24 Aralık 2012 Pazartesi

Solunum Sistemi Hastalıkları - 3. Kısım



5.6.3.4. PARAZİTER BRONKOPNÖMONİ

Sığırlarda iki tür (Dictiyocaulus viviparus  ve Ascaris suum  larvaları), koyun ve keçilerdeüç tür (Dictiyocaulus filaria, Protostrongylus rufesence  ve  Muellerius capillaris) parazit alveoler ve intersitisyel pnömoni ile karakterize solunum sistemi hastalığına yol açar.

Dictiyocaulus viviparus ‘un neden olduğu bronkopnömonide hastalık 12 aylıktan küçüklerde  ve parazitle ilk defa karşılaşan erişkinlerde primer enfeksiyon olarak ortaya çıkar. Daha önce parazitle karşılaşmış olan hayvanlarda hastalık parazitle tekrara yoğun şekilde karşılaşıldığında reenfeksiyon şeklinde meydana gelir.

Dictiyocaulus viviparus’un hayat siklusu direktir. Erişkinler trakea ve bronşlarda yaşar. Yumurtalar öksürükle farenkse gelir, yutulur ve dışkı ile dışarı atılır. Larvalar dışkıda 5 gün veya daha uzun sürede enfektif hale gelir ve otlara göç eder. Larva hayvanlar tarafından otla birlikte alındığında barsaklara ulaşır, barsak duvarını deler ve mezenterik lenf yumrularına ulaşır. Burada 4. dönem larva haline gelip lenf veya kan yoluyla akciğerlere ulaşır. Parazit akciğerlerin kaudal lobunun ventral kısımlarındaki pulmoner kapilar damarlarda yerleşir. Larvalar ağızdan alındıktan yaklaşık 7 gün sonra alveollere ulaşır. Günler sonra 5. dönem larva haline gelir. Erişkin parazit larvanın ağızdan alınmasından 21-28 gün sonra meydana gelir.

EPİDEMİYOLOJİ
Paraziter bronşitis ve pnömoni bol yağış alan veya sulama yapılan alanlarda görülür. Süt için yetiştirilen buzağılar enfekte meraya çıktıklarında hastalanırlar. Hastalık endemik olmayan alanlardan endemik alanlara getirilen erişkinlerde de görülür. Et yönlü beslenen sığırlar meraya çıkarılmadıkça veya nemli ve ılık hava şartlarında bulundurulmadıkça paraziter pnömoni nadiren ortaya çıkar. Reenfeksiyon ağır kontamine meralara çıkarılan ve daha önce hastalığı geçirmiş olan sığırlarda ortaya çıkar. Hastalığın her iki formuda sürü problemidir. Parazitler, buzağılarda kışı hastalık oluşturmadan geçirip yazın hastalığa yol açabilir.

PATOGENEZ
Alveollere ulaşan larvalar eozinofilik eksudatın oluşumuna yol açar. Eksudat küçük bronş ve bronşiyolleri tıkar ve atelektaziye yol açar. Hastalarda öksürük ve taşipne meydana gelir. Larva olgunlaşıp havayollarına göç edince bu lezyon ortadan kalkar. Erişkin parazit büyük hava yollarında yangısal, aspire edilen yumurtalar ve larvalar ise belirgin makrofaj ve dev hücresi cevabına yol açar. Ventral caudal loplar sertleşir. Hastalığın seyri esnasında pulmoner ödem, şiddetli intersitisyel amfizem, alveoler epiteliyal hiperplazi ve sekonder bakteriyel enfeksiyon gibi komplikasyonlar gelişebilir. Reenfeksiyon meydana geldiğinde immun yanıt nedeniyle çok az sayıda larva akciğerlere ulaşabilir ve belirtiler larvalara karşı oluşan immun yanıttan kaynaklanır. Bronşiyollerde ölü larvaların etrafında lenfoid nodüller meydana gelir.

SEMPTOMLAR
Larva, alveollere gelip eozinofilik eksudat oluşturarak hava yollarında tıkanma meydana getirinceye kadar klinik belirti görülmez. Bu döneme kadar alınan larva ve akciğerlere oluşan larva sayısı ile ilişkili olarak zaman zaman öksürük ve taşipne gözlenir. Bu dönemde şiddetli hastalık belirtisi ortaya çıkıp ölüm meydana gelebilir. Parazit larvalarının dışkıda belirlendiği dönemde kaudal akciğer lobunun ventral bölümünde larva ve yumurtanın birikmesine bağlı olarak paraziter pnömoni gelişir. Bu birikinti ve parazitin neden olduğu trakeitisin ve bronşitis nedeniyle hastalarda belirgin öksürük, taşipne, dispne, ateş, anoreksi ve ağırlık kaybı gözlenir. Oskültasyonda sert veziküler sesler, sürtünme ve ıslık sesi duyulur. Şiddetli derecede hasta olanlar ağzı açık solunum yaparlar. Solunum yaparken baş ve boyun ileri uzatılır ve dil dışarıya çıkarılır. Ekspirasyon anında inleme duyulur. Sağaltılmayanlarda ölüm meydana gelir. Bu dönemi geçirenlerde iyileşme başlar ve belirtiler giderek azalır. Bu süre aylarca devam edebilir. Bu dönemde (50-90 gün ) hastaların  % 25’inde ani solunum güçlüğü ve ölüm şekillenir. Enfekte meraya çıkanlarda 14-16 gün sonra reenfeksiyon meydana gelir. Süt veriminde ani düşme, şiddetli ve sık öksürük, belirgin taşipne ve depresyon ortaya çıkar. Oskültasyonda sadece sert veziküler sesler duyulur.

NEKROPSİ
Parazit larvasının dışkıda belirlenemediği dönemde akciğerlerde sadece kaudal lopların ventralinde atelektazik lobullar belirlenir. Erişkin parazit bulunmazken bronşiyal eksudatın mikroskobik muayenesinde larva saptanır. Larva dışkıda belirlendiği dönemde ventral caudal lopların iki taraflı kırmızı renkte ve sert olduğu dikkati çeker. Hava yollarında erişkin parazite rastlanır. Bu dönemden sonra erişkin parazit görünmese de akciğerlerde aynı karakterde lezyon belirlenir. Hatalıktan ölen hayvanlarda şiddetli pulmoner ödem, amfizem, alveoler epitelyal hiperplazi ve hiyalin membranı saptanır. Reenfeksiyon görülen olgularda pulmoner lenfoid nodüller 3-4 mm çapına ulaşır. Pleura altında şişmiş gri-kırmızı veya gri-sarı nodüller şeklinde görülür. Hava yollarında gri mukus birikir. Eozinofil birikimime bağlı olarak doku gri renk alır. Ödem ve amfizem yoktur. Nadiren küçük olgun parazite rastlanır.

TANI VE AYIRICI TANI
Klinik bulgular ve endemik alanlarda hastalığın epidemiyolojik karakteri dikkate alınır. Bu hastalık merada yayılan bir grup sığırda yaz sonu ve sonbaharda görülür. D. viviparus’un larvasına dışkıda ve trakeal yıkama sıvısında rastlanabilir. Muayenede  Baermann sedimentasyon tekniği kullanılır. Parazit muayenesi için dışkı birden fazla hayvandan ve rektumdan alınmalıdır. Muayene dışkı topladıktan sonra birkaç saat içinde yapılmalı veya buzdolabında tutulmalıdır. Buzdolabında tutlan örnekler 24- 48 saat sonra muayene edilebilir. Reenfeksiyona maruz kalan hayvanların dışkılarında larva belirlenmez. Perifer kanda eozinofil artışı enfeksiyondan iki hafta sonra başlar ve 4-7 hafta sonra pik yapar. Hastalık akut  bovine pulmoner ödem veya amfizeme benzer. Bunlarda öksürük daha seyrektir, akciğer sesleri hastaya göre farklılık gösterir. Endemik olmayan bölgelerde hava değişimleri döneminde ani olarak ortaya çıkan salgınlar yanlış bir yaklaşımla akut bakteriyel pnömoni olarak isimlendirilmektedir.

TEDAVİ
Levamisol fosfat  8 mg/kg dozunda oral, 6 mg/kg dozunda s.c. verilir. Fenbendazole 5 mg/kg dozunda oral, oxfendazole 4.5 mg/kg dozunda oral, albendazole 10 mg/kg dozunda oral ve ivermectin 0.2 mg/kg dozunda s.c. uygulandığında erişkin ve larva formlarına etkilidir. Sadece öksürük ve taşipne olan hastalarda sağaltımdan iyi yanıt alınır. Dispne, ateş anoreksi ve depresyon gelişenlerde prognoz kötüdür. Reenfeksiyon gelişenlerde levamison diethylcarbamazine citrate’ın 50 mg/kg dozunda i.m.uygulaması iyi sonuç verir.

KORUNMA
Merada enfeksiyonun yerleşmemesi için hastalarda anthelmentikler kullanılır. Avrupa’da enfeksiyonun kontrolunda irradiadet larval vaccine başarıyla kullanılmaktadır. Hayvanlara meraya çıkarıldıktan sonra 3. , 8. , 13. haftalarda ivermectin kullanılması enfeksiyonun kontrolunda etkili bulunmuştur. Ayrıca oxfendazolu aralıklarda serbestbırakan boller de kullanılmaktadır. Koyun ve keçilerin akciğerlerde enfeksiyona neden olan önemli nematodlar Dictiyocaulus filaria,, Prostostrongylus rufescens ve muellerius capillaris’dir. Hastalık nemli ve ılık bölgelerde veya suni sulama yapılan sıcak bölgelerde etkili olur.

Dictiyıcaulus filaria’ nın neden olduğu bronkopnömoni’de larvanın alınmasıyla dışkıda larvanın görülmesi arasındaki süre 4 haftadır. Enfeksiyonda çoğunlukla genç hayvanlarda görülür. Yaşlı hayvanlarda enfeksiyona karşı direnç gelişmez. Hastalık kronik seyirlidir. Ve her yaştaki hayvanlarda görülür. Dipsne ve taşipne aşikardır. Fakat öksürük her zaman görülmez. Ayırıcı tanıda viral progressif pnömoni göz önünde tutulmalıdır. Tanı larvanın taze dışkıda görülmesiyle konur. Kan serumu laktat dehidrogenaz düzeyi enfeksiyonun erken döneminde 400 i.ü./’nin üzerine çıkar ve prognozun ciddi olduğunu gösterir. Larvanın alınmasından 10 gün sonra enfeksiyon ELISA testi ile belilenir. Erişkin parazitler akciğerlerin diyaframatik loplarının dorsokaudalinde bulunur. Burada kan izli mukus vardır. Bronşitis ve peribronşitis, akciğerlerdeki koni şeklinde alanda pnömoni ve anfizem belirlenir. Sağaltımda levamisol 8 mg/kg dozunda p.o. ve ivermectin 0.2 mg/kg dozunda s.c. verilebilir. Hastalığı önlemek için koyunlar kuru alanlarda yayılır. Larvalar donmaya dayanıklıdır fakat kuru bölgelerde ölürler.

Bronkopnömoni ‘ye neden olan Protostrongylus rufescens’ in hayat siklusu indirektir. Birinci dönem larvalar öksürükle farenkse gelir ve yutulur. Dışkıyla dışarı atılan larvalar bir sümüklü böceğe girer.  Burada 12-14 enfektif 3. dönem larva haline gelir. Sümüklü böceği alan hayvanlarda larva mezenterik lenf yumrularına ulaşır. Burada gelişen 4. dönem larvalar akciğerlere gider ve küçük bronşiyollere yerleşir. Enfeksiyon genellikle subklinik seyreder. Klinik belirtiler D. filaria bulunan  koyunlardakine benzersede hastalığın şiddeti daha azdır. Patofizyolojisi, nekropsi ile sağaltım D. filaria enfeksiyonundaki  gibidir. Tanı dışkıda larvanın bulunmasıyla konur. Koruma ara konak olan sümüklülerle mücadele  ve hayvanları kuru alanlara götürmeyle yapılır. Parazit genellikle hayvanlarda klinik belirtiye yol açmaz.

Muellerius capillaris’in neden olduğu bronkopnömoni koyun ve keçilerde en sık görülen ve en az patojen olan nematod türünün neden olduğu pnömonidir. Keçilerde daha patojeniktir. Hayat siklusu P. rufescens’e benzer bir sümüklü ara konağa gereksinimi vardır. İlk dönem larvalar donmaya ve kuraklığa dirençlidir.Kuzularda 6 aylıktan önce görülmez.Koyunlarda bir iki klinik semptoma yol açar.Keçilerde büyüme geriliği, öksürük, süt veriminde düşüklükve dispne görülür.Hastalar sekunder enfeksiyonlara predispoze hale gelirler.Tanı dışkıda larvanın görülmesiyle konur.Erişkıin parazit alveolde, pulmoner paranşimde ve özellikle subplöral dokuda yaşar.Koyunlarda 2mm çapında nodüller oluşturur.Nodüller nekrotik kitlelerdir.Bunlar kirençlenir veya sekunder bakterilerle enfekte olurlar.Parazit keçilerde intersitisyel pnömoniye yol açar. Akciğerler serttir ve kollabe olmaz. Dorsal diyaframatik loplarda sarı gri renkte parçalar halinde odaklar vardır. M. capillaris, levamisole diğer parazit türlerine göre daha dirençlidir. Fenbendazole etkili bir anthelmentik ajandır. Sağaltımda 300mcg/kg dozunda ivermectin, 25 mg/kg dozunda fenbendazole ve 10 mg/kg dozunda albendazole kullanılabilir. Keçilerde sağaltım sonrası dışkıda görülmeyen larvalar daha sonra tekrar görülmeye başlar. Bu durum hastalarda sterilizasyonun tam şekillenmediğini veya ajanın erişkin parazitlere etkili olmadığını gösterir. Yapılan bir uygulamada fenbendazolun 1.25-5 mg/kg dozunda, albendazolun 1 mg/kg dozunda oral 7-14 gün süreyle kullanılmasının enfeksiyonu tamamen sağalttığı belirlenmiştir. Bu uygulamanın bir hafta yapılıp, bir hafta ara verildikten sonra, tekrar bir hafta uygulanmasının en uygun sağaltım yöntemi olduğu belirtilmiştir. Diğer bir sağaltım yöntemi ivermectinin 300 mcg/kg dozunda veya fenbendazolun 15 mg/kg dozunda 35 gün arayla 2-3 kez uygulanmasıdır.

5.6.4. ASPİRASYON PNÖMONİSİ (Aspiration pneumonia)
Fazla miktarda yabancı maddenin özelliklede sıvıların akciğerlere inhalasyonu sonucu oluşan pnömonidir. Bu hastalık gangrenöz pnömoni, yabancı cisim pnömonisi, ilaç verme pnömonisi veya lipid pnömonisi olarak da isimlendirilir.

ETİYOLOJİ
İlaçların ağızdan verilmesi veya sonda sonda uygulamaları esnasında ilaç veya gıdanın, kusma esnasında mide içeriğinin veya farenks apselerinin patlaması sonucu  irinin akciğerlere aspirasyonu sonucu ortaya çıkar. Çoğunlukla da yutkunma refleksinin zayıfladığı durumlarda ağızdan herhangi bir şeyin içirilmeye çalışılması sırasında meydana gelir. Pratikte kovadan süt içen buzağılarda, farengeal paralizli veya nekrotik larengitisli hastalarda, nutrisyonel miyodejenerasyonu olan kuzularda, anestezi uygulanmış hayvanlarda doğum sonrası pareziste ve ilaç banyosu yaptırılan koyunlarda belirlenir.

SEMPTOMLAR
Fazla miktarda yabancı cisim aspirasyonunda ani ölüm şekillenir. Hastaların çoğunda aspirasyondan 48-72 saat sonra alınan materyalin irkiltici özelliğinden ve enfektif etkenlerden dolayı gangrenli bronko pnömoni gelişir. Hastalarda depresyon, polipne, dispne, öksürük, ateş ve nefeste kötü koku ortaya çıkar. Akciğerlerin oskültasyonunda  hırıltı ve çıtırtı sesi saptanır. Akut dönemi atlatanlarda apseler oluşur.

TANI VE AYIRICI TANI
Tanı anamnez ve klinik bulgulara göre konur. Ayırıcı tanıda benzeri semptomların görüldüğü akut bronkopnömoni ve septisemiler düşünülmelidir. Nekropside akciğerlerin anterior ventral bölgesinde sertleşme vardır. Akut dönemde kanama, subakut dönemde supurasyon ve nekroz saptanır.
Prognoz şüphelidir.

TEDAVİ
Apse oluşmadan önce damar içi antienflamatuar ajanlar ve antibiyotik uygulamaları yapılabilir. Hastalara ayrıca kortikosteroidler ve uzun süre antibiyotik uygulamaları yapılabilir. Anbiyotik (İV) /antinflamatuar/kortikosteroid/bronkodilatatör

5.6.5. AKCİĞER TÜMÖRLERİ

Büyük ruminantlarda seyrektir. Pulmoner alveoler karsinom, papiller adenom, adenokarsinom gibi primer veya lenfosarkom gibi metastatik tümörlere rastlanır. Tümörler genellikle bilateral ve multisentriktir. Malignant formu bölgesel lenf yumrularına ve nadiren de diğer organlara metastaz yapar.genç hayvanlarda kesim sonrasında tesadüfen rastlanır. Lezyon sınırlı, yuvarlak, sarı-gri kitleler şeklindedir. Akciğer dokusunda radyografi ile tanınabilir. Ayırıcı tanıda pulmoner apseler, mikotik pnömoni ve tüberkülozis dikkate alınmalıdır. Bovine viral lökozisin seyri sırasında timus tümörü veya lenfo sarkomlar meydana gelebilir. Bunlar kalbe basınç yaparak konjestif kalp yetmezliğine neden olurlar. Hastalarda vena jugulariste genişleme, ventral ödem, hidrokardium ve kronik timpani gözlenir. Keçilerde sık rastlanan mediastanal tümör ve apseler de benzer bulguların ortaya çıkmasına yol açar. Tümörler bronşiyol lenf yumrularına metastaz yaptığında özefagus daralmasına, yutkunma güçlüğüne ve timpaniye yol açar.

Sığır, keçi ve buzağılarda plöral mesotheliomaya rastlanmıştır. Mesothelioma vücut boşluklarında fazla miktarda sıvının birikmesine yol açar. Klinik olarak dispne, taşipne, akciğer ve kalp seslerinin az duyulması, perkusyonda göğüs bölgesinde dolgunluk, eksersiz intolerans, siyanoz, taşikardi, anoreksi, ağırlık kaybı, süt veriminde düşüş, öksürük ve zayıf nabız belirlenir. Periteonal lezyon varsa asites de vardır. Radyografide plöral effüzyon belirlenir. Torakosentez yapıldığında bazen içinde kan izi bulunan seröz veya jelatinöz sıvı belirlenir. Sitolojik muayenede reaktif mesothelial hücrelere rastlanır. Nekropside pleura kalınlaşmıştır. Birkaç milimetreden birkaç santimetreye kadar değişen büyüklükte gri-sarı-beyaz renkli multiple nodüller gözlenir. Metastazis seyrektir. Histolojik olarak tümörü tanımak zordur. Lezyon yangı, plöral tüberkülozis veya diğer tümörlerin metastazlarına benzer. Sağaltımı yoktur.

6. ENFEKSİYÖZ HASTALIKLAR

6.1. SIĞIR, KOYUN VE KEÇİLERDE SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARI KOMPLEKSİ

Bronkopnömoni semptomlarının görüldüğü hastalıklardır. Süt işletmeciliğindeki sığırlarda bronkopnömoni, kapalı barınaklarda yetiştirilen buzağılarda enzootik pnömoni, et yönlü beslenendanalarda ise shipping fever olarak isimlendirilir. Koyun ve keçilerde gözlenen bronkopnömoninin nedenleribuzağılardakine benzer.hastalık klinik olarak subklinik enfeksiyon, akut bronkopnömoni veya fibrinöz pnömoni olarak ortaya çıkar.

ETİYOLOJİ VE EPİDEMİYOLOJİ
Ruminatlarda bronkopnömoninin oluşmasında bir çok enfeksiyöz ajanın, konak savunma sisteminin zayıflamasının ve çevre şartlarının bozukluğunun rol oynadığı bilinmektedir.

Sığırlarda bronkpnömoninnin oluşumunda rol oynayan bakterilerin çoğu normal nazofarenks mukozası florasında bulunur.Stres, beslenme yetersizliği ve viral respiratorik hastalıklar nedeniyle konak savunma mekanizması zayıfladığında ve özellikle alveolar makrofajların bakterileri uzaklaştıramadığı durumda enfeksiyöz ajanlar hastalık oluşturur.

Sığırlarda konağa ait ve çevresel risk faktörleri: Sütçü ve etçi buzağılarda enzootik pnömoninin konak ve çevresel risk faktörleri immunglobulinlerin pasif trasfernin yetersizliği, beslenme yetersizliği ve kötü çevre şartlarıdır.Hastalık genellikle 2 aylıktan küçük buzağılarda görülür.Bu dönemde hastalıktan korunmakta pasif antikor transferi önemli bir faktördür.Yalnız diğer risk faktörleri çok şiddetli ortaya çıktığında pasif olarak alınan immunglobin düzeyi yüksek bile olsa hatalık olma riski fazladır.İmmun yanıt için gerekli olan enerji, protein, vitamin ve minerallerin yetersiz miktarda alınması hayvanlarda pnömoni oluşumuna predispozisyon oluşturur.Bakır, selenyum, çinko, manganez, demir, A ve E vitaminleri eksikliklerinin hastalıklara karşı direncin azalmasında önemli rol oynar.Süt işletmeciliğinde neonatal ishal oluşumundan korkulduğu için buzağılara verilen günlük süt miktarı azaltıldığında enerji-protein açığı meydana gelmektedir.Kapalı ahırlarda beslenen buzağılarda havada patojen ajanların, tozun ve amonyak gibi gazların yoğun olarak bulunması, ahır içindeki ventilasyonun düzensizliği ve kirli hava ile temiz havanın birlikte solunması pnömoni riskini artırır.Buzağı artıklarının yüksek basınçlı suyla temizlenmesi barınakta günler sonra yeni pnömoni olgularının çıkmasına neden olur.Et için beslenen buzağıların kalabalık ahırlarda tutulması, ahırdaki buzağıların farklı yerlerden toplanması ve buzağıların almış olduğu kolostrum miktarı ile kalitesinin farklılığı pnömoni insidensini artırır.Neonatal ishali bulunan buzağılarda pnömoni oluşma riski yüksektir.Serbest ahır sisteminde doğan buzağılarda pnömoniye daha sık rastlanır.Doğum sonrası göbek kordonu bölgesinin iyotlu solüsyonlarla temizlenmesi, demir ve A vitamini enjeksiyonlarının yapılması buzağıların hastalıklara karşı dirençli hale getirir.

Eti için beslenen buzağıların shipping fever pnömonisinin konak ve çevre ile ilgili risk faktörleri şunlardır:
I.  Buzağıların bulunduğu çiftlik,
II.  Hayvanların yransportu
III. Besi yerindeki riskler.

Bu risk faktörlerinin etkisini en aza indirmek için; transporttan enaz 3 hafta önce buzağıların operatif işlemleri tamamlanmalı, buzağılar sütten tamamen kesilmeli ve toplu beslenme şartlarına alıştırılmalı, respiratorik enfeksiyonlara karşı aşılar uygulanmalı ve buzağılara immun cevapta gerekli olan besin maddeleri verilmelidir. Buzağılar çiftlikten besinin yapılacağı yere taşınırken satış alanında uzun süre bekletilmemeli, pazardan pazara dolaştırılmamalı, transport öncesi yüksek enerjili rasyon verilmeli ve transport çok uzun sürmemelidir. Besinin yapıldığı çiftlikte barınaklar çok kalabalık olmamalı, farklı yörelerden gelen buzağılar olanaklar ölçüsünde birbirinden ayrı tutulmalı, diyet ve çevre şartları iyi olmalı ve modifiye canlı aşı ve operatif uygulamalar transporttan hemen sonra yapılmamalıdır. Besi yerine getirilmeden önce aşılanan veya hastalık etkeni ile karşılaşıp tabi bağışıklık kazanmış buzağılarda pnömoni insidensi düşüktür. Değişik bölgelerden getirilen, farklı yaşlarda olan  ve yüzden fazla buzağının bir arada bulundurulduğu barınaklarda enfeksiyon ajanları çabuk yayılır ve ölümlere neden olur. Buzağıların besiye başlama rasyonlarında konsantre yem oranı % 75’in üzerindeyse ve buzağılara besinin ilk ayında ağırlıklı olarak mısır silajı verilirse vücutta gelişen metabolik asidozise bağlı olarak alveoler makrofajların fonksiyonları inhibe olur ve pnömoni insidensi yükselir. Benzer şekilde eti için beslenenlerin beslenme döneminin başlangıcında, damızlık olanların ise yaşamının herhangi bir döneminde rasyonlarına üre karıştırılması pnömoni görülme olayını artırır. İçme sularına antibiyotik karıştırılması su içme isteğini azaltacağından buzağılarda hastalığın oluşumuna katkıda bulunur. Hava sıcaklığındaki günlük değişiklikler ve havada akciğerlere ulaşabilecek kadar küçük partiküllü toz yoğunluğunun artması hayvanları pnömoniye predispoze hale getirir. Et yönlü beslenen buzağılarda pnömoni kötü hava şartları, parazitizm ve yetersiz beslenme durumlarında ve süt kesimi sonrası oluşur.

Koyun ve Keçilerde Konağa ve Çevreye ait Risk Faktörleri: Genç hayvanlarda transport sonrası, hava şartlarının kötü olduğu dönemlerde ve ağılların kalabalık olduğu yetiştirmelerde pnömoni daha sıktır. Soğuk havalarda annelerinden yeni ayrılmış, sıcak havalarda ise anneleriyle birlikte bulundurulan kuzularda pnömoni riski daha yüksektir. Havalandırılması iyi olmayan ağıllarda da pnömoni daha sık ortaya çıkar.
Sığır, koyun ve keçilerde respiratorik hastalık kompleksinde çok fazla enfeksiyöz ajan izole edilmektedir.

 1. Viral ajanlar: Birçok viral ajan belirlenmesine karşın bunların hastalık oluşturmadaki rolleri tam olarak bilinmemektedir. Sığırlarda Bovine herpes virus, Bovine viral diarrhea virus, Parainfluenza virus tip 3 ve Bovine respiratory  sinsitial virus, koyun ve keçilerde retroviruslar, erişkin keçilerdeki ise Caprine artritis encephalitis virus saptanmıştır.
2. Bakteriyel, mycoplasmal, ureoplasmal ve chlamydial ajanlar: Sığırların respiratorik hastalıklarında Pasteurella hemolytica serotip A1 en sık izole edilen bakteridir. P. multicoda ya seyrek, Hemophilus somnus’a giderek fazla rastlanmaktadır. Akciğer apselerinde Actinomyces (Corynebacterium) pyogenes ve Bacteriodes melaninogenicus üretilmiştir. Bronkopnömoni sonucu ölen sığırların 1/3’ünden fazlasında anaerobik bakteriler izole edilmiştir. Bunlar rumenden köken alan gazın inhalasyonu ile akciğerlere ulaşan mikroorganizmalardır. Mycoplasmalar olguların % 50-90’ında diğer patojenlerle birlikte belirlenmiştir. Chlamydial ajanlar nadiren izole edilir. Diğer enfektif ajanların patojenitesini artırır. Pnömonili koyun ve keçilerde Pasteurellahemolytica,  P. multocida, Hemophilus spp. ve Salmonella spp. izole edilmiştir. Mycoplasma ovine pnömoni bakterisi P. hemolytica ile birlikte izole edilmiştir.

PATOGENEZ
Pasteurella haemolytica, P. multocida ve Hemophilus somnus nazal farengeal mukozada normal olarak bulunurlarken akciğerlerde bulunmazlar. Transporta bağlı streste veya IBR ve PI3 gibi viral enfeksiyonlarda  P. hemolytica hızla çoğalır ve toksinleri şiddetli fibrinopurulent bronkopnömoniye yol açar. Bakteriler akciğerlere ulaştığında bakteri ile konak savunma sistemi arasındaki mücadele sonucu ya doku yıkımı meydana gelir veya bakteriler elimine edilir.

SEMPTOMLAR
Hastalıkların erken döneminde hafif depresyon ve anoreksi vardır, vücut sıcaklığı artmıştır.Hastalarda seröz veya mukoprulent nazal ve lakrimal akıntı, öksürük ve solunum sayısında artış belirlenir. Oskültasyonda akciğer seslerinin belirginleştiği saptanır. Sekunder bakterilerle enfekte olanlarda klinik bulguların şiddeti artar. Bronkopnömoni gelişen olgularda solunum sistemi yangısı ve toksemi  meydana gelir. Hastalar sağlıklılardan ayrı durur, gıda yaklaşmaz, baş ve kulaklarını aşağıda tutar. Hareketleri yavaştır ve depresyon bulgusu vardır. Solunum hareketleri  hızlı ve yüklektir. Hasta sık sık mermesini yalar, oskültasyonda yaş öksürük belirlenir. Daha sonra vücut sıcaklığı 40-41 dereceye yükselir. Hastalar kederli görünür. Solunum sıkıntılıdır ve solunum esnasında baş ileri uzatılır. Oküler ve nazal akıntı mukoprulent hal alır. Hava yollarında prulent materyal biriktiği için akciğer seslerinde kalınlaşma  ve çıtırtı saptanır. Fibrinöz  plöritis geliştiğinde hayvan hareket etmek istemez, solunum yüzlektir ve oskültasyonda sürtünme sesi vardır. Bronkopnömoni geliştiğinde burun akıntısı, dispne, anormal akciğer sesleri öksürük ve ateş başlıca klinik bulgulardır.

TANI VE AYIRICI TANI
Tanı klinik muayene bulgularına göre konulur. Bazı viral enfeksiyonlarda lökopeni, bakteriyel enfeksiyonlarda hafif nötrofili ve sola kayma belirlenir. Transtrakeal aspirasyon sıvısının sitolojik muayenesi önemli bilgiler verir.
Viral ajanların izalasyonu zaman alan ve pahalı olan fakat çok duyarlı bir tanı metodudur. Viral antijenlerin saptanmasında immunofloresans, immunoperoksidaz boyama ve antijen capture enzym immunoassy testleri kullanılır. Viral enfeksiyonlarınbelirlenmesinde viral nukleik asitlerin saptanması diğer bir tanı yöntemidir. Kan serumunda virus antijenlerine karşı gelişen antikorlar serolojik yöntemlerle belirlenebilir.
Mycoplasma ve ureoplasmanın üretilmesi için özel besi yerleri gerekir. Chlamydia örneklerden yapılan simearların boyanması, immunofloresans veya komplement fikzasyon teknikleri ile ortaya konulabilir.
Ayırıcı tanıda sığırlarda akut pulmoner amfizem, intersitisyel pnömoni, pulmoner ödem, pleuritis, larengitis, trakeitis, akciğer nematodiyazisi, torasik neoplaziya veya diyaframatik hernia dikkate alınmalıdır. Septisemiler, kalp yetmezliği, asit-baz dengesizliği ve nitrat toksikasyonunda da solunum sistemi hastalıklarına benzer bulgular ortaya çıkar. Koyun ve keçilerde ayırıcı tanıda ovine progressif pnömoni, caprine artritis ensefalitis, akciğer ve mediastinum apseleri dikkate alınmalıdır.

NEKROPSİ
Shipping fever pnömonisi bir fibrinopurulent bronkopnömonidir. Hastalık bronşiyollerde başlar, daha sonra çevresindeki paranşim dokusuna yayılır. Akciğerlerin ventral lopları şiş, kırmızı, sert ve ağrılıdır. Yangılı bölgelerde bazen sarı fibrin birikintisi vardır. Plöral boşlukta saman renginde sıvı belirlenir. Akciğerlerin diğer kısımları normal görünümdedir veya parçalar halinde dağılmış yangısal bölgeler vardır. Olguların 1/3’ünde caudal lobun dorsalinde amfizematöz bölgeler belirlenir. Bu durum bazı viral hastalıklarda akciğer dokusunun % 60-80’inde ortaya çıkar ve ölüm nedenleri arasına girer. Hastalarda bronşiyal lenf yumruları şiş, nemli ve koyu kırmızı renktedir.

P. hemolytica enfeksiyonunda lezyonlu bölge üzerinde sarı fibrin ve toraksta saman renkli effüzyona rastlanır. Lezyonlu dokunun kesit yüzünde kırmızı siyah renkte koagülasyon nekrozu alanları belirlenir. P. multocida enfeksiyonunda lezyon ince bir fibrin tabakasından ibarettir. H. Somnus enfeksiyonunda fibrinli plöritis ve pleurapnömoni saptanır.

Kronik öksürük ve ağırlık kaybı semptomları gösteren buzağıların nekropsisinde kronik suppuratif pnömoni, bronş ve bronşiyollerde purulent eksudat ve akciğerlerde birçok apse odakları vardır.
Bronkopnömoni semptomu gösteren kuzuların nekropsisinde P. hemolytica’nın neden olduğu ventral loplarda kırmızı-mor renkli şişlikler, aşırı fibrinöz plöritis ve saman renkli eksudat belirlenir. Kronik olgularda çok sayıda apse odakları ve plöral adezyon saptanır.

TEDAVİ
Sağaltımda üç önemli uygulama yapılır:
1.      Patojen bakterilerin elimine edilmesi,
2.      Yangısal reaksiyonun sınırlandırılması,
3.      Hastalara destekleyici sağaltım yapılması ve bakım şartlarının düzeltilmesidir.

Hastaların 80-85’nin sağaltılması başarı olarak kabul edilir. Sağaltıma iyi yanıt verenler arasında % 15-20 nüks görülebilir. Ölüm oranı % 5-20’dir. Sağaltıma erken başlanır ve etkili bir antibiyotik yeterli süre kullanılırsa başarı daha yüksek olur. Sağaltımda optimal başarının sağlanması için bakım şartlarının düzeltimesi, beslenme yetersizliğinin giderilmesi ve non steroidal antienflamatuarların kullanılması şarttır. Sağaltıma geç başlanması, kötü bakım şartları, sağaltım süresinin yetersizliği ve antibakteriyel ajanlara karşı gelişen direnç sağaltımın başarısız olmasına neden olur.

Antimikrobiyal Tedavi: Hastalarda kullanılacak ajanın seçimi genellikle deneyime dayanmaktadır. Besi sığırlarında sulfonamid ve tetrasiklin kombinasyonu ensık yapılan uygulamadır. Tylosin ve tetrasiklininPasteurella spp’ye karşı sinerjistik etjisi vardır. Antimikrobiyal ajanların i.v. verilmesi plazma konsantrasyonunun yükselmesine ve ajanın hasta akciğer dokusuna daha fazla penatre olmasını sağlar. Uygulamanın intratrakeal olarak yapılması ajanın serum konsantrasyonunu hızla yükseltir, fakat konsantrasyon diğer uygulamalara göre daha çabuk düşer. İntratrakeal uygulamanın olası yan etkileri antibiyotiğin tüm akciğer dokusuna yayılmaması, serum konsantrasyonunun çabuk düşmesi ve ajanla konsantre şekilde temas eden alveoler makrofajların bozulmasıdır. Bu yan etkilerin azaltılması için intratrakeal uygulama ile i.m. veya i.v. uygulamalar birlikte yapılmalıdır.

Sağaltım başlayınca rektal vücut sıcaklığı ve hastalığın şiddeti günlük olarak kaydedilir. Sağaltım başladıktan 24-48 saat sonra iyileşme belirtisi yoksa kullanılan antimikrobiyal ajan değiştirilir. Buzağılarda 3 günlük uygulama sonrası vücut sıcaklığı normal sınırlara indikten sonra sağaltım durdurulabilir. Fakat tam iyileşme sağlanması için uygulamaya iki gün daha devam edilmesi daha iyi olur. Şiddetli hastalarda vücut derecesi normal sınırlara indikten sonra 5-7 gün daha devam edilmesi uygun olur.

Koyun ve keçilerde tetrasiklin i.m. 5 mg/kg dozunda günde 2 kez olmak üzere 5-6 gün uygulanmalıdır. Uzun etkili tetrasiklinler 10 mg/kg dozda kullanıldığında P. hemolytica enfeksiyonuna karşı oldukça etkilidir. İlacın s.c. verilmesi i.m. verilmesi kadar etkili olur ve s.c. uygulamada daha az ağrı meydana gelir. Koyun ve keçilerde pnömoninin sağaltımında tetrasiklin, sulfonamidler, penisilin, trimetophrim-sulfa ve eritromisin kullanılmaktadır. Uzun etkili oksitetrasiklin ile yavaş salınan sulfonamidler veya tilmikosin kombinasyonu hastalara tek tek uygulanabilir. Sulfonamidler hastaların içme suyuna 5 gün süreyle katılarak da kullanılabilir.

Antienflamatuar Tedavi: BRSV enfeksiyonlarında kortikosteroid ve antihistaminiklere uygun yanıt alınmaktadır. Yalnız kortikosteroidler immun supresyona yol açtıklarından tek başlarına kullanılmamalıdır. Dexamethasone 0.04-0.22 mg/kg dozlarında i.m. veya i.v. kullanılabilir. Nonsteroidal antienflamatuar ilaçlardan (NSAİD) asetil salisilik asit, flunixine meglumine, fenil butazone ve ibuprofene ruminantların solunum sistemi hastalıklarının sağaltımında yararlı olur. Flunixin meglumine 2.2 mg/kg dozunda i.v. uygulandığında PI3’ün neden olduğu pnömonide ortaya çıkan belirtilerin düzelmesine ve akciğerlerde birikimin azalmasına yol açar. Pasteurelloziste oxitetrasiklin sağaltımına flunixine meglumine eklendiğinde hastalarda belirgin bir iyileşme sağlanmaktadır. Dehidre hayvanlarda NSAID yüksek dozda veya uzun süreli olarak kullanılmamalıdır. Sığırlarda 100mg/kg dozda 12 saat arayla aspirin uygulanabilir.

Antiviral ve İmmunmodulating Tedavi: Ribivarin bebeklerde RSV hastalığına karşı kullanılan immunmodülatör bir antiviral ilaçtır. Hayvanlarda kullanımı pahalı ve güçtür. İnterferon, immunmodülatör bir antiviral ilaçtır. İnsan interferonu BHV1 enfeksiyonu olan buzağılarda profilaktik amaçla kullanılabilir.  Levamisol ve isopronosin sığırlarda immun sistemi uyarmada kullanılmaktadır. Levamisol 2-3 mg/kg dozda immun sistemi uyarır. C vitaminin 1g/45kg dozunda uygulanması sığırlarda nötrofil aktivitesini artırır.

Destekleyici Tedavi: Hastalar yağmur, soğuk, rüzgar, sıcak ve güneşten korunabilecekleri bir yere konur. Barınaklar çok kalabalık olmamalıdır. Hastalar iyi kaliteli gıdayla beslenmelidir. Vitamin ve mineral eksiklikleri enjeksiyon veya oral preparatlar kullanılarak giderilmelidir. Avitaminin i.m. uygulaması standart sağaltım prosedürü içindedir.

KORUNMA
Pnömoni salgınlarının sınırlandırılması ve yeni salgınların önlenmesi için risk faktörlerinin belirlenip düzeltilmesi gerekir. Bunun için öncelikle iyi bir anamnez, hastaların muayenesi  ve çevrenin kontrolü gerekir.
Hayvanlardan kan alınarak immun fonksiyon için gerekli olan iz elementlerin konsantrasyonu belirlenir. Pasif bağışıklığın düzeyini belirlemek için 1-7 günlük buzağıların kan serumunda immunglobulin düzeyi belirlenir. Hayvanların beslenme programının öğrenilmesi ve barınak havasının kontrolü önemlidir. Bunun için havadaki toz partiküllerini, havanın dolaşım hızını, sıcaklığını ve nemini ve amonyak konsantrasyonunu  ölçen araçlara gereksinim vardır. Besi ahırlarında sıcaklık 18-27 derece ve havanın nemi % 50-80 olmalıdır.
Enzootik buzağı pnömonisine karşı annelerin mineral eksikliklerini gidermek, pasif antikor transferi düzeyini artırmak, uygun beslenme ve barınak havasının tozlu olmaması alınabilecek başlıca önlemlerdir.

Eti için beslenecek buzağılarda pnömoni oluşumuna karşı alınabilecek önlemler şunlardır:
Buzağıların transporttan en az 3 hafta önce sütten kesilmeli, kastre edilmeli, boynuzu çıkarılmalı, internal ve eksternal parazitlere karşı sağaltılmalı ve respiratorik patojenlere karşı aşılanmalıdır.Hayvanlar ortak beslenme alanlarında bir arada beslenmeye alıştırılmalıdır.

Transport süresi kısa olmalıdır.Buzağılar mümkün oldukça az kaynaktan sağlanmalı, her bölgede sınırlı sayıda buzağı bulundurulmalı, barınak havasının tozsuz olması sağlanmalı, beslenme dikkatli yapılmalıdır.Buzağılar barınağa alınırken vitamin ve beslenme dikkatli yapılmalıdır.Buzağılar barınağa alındıktan sonraki 48 saat içinde aşılanır.Endoparazitlere karşı ilaç verilir.Büyüme hormonu verilir ve mineral eksikliğine karşı (bakır, selenyum) sağaltım yapılırsa pnömoni insidesi düşer.A vitamini enjeksiyonu aşılamaya karşı immun yanıtı artırır.Besiye alınan buzağılar zayıfsa, besi başlamadan önce gerekli uygulamalar (aşı, antiparaziter ve kısırlaştırma gibi) yapılmışsa, transport uzun sürmüşse, buzağılar bir çok pazar yerine uğramışsa bu buzağılara antibiyotik uygulaması yapılır.Bu amaçla 20 mg/kg dozda uzun etkili oksitetrasiklin ile yavaş salınan sulfamidimetoksin (25 g/buzağı) kombine edilir.Tilmikosin enjeksiyonu 3 günlük kan terapötik dozda katılan sulfonamidler pnömoniye karşı profilaktik amaçla kullanılır.Buzağılar barınağa yeni geldiğinde 4 saat su verilmez.Önce gıda yemesi sağlanır.Gıdanın ilk 2-3 hafta sadece ot olması hastalık insidesini azaltır.Bu amaçla hayvanların ilk hafta diyeti % 75 konsantre yem ad libitum ottan oluşur.Daha sonra sadece % 75 konsantre yem verilir.Besi buzağı veya damızlık buzağıların diyetinde % 1.2-1.4 oranında potasyum bulundurulur, üre verilmez.Damızlık buzağılarda morbidite oranını azaltmak için hayvanı meraya hazırlamak amacıyla diyette yiyebileceği kadar ot, 0.9 kg/gün hesabıyla % 40 protein peleti ve 400 i.ü. E vitamini ve ionophore verilir.

Et için beslenen buzağılarda bronkopnömoninin önlenmesi için bir dizi önlem alınarak sütten kesma stresi min. indirilir.Operasyonlar, aşılamalar, büyümeyi uyarıcı maddelerin uygulanması, mineral enjeksiyonları ve parazitlere karşı sağaltım uygulamaları sütten kesilmeden üç hafta önce yapılmalıdır.Barınakta toz olmaması için saptan altlık serilmeli, barınağın fazla kalabalık olmaması önemlidir.

Koyun ve keçilerde pnömoninin önlenmesinde yapılabilecek uygulamalar: Soğuk ve sıcak stresi en aza indirilir.Barınağın fazla kalabalık olmasından kaçınılır.Barınak havalandırılması sağlanır.Kötü hava şartlarında uzun transportlar yapılmaz. Kuzuların canlı modifiye PI3 aşısı  ile intranasal aşılanması, PI3 enfeksiyonunu ve bununla birlikte ortaya çıkan Pasteurella hemolytica pnömonisini önler. Pnömoni sürüde yaygın olarak ortaya çıkarsa ilk gün 200mg/kg dozunda sonra 66mg/kg dozunda sulfonamidler içme sularına katılır veya oral verilir. Uzun etkili tetrasiklinler 10 mg/kg dozunda s.c. uygulanabilir.

Aşılama: Respiratorik hastalıkların önlenmesinde aşı uygulamalarının etkisi tartışmalıdır. En iyi uygulama doğum öncesi annelerin aşılanması ve pasif bağışıklığın yavrulara kolostrumla geçmesinin sağlanmasıdır. Bu amaçla kullanılan pasteurella aşıları vardır.PI3 ve BHV1 içeren inaktive ve atenüye formda aşılar bulunur. Ayrıca i.m. veya intranasal kullanılan modifiye canlı virus aşılarıda vardır. BVDV’un canlı veya öldürülmüş aşıları bulunmaktadır. BRSV’nin i.m. uygulanan modifiye canlı ve öldürülmüş aşıları hazırlanmıştır. Aşılamalarda dikkat edilecek hususlar şunlardır:canlı olmayan aşılar 2-6 hafta arayla birden fazla uygulamayı gerektirir. Tek uygulamanın yararı yoktur. Oluşan immunite kısa ömürlüdür. Uygulama birkaç ayda bir tekrarlanmalıdır. İmmuniteyi stimule edemezler. Humoral immuniteyi uyarmada etkilidirler. Sekonder immun cevabı uyarmada modifiye canlı aşıya göre daha etkilidirler. Modifiye canlı aşılar sellüler ve humoral immuniteyi yıllarca veya yaşam boyu sağlarlar. Başarılı immunizasyon için genç hayvanlarda tercih edilecek aşılardır. Canlı modifiye aşılar gebelerde abort, immun sistemi zayıf olan gençlerde hastalığa yol açarlar. Koyun ve keçilerde geliştirilmiş respiratorik aşılar yoktur. Pmönonik pasteurellozise karşı aşılama tartışmalıdır. Pasteurella spp. bakterin aşısının kullanımı bovine respiratorik hastalığın insidens ve şiddetini artırmıştır. Bu aşı intradermal uygulamada deri şişlikleri i.m. uygulamada geçici topallık ve ateşe neden olmuştur. Atenüye aşılar morbidite ve mortalite artırmamıştır. P. hemolytica’ya karşı hücre yüzeyiantijeni ve konsantre leucotoxin içeren aşı geliştirilmiş ve pasteurellozise karşı başarılı  sonuçlar alınmıştır. Küçük ruminantlarda Pasteurella spp. bakterin aşısı ve ayrıcaHemophilus somnus öldürülmüş bakterin aşısı bulunmaktadır.

6.2. BOVİNE HERPESVİRUS TİP 1 ENFEKSİYONU
(Bovine enfectious rhinotracheitis virus)
Hastalık sığırlarda özellikle et yönlü beslenenlerde ve fazla sayıda hayvanın bulunduğu barınaklarda sık görülür, şiddetli seyreder ve öldürücüdür. Sekonder bakteriyel pnömoni gelişmezse ölüm oranı düşüktür. Erişkin sığırlar hastalığın rezervuarıdır.

ETİYOLOJİ
Eken alfa herpesvirustur. Etkenin solunum sistemini etkileyen ve sinir sitemini etkileyen tipi olmak üzere 3 serotipi bulunmaktadır. BHV1 serotipi rhinitis, trakeitis ve ateş, konjuktivitis, süt veriminde düşme, abort, genital sitemde lezyon ve genç sığırlarda ensefalitise neden olur ve infectious bovine rhinotracheitis (IBR) olarak isimlendirilir. Virus genital enfeksiyonlara da neden olduğundan hastalık püstüler vulvavaginitis ve püstüler balanopostitis (IBR- IPV) olarakta belirtilmektedir. Solunum sistemi ve göz formu ile genital formunda BHV1 in farklı biyotipleri, ensefalitisin yaygın şeklinde ortaya çıktığı genç buzağılarda ise bovine herpes virusun BHV1 den farklı bir tipinin rol oynadığı belirtilmektedir. Etken asit, ısı ve yağ eriticilerine duyarlıdır, 4 santigrad dercede günlerce, dondurulduğunda ise yıllarca canlı kalır. Kalabalık barınaklarda hava ile, seyrek barınaklarda venereal buluşmaya rastlanır.

SEMPTOMLAR
Hastalığın sekonder etkenlerle komplike olup olmadığına göre değişir. Klinik bulguların şiddetinde genetik faktörlerde rol oynar. Hastalarda konjuktivitis, solunum sistemi enfeksiyonları, genital sistem enfeksiyonları, abort, M.S.S. enfeksiyonları ve buzağılarda generalize hastalık bulguları görülür. Başlıca semptomlar; ani başlayan ateş (40-41.5 derce) konjuktivitis, rinitis, hipersalivasyon, anoreksi, süt veriminde önemli azalma, hafif hiperekzitebilite, solunum sayısında artış, dispne, öksürük ve serözden mukopurulente kadar değişen burun akıntısıdır. Trakea ve larenks mukopurulent akıntı ile kısmen tıkanmışsa ağzı açık solunum dikkati çeker ve solunum havası pis kokar. Akciğerlerin oskültasyonunda sert veziküler ses duyulur. Mermede hiperremi, nazal mukozada önce pistül, sonra difterik plaklar görülür. Gözde şiddetli konjuktivitis, gözyaşı akıntısı bazen korneal opasite belirlenir.

Genital hastalıklar koital ekzantem  olarak isimlendirilir. Koitustan 2-3 gün sonra ateş, depresyon, anoreksi ve ağrılı mikturasyon vardır. Bazı hastalarda vulva ödemli ve hiperemiktir. Herpetik püstüller, nekrotik plak ve ülserler belirlenir. Mukopurulent eksudat gözlenir. Hastalık belirtileri iki haftada ortadan kalkar. Benzer lezyonlar penis ve prepusyumda da görülür. Abort gebeliğin son üçte birlik döneminde ve enfeksiyonun başlamasından yüz gün sonra ortaya çıkar sürüdeki gebelerin % 25’i yavru atar. Neonatal buzağılarda nadirde olsa solunum sistemi ve sistemik bulgular şeklinde ortaya çıkar. Hasta buzağılarda iştahsızlık, inkoordinasyon, koşma, kendi etrafında dönme hareketlerinden sonra depresyon, yere yatma, koma ve ölüm gelişir. Bu hastalarda BHV5 izole edilmiştir. Enfeksiyonu gebelik sırasında veya doğumdan hemen sonra alan buzağılarda ateş, iştahsızlık, rinitis, laringotrakeyitis, depresyon ve solunum güçlüğü, lakrimasyon, yumuşak damakta yangı ve nekroz, gastrointestinal sistemde ülser ve ishal gözlenir.

TANI VE AYIRICI TANI
Hastalığın salgın özelliğine ve diğer klinik bulgulara bakılarak konulur. Sürüde ani başlayan solunum sistemi enfeksiyonu salgını, vajinitis, yavru atımı hastalıktan şüphelenilmesi için yeterli bulgulardır. Burun ve vajina mukozasında beyaz nekrotik plaklar vardır. Trakeada fibrino purulent karakterde eksudat vardır. Kesin tanı etkenin lezyonlu bölgelerden, nazal ve oküler akıntılardan ve vajina veya prepusyumdan alınan örneklerden izalasyonu ile konulur. Örnekler akut ateşli dönemde alınmalıdır. Ayrıca etken atık yavruların dokuları, ölen buzağıların karaciğer, böbrek, akciğer ve böbrek bezlerinden immunfloresan yöntemi ile tanınabilir. Ayırıcı tanıda kurşun zehirlenmesi, listeriozis, kuduz, Hemophilus somnus septisemisi dikkate alınmalıdır.

NEKROPSİ
Trakea nukozasında konjesyon, peteşiyel ve ekimotik kanamalar ve nekrotik odaklar, hemorajik ve sertleşmiş alanlar dikkati çeker. Yangısel lezyonlara akciğer içindeki hava yollarında nadiren rastlanır. Bazen plaklar şeklinde püstüler lezyonlar belirlenir. Atık yavrular çabuk dekompoze olur. Fötusun midesinde nekrotik lezyonlar vardır.

TEDAVİ VE KORUNMA
Hasta hayvanlar izole edilir. Stres şartları varsa düzeltilir, hastalara sığınabilecekleri gölgelikler sağlanır, önlerinde yem ve su bulundurulur. Sekonder enfeksiyona karşı erken dönemde antibiyotik uygulaması ve destekleyici sağaltım uygulamaları yapılır. Korumada atenüye edilmiş modifiye aşıların kullanımı önerilmektedir. Bu aşıların gebe ineklerde intra nazal kullanılması gerekir. Paranteral kullanım diğer aşılarla birlikte kombine olarak kullanılmaktadır.

6.3. SIĞIR, KOYUN VE KEÇİLERDE RESPİRATORY SYNCYTİAL VİRUS ENFEKSİYONU

ETİYOLOJİ
Etken paramyxoviridaelardandır. Hastalığın morbiditesi yüksek, mortalitesi % 0-20 arasındadır. Pasif antikorlar buzağıları hastalıktan korumaz, fakat hastalığın şiddetini azaltır. Sığırlar hastalığın rezeruvarıdır fakat taşıyıcılık kronik değildir.

SEMPTOMLAR
Hastalık subklinik olarak seyredebilir. Besiye alınan buzağılarda solunum sistemi bulguları belirgindir. Vücut sıcaklığı 40-42.2 derecedir. Hastalarda depresyon, iştahsızlık, solunum sayısında artış, akçiğerlerde sertleşmiş veziküler sesler, bazı hastalarda kuru öksürük, hiper salivasyon, nasal ve lakrimal akıntı vardır. Hastalığın son döneminde dispneye bağlı ağzı açık solunum görülür. Ayrıca deri altı amfizemi ve intermandibular ödem ortaya çıkar. Hastaların çoğu kendiliğinden iyileşirken sekonder enfeksiyon gelişenlerde bulguların şiddeti artar ve sağaltılsa bile ölüm meydana gelir.

TANI
Tanı virus izalasyonu ve antikor titrasyonu belirlenerek konur. Virus hastalığın erken döneminde alınan burun swaplarından izole edilebilir.

NEKROPSİ
Nekropside akciğerlerin antero-ventral loplarında amfizem ve ödem belirlenir. P. hemolytica’nın sekonder olarak karıştığı hastalarda fibrinöz plöritiste belirlenir. Sığırlarda atipik intersitisyel pnömoniye yol açar. Hastalarda suplöral ve intersitisyel amfizem ve
olmaz.

KORUNMA
Hsatalıktan korunmada hayvanlardaki stresin azaltılması önemlidir. Hastalığa karşı uygulanan aşılamalardan fayda görülmesine karşın bazen aşı uygulamasından sonra sürüde enfeksiyonun çıktığı bildirilmiştir.

6.4. CONTAGİOSA BOVİNE PLEURAPNEUMONİA (CBPP)
Sığırların oldukça öldürücü bir bronkopnömonisidir.

ETİYOLOJİ
Etken Mycoplasma mycoides spp. mycoides’dir.

EPİDEMİYOLOJİ
Bulaşma öksürükle çıkarılan enfekte damlaların inhalasyonuyla meydana gelir. Aktif olgularda idrarda birçok organizma bulunur ve buluşma idrar damlarının inhalasyonuyla da olabilir. Kapalı barınaklarda tutulan veya bir yerden bir yere taşınan hayvanlarda bulaşma oranı artar. Hastalığı atlatan hayvanlar organizmayı yıllarca taşır ve hastalığı bulaştırır.

PATOGENEZ
Hastalık organızmaların bronşiyollerde birikmesinden sonra başlar. Mycoplasma spp.’nin ekzotoksini vaskülitise neden olur veya immun mediated tipi reaksiyon meydana gelir.

SEMPTOMLAR
3-6 haftalık inkubasyon periyodunu takiben şiddetli klinik bulgular ortaya çıkar. Hastalarda solunum yüzlek ve hızlıdır. Ekspiratorik inleme vardır. Hasta hayvanlar öksürür, sırtlarını kamburlaştırır ve bacaklarını göğüs kafesinden uzaklaştırırlar. Oskültasyonda başlangıçta plöral sürtünme sesi daha sonra yaş raller duyulur. Perküsyonda akciğer alanında ağrı ve mat sesi belirlenir. Burundan mukopurulent bir akıntı vardır. Boğazda ve gerdanda ödem saptanır. Gebe inekler yavru atar. Genç yavrularda bazen poliartritis gelişir. Hastaların % 50’si birkaç gün veya üç haftalık sürede ölürken % 25’i iyileşir ve taşıyıcı olur. Bunların bir kısmında klinik bulgular da görülmez. Hastalığın morbiditesi % 50-90, mortalitesi % 10-50’dir.

TANI
Hastalığın görüldüğü barınağın şartları ile hastalığın seyri dikkate alınarak ve klinik bulgulara da bakılarak tanı konulabilir. Komplement fikzasyon testi, aglütinasyon testi ve intradermal test uygulanarak taşıyıcı hayvanlar saptanabilir.

NEKROPSİ
CBPP’de fibrinonekrotik bronkopnömoni ve seröfibrinöz plöritis vardır. Hastalık pasteurellozise bağlı bronkopnömoni ile karışır. CBPP’de çoğunlukla bir akciğer hastalanır, iki akciğerde hastalandığında lezyonlar simetrik değildir. Lezyonlar çoğunlukla kaudal akciğer lobuna yerleşir. Lezyonun kesit yüzeyi mermer görünümündedir.

TEDAVİ
Tylosin, tetrasiklin, eritromisin ve kloramfenikol kullanılabilir. Tylosin 10 mg/kg dozunda 12 saat arayla 6 kez yapılmalıdır.

KORUNMA
Hastalığın görülmediği ülkelerde test uygulayıp reaktör olanlar kesime gönderilir.endemik yörelerde duyarlı hayvanlara yıllık aşılamalar yapılır.

6.5. CONTAGIOS CAPRINE PLEURAPNEUMONIA (Caprine mycoplasma pneumonia)
Keçilerin ve süt emen oğlaklarda görülen öldürücü bir hastalıktır.

ETİYOLOJİ
Bir çok Mycoplasma türünün neden olduğu bir hastalıktır. Mycoplasma mycoides spp. mycoides oğlaklarda yaygın ölümlere neden olur.

EPİDEMİYOLOJİ
Keçilerde çok bulaşıcı iken, koyun ve sığırlarda bulaşıcı değildir.Enfeksiyon duyarlı sürülere asemptomatik taşıyıcılarla veya hastalığın inkubasyon döneminde olan keçilerden girer.Hastalık inhalasyon ile yayılır, morbiditesi % 100, mortalitesi % 60-100’dür.

PATOGENEZ
Mycoplazma mycoides memede bulunur, fakat bazı hayvanlarda mastitise yol açarken bazılarında matitisis belirtisi görülmez.Bulaşmada kulak arkalarının rol oynadığı da düşünülmektedir.

SEMPTOMLAR
Erişkin keçilerde 6-10 günlük inkubasyon periyodunu takiben 40.5 – 41.5 C  vücut sıcaklığı, sıkıntılı solunum ve göğüs üstü yatma semptomları, mastitis, polyartritis ve pnömoni semptomları ortaya çıkar.Son dönemde ağzı açık solunum, dilin dışarıya uzatılması ve ağızdan köpüklü salya akması dikkati çeker.Ölüm birkaş gün içinde meydana gelir.Oğlaklarda 2-8 haftalığa kadar klinik bulgu görülmez.Daha sonra hastalık 41.1 – 42.2 C vücut sıcaklığı ve 12 -14 saate ölüm veya CNS sendromu, opistotonus ve 24-72 saat içinde ölümün görüldüğü per akut; yada vücut sıcaklığında artış, birçok eklemde sıcak şişlik ve pnömoni bulguların görüldüğü akut veya sabakut şekilde seyreder.Hastaların yarısında ekspiratorik solunum sesleri belirginleşmiş ve solunum sayısı artmıştır.Hasta oğlakların % 80-90’ını ölür ve göğüs üstü yatıp kalkmazlar.

TANI VE AYIRICI TANI
Klinik bulgulara ve hastalığın seyrine bakılarak tanı konulur. Hastalarda trombosit sayısında azalma, protrombin ve parsiyel protrombin zamanında artış ile karakterize koagülopatiye bağlı yaygın trombosis belirlenir. Kesin tanı etkenin süt, eklem sıvısı, kan, idrar ve dokulardan izalasyonu ile konur. Klinik bulgu göstermeyenlerin sütünde bazen Mycoplasma mycoides belirlenir. Klinik ve subklinik olguların tanısı birçok serolojik yöntemle konulur. Bunlar komplement fikzasyon test, passive hemaglütinasyon ve enzim linked immunosorbent assay test (ELİZA)  ve lateks slide agglutination testtir. ELİZA testi hastaların tamamında kesin tanı koydurur, fakat taşıyıcıların tanınması güçtür. Ayırıcı tanıda caprine arthritis encephalitis (CAE) düşünülmelidir.

NEKROPSİ
Hastalığın akut döneminde ölen hayvanların plöral boşluğunda küçük fibrin parçalarını içeren temiz saman renkli fazla miktarda sıvı gözlenir. Akciğerler büyümüştür ve üzerleri kalın sarı fibrinle kaplıdır. Akciğerlerin kesit yüzü kırmızı, kahve, sarı ve gri renkli lobüllerden oluşmuş mozaik görünümündedir. Kronik olgularda akciğerlerle torasik duvar arasında fibröz yapışmalar vardır. Akciğerlerde kuru, beyaz veya sarı renkte kolay parçalanabilen lezyon bölgeleri ve bunların etrafında fibröz kapsül bulunur. Oğlaklarda ensık gözlenen belirti fibrinopurulent poliartritistir. Sürünün yaklaşık yarısında pnömoni vardır. Akciğerlerin bir veya daha fazla lobunda parça parça diffuz kırmızı renkte serteleşmiş alanlar vardır. Bazen üzerlerinde fibrinöz eksudat belirlenir. Hastaların yarısında göğüs kafesi içinde sarı serosanguinöz sıvı belirlenir. Akciğerler ve toraks duvarı arasında fibröz yapışmalar vardır. Akciğerlerde mikroskobik bronkopnömoni veya intersitisyel pnömoni bulguları vardır. Ayrıca hastalarda perikarditis, peritonis, böbrek, dalak ve karaciğer büyümesine rastlanır.

PROGNOZ
Septisemik bulgular gösterenlerde iyileşme oranı düşüktür. İyileşenlerde daha sonra artritis gelişir. Mastitisli olup iyileşen anneler hastalığı taşımaya devam ederler.

TEDAVİ
CCPP’nin sağaltımında tylosin tartarat  10 mg/kg ve oxitetrasiklin 15 mg/kg/gün dozunda etkilidir. Tiamulin’in  de etkili olduğu belirtilmektedir.

KORUNMA
Hastalığın önlenmesi için hastalığı taşıyan hayvanların sürüye girmesinin önlenmesi ve aşılama yapılması gerekir. Sürüye yeni katılacak olan keçilere iki hafta karantina uygulanmalı ve serolojik testlerde mycoplasma bulunmadığı belirlenmelidir. İnaktive aşılarla 12 aylık korunma sağlanabilir. Salgın çıktığında hastalar ve asemptomatik olup enfeksiyon etkenini taşıyanlar kesime gönderilir. Diğer hayvanlara aşı uygulanır. Sürüye yeni alınacak dişilerin alındığı sürede oğlaklarda artritis ve pnömoni görülmüyor olmalı ve işletmeden alınan süt örneği kültürlerde Mycoplasma mycodies izole edilmemelidir. Satın alınanlar ayrı bölmelerde tutulup, kulak akarı yönünden sağaltılmalı, süt kültürleri negatif çıkıncaya kadar diğer hayvanlarla temasa izin verilmemelidir. Ticari aşısı yoktur. Hastalığı kontrol edebilmek için Mycoplasma mycodies salgınlarında oğlaklarda sistemik enfeksiyonun ve dişilerde mastitis oluşumunun önlenmesi gerekir.  Bunun için oğlaklara 56 derecede bir saat ısıtılmış keçi sütü, sığır kolostrumu veya pastörize süt bir ay süreyle verilir. Daha sonra sütten kesilinceye kadar pastörize süt veya süt yerine geçebilecek maddeler verilebilir. Eklemleri şişen yavrular itlaf edilir. Sağım hijyenine uyularak hastalığın yayılması önlenir. Herdişi için ayrı meme kurulama bezi veya kağıt havlu kullanılır. Meme başları organik iodinli solüsyona batırılır ve kaplar yıkanır. Süt örnekleri Mycoplasma mycodies bakımından sürekli kontrol edilerek hastalığı taşıyanlar saptanmaya çalışılır. Hasta keçiler ayrı bölmede tutulur ve enson sağılır veya itlaf edilir. Kurudan çıkan hayvanların sütlerinin kültürü yapılır, memeleri elle ayrı sağılır. Daha sonra süt toplama tanklarından aylık kültür muayeneleri yapılır.

6.6 OVİNE PROGRESSİF VİRAL PNEUMONİA (Maedi-Visna)
Kuzey Amerika ve Avrupa’da koyunlarda yavaş gelişen virus enfeksiyonu olarak bilinir. Progressif zayıflama, pnömoni ve memede sertleşmeye yol açan mastitisle seyreder.

ETİYOLOJİ
Ovine progressif pnömoni virüs (OvLv) ve Meadi-Visna virus nononkojenik viruslardır. Her virusun oluşturduğu klinik bulgular ve lezyonların aynı olması nedeniyle ikisinin aynı hastalık  olduğu düşünülmektedir.

EPİDEMİYOLOJİ
Bazı koyun ırkları (Finnish landrace ve texel) bu hastalığa daha duyarlıdır.Maed – Visna virüs’ün (MVV) bulaşmasında koyun-kuzu ilişkisi, burun buruna temas veya damlacık yoluyla bulaşma önemlidir.Ayrıca salya, burun akıntısı, idrar ve dışkı ile bulaşık gıdaların alınmasıda önemli bulaşma yollarıdır.Kapalı ağıllarda bakılan koyunlarında etkenle temas yoğun olduğundan lezyon gelişimi ve serumda antikor şekillenmesi hızlı olur.Kuzularda bir yaşında seropozitiflik ve klinik bulgu belirlenir.

PATOGENEZ
OvLv vücuda ağız yada solunum yoluyla girer.Enfeksiyon monosit/makrofaj hücrelerine yerleşir.Bu hücrelerle akciğer, lenf yumruları, choroid plexus, dalak, kemik iliği, meme bezi ve böbreklere ulaşır.Virüs humaral ve sekunder immuniteye rağmen konakta kalabilir.

SEMPTOMLAR
Koyunlarda OvLv’nun neden olduğu hastalıkta klinik bulgular ilerleyici karakterde zayıflama, solunum güçlüğü, memede sertleşmeye yol açan mastitis, parezis, kronik nonspuratif artritis ve vaskülitisdir.Genellikle 2-3 yaşında olan koyunlarda görülse de her yaştaki koyunda ortaya çıkabilir.Hastalığın erken belirtisi iştahın iyi olmasına karşın zayıflamanın ortaya çıkmasıdır.Progressif pnömoninin klinik bulguların egzersiz intolerans, taşipne, expiratorik dispne, ağzı açık soluma ve nadiren kuru öksürüktür.Vücut sıcaklığında yükselme ve prulent burun akıntısı, sekunder bakteriyel pnömoninin geliştiğini gösterir.Ölüm ilk klinik belirtilerin görülmesinden sonraki 6-12 ay içerisinde anoreksi veya sekunder bakteriyel enfeksiyonlardan kaynaklanır.

TANI VE AYIRICI TANI
Klinik bulgular, antibiyotik sağaltımına yanıt alınamaması ve serolojik test sonuçlarına bakılarak tanınır.OPP’nin erken döneminde lenfozitis, ileri dönemde hafif hipokromik anemi ve hipergammaglobulinemi belirlenir.Tanıda agar jel immun diffuzyon (AGID) enzim-linked immunosorbent assey (ELIZA) testi ve indirek immun floresan (IFAT) kullanılmaktadır.
AGID testi basit olduğu için eradikasyon çalışmalarında kullanılmaktadır.ELIZA testi daha duyarlıdır ve AGID testinden daha çabuk sonuç alınan bir testtir.Antikorların AGID testi ile belirlenmesi enfeksiyonun başlamasından 6 ay sonra belli olur.Bazen bu süre yılları alabilir.Enfekte olmamış yavrulara annelerden geçen pasif antikorlar 6 aylık civarında tamamen ortadan kalkar.AGID’ın negatif sonuç vermesi hastalığın bulunamadığına veya oluşan antikor düzeyinin düşüklüğüne bağlıdır.Pozitif AGID sonucu enfeksiyona işaret eder.Fakat bu bulguyu klinik durumla ilişkilendirmek güçtür veya hastalığın OvLv enfeksiyonu olduğunu ispat etmez.Kesin tanı virüsün izolasyonu ile konulursa da izolasyon uzun zaman alır ve pahalı bir yöntemdir.
Ayırıcı tanıda P.hemolytica’nın neden olduğu kronik bronkopnömoni, psodotüberkülozisin neden olduğu pnömoni, koyunların pulmoner kasinomu, verminöz pnömoni,akciğer ve lenf yumrularında apse oluşumu göz önünde tutulmalı, hastaların göğüs radyografisi çekilmeli, trakeal yıkama sıvısı kültürü ve Bearmann tekniği ile dışkı muayenesi yapılmalıdır.Sürü problemi olduğunda nekropside makroskobik bulgular tanının konulmasına yardımcı olur.

NEKROPSİ
OPP enfeksiyonunda lezyonlar akciğerler, bölgesel lenf yumruları, beyin, eklemler, meme başlarında ve kan damarlarında gelişir.Göğüs boşluğunda kollabe olmamış ve üzerinde kosta izleri bulunan akciğerler vardır.Akciğerler ağırdır ve rengi pembe kahve renkten gri- maviye kadar değişir.Anterikor ventral loblarda sekunder bakteriyel pnömoni gelişir.Trakebronşiyal ve mediastinal lenf yumruları büyümüştür.Histolojik muayenede diffuz infoproliferatif pnömoni gelişir.

TEDAVİ
OPP’nin sağaltımı yoktur.Sekunder bakteriyel pnömoniye karşı antibiyotikler kullanılabilir.
Koyunların çoğu klinik belirtilerin görülmesinden sonraki bir yıl içinde olur.

KORUNMA
OPP enfeksiyonunun sürüden eradikasyonu güçtür.Kontrol için birinci metotta hayvanlardan yıllık olarak antikor aranır, seropozitif olanlar ve bunların bir yaşından küçük yavruları sürüden ayrılır.Sürüye yeni koyun ilave edileceğinde seronegatif hayvanlar ayrılır.Yıllık olarak yapılan testlerden peş peşe ikisinde seronegatif sonuç elde edilirse sürüde hastalık yoktur demektir.İkinci metotta yavruların annelerin emmesine izin verilmez ve yavrular sığır sütü ile beslenerek izole halde büyütülürler.Hastalıksız sürüye hasta koyun ve keçiler katılmaz ve hastalarla temas etmiş ekipmanların girmesi yasaklanır.Bu metotta da yıllık serolojik testler yapılır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder