer sino­vial keselerin eskimiş enfekte yara ve fistüllerinde sondalama ile hem kesin tanı konmuş ve hem de sağaltım için gerekli yol bulunmuş olur.

PERKÜSYON
(Percution)


Perküsyon, bazı dış hastalıkların tanı­sında önemli ip uçları verir. Sinüs maxillaris ve frontalis'lerin irinli yangısında, (sinusitis purulenta) sinüsler üzerinde perküsyon yapıldığında sinüs irinli ve yangısel ürünlerle dolu olduğundan,  sağır bir ses işitilir. Normalde içeride hava bulunduğundan perküsyondan çıkacak ses açık bir sestir.
Fıtıklarda, fıtık kesesi içinde barsak varsa, az çok gaz bulunacağından davul sesi; omentum gibi yumuşak yapıda bir organ bulunduğunda sağır bir ses duyulur. Tektırnaklılarda saccus aerophorusun hava ile dolmasında (hava keselerinin meteorismusu) yine regio parotidea üzerinde yapılacak perküs-yonda davul sesi işitilir.
Ayak hastalıkları yönünden, perküsyon önemli bir özellik taşır. Tırnakta (capsula ungulae) çeşitli nedenlere bağlı olarak oluşan hastalıklarda artan duyarlık ancak bu organın perküsyon ve basıncı ile anla­şılır.


KOKU ALMA İLE MUAYENE
Dış hastalıkların klinik tanısında fazla bir önem taşımaz. Ağız boşluğunda şekil­lenen birçok hastalıklarda, örneğin: Diş çürükleri (caries), dişeti yangıları (gingivitis) ve burun boşluğundaki conchaların nekrozunda, dilin yanıklarında, çeşitli enfekte odaklardan nefesle çıkan hava fena kokuludur.
Sinüslerin irinli yangısında (sinusitis purulenta) burundan akan irinin kokusu fenadır; Oysa hava keselerinin yangısında ise bu akıntı çoğu kez kokusuz­dur. Doku ve organların enfekte olmuş kokuşuk [putrid] yaraları, gangren odakları yine fena kokuludur. Bazı ilaçlar da özel koku yayarlar. Bu sayede herhangi bir hastalıkta kullanılan bu tür ilaçları anla­mak kolay olur. Örneğin: İodoform, kreolin, kafur gibi ilaçların kendilerine özgü kokuları vardır.


ÖLÇME İLE MUAYENE
(Mensuration)
Daha çok bilimsel çalışma açısından önemli ve gerekli olan bu muayene yönte­mi, hastalıkların gidiş ve sonunu, yani prognozunu belirlemesi bakımından heki­me yardım eder.


DİNLEME İLE MUAYENE
(Auscultation)
Kulak aracılığı ile organların dinlenerek yapılan muayenesidir. Dinleme iki şekilde yapılmaktadır. Bunlardan birincisi doğru­dan doğruya kulakla dinleme; ikincisi ise, bir araç yardımı ile dinlemedir.
DIŞ HASTALIKLARIN DİAGNOZUNDA KULLANILAN ÇEŞİTLİ LABORATUVAR MUAYENELERİ
Birçok dış hastalıkların tanısında, heki­min doğru bir yargıya varması veya hastayı operasyona hazırlaması için, bazı belli labratuvar muayenelerini yapması gerekir. Bunların başlıcaları:
Mikrobiyolojik Muayene: Mikroor­ganizmaların neden olduğu hastalıklarda (enfekte yara, fistül, apse, arthritis purulenta, actinomycosis, botryomycosis v.b.) has­talığı yapan etkenin saptanması gerekir.
Patolojik Muayene: Daha çok urların histopatolojik yapısını anlamak için yapı­lır. Bu muayene ile tümörlerin papillom, fibrom, lipom, myom, osteom, chondrom, endothelium gibi iyi veya carcinom, sarkom gibi kötü huylu olup olmadıklarını anlamak mümkün olur. Bu sonuç ise, hastalıkta izlenecek sağaltım yolunu hekime açıklar.
Kötü huylu ve vücudun başka yerlerine yayılmış tümörlerde, ope­rasyon çoğu kez başarısız kalır. Bu gibi muayenelerin yapılabilmesi için veteriner hekim muayene edip bulduğu patolojik doku üremelerinden, histopatolojik mua­yeneler için özel veya basit araçlarla biyopsi maddesi alır ve patoloji laboratuvarına gönderir.
Fizyolojik ve Biyoşimik Muayeneler:
Kan tablosu (kanın şekilli elementlerinin sayısı), kanın pıhtılaşma (coagulation) hızı, sedimentasyon (sédimentation) hızı, kanda şeker, üre, kolesterol miktarlarının saptanması, birçok hastalıkların tanısı, gidişi ve sonuçları ile sağaltımı için önem­lidir.
Sedimentasyon Hızı: Çoğunlukla akut enfeksiyonlarda, fena huylu urlarda, akut seyirli romatizmada ve irinli odakların bulunduğu bazı olgularda (septik flegmon, septik yara komplikasyonları) artar.
Kanda Şeker: Dış hastalıkların tanısı yönünden iyileşmeyen yaralarda hastanın diabetli olup olmadığının araştırılması uygun olur. Genel anestezilerde, hayvanın soğuktan etkilendiği hallerde ve bazı ilaçların (morfin, epinefrin, efedrin, korti-son ve türevleri gibi) enjeksiyonlarından sonra, kanda geçici olarak şeker düzeyinde bir yükselme görülebilir.
Şeker düzeyinin normalin altına düşmesi ise, organizmada şeker harca­masını düzenleyen insulinin düzensizlik­lerinde görülür.
Kanda Üre: Nitrojen miktarı, daha çok böbrek hastalıklarına bağlı olarak çoğalır. Bu gibi hastalarda sirurjikal bir işlem için anestezi yapılacak ve bunun için barbitürik asit türevleri gibi böbrek paranşim dokusu için toksik preparatlar (nembutal, penthotal v.b.) kullanılacaksa bunların büyük bir bölümü idrarla dışarı atıldığın­dan bunun yapılmasının intoksikasyonlara ve dolayısiyle hastanın ölümüne neden olabileceği unutulmamalıdır.
Kandaki Kalsiyum ve Fosfor Düzeyi: Bu iki faktör organizmaya dışardan mutlaka alınması gerekli mineral maddelerdir. Kanın pıhtılaşması, kemik ve dişlerin oluşumu, kalbin ritmik atımları, kas ve sinirlerin uyarılması (neuro-musculaire exitablite), süt sekresyonu ve dokularla zarların geçirgenliği (perméabilité) bu iki maddenin düzeylerindeki dengeye bağlılıdır.
Henüz genç ve gelişmesini tamamla­mamış olan hayvanlarda, raşitizm denen kemik sistemi hastalığı ile olgun hayvan­larda görülen osteomalasi(kemiklerin yumuşayarak poröz bir hal alması) yine bu iki faktör arasındaki düzey dengesizlik­lerinden doğmaktadır. Bu dengeyi sağlayan esas faktör de "D" vitaminidir.
Doğumlardan sonra ineklerde görülen hipokalsemiye bağlı tetani (kasların devamlı kontraksiyonu), total felç (general paralysis) ve arka kısmın felci (paraplegia) kandaki "Ca" iyonlarının düzeyi ile yakın­dan ilgilidir.
 İdrar yolu taşlarında (urolythi-asis) idrar muayenesi yönünden önemli ipucu verir. Sistitisde (cystitis) büyük yassı epitel hücreleri ile bazı kristaller; nefritiste (nephritis)  böbrek epitel hücreleri, eritrosit ve lökositler, poligonal büyük çekirdekli hücreler bulunur.
İdrar yolu taşları veya kumu varsa, fos­fat ve oksalat billurlarının özel şekilleri mikroskop altında saptanır.
Yukarıda adla­rını ve kısaca açıklamalarını yaptığımız muayenelerden başka hayvanların birçok hastalıklarında paraziter muayenelerinin de yapılması uygun olur.

TANI AMACI İLE YAPILAN OPERASYONLAR
(Diagnostic Operasyonlar)
Bazı dış hastalıkların tanısında, buraya kadar söylediğimiz muayeneler yeterli olmaz. Bu gibi olgularda tanı için bazı operasyonlara başvurulur ki, bunlara diagnostik operasyonlar denir. Bunlar:
Deneysel Punksiyon: Özellikle vücut yüzeyinde oluşan bir şişkinliğin (apse, kist, hematom, ur, kolleksiyon) niteliğini saptayabilmek için özel punksiyon iğneleri ile, steril şekilde şişkinliğe giri­lir. Şişkinliğin içindeki kitlenin (kan, irin, eksudat, kan-serumu, salya benzeri berrak yapışkan sıvı) fiziki özelliklerine bakarak hastalığın hangi yapıda olduğunu anlamak olasıdır.
       Şişkinlik apse ise, iğnenin kanülünden irin; yeni oluşmuş hematom ise kan; kist ise beyaz yapışkan sıvı; kollek-siyon-sero-sanguin ise sarımtırak berrak bir sıvı akar. Tümör veya içi doku ile dolu üremelerden ise hiçbirşey akmaz.
Vücut boşluklarında (cavum thoracis ve cavum abdominis), irin kan, eksudat ve transudatın toplanmasından şüphelenildiğinde gene deneysel punksiyona başvurulur.
       Göğüs boşluğunun punksiyonuna thoraco­centesis, karın boşluğunun punksiyonuna paracentesis abdominis, barsakların punksiyonuna enterocentesis, vesicauri-naria'nm punksiyonuna punctio vesica urinaria, eklem kapsulasının punksi­yonuna arthrocentesis gibi isimler verilir. Bundan başka daha pek çok durumlarda deneysel punksiyonlara başvurulur.
Deneysel Operasyon: Karın, göğüs, kafatası içindeki organların bazı hastalık­larında (ur, apse, hematom, yabancı cisim v.b.) kesin tanı için, bu organ ve dokuların açılması gerekir. Operasyon göğüs boşlu­ğunun açılmasıyla ilgili ise, buna (thoracotomy); karın boşluğu ile ilgili ise (laparoto­my); kafatasının açılmasıyla ilgili ise, (craniotomy) terimleri kullanılır.
Evcil hayvanlarımızda özellikle ekstremite hastalıklarına bağlı olarak şekillenen ve topallıkla birlikte bulunan bazı hasta­lıklarda, hastalığın yerini tam bir şekilde saptamak amacıyla, ekstremitelerin duyu sinirleri uzamına anestezik maddelerle diagnostik enjeksiyonlar yapılır. Bu amaç­la atlarda ön bacaklarda n. volaris, n. me

dianus ve n. ulnaris'lere; arka bacaklarda ise, n. tibialis ve n. fibularis'leıe diagnostik enfeksiyonlar yapılır.
N.volaris: Hayvan ayakta ve ön ayağı nallama durumunda tutulur. Sinir, fleksor tendo oluğunda ve topuğun proksimalinde deri altında elle hissedilir. Burası enjeksi­yon için uygun yerdir.
N.plantaris: Sinirin seçim yeri arka bacakda topuğun üstü ve fleksor tendo uzanımdadır.
N.medianus: Sinirin seçim yeri ante-brachium'un medial yüzündedir. Sinirin yerini saptamak için üç noktaya dikkat etmek gerekir. Bu üç nokta; koltuk altı deri kıvrımının ön bölümü, tuber olecrani ve kestanedir. N.medianus bu üç noktadan eşit uzaklıkta bulunur.
N.ulnaris: Sinir, karpal eklemin bir el genişliği üst tarafında, antebrachium'un latero-volar yüzünde ve m.ext.carpi ulnaris ile m.flex.carpi ulnaris arasındaki olukta bulunur. Anestezi tekniğine uygun olarak burada yapılır.
N.tibialis: Sinir, arkabacakta crus'un medial yüzünde tuber calcanei'nin bir el genişliği üstünde ve Achille tendosunun 2-3 cm önünde deri altında bulunur.
N.fibularis profundus: Sinir, crus'un lat­eral yüzünde derin olarak yerleşmiştir. Malleolus lateralis'in üst tarafında ve m.ext.dig.pedis longus ile m.ext.dig.pedis lateralis arasındaki hafif çukurluk hizasın­da sinire kolaylıkla ulaşır.
N.radialis: Sığırda Bursa Praecarpalis Subcutanea'nm hygroma'smda n.radialis ve n.mucsulocutaneus'un ramus cutaneus'a infiltrasyon anestezi yapılır. Sinirin seçim yeri; Art. carpi'nin üç ile dört par­mak üst tarafında ve antebrachium'un dor­sal yüzünde m.ext.carpi radialis'in tendo­sunun medial kenarı hizasıdır.
  
Köpekte n.digitalis'leıe tırnaklarda yapı­lacak operasyonlarda infiltrasyon aneste­zisi yapılır. Bu sinirin seçim yeri parmağın tabanının çevresi hizasıdır.
Hayvan enjeksiyonu izleyerek 15-20 dakika bekletildikten sonra yürütülür ya da tırıs koşturulur, bu hareketlerde topallık kaybolmuşsa, hastalık enjeksiyon yerinin altındadır. Kaybolmamışsa üstünde olduğu kanısına varılır. Yalnız burada enjeksiyon­ların tekniğine uygun yapılması gerekir. Enjeksiyondan sonra hayvan hareket ha­linde muayene edilmeden önce, enjeksiyon yerinin altındaki deriye bir iğne ile aralıklarla çeşitli batırmalar (pikür) yapılır. Anestezi uygun yapılmışsa hayvan ağrı duymadığından ayağını çekmez; aksi hal­de iğnenin irkiltisi ile ayağım çeker.

BEDEN SICAKLIĞININ ÖLÇÜLMESİ
(Thermometrie)

Rektal yolla beden sıcaklığı saptanırken şu noktalara dikkat edilir. Hayvan uzun bir yoldan yürütülerek geti­rilmiş ise, iki üç saat dinlendirildikten sonra derece uygulanmalıdır. Güneş altın­da kalmış, çok su içmiş ve yemini henüz yiyen hayvanlarda hemen derece alınırsa yanlış sonuçlara varılabilir. Bu bakımdan hayvanın, beden sıcaklığı yemlemeden evvel ve dinlendikten sonra alınmalıdır. Kuşkulu durumlarda işlemin tekrarlan­ması uygun olur. Genel olarak sabah ve akşam dereceleri arasında normalde az fark bulunur. Akşam dereceleri sabah de­recesinden daima biraz yüksektir. Norma­lin altında bulunması ise özellikle doğur­mak üzere bulunan gebe hayvanlarda görülür. Çevrenin fazla nemli oluşu ve aynı zamanda ekzersiz, rektal sıcaklığın artmasına neden olur. Atlarda yarıştan sonra beden sıcaklığı iki saat din­lendirilmeden alınmamalıdır. Derecenin belirli bir şekilde inip çıkması organizma­da varolan patalojik bir hale işarettir.
Termometreyi rektuma sokarken çifte darbelerinden korunmak için hayvanın uy­gun bir şekilde tesbiti gerekir ve termome­tre zorlanarak değil, ekseni etrafında çev-
rilerek yavaş yavaş sokulur; aksi halde ter­mometrenin kırılmasına veya rektum mu­kozasının yaralanmasına neden olunur.
Dışhastalıklarda, özellikle akut seyirli ve derin olarak şekillenen çeşitli doku nekrozlarında; ısı vurması, güneş çarpması ve yanıklarda; myositis, flebitis ve roma­tizma gibi hastalıklarda pre ve post-ope-ratif olarak hayvanların günde hiç olmazsa bir defa beden sıcaklıklarının alınması gerekir. Alman beden sıcaklığı, pulzasyon ve respirasyon sayılarının özel hasta grafik kağıdına işlenmesi ve ısı çizelgesinin çizil­mesi gerekir.


Hayvanın Türü
Beden Isısı °C
Nabız Sayısı
Solunum Sayısı
At
37.5-38.5
36-42
8-12
Sığır
38.5-39.5
45-50
12-16
Manda
38
40-45
12-16
Koyun-Keçi
39-40
70-80
12-20
Kedi-Köpek
38.5-39
90-120
15-30
Kümes Hay.
41-42
180-440
15-30




1 yorum: