HASTANIN ÖZGEÇMİŞİ
(Anamnesis)
Hastanın çevresinin
incelenmesiyle elde edilen belirli sonuçlar, bir sıra değiştirici faktörün
etkisiyle modifiye olmaya eğilimlidir. Bilindiği gibi hayvanlar, kendi
bünyeleriyle ilgili bozukluklarda, duyup hissettiklerini söyleme kabiliyetinde
değildirler. İşte bu özellik dikkate alınarak,
hastalığın oluşu,
gidişi ve görünüşü ile geçirmiş olduğu değişimler hakkında hayvan sahibi veya
bakıcısından bilgi almaya anamnez
denir.
Birçok hastalıklarda
beliren semptomlar geniş ölçüde hastaların reaksiyonlarına yansır. Bunları da
hekim ancak ilerde değineceğimiz muayene yöntemlerini uygulayarak yapacağı
gözlemlerle saptayabilir.
Dış
hastalıklarının tanısında inspeksiyon ve palpasyon genel muayenenin temelini oluşturur.
Görülen
değişmeler hasta hayvan türlerine göre ayrıcalık gösterir. Köpekler; at, sığır
ve diğer tür hayvanlara oranla insanlarla daha yakından ilişkidedirler. Bu
nedenle az ilgilenilen türlerin bazı hastalıklarının
saptanmasında güçlükler bulunur.
Çevrenin yeterli bir
şekilde muayenesi ve bilinmesinin gerekli olduğunu yukarda söylemiştik. Çevredeki faktörlere ait bilginin yokluğu veya hekimin
belirgin belli başlı faktörleri uygun ölçüler içinde değerlendirmemesi tanı
için güçlük doğurabilir. Bu güçlüklere bir örnek olmak üzere,
hasta hayvanın bulunduğu ahır, çiftlik veya meranın durumu, yemin çıkarıldığı yem ambarının nemlilik derecesinin ölçülmesi ve bu
faktörün solunum yolları hastalıklarında veya romatizmal nitelikteki kas ve
eklem hastalıklarında (myositis rheumatica ve arthritis rheumatica) etkin bir
faktör olduğunu dikkate almak gerekir.
Toprağın pH'sının saptanması,
özellikle leptospirosis ve çeşitli ayak hastalıklarının oluş ve yayılışında
önemli faktör olarak değerlendirilir.
Hastanın özgeçmişinin
saptanması, veteriner hekimlikte doğru bir tanının yapılabilmesi yönünden bir
anahtar niteliğindedir. Bu bilgiler
değerlendirilirken önce objektiviteyi dikkate almalı ve sonra sonuca
gitmelidir.
İnsan
daima yanılabilir. Muayene için yeteri miktarda zaman bulunmayabilir. Bu arada
bazı faktörlerin değerlendirilmesi gerekebilir. Hekim bazı bulguları veya
bilgileri yanlış anlayabilir. Anamnez alınırken bu gibi durumlarla sık sık
karşılaşılabilir. Bu hususlara dikkat edilmesi gerekir.
Anamneze
bağlı olan bazı bilgiler, hastanın belli bir organ veya organlar sisteminin
muayenesini gerektirebilir. Yukarıdan beri sayıp geldiğimiz bilgileri
toplayarak diyebiliriz ki, anamnez, veteriner hekimlikte
dışhastalıklarının tanısı bakımından çok önemli bir basamaktır; ancak bu
bilgi, hekimin ustaca hayvan sahibine veya bakıcısına soracağı sorular ve alınan
yanıtlarla elde edilir.
Alınan
bütün yanıtların değerlendirilmesinde
hayvan sahibinin kültür derecesini de dikkate alarak, yanıltıcı ve sübjektiv
ölçüleri değerlendirme dışı bırakmak gerekir.
Yalnız
belli sorularla yetinilmemelidir. Bu soruları açıklığa kavuşturacak daha pekçok
sorular sorarak anamnez almaya devam edilmelidir.
Anammez için sorulan sorular, muayeneden önce, muayene sırasında ve muayeneden
sonra, ya da hekimin uygun göreceği bir zamanda sorulabilir.
Bazı
hastalık hallerinde objektiv semptomları bulmak olanaksızdır. Örneğin: Sinir
sistemiyle ilgili yeme ve yutma güçlüğü (dysphagia), tik benzeri kasılmalar,
sara (epilepsy) gibi olgularda hasta sahibinden veya bakıcısından alınacak
bilgi, hastalığın tanısında esas olur.
Sorular sorulurken teknik olmayan, basit, anlaşılabilir kelimeler
kullanılmalıdır. Birçok hasta
sahipleri, sorularda kullanılan teknik terimlerin etkisi altında şaşırır,
vereceği yanıtları karıştırır veya bu terimlerle karşılaştığında gönülsüz,
isteksiz yanıtlar verir.
Gene
pek çok olay vardır ki, hastalığa ihmal veya kasdi hareketler neden olduğundan,
hayvan sahibi veya bakıcıları bunlara açık bir şekilde yanıt vermekten
sakınırlar. Hastalığın kronolojisini kendilerine göre değiştirerek yaparlar.
Örneğin: Çeşitli organlarda sert, soğuk ve şekil
bozukluğu ile karakterize şişkinliklerin hemen oluştuğuna dair verilen bir
anamnez elbette doğru olamaz. Eğer detaylı bir soruşturma yapılırsa
sözlerde birbirine zıt fikirlerin bulunduğu dikkati çeker. Klinisyen, hayvan sahibinin veya bakıcısının görgü ve gözlemlerini kendi
sonuç ve yorumlarından ayırdetmek zorundadır.
Hastanın
özgeçmişi hakkında basit şekilde bilgi almak gerekir. Hekim doğru soru sormayı
bilmelidir. Klinisyen hekim hastalığın tarihçesi hakkında bilgiyi alırken tam
ve doğruluğunu bilmek için belli bir sistem içinde hareket etmelidir. Genel olarak
bu sistem dışhastalıklarının tanısında şöyle olmalıdır.
Hayvanınızın nesi var? Niçin getirdiniz ve ne zamandan beri
hastadır?
Bu
soru ile hastalığın süresi hakkında hekim bilgi
edinir. Hastalıklar klinik yönünden: Perakut (peracute),
akut (acute), subakut (subacute), ve kronik (chronic)
olmak üzere seyrederler.
Hastalık
henüz şekillenmiş, yani üzerinden bir gün geçmemiş ve
birkaç saatlik bir sürede oluşmuşsa, bu perakut
seyirli dönemdedir demektir.
Hastalığın
oluşu birkaç günden bir haftaya kadar bir
dönemdeyse akut devrededir;
hastalık
daha da eski ve 10-15 gün evvel olmuşsa subakut
devreye girmiştir.
Bundan
da eski durum gösteriyorsa yani haftalar, aylar
evvel şekillenmiş ise, artık kronik seyirli bir
hastalık halindedir.
Hastalıkların
klinik gidişinin belirlenmesi sağaltım ve prognoz yönünden önemlidir. Çünkü: Perakut
veya akut devredeki hastalıklar uygun bir sağaltım ile daha kolay ve hiçbir
bozukluk bırakmaksızın iyileştirilebilirler.
Buna
karşılık subakut ve hele kronik devreye girmiş hastalıkların sağaltımı oldukça
zor ve uzun süre alır, bazen de olası değildir. Hastalık eskimiş hallerde sağaltılsa bile yerinde veya hayvanın vücudunda çoğu
kez bazı özürler bırakır.
Hastalık ani bir şekilde mi, yoksa yavaş yavaş mı gelişti?
Bu
sorunun çeşitli yönlerden Önemi vardır. Bazı hastalıklar vardır ki, örneğin:
Kemiklerde oluşan kırık (fracture), eklem burkulması (distortion), çıkık (luxation), tendolarm kopması
(rupture), trafik kazaları sonu oluşan kommosyo ve kontüzyo
serebriler birdenbire şekillenirler.
Şekillenmeleri ile birlikte dikkati çeker derecede semptomlar ortaya çıkar.
Buna
karşılık evcil hayvanlarımızın ekstremite kemiklerinde,
çoğunlukla incik ve falankslar bölgesinde, uzun süreler içinde oluşan ekzostozlar (periostitis chronica ossificans); eklem
kapsulalarında aseptik (mikropsuz) nedenlere bağlı olarak sinovyanın artması
ile beliren yumuşak fluktuan şişkinlikler (hydarthrose);
kanatlılarda taban yastığı nekrozu; köpeklerde konjunktivitis follikülaris (conjunctivitis
follicularis); çeşitli fistüller, ulkuslar,
osteoartritis kronika deformans yavaş gelişen hastalıklara örnek olarak
verilebilirler.
Hayvanın kayıp düşmesi ve
yerde bir süre sürüklenmesi sonu ezilen bölgedeki derinin altında ayrılan
bağdoku aralıklarına sızan kan serumu
(collectio-sero-sanguine) veya kan toplanması
(haematom) etkiyi izleyen kısa bir sürede oluşurlar. Keza çifte darbesi,
ucu küt bir kazık üzerine düşme sonu karın duvarı kaslarının yırtılmasıyla,
karın iç organlarından bir veya birkaçının bu yırtıktan çıkıp deri altında
toplanarak bir şişkinlik halinde belirmesi (karın
fıtkı) ani olarak oluşan hastalıklara örnek verilebilir. Oysa urların büyük bir kısmı organizmada yavaş büyürler;
ancak haftalar veya aylarca sonra dikkati çeken bir büyüklük alırlar.
Yukardaki açıklamadan
anlaşılacağı üzere, bu soruya hekimin alacağı yanıt, hastalığın tabiatı ve gidişi hakkında bilgi
verir.
Hastalığın gidişinde bir artma
veya azalma oldu mu?
Birçok hastalık vardır ki,
bunların zaman geçtikçe gösterdikleri bulguların kalite ve kantitesinde
birtakım değişimler olur ve bu değişmeler kendini azalma veya artma, ya da
tamamen ortadan kaybolma şeklinde gösterir.
Örneğin: Hareketsizlik
veya kas romatizmasına bağlı olarak gelişen bazı bulgular (tutukluk veya topallık durumu) hayvan çalıştırılıp,
vücudu ve kasları ısındıktan sonra hafifler veya kaybolur. Vücut tekrar
soğuduğu zaman yine ortaya çıkar.
Tektırnaklılarda, hava kesesinin irinli
yangısında, (saccus aerophorusun empyemi) hayvan
çalıştıkça veya yürütülüp koşturuldukça burundan gelen irinli akıntı daha da çoğalır.
Dişetlerinde oluşan urlar
(epulis), dil üzerindeki yaralar ve diş
kırıkları, fistül, diş çürükleri (caries) veya diş taşları (tartar-tartre) gibi hastalıklarda, ağızdan damlalar halinde akan
salya miktarının yeme, çiğneme ve su içme zamanlarında arttığı görülür.
Arka bacaklarda articulus
tarsi'nin medial yüzünün distal kısmında şekillenen eparven
(osteoarthritis chronica deformans) de, hayvan ahırdan çıkarıldığında
topallar. Hayvan bir süre çalıştırılıp vücudu ısındıktan sonra bu topallık
azalır veya kaybolur.
Tümörler ise zaman
geçtikçe büyürler.
Hastalık nasıl oluştu?
Bu sorudan amaç, hastalığın nerede
(özellikle topallıklar bakımından) oluştuğunu ve ne gibi hareketlerden sonra görüldüğünü
anlamaktır. Örneğin: Düşmeler, trafik araçları altında ezilmeler, çifte
darbesi, atlama, şahlanma, kapı arasına sıkışma sonucu çeşitli şekil ve
derecede hareket bozuklukları oluşmaktadır. Böyle hallerde kemiklerde bir
çatlak, kırık, eklemlerde çıkık, burkulma, kas ezilmeleri, kas ve tendo
kopmaları, sinir ezilme ve kopmaları gibi çok çeşitli hastalıklar akla gelir.
Seyahat sırasında ve
özellikle dar ve sıkışık bir şekilde yapılan hayvan
nakliyatında hava nemli ve çok sıcak ise, çoğu kere bitkinlik ve şok
halinde kendini belirten ısı vurması (thermophlegia)
akla gelmelidir.
Av köpeklerinde av sırasında görülen yaralanmaların pek çoğu saçma
tanelerinden ileri gelmektedir.
Nallamadan
sonra şekillenen topallıklar daha çok nallama
hatalarına, nalın çivilerinden birinin tırnağın canlı dokusuna girmesi, kızgın
nalın iyice inceltilmiş tabanı yakması ile ilgili bozukluklara işaret sayılır.
Bazen tırnağın fazla yontulması nedeniyle taban ezikleri şekillenir (bleme).
Hayvanların
yatırılmaları sırasında önbacaklarda felç (paralysis) saptanır.
Özellikle n. radialis'in felcinde (radial paralysis), eklemler fleksiyon halini
alarak, tırnağın ön yüzünün yerde sürünmesi görülür.
Yüzde ezilmeler sonu
gözkapağı veya dudakların felci (facial paralysis); hayvan yatmış vaziyette çok
çabalar, yerden kalkamaz ve aynı zamanda belde kuşak şeklinde terleme de varsa
arka kısmın felci (paraplegia), columna vertebralis'in özellikle sacrolumbal
bölgesinin kırık, çatlak veya dislokasyonları anımsanır.
Hayvan bir içhastalık geçirmiş midir?
Bu sorunun bazı yönlerden
önemi vardır. Birçok hastalıklar, bazı içhastalıkların bir sonucu veya
komplikasyonu olarak görülmektedir. Örneğin: Sancı (colic) nöbetlerinde ve
sindirim kanalındaki çeşitli yangısel olaylara bağlı olarak şekillenen
sindirim bozuklukları nedeni ile corium parietale'nin
diffuz ve aseptik yangısı şekillenir. Brusellosis, tektırnaklılarda su sakağısı (adenitis equorum) ve sığırlarda tüberküloz
hastalıklarının bir komplikasyonu olarak tendo kılıflarının yangısı (tendovaginitis) ve eklemlerin yangısı (arthritis) şekillenmektedir.
Hayvana daha önce bir sağaltım uygulanmış mıdır?
Sağaltım, bir veteriner hekim tarafından mı yoksa amprikler
tarafından mı yapılmıştır? Hayvan sahiplerinin çoğu
ve özellikle cahil kimseler, hastalanan hayvanlarını bazı ampriklere
gösterirler ve sağaltımını isterler. Bu kişiler kendi görgü ve bilgilerine
göre, çoğu kere yanlış bir sağaltım uygularlar. Örneğin: Bilek ekleminde
lokalize olan bir hastalıktan ileri gelen topallığı, omuzda bularak oraya kendi
bilgileri ölçüsünde müdahalede bulunurlar. Böylece mevcut hastalığa yanlış
sağaltım sonu bir diğerini de ekleyerek veteriner hekime hastayı getirirler.
Bazen de hastaya daha önce
bir veteriner hekim tarafından belli bir sağaltım uygulanmış; fakat iyileşme
elde edilmemiş olabilir. Bu durumda, elde edilen bilgi ile yeniden uygulanacak
sağaltımın yönü değiştirilmiş olur. Sağaltımdan yarar görmüş; fakat üzerinden
yeteri kadar zaman geçmemişse, aynı sağaltıma daha bir süre devam etmek
gerektiği kanısına varılır.
Hiç şüphesiz hasta
hayvanın gerekli anamnezi alındıktan sonra, yeni baştan sistematik muayeneye
tabi tutulması gerekir. Evvelce yapılmış sağaltımlar içinde serum enjeksiyonları veya kan transfüzyonu gibi işler
de bulunuyor ve bu gibi sağaltımların tekrarlanması gerekiyorsa dikkatli
davranılmalıdır. Zira çeşitli allerjik reaksiyonlar ve bu arada ölümle sonuçlanacak
anaflaktik şok ile karşılaşılabilir.
Bu soruyu tamamlarken
gerektiğinde hastaya rektal muayenenin yapılıp yapılmadığının sorulması diğer önemli bir
konudur. Çünkü: Amprikler tarafından yapılan rektal muayenede, bağırsak delinmesi
ve çeşitli doku yıkımlarına neden olunabilir. Sancı ve idrar tutukluklarında
rektal muayeneye başvurulur. Olaya neden olan amprik,
sorumluluğu üzerinden atabilmek için hem durumu hayvan sahibinden saklar ve
hem de bir veteriner hekime götürülmesini önerir.
Hayvanın iştahı, susama hali nasıldır? İdrar ve dışkısını normal
yapıyor mu?
İdrarın renginde
dikkati çekecek bir hal var mı? Dişi ise kızgınlık
devresinde olup olmadığı, ne gibi besinlerle beslendiği hakkında bilgi edinmek
olayların birçoğunda tanı için yardımcı olur.
Hayvanın daha evvel aynı şekilde hastalanıp hastalanmadığı sorulur.
Bir nüks olup olmadığının araştırılması önemlidir. Mevcut
hastalığın varsa yanındaki hayvanlarda da bulunup
bulunmadığının açıklanması bulaşıcı ve nüksedici karakterdeki hastalıkların
tanısında yardımcı olur. Bir grup hayvanda baş gösteren hastalıkların
anamnezinde ilk adım, hastalığın çıktığı anlarda, hasta sahibi veya
bakıcılarının gördükleri semptom ve anormallikleri detaylı olarak saptamaktır.
Hasta hayvan sayısı birden
fazla ise, en belirli
semptomları gösterenler seçilir, incelenir ve değişimler saptanır. Çoğu
kez, bu gibi olaylarda hekim, hastaların gıda alma, su
içme, süt verme, zayıflama veya şişmanlama, solunum, defekasyon, urinasyon,
terleme, hareket etme, yürüme, dış görünüm, ses tonu ve koku ile
hissedilebilecek değişiklikleri not etmelidir.
Bazen tanı, mevcut
anamneze ve hastalarda görülen semptomların saptanmasıyla birlikte,
hastalıktan ölen hayvanların otopsi bulgularına
dayanılarak konur.
Evvelce yapılan şirurjikal
müdahaleler kastrasyon(castration), kuyruğun kesilmesi (caudotomie), tüy ve
kılların kırpılması, aşı uygulanması (vaccination) gibi hususlar hastalığın
nedenini oluşturabilir.
Yukarıda sırayla
kaydettiğimiz sorular, dış hastalıkların tanısı yönünden hasta bir hayvanın
muayenesinde, hayvan sahibine ve bakıcısına sorulması
gereken temel sorulardır.
Doğaldır ki, hekim
muayenesini yaptığı hastanın durumuna ve kendi düşünüş tarzına göre, arzuladığı
herhangi bir noktanın aydınlatılması yönünden aklına gelen diğer bir çok soruyu
sormaktan çekinmemelidir.
Hastanın Genel Durumu
Hastanın genel durumu;
dıştan bakıldığı zaman hayvanın görünümünü tamamlayan dış görünüşü Signalement=eşkal ile, dış sağlık durumunu kapsayan Habitus'dan
ibaretdir.
Dış Görünüş (Signalement): Belli bir sıraya göre,
veteriner hekim tarafından her zaman bilinmesi gerekli bölümleri içine alan
Günlük işler içerisinde, bilimsel çalışmalarda ve
yargıya ait raporların düzenlenmesinde hayvanın signalementinin
noksansız ve kusursuz olarak sıralı bir şekilde saptanması hekimlik nosyonunun
önemli bir faktörüdür. Bu bölümde aşağıdaki kısımlar vardır.
Hayvanın Türü:
Bu deyimden hasta hayvanın tektırnaklı (equidae),
çifttırnaklı (ruminant), etyiyen (carnivor), hem et ve hem de diğer şeyleri
yiyen (omnivor) ve kanatlı (avis) bir hayvanın olduğunu anlarız. Bu
dışhastalıklan yönünden birçok olguda tanı için önem taşır.
Bazı hastalıklar vardır
ki, sadece bir tür hayvanda görülür. Örneğin:
Tırnak arası derisinin
nekrozu ile özelleşen hastalık (Panaritum),
gevişen hayvanlara özgüdür.
Yazyarası
Habronema muska adlı bir tür nematodun larvaları
tarafından oluşturulan hastalık tektırnaklılarda görülür.
Özellikle palpebra
tertia'nın yüzünü saran conjunctiva palpebrarum'daki lenf bezlerinin hiperplazik
yangısı olarak bilinen ve ileri devrelerinde burada çilek
benzeri kırmızı küçük şişkinliklerle karakterize olan konjunktiva yangısı (Conjunctivitis follicularis)
köpeklerde görülen hastalıktır.
Hayvanın Irkı:
Burada hayvanların yerli veya yabancı bir ırka ait
olup olmadığı araştırılır. Doğaldır ki, yerli ırklarımız yaşadıkları çevrenin
türlü koşullarına alışkın olduklarından, dış ülkelerden getirilen yabancı ırk
hayvanlara oranla hastalıklara daha dayanıklıdırlar.
Soğukkanlı (ağır ve büyük kitleli,
lenfatik) hayvanlara oranla sıcakkanlı hayvanlarda,
şiddetli ve ani hareketler, çabalamalar sonu kırıklar
daha çok şekillenir.
Sinir ezilmeleri
(paresis.ve paralysis), kas ve tendo kopmaları bu gibi sıcak kanlı hayvanlarda çok olur.
Çoğu kez derisi kalın olan
yerli ırk hayvanlarda herhangi bir hastalığın sağaltımı amacıyla irkiltisel
ilaçların kullanılması gerekirse, derisi ince olan safkan hayvanlara oranla
bunlarda daha etkili olan irkiltici ilaçlara başvurulur.
Ağır vücut
yapısına sahip hayvanlarda, ekstremite hastalıklarına
oldukça çok rastlanır.
Apparatus sesamoideus'un
kronik yangısına (podotrochlitis chronica) daha çok safkan atlarda, dar ve
kuru tırnaklılarda cartilago ungulae'nin kemikleşmesine (ossificatio
cartilago ungulae) ise, lenfatik yapılı hayvanlarda rastlanır.
Don ve
Nişaneler: Burada hayvanın derisini
örten kılların rengi ve bunlar içerisinde doğal
olarak veya sonradan şekillenen değişimler
dikkate alınır. Bunlar dış hastalıkların tanısında kolaylık sağlayan özelliklerdir.
Örneğin: Açık donlu,
derisi pigmentsiz beyaz kıllarla örtülü hayvanlarda, dış irkiltiler nedeniyle (ışınlar, şimik ve fizik irkiltisel faktörler, v.b.)
deri yangılan (dermatitis), koyu renkli deri ve
kıllarla örtülü hayvanlara oranla çok daha kolay şekillenir. Açık donlu hayvanlarda
(kır), melanom ve melanosarkom gibi tümörler daha çok görülür. Kır dondaki
hayvanlarda, çeşitli pigment anomalilerine ve bu arada gözün tunica vasculosasının
renksiz olmasına (albinismus oculi) sık rastlanmaktadır.
Hayvanın Yaşı:
Birçok hastalıklar belli yaşlar arasında görülür.
Örneğin: Kötü huylu tümörler daha çok yaşlı hayvanlarda;
iyi huylu tümörler de genç hayvanlarda çok şekillenir.
Bacakların kemik çatısında
periostun yangısı sonucu şekillenen kemik çıkıntıları (exostosis)
gençlerde;
göbek kordonu yangısı (omphalitis), göbek kordonu venalarının yangısı (omphalophlebitis) daha çok yeni doğanlarda oluşur.
Prostat
tümör ve hipertrofileri, çoğunlukla yaşlılık devresinde
raslanan hastalıklardandır.
Kastrasyondan sonra
görülen kanama (hemorrhagia) yaşlı hayvanlarda sık olur. Raşitizmde kemik sistemi hastalığı genç, henüz gelişimini bitirmemiş olan hayvanlarda oluşur.
Genç hayvanlarda genel
olarak hastalıklara karşı direnç, yaşlılara oranla daha çoktur. Bu nedenle genç
hayvanlarda şekillenen kırıklar, yaralar ve operasyonlardan sonraki
iyileşmeler, yaşlı hayvanlara oranla çok daha çabuk olur.
Vücudun Kitlesi
ve Yükseklik: Özellikle
hastaların sağaltımı sırasında veya operasyonlardan önce yapılacak anestezide verilecek ilacın dozunun saptanması bakımından
önemlidir.
Hayvanın sürekli yatmasını
gerektiren ağır hastalık ve nekahet devrelerinde, ağır cüsseli hayvanlarda
yerle temas eden çıkıntılı vücut kısımlarında ezilme ve sürtünmelerden dolayı
dekubituslar çok şekillenir.
Bazı operasyonlardan sonra
hastanın askıya alınması gerekir. Bu gibi
hallerde iri cüsseli hayvanlara oranla; hafif ve küçük yapılı hayvanların
askıya alınması daha kolaydır.
Cinsiyet:
Bu deyimden, hayvanın dişi
veya erkek olduğu anlaşılır. Cinsiyetin, dış hastalıkların tanımında da
yeri vardır.
Örneğin: Gebe hayvanlarda zamanla karın bölgesinde görülen hacim artmaları normal bir durumdur.
Kızgınlık
zamanında görülen sinirli haller veya vaginadan
az çok kanlı bir akıntının gelmesi fizyolojik bir
olayın belgesidir.
Çok aksilik gösteren,
aşırı cinsel davranışlara sahip (nymphomania) dişi hayvanlarda ovarium
üzerinde kist, tümör ve benzeri hastalıkların bulunmasından şüphe edilir.
Erkekler de ise, teslislerden bir veya her ikisinin karında veya annulus
inguinalis'te kalması (cryptorchismus
abdominalis ve inguinalis) sonucu hayvanda şiddetli huysuzluk ve aşırı cinsel
istek görülür.
Dişi hayvanlarda dış idrar
yolu (urethra) düz ve kısa olduğundan idrar yolu taşları (urolythiasis)
erkeklere oranla çok az görülür. Burada birçok hastalıkların kalıtsal olarak
yavrulara ana ve babadan geçtiğini de hatırlatmak yerinde olur.
Bunlardan safkan atlarda kronik
kornaj (n. recurrens'in felci), çeşitli hayvan ırklarında göbek fıtkı (hernia
umblicalis), diş bozuklukları ve anomalileri dış hastalıklar için
verilebilecek kalıtsal örneklerdir. Böyle hastalıkların bulunduğu hayvanlar
damızlıkta kullanılmaz.
Hayvanlar gebe oldukları
zaman daha az hareketli, hareketlerinde daha ölçülü, yavaş ve daha uyumlu
olurlar. Bunun bir hastalıkla ilgili olmadığını bilmek gerekir.
Hayvanın Gördüğü
iş (Hizmet): Bazı
dış hastalıklar hayvanların gördükleri işlerle ilgili olarak şekillenir.
Örneğin: Ekstremitelerin fleksor tendolarmm yangısı (tendinitis)
koşum ve çekim hayvanlarında, m. flex. dig.
prof. da; binek ve yarış atlarında m. flex. dig. supf., te olur.
Saçma ve diğer silahlardan
ileri gelen ateşli silah yaralarına av köpeklerinde
ve av hayvanlarında sık rastlanır.
Yarış ve konkur atlarında;
ekstremitelerde eksoztozlara, eklem ve synovial
kese hastalıklarına çok rastlanır.
Habitus
Bu bölümde, muayenesi
yapılan hayvanın dış görünümündeki tavırları,
varsa özel vaziyetleri, yüzündeki ifade ve vücut yapısı incelenir.
Tavır ve
Davranışlar: Topluluk
(sürü veya hayvan grubu) içinde bulunan bir hayvan, bu topluluktan ayrılıyorsa ve yalnız kalıyorsa, bu hal
hayvanın hasta olduğuna işarettir.
Tavır ve görünüş bir
hayvanın sıhhatinin bir dereceye kadar aynasıdır. Hayvan dış uyarımlara normal
şekilde ilgi gösterip cevap veriyorsa, böyle hayvana sıhhatli hayvan denir.
Hasta hayvanların tavır ve davranışları istirahat halinde, ayakta, yürürken ve
yattıkları zaman izlenir.
Hayvanın
dinlenme halindeyken, dış uyarılara karşı duyarlık derecesi normal mi?,
yoksa artmış mı?, bakılır. Eğer ilgili ve yanıt derecesi belli belirsiz şekilde
azalmış ve değişik şekilde reaksiyonlar gösteriyorsa, böyle hayvana durgun
veya duyusuz (apathic) denir.
Hayvan ayakta; fakat
çevresinden gelen bütün uyarılara karşı kayıtsız ise, böyle hayvana ses ve
hareketleri donmuş, durmuş çöküntü içindedir denir. Bu son iki hal özellikle
kurşunla oluşan subakut intoksikasyonlarda görülür. Bazı asetonemi olayları ile
tektırnaklılarda encephalon ve medulla spinalis'in
yangılarında da, hayvanlar yukarıdaki durgunluğa benzer bir durum
içindedirler.
Apati ve
depresyonun son dönemi komadır ki, bunda hayvanda bilinç kaybolmuştur
ve uyanma yeterli güçte değildir. Bunun tersi olan eksitasyon halleri çok
değişik fazlar gösterir. Duruş halinde hayvanın ürkek, endişeli bir hal alması
ve adımlarını atarken düzensiz bir şekilde hareket ettirmesi, önden
bakıldığında gözlerin normal görünüşte; fakat pupillaların genişlemiş olması, hayvanın başını biraz yukarı kaldırarak adeta çevreden
gelecek uyarıya hazır bir pozisyonda bulunması, bakarkörlüğe (amaurosis
bulbi'ye) işarettir.
Hayvanın bağırması,
inlemesi veya daima huzursuz bir şekilde yer değiştirmesi oldukça kuvvetli bir ağrı hissinin bulunduğuna belgedir.
Kuyruğun kalkık ve oldukça
sert şekilde dik tutulması; bacakların gergin düz bir çizgi şeklinde yere basması;
başın ve boynun gergin, palpebra tertianın gözün önünün büyük bir kısmını
kapatacak şekilde göz üzerine düşmesi; çiğneme ve yutma hareketlerinin yapılmaması,
hayvanda tetanoz (kazıklı humma) hastalığının
tipik dış görünümünü işaret eder.
Karnivorlarda vahşi
hareketlerin görülmesi, çoğu kere kuduz
hastalığında olduğu gibi serebral merkezlerdeki
eksitasyonları, ağır madenlerle (kurşun
gibi) intoksikasyonlan veya asetonemi olgularını
anımsatır.
Hastanın alacağı anormal
vaziyetler hastalığın ilerleme, gerileme durumu ile şiddetini bildirir.
Örneğin: Ekstremitelerin ağrılı hastalıklarında, hayvan o bacağı üzerine ağırlık
vermemek için bacağını anormal ve özel pozisyonlarda tutar.
Bir at, ayakta duruş
vaziyetinde, ağırlığını bir ayaktan diğerine sürekli aktarıyorsa, yan yana
bulunan bu ayaklarda arpalama (pododermatitis aceptica diffusa) veya bir
osteodystrofia fibrosa'nın başlangıç döneminin bulunduğu anlaşılır.
Dirseğin vücuttan uzak
tutulması (abduction) hali hayvanda göğüs bölgesinde
duyulan ağrı veya solunum güçlüğüne belgedir.
İki gözü de görmeyen
koyunlar genel olarak hareketsiz bir şekilde dururlar. Başları yukarıya kalkık
ve adeta herhangi bir anda atlamaya hazırmışlar gibi bir izlenim verirler.
Hayvanın Hareket
Halindeki Görünümü: Birçok
hastalıklarda hasta hayvan yürürken özel vaziyetler gösterir. Örneğin: Gerçek
serebellar ataksi (vücut ve bacak hareketlerinde görülen düzensizlik) bacak
hareketlerinin tümü üzerinde etkili olur. Normal adımlar arasında görülen düzen
tamamıyle bozulmuştur, bacaklar birbirine çarpıp dolaşarak hareket eder,
dolayısıyle her yöne doğru sallantılı bir yürüyüş şekli belirir.
Ekstremitelerin
dokularında şekillenen tendolarm yangısı (tendinitis), eklemlerin yangısı
(arthritis), kasların yangısı (myositis), periost'un ve tela ossea'nm
yangısında (osteoperiostitis ve ostitis) çoğu kez derecesi ve şekli değişik bir
topallık dikkati çeker.
Radial paralisisde, dirsek
eklemi aşağı düşmüş, bacak karpus ve topuk eklemlerinden az çok fleksiyon halinde,
sümbüğün uç ve önüyle yerde sürünerek ilerler.
Nervus fasialis'in
paralizisi hangi tarafta şekillenmişse, sağlam taraftaki kasların
kontraksiyonlarının etkisi altında, hastalıklı yöndeki dudağın ve yanağın
sağlam yöne doğru çekildiği ve asimetrinin şekillendiği dikkati çeker.
Yatmış vaziyetteki
hayvanın kalkmaya yetenekli bulunup bulunmadığının kontrolü yapılmalıdır.
Tektırnaklılar
eğer hasta değillerse, bütün gün ayakta dururlar. Yattıklarında
yan taraflarına, bacaklarını bükük olmamak üzere uzatırlar.
Ruminantlar ön ve arkabacakları bükük olarak
göğüs üzerine yatarlar. Karnivorlar ekstremiteleri bükük olmak üzere göğüs
karın ve biraz da yana doğru yatarlar.
Kanatlılar bacakları bükük
şekilde vertikal olarak göğüs ve karın üzerine çöker ve öylece yatarlar.
Kanatlılar, karnivorlar ve
tektırnaklılar seslenme ve dokunmalarla kolayca ayağa kalkarlar. Ruminantlar
zorlukla kaldırılabilirler. Bunun için en iyisi bir üvendre ile dokunmalar
yapmayla veya yüze su fışkırtmayla, köpek yardımıyla (havlatılarak)
kaldırılmaya çalışılır.
Columna vertebralisin
lumbal veya daha arka bölümünde kırık (fracture) bulunan bir hayvan, ön
bacakları üzerine kalkabilir; fakat arka bacaklar, sağrı ve bel kısmı yerde
sürünür (paraplegie). Gebe hayvanlar sakin bir yerde yatmaya isteklidirler.
Hayvanın Yüz
İfadesi ve Durumu: Batıcı
ağrılarla ilgili bir hastalığın veya yüksek ateşli hastalık içinde bulunan bir
hayvanın yüz ifadesinin durgun, gözlerinin yarı kapalı
hali hayvanın ızdırabını ifade eder.
Hayvanın Besi
Derecesi: Bilindiği gibi lenfatik
hayvanların kaba ve kitleli yapısına karşılık, yerli ve safkan hayvanların
daha ince ve narin yapıları vardır. Burada aşırı zayıflık (cachexia) ile narin
yapıyı karıştırmamalıdır.
Kaşektik hayvanlar
hareketlerinde dikkatsiz, isteksiz ve çevrelerine karşı ilgisizdirler. Böyle
hayvanlarda deri ve kıllar kuru olup birbirine karışmıştır.
Hayvanlarda besi derecesi iyi, orta ve fena olarak nitelendirilir. Bu
derecelerin hastalıkların birçoğunda oluş, seyir ve iyileşmesi bakımından
önemi vardır.
Hayvan türlerinin pek
çeşitli olması, hastalıkların tanısında veteriner hekimi birçok problemlerle
karşı karşıya getirir. Anatomik, fizyolojik ve patolojik değişimlerin hayvan
türleri arasında değişik formlar göstermesi de ayrı bir problem yaratır.
Hastalığın sağaltımı ve varsa bulaşıcı bir hastalığın daha çok yayılmasını önleyip, koruyucu (prophylactic)
önlemlerin alınabilmesi, doğru olarak konmuş olan tanıya bağlıdır. Bu nedenle
hastanın fiziki muayenesi, dikkatli bir sistem içinde, bilimsel ve pratik
esaslara uygun olarak yapılmalıdır.
Gerektiğinde yardımcı
muayene yöntemlerini de uygulayarak, elde edilen sonuçları hastanın özgeçmişi
ile karşılaştırıp kesin tanıya gidilebilir.
Özel muayene yöntemleri
gün geçtikçe daha çok hatasız ve modern işlemlere kavuşturulmaktadır. Bu
bakımdan hekimlik sanatı da hergün biraz daha kolaylaştırıcı, yardımcı
usullerle donanmaktadır. Bütün bu ilerlemelere karşılık veteriner hekim,
hastasını belli prensiplere uyarak muayeneye başlamalıdır; aksi halde yanlış
bir tanıdan dolayı başarısız bir sağaltım beklenmedik kötü bir sonuca erişir.
Örneğin: Sık bir respirasyon mutlaka solunum yollarının bir enfeksiyonunu
göstermez. Aksine ateşli bir hastalığın da dış görünümü olabilir.
Hastalıkların besin, su,
oksijen, yüksek ve düşük ısı, yüksek ve alçak basınç, elektrik, travmatik
etkiler, enfeksiyonlar ve endokrin bezlerinin salgılarmdaki dengesizlikler gibi
direkt ve indirekt birçok nedenleri vardır.
Oldukça sık tekrarlayarak,
değişik yönlerini özetlemeye çalıştığımız yukardaki problemler için sonuç
olarak veteriner hekim herşeyden önce hayvan anatomisi, fizyolojisi ve
patolojisi gibi temel bilgileri çok iyi bilmelidir.
GÖZLE YAPILAN MUAYENE
(Inspection)
Direkt İnspeksiyon:
Hastadan belli bir uzaklıkta durarak çıplak gözle
bakarak değişimlerin saptanmasıdır.
Endirekt İnspeksiyon:
Bazı sistem ve organların muayeneleri için özel
yapılmış otoskop, arthroskop, oftalmoskop gibi aletler kullanılarak yapılan
muayenedir.
İnspeksiyon, gün
ışığında ya da yapay ışıkta (elektrik ışığı) yapılır.
Hasta ahırından dışarıya çıkarılamıyorsa, hayvanın bulunduğu yerin kapısı
açılır. Muayenenin gün ışığında yapılması sağlanır. Hekim hastanın muayene
edeceği bölgesine bakmadan önce, hastasını her yönden gözden geçirir. Genel
durumunu saptar. Huysuz olan büyük hayvanlarda çifte, ısırma, boynuz darbesi
gibi hayvanın savunma reaksiyonlarından korunmak için hekimin yeterince uzakta
durması uygun olur.
Hasta hayvanın, görünüşü düzgün müdür, tımarı yeni mi yapılmıştır
diye, tipine ve genel görünümüne bakılır. Derisi üzerinde kılları dökülmüş, kirle, kanla, çamur veya gübre ile bulaşık
bölgelerin olup olmadığı gözlenir. Sonra tırnak ve bacaklar gözden
geçirilir. Karın altında çamur ve benzeri pisliklerin bulunması hayvanın henüz
işten döndüğünü tanımlar. Yemliği dolu mu, önüne konan yemi yemiş mi diye bakılır. Hasta gevişen hayvan ise gevişme haline, köpek ve atlarda çiğneme durumuna dikkat edilir. Sonra hayvanın tüm olarak ifadesine ve davranışlarına bakılır. Bir
hastalıktan dolayı sarsılmış ise, gözleri yarı kapalı,
uyuşuk bir şekilde sakin ve çevresiyle ilgisiz
bir görünüştedir.
Hayvanın vücudunda terlemenin bulunup bulunmadığına bakmak gerekir. Bu
hal sancı veya ağrı hissini tanımlayan değişimlerdir. Duruş halinde vücut
ağırlığını bütün bacaklara normal şekilde verip vermediği, özel duruş hallerinin bulunup bulunmadığı kontrol edilir.
Sık ve uzun tüylü olan
karnivorlarda, özellikle köpeklerde derinin çok dikkatli inspeksiyonu gerekir.
Burada baştan başlanarak
burun delikleri, ağız, dudaklar, dişler, dil, boğaz, gözler, kulaklar,
bacaklar, ayaklar, tırnaklar ve diğer doğal delikler, kuyruk ile derinin durumu
hakkında genel bir inspeksiyon yapılır.
Veteriner hekime muayene
için getirilen hasta bütün muayenelerden önce, hekim tarafından genel bir inspeksiyona tabi
tutulmalıdır. Bu, tanı için hekime ipuçları verir ve çoğu kere gözden kaçması
olası bazı anormal görünümler saptanmış olur.
Yargıya ilgili bilimsel
olaylarda, inspeksiyondaki görünümlerin dikkatli bir şekilde saptanarak not
edilmesi yerinde olur.
İnspeksiyonla muayenede,
hasta hayvanın bazı görünümleri vardır ki, hastalığın tanısını koyduracak
niteliktedir. Örneğin: Achill tendosunun kopmasında
articulus tarsi'nin plantar yönde yere değecek şekilde çökmesi;
lumbo-sacral verte-bra'larda dış etkilerle şekillenen kanamalar, ezilmeler,
çatlak, çıkık, kırık gibi olgularda vücudun arka kısmının felci görülür.
Hayvanlarda bakar körlük varsa gözlerde
pupilla'lar genişlemiştir, hayvan ürkek bir şekilde adımlarını yüksek ve
düzensiz olarak atar. Önünde bulunan engelleri görmediğinden onlara çarpar.
Yukarıda kaydettiğimiz bu gibi görünümler hastalığın tanısını koyduracak
niteliktedir.
Bazı hastalıklar
lokal değişimlerle tanınırlar. Örneğin:
Ekstremitelerdeki kırıkta, kemiğin distal kısmı çok
defa pandül gibi her tarafa doğru hareket eder durumdadır. Böyle bir
olayda o bölgede bir şişkinlik görülür. Ekstremite kemiklerinin birçok yangısel
olgularında çıkıntılar halinde, sert kemik kıvamında şişkinlikler görülür. Göz
conjunctivasının irinli
yangısında (conjunctivitis purulenta), gözden irinli bir akıntının
geldiği görülür. Bu gibi değişimlere de lokal değişim
denir.
Hekim bir bölgedeki
değişimleri inspeksiyonla muayene
ederken daima karşıt yani simetrik bölge ile kıyaslama yapmalıdır;
böylece bulgusunu doğru olarak değerlendirebilir.
İnspeksiyonla yapılacak
muayenede, veteriner hekim aşağıdaki prensiplere uyarak hareket etmelidir.
Hastalığın Bulunduğu Bölge
(Regio):
Topografik anatomiden
hatırlanacağı gibi, hastalığın bölgesinin saptanması tıbbi ve bilimsel yönden
gerekli olduğu gibi, ayrıca bu bölgenin bilinmesi, bazı hastalıkların tanısının
yapılmasında önderlik eder.
Örneğin: Atlarda dirsek (olecranon)
üzerinde görülen sınırlı yumuşak şişkinlikler bursa mucosa olecrani'nin
yangısını (bursitis olecrani), regio interscapularis (cidago)'deki şişkinlikler
çoğu kez burada oluşabilen apse, flegmon, hematom ve cidago fistülü ya da
bursitis interscapular-is'i, regio umblicalis'teki yumuşak ve reddedilebilen
şişkinlikler göbek fitkini (hernia umblicalis); sığırlarda boğaz, çene
altı ve regio parotidea'da görülen sınırlı, yumuşak ve sert şişkinlikler soğuk
apseleri, daha çok yaşlı köpeklerde regio analis'te şekillenen torbamsı içi boş
şişkinlikler, hernia perinealis veya rectum'un diverticulum'larını akla
getirir.
Hastalıkların yerini saptarken, topografik anatomi
bölgeleri kullanılır (Şekil 36). Bunun için iç (medial)
veya dış (lateral); yukarı (proximal) veya aşağı (distal);
başa doğru (cranial), kuyruğa doğru (caudal); hayvanın
sırtına doğru (dorsal) veya karın tarafında doğru (ventral); ekstremitelerde
ise, önlerde dorsal ve volar; arkalarda dorsal ve plantar deyimlerini
kullanırız. Görülen samptomların da kaydedilmeleri şarttır.
Hastalığın
şekillendiği doku deformasyonunun boyutları: Birçok
şişkinliklerin, yara ve diğer şirurjikal hastalıkların şekil ve boyutları
genellikle pratikte çok kullanılan bazı cisimlere benzetilerek tanımlanır.
Yangıya ait olgularda ise, hastalığın uzunluk, genişlik ve derinliğinin,
çapının, çevresinin, ölçü birimleri ile dikkatli olarak ölçülüp kaydedilmesi
gerekir.
Görülen
Lezyonun Biçimi: Yaraların, çeşitli şekil ve derecedeki
şişkinliklerin biçimleri, düzgün veya düzgün olmayabilir; üç köşeli, yuvarlak
veya oval olabilir, çok köşeli bir cisme benzetilebilir.
Görülen
Lezyonun Rengi: Birçok şirurjikal olgularda renklerde
değişiklik olur. Bir lezyonun rengi ifade edilirken sadece açık veya koyu
demekle yetinilmemelidir. Bunun sarı, yeşil, siyah, kırmızı gibi hangi renk
olduğu söylenmelidir. Genel olarak mukoza yangılarında renk, pembe ile kırmızı
arasında bir nüans gösterir. Tendo ve kartilagolarm nekrozlarında ölen doku
açık yeşil bir hal alır.
Renk,
o bölgede kullanılan ilacın türü hakkında hekime fikir verebilir. Örneğin: Bir
yaranın çevresi kahverengi ise, teint. d'iode veya benzeri bir ilaç olduğunu,
sarı renk rivanol, mor renk ise potasyum permanganat kullanıldığını
belirleyebilir.
Hastalıklı Bölgenin Yüzeydeki Görünümleri: Birçok
dış hastalıklarda (yara, ulkus, sikatriks vb.) bunların üzerini örten derinin
durumu inspeksiyonla gözlenir. Deri kuru veya nemli, kanla, kepekle veya
kabukla kaplı, irinle bulaşık olabilir.
Genel olarak sağlıklı bölgelerde yüzey canlı,
sıcak, kıllar parlak ve düzenlidir. Muayene edilen bölgede, kıllar traş edilmiş
ve yara izine benzer bir iz görülürse, burada bir operasyon yapıldığı
anlaşılır. Vücudun terlemesi (hyperhydrosis), genel
terleme (total hyperhydrosis) ya
da partial terleme (partial hyperhydrosis) şeklinde
olabilir. Columna
vertebralis'in kırıklarında ve med. spinalis hastalıklarında
kuşak tarzında bir terleme görülür. Sinüsler bölgesinde bir yara izi varsa,
hayvana daha önce bir trepanasyonun (trepanation; özel aletle sinüs'lerin
açılması), trachea üzerinde bir sikatriks izi varsa, hayvana evvelce bir tracheotominin
[tracheotomy; trachea'nm özel aletle delinip
açılması); sulcus jugularis üzerinde bir sikatriks izi varsa hayvana önceden
bir özofagotominin [oeso-phagotomie; oesophaus'un
boyun bölgesinde açılması operasyonu) yapıldığı düşünülebilir. Fleksor
tendolarm üzerinde birbirine paralel çizgiler halinde veya noktalar şeklinde
bulunan sikatriksler ise, bu bölgenin kronik tendinitisten dolayı dağlandığına
işarettir.
ELLE
YAPILAN MUAYENE
(Palpation)
Dışhastalıklarının tanısında en önemli muayene
yöntemlerinden biri de palpasyondur. Palpasyon, elle
veya parmakla muayenesi istenen bölgeye dokunularak yapılır. Çoğu kez
bir elle, bazen de iki elle muayene uygulanır. Yukarıda bildirildiği gibi
uygulanan palpasyona Direkt Palpasyon denir. Bir de bazı organ ve dokuların sonda ve tırnak muayene pensi gibi aletlerle palpasyonu
vardır ki, buna da Endirekt
Palpasyon denir.
Palpasyonla
yapılan muayenede değişimlerin aşağıdaki özellikleri incelenir.
Bölgenin Sıcaklığı: Normal
fizyolojik fonksiyonlar içinde bulunan bir organizmanın bütün bölgelerinde
belirli bir ısı düzeyi vardır. Bu düzey bölgenin istirahat, çalışma, güneşte
kalma veya soğukta bulunma koşullarına göre geçici olmak üzere az çok
değişimler gösterir. Normal ısı düzeyindeki azalma veya çoğalmalar, birçok
hastalıkların dış görünümü olarak dikkate alınırlar.
Herhangi bir bölgenin ısısı, o bölge üzerine
palpasyon yapılarak anlaşılır. Bu muayeneyi yaparken bölgenin
ısısının artıp azaldığını doğru bir şekilde anlayabilmek için hekim, karşıt (simetrik) bölgenin de
ısısını kontrol etmeli ve ona göre karar vermelidir.
Deri yangılarında (dermatitis) ve deri altındaki
dokuların yeni lezyonlarmda genel olarak o bölgenin ısısı artar. Tersine
bölgede ısı normalin altında veya tamamen soğuk bir durumda olabilir. Örneğin:
Yerel anemide, felçlerde (paralysis) ve lokal donmalarda (congelatio
partialis) olduğu
gibi.
Bölgenin Duyarlık Hali: Hayvanın
hastalıklı bölgesinde ağrının bulunup bulunmadığını
anlamak için, o bölgeye parmakla hafif basınçlar yapılır. Hayvan duymuş
olduğu ağrıyı söyleyemez; fakat bunu çeşitli reaksiyonlarla (bağırma, sakınma
gibi) ifade eder. Felçlerde olduğu gibi birçok olguda duyarlık
hissi azalmış olabilir. Keza hayvana lokal veya genel anestezi yapılmış
ise, ilacın etkisi geçinceye kadar palpasyonda herhangi bir reaksiyon
görülmez.
Lokal olarak yerleşen yangı olgularında,
perifer sinirler üzerine yapılacak kompressiyonda ağrı hissi daha belirgin bir
şekilde göze çarpar. Kemik periostunun
yangısı (periostitis)
ve kemik çatlaklarında (fissure), parmaklarla bu bölgelere
değişik yönlerde palpasyon yapıldığında, duyulan ağrıdan dolayı hayvan ayağını
çeker. Bazen de aşırı duyarlı hayvanlar, hiçbir hastalık bulunmamasına karşın,
palpasyonda yanıltıcı reaksiyonlar gösterebilirler. Bu nedenle muayene eden
veteriner hekimin, yanlış tanıya gitmemesi için hayvanın mizacı hakkında bilgi
sahibi olması gerekir.
Eklem yangılarında (arthritis) bunların elle
fleksiyon, ekstensiyon, abduksiyon, adduksiyon ve rotasyon gibi pasif hareketlerine
başvurulur. Muayene edilen eklemde bir yangı varsa, hayvan
bu hareketler sırasında duyduğu ağrıdan dolayı ayağını çeker. Fleksor tendolarm
akut yangılarında (tendinitis),
ayak bir elle nallama vaziyetinde kaldırılır, diğer
parmaklarla incik bölgesindeki tendolar üzerine palpasyon
ve hafif basınçlar yapılırsa, hayvan ağrı hissinden dolayı ayağını çeker.
Lezyonun
Kıvamının (Consistance) Muayenesi:
Yüzlek olarak yerleşen değişimlerin, parmak basılarak
kıvamları hakkında bilgi edinmek kolaydır. Hastalık derinde yerleşmişse, bu
özelliğin saptanması güç ve hatta çoğu kez olanaksızdır.
Şirurjide
biz bu kıvamları palpasyonla anlayabiliriz.
Sulu Kıvam: Bu
şekil kıvamda şişkinlik üzerine parmaklarla az çok basınç yapıldığında, serbest
kısımların kabardığı ve el altında yumuşak sulu bir kitlenin bulunduğu; ya da
iki elin baş ve işaret parmakları ile şişkinlik üzerine palpasyon
yapıldığında, basınç yapan parmakların etkisiyle diğer parmaklar altında gerginliğin
arttığı kolayca anlaşılır (fluctuation).
Fluktüasyonlu
kıvam, dış hastalıklarda çeperi ince, yüzeysel olarak
şekillenen olgunlaşmış apselerde, yeni şekillenmiş hematomlarda, içi sıvı dolu
kistik oluşumlarda, bütün sinovyal keselerin seröz yangılarında, derialtı
bağdokusu aralıklarında şekillenen kan serumu kolleksiyonlarmda (collectio-sero-sanguin)
bulunur.
Hamur Kıvamı: Bazı
şişkinlikler vardır ki, elle yoklandığında ve basınç yapıldığında parmakların izi kalır ve bu
izler bir süre sonra kaybolur; bu kıvam, derialtı bağdoku aralıklarında
şekillenen ödemlerde, hematomların eskimiş
olanlarında (kronik) görülür. Buna hamur
kıvamı denir.
Katı Esnek Kıvam: Tümörlerin
büyük bir kısmında, çeperi kalın soğuk apselerde
görülür. Kıvam ne yumuşak ve ne de taş gibi serttir. İçi dolu kauçuk bir
top gibidir.
Sert Kıvam: Kemik
kırıklarını izleyerek oluşan iyileşme (callus) olaylarında,
ekstremite kemiklerinin distal kısımlarında oluşan ekzostoz
(periostitis ossificans) larda
kıvam katı, taş veya kemik gibi serttir. Bu türlü kıvama katı veya sert kıvam
denir.
Palpasyonda
saptanabilen önemli özelliklerden biri de çıtırtı (crepitation) dır.
Bu özellik kemik kırıklarında, deri altında hava veya
gazların toplanmasıyla oluşan derialtı amfizemlerinde (emphysema),
eskimiş hematomlarda bulunur.
Kırıklarda
bir elle kırık kemiğin üst, diğer elle de alt ucundan tutarak çeşitli yönlere
doğru ılımlı pasif hareketler yaptırıldığında, kırık yüzlerdeki çıkıntılı
uçların birbirine sürtünmeleri sonu bir çıtırtı duyulur. Derialtı amfizeminde
ise, elle hava veya gaz toplanan şişkinlik üzerine basınç yapıldığında çıtırtılar
el altında kayıyor gibi bir his verir. Hematomda, parmaklarla şişkinlik üzerine
yapılan basınçta hamur kıvamı ile birlikte pıhtılaşan kan kitlesinin
ezilmesinden ileri gelen sağır bir krepitasyon duyulur.
Kırıkların
tanısında patognomonik semptomlardan olan
anormal oynaklık: Bir elle kırığın üst, diğer elle alt tarafından tutulup sağa
sola hafifçe haraketler yapılırsa, alt kısmın genel olarak her yöne doğru
hareket ettiği görülür. Bu hareketlere anormal
oynaklık denir.
Penis,
kuyruk ve kulak gibi bazı organları innerve eden sinirlerin felçlerinde, bu
organlar duyarsızdır. Hayvanın hareketleri sırasında istem dışı sallanır ve
sarkarlar. Bütün bu olaylarda hastalıklı doku ve organlarda bir hareket
fazlalığı söz konusudur. Oysa bazı hastalıklarda örneğin: Eskimiş, şekli
bozulmuş deforme eklem yangılarında (osteoarthritis chronica deformans);
tendolarm ilerlemiş eski yangısel olaylarına bağlı olarak şekillenen tendogen
kasılmalarda (contracture), hareketler
normale oranla çok azalmıştır veya tamamen kalkmıştır.
Basınçla
Küçülme (Compressibility):
Özellikle fıtıkların tanısında nemlidir. Şişkinlik üzerine
yapılan basınçla fıtıklaşan organların karın içerisine itilmeleri olasıdır. Bu
durum şişkinliğin küçülmesi veya kaybolmasıyla anlaşılır. Basınç kaldırılınca
şişkinlik tekrar eski halini alır. Fıtıklaşan organlar
basınçla red edilebilir (compressibility) ve basınç kalktığında tekrar oluşurlar (reponibility).
Bu özellikler fıtkın tanısında önemlidir.
Pulzasyon
(Pulsation) - Nabız:
Özellikle ekstremitelerde metacarpus, metatarsus, phalanxlar bölgesinde
tırnağın canlı dokularında şekillenen akut yangılarda, a. digitalis volaris'lerden alınan
nabız tanı yönünden önemlidir. Yangılarda pulzasyon kuvvetlenmiş ve artmıştır.
Buna karşılık a. hypogastrica ve a. iliaca externa'nm tıkanmasında (thrombose) hayvan koşturulduktan
sonra pulzasyon azalır veya hiç duyulmaz.
Görülen
Lezyonun Deri ve Derialtı Dokusuyla İlgisi: Elle
lezyonun üzerindeki deri yoklandığında eğer deri
hareket ediyorsa, hastalık deri altındaki dokulardadır; etmiyorsa derinin de
yangıya katıldığı anlaşılır. Bazı hallerde hastalıktaki gelişme sonucu
deri çok gergin olduğundan bu türlü muayene kesin bir sonuç vermeyebilir.
Palpasyonla,
muayene yöntemi, yalnız yüzeysel olan lezyonların
saptanmasında değil; küçük hayvanların (kanatlı, kedi, köpek, buzağı, oğlak,
tay, kuzu, koyun ve keçi) birçok iç organların bazı
bozukluklarının (tümör,
coprostase) saptanmasında da önemli rol oynar.
Şurası gerçektir ki,
veteriner hekimlikte hastalıkların tanısı çoğu kez kolay olmaz. Mide ve
barsaklarda bulunan şirurjikal lezyonlar bazen fark edilemezler. Bu güçlük
hayvanların duyduklarını açıklayamamalarından ileri gelir. Buna karşılık veteriner hekimlikte hastalar insan hekimliğinde olduğu gibi
yanıltıcı ve şaşırtıcı direkt yanıtlar da vermezler. Veteriner hekim
çoğunlukla olgular karşısında kendi gözlem yeteneğine dayanarak tanıyı koyar.
Birçok
hastalıklar vardır ki, bunların değişmez dış görünümleri tanıyı kolaylaştırır.
Pratik yönden köpek, kedi veya yeni doğmuş bir yavrunun çeşitli bölgelerine
veteriner hekim parmaklarıyla erişebilir. Bu bakımdan gözle görülemeyen pek
çok bozukluklar hekimlikte palpasyonla anlaşılır. "İyi
bir veteriner hekim parmaklarıyla çok iyi görebilir" deyimi
hekimliğimizde ilke olarak benimsenmiştir.
Veteriner hekim hastasını muayene
ederken, inspeksiyon yapmadan palpasyona geçmemelidir.
Bu ilke dışında kalan bazı olgular da vardır.
SONDALARLA YAPILAN MUAYENE
Sondalama
yaraların, fistüllerin ve boşlukların kontrolunda başvurulan bir muayene
şeklidir. Bugün şirurjide kullanılan sondalar çok çeşitli çap ve uzunlukta
olup, paslanmaz çelik, kalay, kauçuk, gümüş v.b. den yapılan oluklu veya oluksuz
silindirik, ucu küt araçlardır. Bu sondalar sayesinde yukarda adı geçen boşlukların içi, kanallarının seyri, derinliği, hangi
dokulara kadar ilerlediği, dip taraflarında yabancı bir cismin, kırık kemik
parçasının bulunup bulunmadığı hakkında bilgi edinilir (Şekil 37-A, B).
Aslında
sondalama da palpasyonun bir çeşididir. "Fröhner, en iyi sonda parmaktır" demiştir.
Parmakla muayenesi mümkün olan lezyonlarda muayene parmakla yapılır. Diğer
hallerde sonda denilen araçlara başvurulur.
Sondalamaya
başlarken, veteriner hekim basit fakat önemli olan şu işlemleri yapmak
zorundadır. Sondalanacak delik veya boşluğun
çevresindeki kıllar kesilir. Delik iyice açığa çıkarılır. Povidon iyodin
ve alkol sürülerek dezenfekte edilir. İçeriye
sokulacak parmak veya sonda aseptik mikropsuz hale getirildikten sonra, bölgenin
anatomik durumu da dikkate alınarak içeriye sokulur.
Dokuların
yıkımlanmasma ve yeni enfeksiyonlara neden olmamak için sondalama yapılırken dokuların zorlanıp delinmemeleri (perforation) gerekir.
Sondalamada
endikasyon, yani sondalama yapılabilen durumlar: Fistüller cidago, funic. spermaticus, cartílago ungu-lae,
corium coronarium, sternum fistülleri), derin ve kanalize olmuş doku yıkımlanmasıyla birlikte
olan yaralardır.
Böylece
lezyonlarm derinliği, kanalların seyri, hangi
dokulara kadar indiği, diplerinde bir yabancı
cismin bulunup bulunmadığı anlaşılır.
Sondalama
sırasınla fistül veya yaraların tabanlarında bir yabancı cisim (mermi, taş,
kemik parçası) varsa, sondanın ucu sert cisme çarpar ve ucu parça az çok
hareketlidir. Kendine özgü tık
bir ses verir. Dip tarafı yumuşak doku ile kaplı
olan fistüllerde ses öncekilerde olduğu gibi çıkmaz.
Evcil
hayvanlarda uriner sistemin bazı hastalıklarında (urethra
veya vessica urinarianm taşlarında), bu yolun herhangi bir
nedenle tıkanmasında, tıkanan yerin saptanması ve tıkayan cismin niteliği
hakkında bilgi edinmek gerektiğinde idrar alıp muayeneye sevk etmek için yine
sondalama yönteminden yararlanılır.
Bilindiği
gibi erkek köpeklerde urethra'nm içinde bulunduğu ventralde bir kanalla
donatılmış os penis vardır. Bunlarda küçük çaplı bir sonda veya katater
kullanılır. Bazen kedi ve köpek yavrularında, küçük yapılı köpeklerde, urethra
kanalı çok dar olduğundan en küçük çaptaki katater (catalher-eğilebilme
özelliği bulunan sonda) veya sondalarla urethra'ya
girilemez.
Bu
sondaların numaraları 0.5 ten 12 ye kadardır. Köpek ve kediler için olguların
çoğunda 0.5 ile 5 numaralı kataterler amaca uygundur. Kediler için en iyisi
Henry Gray tarafından yapılmış olan sondalardır. İdrar yolunda bir kalkül (idrar
yolu taşı) varsa, sondalama bunun saptanması yönünden özel
bir değer taşır. Bu taş elle hissedilemezse orificium urethra externa'dan
sokulan madeni sonda sert cisme çarpınca açık ve belirgin bir ses verir.
İdrar
kesesinde birikmiş idrarı boşaltmak veya laboratuvar muayenesi için bir miktar
idrar almak gerektiğinde metal sonda veya kataterlerden yararlanılır. Dişi ve
iri yapılı köpeklerde hayvan ayakta iken sondanın uygulanması daha kolaydır.
Küçük ırklarda el hareketlerini kolaylaştırmak için hayvan dorsal pozisyonda
tutulmaldır. Bir spekulum ile vulva dudakları açıldıktan sonra orificium urethra"vı
görmek, sonra sonda veya katateri uygulamak gerekir.
Dişilerde
daha çok metal veya kauçuk sondalar kullanılır. Bu sondalar sokulurken
başparmağın ucu sondanın girişine öncülük eder. Urethra'nm deliği vaginanın
tabanındadır. Sonda dikkatli ve yavaş bir itme hareketiyle biraz aşağı ve ileri
doğru, vesica urinaria'ya sokulur.
Erkek
hayvanlar sırtüstü veya yan pozisyonda masaya yatırılır. Operatör veya hekim
bir eliyle penisi tutar, diğer eliyle de sondayı kullanmak üzere serbest kalır.
Penis
kılıfından çekilirken, aynı anda praeputium, penisin dibine doğru itilir. Sonra
sonda urethra'ya yavaşça sokulur. Hafif ileri hareketlerle kolayca yol alıp
vesica urinaria'ya girer. Eğer idrar kesesinde bir miktar idrar varsa sondanın
dış ucundan idrar ya sürekli akıntı ya da damlalar halinde gelerek kendini
belli eder.
Bazen
sonda arcus ischiadicus'a vardığında bir dirençle karşılaşır ve ilerleyemez;
fakat bu direnç çok sürmez hafif burguvari ve itme hareketiyle sonda büklümü
geçer. Burada kullanılan sondaların (katater) bükülebilir olması
gerekir. Sonra kataterin mandereni çıkarılır ve istenen miktarda idrar alınır.
Bu işlemde dikkat edilmesi
gereken nokta; kullanılan kataterin sterilize edilmiş olmasıdır; ayrıca
kataterin urethra'ya sokulmadan önce vazelin borike
veya vazelin gibi kayganlaştırıcı bir madde ile sıvanması unutulmamalıdır.
Kataterize
edilecek hayvanın inguinal veya perineal bölgesinin
önceden antiseptik solüsyonla silinmesi gerekir. Kauçuk sonda, lastik
sonda ve kataterlerin sterilizasyonu zordur. Kaynatma ve yüksek kuru ısıda
sterilizasyon bu gibi araçların yapısını bozar. Bu gibi sondalar uygun boydaki
ve içi formaldehit solüsyonu ile dolu cam silindirlerde saklanmalıdır.
Sığır,
manda, koyun ve keçi gibi gevişen hayvanlarda genel
olarak idrar yolu taşları, penisin fleksurasının büklümü üzerinde yerleşir.
Bu taşlar bazen dıştan inspeksiyonla bir kabarıklık şeklinde ve üst taraftaki
urethra kanalının dolgun ve gerginliği ile tanınırlar. Olguların büyük bir bölümünde
de tanı amacıyla sondanın kullanılması gerekir.
Erkek sığır ve atlar yatırılır.
Glans penis praeputium'dan dışarı çıkarılır, bir serviyetle tutulur. Bu işlem
olguların bir bölümünde olanaksızdır. Böyle olaylarda hayvana işlemden önce
birkaç ml rölaksan bir ilacın verilmesi, örneğin: Atlara
1 ml/100 kg; sığırlara 2 ml/100 kg Combelen, Rompun (0,5 ml/100 kg) uygun olur.
İlacın
verilişinden on dakika sonra penis kendiliğinden dışarı sarkar. Koyun, keçi ve
dana gibi küçük süjelerde penisin flexurasi bir yardımcının anus bölgesinde
deriyi yukarı doğru çekmesiyle düzeltilebilir.
Diğer
büyük hayvanlarda (boğa, manda) bu mümkün olmaz. O zaman bunlarda geçici
olarak urethra açılır (Urethrotomy). Sonda buradan sokularak muayene
edilir.
Gerek
inek ve gerekse kısraklarda urethranın ve vesica urinarianın tanı yönünden
sondalanması, hayvanlar ayakta gerekli önlemler alındıktan sonra uygulanır.
Dişi ruminantlarda, özellikle sığırlarda vaginanın giridinde ve tabanında olan
urethra'nm orificumu önünde tersine çevrili kubbeleşmiş bir conjunctiva dürümü
vardır ki, sondanın girmesine engel olur; işte bu dürümü geçmeyi unutmamalıdır.
Sonda uygulanmayacak olgular:
Beden boşlukları (cavum abdominis ve cavum thoracis), eklem ve sinovial
keseler, craniumun yaraları ile ateşli silahlardan ileri gelen taze ve
mikropsuz (aseptik) yaralar kural olarak sondalanmamalıdır.
Veteriner
hekim, tanı ve sağaltım yönünden gerek görürse çok ciddi şekilde asepsi ve
antisepsi kurallarına uymak suretiyle ve son derece dikkatli olarak bu gibi yerlerde
sonda uygulayabilir.
Eklemlerin, tendovagina ve diğer sinovial
keselerin eskimiş enfekte yara ve fistüllerinde sondalama ile hem kesin tanı
konmuş ve hem de sağaltım için gerekli yol bulunmuş olur.
PERKÜSYON
(Percution)
Perküsyon,
bazı dış hastalıkların tanısında önemli ip uçları verir. Sinüs maxillaris ve frontalis'lerin irinli yangısında,
(sinusitis purulenta) sinüsler üzerinde perküsyon yapıldığında sinüs irinli ve
yangısel ürünlerle dolu olduğundan, sağır bir ses
işitilir. Normalde içeride hava bulunduğundan perküsyondan çıkacak ses açık
bir sestir.
Fıtıklarda,
fıtık kesesi içinde barsak varsa, az çok gaz bulunacağından davul sesi; omentum gibi
yumuşak yapıda bir organ bulunduğunda sağır bir ses duyulur. Tektırnaklılarda
saccus aerophorusun hava ile dolmasında (hava keselerinin meteorismusu) yine
regio parotidea üzerinde yapılacak perküs-yonda davul sesi işitilir.
Ayak
hastalıkları yönünden, perküsyon önemli bir özellik taşır. Tırnakta (capsula
ungulae) çeşitli nedenlere bağlı olarak oluşan hastalıklarda artan duyarlık
ancak bu organın perküsyon ve basıncı ile anlaşılır.
KOKU ALMA İLE MUAYENE
Dış hastalıkların klinik tanısında fazla bir önem taşımaz.
Ağız boşluğunda şekillenen birçok hastalıklarda, örneğin: Diş çürükleri
(caries), dişeti yangıları (gingivitis) ve burun boşluğundaki conchaların
nekrozunda, dilin yanıklarında, çeşitli enfekte odaklardan nefesle çıkan hava
fena kokuludur.
Sinüslerin
irinli yangısında (sinusitis purulenta) burundan akan
irinin kokusu fenadır; Oysa hava keselerinin yangısında ise bu akıntı
çoğu kez kokusuzdur. Doku ve organların enfekte olmuş kokuşuk [putrid]
yaraları, gangren odakları yine fena kokuludur.
Bazı ilaçlar da özel koku yayarlar. Bu sayede herhangi bir hastalıkta
kullanılan bu tür ilaçları anlamak kolay olur. Örneğin: İodoform, kreolin,
kafur gibi ilaçların kendilerine özgü kokuları vardır.
ÖLÇME İLE MUAYENE
(Mensuration)
Daha
çok bilimsel çalışma açısından önemli ve gerekli olan bu muayene yöntemi,
hastalıkların gidiş ve sonunu, yani prognozunu belirlemesi bakımından hekime
yardım eder.
DİNLEME İLE MUAYENE
(Auscultation)
Kulak
aracılığı ile organların dinlenerek yapılan muayenesidir. Dinleme iki şekilde
yapılmaktadır. Bunlardan birincisi
doğrudan doğruya kulakla dinleme; ikincisi ise, bir araç yardımı ile dinlemedir.
DIŞ
HASTALIKLARIN DİAGNOZUNDA KULLANILAN ÇEŞİTLİ LABORATUVAR MUAYENELERİ
Birçok
dış hastalıkların tanısında, hekimin doğru bir yargıya varması veya hastayı
operasyona hazırlaması için, bazı belli labratuvar muayenelerini yapması
gerekir. Bunların başlıcaları:
Mikrobiyolojik
Muayene: Mikroorganizmaların neden olduğu hastalıklarda (enfekte
yara, fistül, apse, arthritis
purulenta, actinomycosis, botryomycosis v.b.) hastalığı
yapan etkenin saptanması gerekir.
Patolojik
Muayene: Daha çok urların histopatolojik yapısını anlamak için
yapılır. Bu muayene ile tümörlerin papillom, fibrom, lipom, myom, osteom,
chondrom, endothelium
gibi iyi veya carcinom, sarkom gibi kötü huylu olup
olmadıklarını anlamak mümkün olur. Bu sonuç ise, hastalıkta izlenecek sağaltım
yolunu hekime açıklar.
Kötü
huylu ve vücudun başka yerlerine yayılmış tümörlerde, operasyon çoğu kez
başarısız kalır. Bu gibi muayenelerin yapılabilmesi için veteriner hekim
muayene edip bulduğu patolojik doku üremelerinden, histopatolojik muayeneler
için özel veya basit araçlarla biyopsi maddesi alır ve patoloji laboratuvarına
gönderir.
Fizyolojik
ve Biyoşimik Muayeneler:
Kan tablosu (kanın şekilli
elementlerinin sayısı), kanın pıhtılaşma (coagulation) hızı, sedimentasyon (sédimentation) hızı, kanda şeker, üre,
kolesterol miktarlarının saptanması, birçok hastalıkların tanısı, gidişi ve
sonuçları ile sağaltımı için önemlidir.
Sedimentasyon Hızı: Çoğunlukla
akut enfeksiyonlarda, fena huylu urlarda, akut seyirli romatizmada ve irinli
odakların bulunduğu bazı olgularda (septik flegmon, septik
yara komplikasyonları) artar.
Kanda Şeker: Dış
hastalıkların tanısı yönünden iyileşmeyen yaralarda hastanın diabetli olup
olmadığının araştırılması uygun olur. Genel anestezilerde, hayvanın soğuktan
etkilendiği hallerde ve bazı ilaçların (morfin, epinefrin,
efedrin, korti-son ve türevleri gibi) enjeksiyonlarından sonra,
kanda geçici olarak şeker düzeyinde bir yükselme görülebilir.
Şeker
düzeyinin normalin altına düşmesi ise, organizmada şeker harcamasını
düzenleyen insulinin düzensizliklerinde görülür.
Kanda Üre: Nitrojen
miktarı, daha çok böbrek hastalıklarına bağlı olarak çoğalır. Bu gibi
hastalarda sirurjikal bir işlem için anestezi yapılacak ve bunun için barbitürik
asit türevleri gibi böbrek paranşim dokusu için toksik preparatlar (nembutal,
penthotal v.b.) kullanılacaksa bunların büyük bir bölümü
idrarla dışarı atıldığından bunun yapılmasının intoksikasyonlara ve
dolayısiyle hastanın ölümüne neden olabileceği unutulmamalıdır.
Kandaki Kalsiyum ve Fosfor Düzeyi: Bu
iki faktör organizmaya dışardan mutlaka alınması gerekli mineral maddelerdir.
Kanın pıhtılaşması, kemik ve dişlerin oluşumu, kalbin ritmik atımları, kas ve
sinirlerin uyarılması (neuro-musculaire exitablite), süt sekresyonu ve
dokularla zarların geçirgenliği (perméabilité) bu iki maddenin
düzeylerindeki dengeye bağlılıdır.
Henüz
genç ve gelişmesini tamamlamamış olan hayvanlarda, raşitizm denen kemik
sistemi hastalığı ile olgun hayvanlarda görülen osteomalasi(kemiklerin
yumuşayarak poröz bir hal alması) yine bu iki faktör arasındaki
düzey dengesizliklerinden doğmaktadır. Bu dengeyi sağlayan esas faktör de
"D" vitaminidir.
Doğumlardan
sonra ineklerde görülen hipokalsemiye bağlı tetani (kasların
devamlı kontraksiyonu), total
felç (general paralysis) ve arka kısmın felci (paraplegia) kandaki "Ca"
iyonlarının düzeyi ile yakından ilgilidir.
İdrar yolu taşlarında (urolythi-asis) idrar muayenesi
yönünden önemli ipucu verir. Sistitisde (cystitis) büyük yassı epitel
hücreleri ile bazı kristaller; nefritiste (nephritis) böbrek
epitel hücreleri, eritrosit ve lökositler, poligonal büyük çekirdekli hücreler
bulunur.
İdrar
yolu taşları veya kumu varsa, fosfat ve oksalat billurlarının özel şekilleri
mikroskop altında saptanır.
Yukarıda
adlarını ve kısaca açıklamalarını yaptığımız muayenelerden başka hayvanların
birçok hastalıklarında paraziter muayenelerinin de yapılması uygun olur.
TANI
AMACI İLE YAPILAN OPERASYONLAR
(Diagnostic Operasyonlar)
Bazı
dış hastalıkların tanısında, buraya kadar söylediğimiz muayeneler yeterli
olmaz. Bu gibi olgularda tanı için bazı operasyonlara başvurulur ki, bunlara
diagnostik operasyonlar denir. Bunlar:
Deneysel Punksiyon: Özellikle
vücut yüzeyinde oluşan bir şişkinliğin (apse, kist, hematom, ur,
kolleksiyon) niteliğini saptayabilmek için özel punksiyon iğneleri
ile, steril şekilde şişkinliğe girilir. Şişkinliğin içindeki kitlenin (kan,
irin, eksudat, kan-serumu, salya benzeri berrak yapışkan sıvı) fiziki
özelliklerine bakarak hastalığın hangi yapıda olduğunu anlamak olasıdır.
Şişkinlik apse ise, iğnenin kanülünden irin; yeni oluşmuş
hematom ise kan; kist ise beyaz yapışkan sıvı; kollek-siyon-sero-sanguin ise
sarımtırak berrak bir sıvı akar. Tümör veya içi doku ile dolu üremelerden ise
hiçbirşey akmaz.
Vücut boşluklarında (cavum
thoracis ve
cavum abdominis), irin
kan, eksudat ve transudatın toplanmasından şüphelenildiğinde gene deneysel
punksiyona başvurulur.
Göğüs boşluğunun punksiyonuna thoracocentesis, karın boşluğunun
punksiyonuna paracentesis abdominis, barsakların punksiyonuna enterocentesis, vesicauri-naria'nm
punksiyonuna punctio vesica urinaria, eklem kapsulasının punksiyonuna
arthrocentesis gibi isimler verilir.
Bundan başka daha pek çok durumlarda deneysel punksiyonlara başvurulur.
Deneysel
Operasyon: Karın, göğüs, kafatası içindeki organların bazı
hastalıklarında (ur, apse, hematom, yabancı cisim v.b.) kesin
tanı için, bu organ ve dokuların açılması gerekir. Operasyon göğüs boşluğunun
açılmasıyla ilgili ise, buna (thoracotomy); karın
boşluğu ile ilgili ise (laparotomy); kafatasının
açılmasıyla ilgili ise, (craniotomy) terimleri
kullanılır.
Evcil
hayvanlarımızda özellikle ekstremite hastalıklarına bağlı olarak şekillenen ve
topallıkla birlikte bulunan bazı hastalıklarda, hastalığın yerini tam bir
şekilde saptamak amacıyla, ekstremitelerin duyu sinirleri uzamına anestezik
maddelerle diagnostik
enjeksiyonlar yapılır. Bu amaçla atlarda ön bacaklarda n. volaris, n. me
dianus ve n. ulnaris'lere; arka bacaklarda
ise, n. tibialis ve n.
fibularis'leıe diagnostik enfeksiyonlar yapılır.
N.volaris: Hayvan ayakta ve ön ayağı nallama
durumunda tutulur. Sinir, fleksor tendo oluğunda ve topuğun proksimalinde deri
altında elle hissedilir. Burası enjeksiyon için uygun yerdir.
N.plantaris: Sinirin seçim yeri arka bacakda topuğun üstü ve
fleksor tendo uzanımdadır.
N.medianus: Sinirin seçim yeri
ante-brachium'un medial yüzündedir. Sinirin yerini
saptamak için üç noktaya dikkat etmek gerekir. Bu üç nokta; koltuk altı deri
kıvrımının ön bölümü, tuber olecrani ve kestanedir. N.medianus bu üç noktadan eşit
uzaklıkta bulunur.
N.ulnaris: Sinir, karpal eklemin bir el
genişliği üst tarafında, antebrachium'un latero-volar yüzünde ve m.ext.carpi ulnaris ile m.flex.carpi ulnaris arasındaki olukta bulunur.
Anestezi tekniğine uygun olarak burada yapılır.
N.tibialis: Sinir, arkabacakta crus'un medial yüzünde tuber calcanei'nin bir el
genişliği üstünde ve Achille tendosunun 2-3 cm önünde deri altında bulunur.
N.fibularis profundus: Sinir, crus'un lateral yüzünde derin olarak
yerleşmiştir. Malleolus lateralis'in üst tarafında ve m.ext.dig.pedis longus ile m.ext.dig.pedis lateralis arasındaki hafif çukurluk hizasında
sinire kolaylıkla ulaşır.
N.radialis: Sığırda Bursa Praecarpalis
Subcutanea'nm hygroma'smda n.radialis ve n.mucsulocutaneus'un
ramus cutaneus'a infiltrasyon anestezi yapılır. Sinirin seçim yeri; Art.
carpi'nin üç
ile dört parmak üst tarafında ve antebrachium'un dorsal yüzünde m.ext.carpi radialis'in
tendosunun medial kenarı hizasıdır.
Köpekte n.digitalis'leıe
tırnaklarda yapılacak
operasyonlarda infiltrasyon anestezisi yapılır. Bu sinirin seçim yeri parmağın
tabanının çevresi hizasıdır.
Hayvan enjeksiyonu izleyerek
15-20 dakika bekletildikten sonra yürütülür ya da tırıs koşturulur, bu
hareketlerde topallık kaybolmuşsa, hastalık enjeksiyon yerinin altındadır.
Kaybolmamışsa üstünde olduğu kanısına varılır. Yalnız burada enjeksiyonların
tekniğine uygun yapılması gerekir. Enjeksiyondan sonra hayvan
hareket halinde muayene edilmeden önce, enjeksiyon yerinin altındaki
deriye bir iğne ile aralıklarla çeşitli batırmalar (pikür) yapılır.
Anestezi uygun yapılmışsa hayvan ağrı duymadığından ayağını çekmez; aksi halde
iğnenin irkiltisi ile ayağım çeker.
BEDEN
SICAKLIĞININ ÖLÇÜLMESİ
(Thermometrie)
Rektal yolla beden sıcaklığı saptanırken şu
noktalara dikkat edilir. Hayvan uzun bir yoldan yürütülerek getirilmiş ise,
iki üç saat dinlendirildikten sonra derece uygulanmalıdır. Güneş altında
kalmış, çok su içmiş ve yemini henüz yiyen hayvanlarda hemen derece alınırsa
yanlış sonuçlara varılabilir. Bu bakımdan hayvanın, beden sıcaklığı yemlemeden
evvel ve dinlendikten sonra alınmalıdır. Kuşkulu durumlarda işlemin tekrarlanması
uygun olur. Genel olarak sabah ve akşam dereceleri arasında normalde az fark
bulunur. Akşam dereceleri sabah derecesinden daima biraz yüksektir. Normalin
altında bulunması ise özellikle doğurmak üzere bulunan gebe hayvanlarda
görülür. Çevrenin fazla nemli oluşu ve aynı zamanda ekzersiz, rektal sıcaklığın
artmasına neden olur. Atlarda yarıştan sonra beden sıcaklığı iki saat dinlendirilmeden
alınmamalıdır. Derecenin belirli bir şekilde inip çıkması organizmada varolan
patalojik bir hale işarettir.
Termometreyi
rektuma sokarken çifte darbelerinden korunmak için hayvanın uygun bir şekilde
tesbiti gerekir ve termometre zorlanarak değil, ekseni etrafında çev-
rilerek
yavaş yavaş sokulur; aksi halde termometrenin kırılmasına veya rektum mukozasının
yaralanmasına neden olunur.
Dışhastalıklarda,
özellikle akut seyirli ve derin olarak şekillenen çeşitli doku nekrozlarında;
ısı vurması, güneş çarpması ve yanıklarda; myositis, flebitis ve romatizma
gibi hastalıklarda pre ve post-ope-ratif olarak hayvanların günde hiç olmazsa
bir defa beden sıcaklıklarının alınması gerekir. Alman beden sıcaklığı,
pulzasyon ve respirasyon sayılarının özel hasta grafik kağıdına işlenmesi ve
ısı çizelgesinin çizilmesi gerekir.
Hayvanın Türü
|
Beden Isısı °C
|
Nabız Sayısı
|
Solunum Sayısı
|
At
|
37.5-38.5
|
36-42
|
8-12
|
Sığır
|
38.5-39.5
|
45-50
|
12-16
|
Manda
|
38
|
40-45
|
12-16
|
Koyun-Keçi
|
39-40
|
70-80
|
12-20
|
Kedi-Köpek
|
38.5-39
|
90-120
|
15-30
|
Kümes Hay.
|
41-42
|
180-440
|
15-30
|
Emeğinize sağlık, teşekkürler..
YanıtlaSil