1. GENEL BİLGİLER
Solunum sisteminin temel
fonksiyonu solunan havadaki oksijen ile vücutta metabolik olaylar sonucu
oluşan karbondioksidin alveollerde yer değiştirmesini sağlamaktır. Solunum
sisteminin bu temel fonksiyonu yanında; karbondioksit atılımı ile asit- baz
dengesini sağlamak(respiratorik kompenzasyon), kan depolamak, bazı biyoaktif
maddeleri (kortikosteroid, seratonin, prostaglandin) metabolize
etmek, angiotensin gibi maddeleri aktive etmek, vücut sıcaklığını ve sıvı
dengesini düzenlemeye yardımcı olmak gibi görevleri vardır.
Akciğerlerde
oksijen-karbondioksit değişiminde yetersizliğe neden olan pek çok faktör bulunmaktadır.
Solunan havada oksijen azlığı veya bazı zararlı gazların bulunması solunum
fonksiyonunu bozan en önemli faktördür. Havalandırmanın iyi olmadığı
barınaklarda idrar, dışkı ve ruktus sonucu havada normalde bulunmayan veya çok
az bulunan amonyak ve metan gibi zararlı gazlar ile CO2 miktarı artmakta, O2
miktarı azalmaktadır.Barınak havasındaki bu değişiklikler ile sanayi tesisleri
ve şehirleşmeden kaynaklanan yakıcı zehirli gazlar ve yangın dumanları solunum
sistemi hastalıklarında predispozisyona neden olmaktadır. Yukarı ve aşağı
solunum yollarında yangı, konjesyon, ödem, apse, tümör ve daralma gibi
patolojik değişiklikler solunum havasının akciğerlere iletilmesini engellemekte
ve solunum fonksiyonunu aksatmaktadır. Böylece alyuvar veya hemoglobinin miktar
veya fonksiyonunda meydana gelen değişiklikler sonucu vücut için gerekli olan
O2 yeterince sağlanamamakta ve anoksi meydana gelmektedir.
Anoksi, havadaki O2
miktarının azalması veya havayı ileten organlardaki daralmalar (anoksik
anoksi), alveollerdeki anatomik ve fonksiyonel bozukluklar (stagnant anoksi),
alyuvar ve/veya hemoglobin miktarındaki azalmalar ve sistemik kan dolaşımı
yetersizliklerinden (anemik anoksi) veya oksijen kullanımının hücresel düzeyde
engellenmesi durumlarında (histotoksik anoksi) ortaya çıkar.
Solunum sistemi hastalıkları
sığırlarda diğer hayvan türlerine göre daha fazla görülmektedir. Bu durum sığır
akciğerlerinin normal anatomik yapısı ve bazı fizyolojik özelliklerinden
kaynaklanmaktadır. Sığırlarda fazla loplu olduğundan temizlenme kapasitesi
düşüktür, anatomik yapıları gereği olarak farengial sıvılar akciğere doğru
süzüldüğünden pulmoner hipertansiyon oluşma riski fazladır ve soğuk havalarda
ventilasyonkapasiteleri azalır,akciğerler vücut büyüklüklerine oranla daha
küçük olduğundan fonksiyonel kapasite düşüktür.Akciğerlerin lizozim ve
fagositoz kapasiteleri diğer türlere göre düşüktür ve sığırlar çevre ısısı
değişimlerine daha duyarlıdırlar.
2. GENEL SEMPTOMLAR
ÖKSÜRÜK: Öksürük solunum
yollarında biriken mukus ve partiküllerin ani ve gürültülü hava hareketi ile
ağız boşluğuna getirilmesi ve bu şekilde solunum yollarındaki istenmeyen
materyalin uzaklaştırılmasını sağlayan önemli bir korunma refleksidir.Bu
fonksiyon solunum yollarını döşeyen epitel hücrelerin silyumlarının mukosiliyer
hareketi ile yürütülür.Bu hareketle mukus terminal bronşiyollerden trakeaya
doğru iletilmektedir.
Öksürük traeka ve bronşlarda
daha az olarak da akciğer paranşiması ve plörada bulunan duyu
reseptörlerinin mekanik nedenler (trakeanın sıkılması,kömür tozları,broşların
daralması) ve çeşitli faktörlerin (yangısal prosesler,amonyak gibi irritan
gazlar ve histamin gibi kimyasal mediatörler) etkisi ile uyarılmasıyla meydana
gelir.Öksürük canlılar için yararlı bir refleks olmasına karşın
enfeksiyöz etkenlerin çevreye yayılmasına,fazla oluştuğunda hava
yollarında yangı ve irritasyona, alveollerin aşırı gerilmesi sonucu
anfizeme ve dokuların yırtılması ile pnömotoraksa neden olabilir.
Öksürük kardiyojenik pulmoner
ödeme yol açan kalp hastalıklarının da önemli bir belirtisidir ve genellikle
kronik seyirlidir.
SOLUNUM GÜÇLÜĞÜ: Güç nefes alıp vermekle karakterize bir klinik bulgudur.
Solunumun efor sarfedilerek
yapılmasıdır.Anoksiye neden olan durumlarda, metabolik asidozun
kompenzasyonunda, sıcak ortamlarda vücut sıcaklığının ayarlanmasında, solunum
merkezini etkileyen yangı, tümör veya kitlesel oluşumlarda, motor sinir
fonksiyon bozuklukları ve solunum kasları zayıflıklarında, solunum
hareketlerinin ağrıya yol açtığı plöra ve kostalardaki lezyonlarda ortaya çıkabilir.Solunum
güçlüğünün görüldüğü hastalarda ızdıraplı görünüm vardır, hareket etme ve yeme
isteği azalmıştır,şiddetli olaylarda siyanoz şekillenir, solunum sırasında
anormal solunum sesleri oluşur.
İnspiratorik solunum güçlüğü
görülen hastalarda solunum sayısının arttığı, baş ve boynun ileriye doğru
uzatıldığı, burun deliklerinin genişlediği, ağzı açık solunum yaptığı, solunum
sırasında interkostal ve abdominal hareketlerin şiddetlendiği, dirseklerin
göğüsten ayrı tutulduğu; ekspiratik solunum güçlüğünde ise ekspirasyonun iki
zamanlı olduğu, kostaların gerisinde oluk şekillendiği, dirseklerin göğüs
kafesine bastırıldığı, karın kasıldığı ve anüste piston hareketinin ortaya
çıktığı dikkati çeker.
SİYANOZ: Mukozalar, konjuktiva ve derinin mavimsi mor renk alması
durumudur.Siyanoz gelişmesi kanın oksijenasyonu ile ilgilidir.Kanda oksijen
erimiş formda veya hemoglobine bağlı olmak üzere başlıca iki formda
taşınır.Erimiş formdaki oksijen arteriyel kandaki parsiyel oksijen basıncını
oluşturur ve oksijen trasportunda nispeten az etkilidir.Dokuların ihtiyacını
büyük oranda hemoglebine bağlı olarak taşınan oksijen sağlamaktır.Her iki
oksijen formu arasında denge mevcuttur.
Alyuvarlardaki hemoglobin
akciğerde oksijen ile bağlanır ve oksihemoglobin oluşturur.Hemoglobinin oksijen
dışında CO2, H+, 2, 3 difosfoglyserat gibi maddelere de bağlanıp bileşik
oluşturabilme özelliği vardır.Bu maddelerle bağlana hemoglobinin oksijene olan
affinitesi azalır veya kaybolur.
Siyanoz, hemoglobinin oksijen
doygunluğu % 80’nin altına düştüğünde meydana gelir.Bu durumda oksijenin
parsiyel basıncı 40 mmHg’nin altındadır.Siyanozun gözlenebilmesi için hastanın
hemoglobin konsantrasyonunun normale yakın olması gerekir.Hastalarda oksijen
saturasyonunda belirgin düşüş ve şiddetli anemi birlikte olduğundan
hemoglobinin oksijen doyumu çok az da olsa siyanoz görülmeyebilir.
Siyanoz periferal ve
sentral iki kısımda incelenebilir.Periferal siyanoz yüzlek damarların
vazokonstruksiyonu, arter veya yenaların tıkanması yada düşük kardiyak kan
çıkışı nedeniyle kan akımının yavaşladığı bölgelerde kandaki oksijenin
ayrılmasıyla meydana gelir.Periferal siyanoz ekstremiteler, burun ve kulaklarda
gözlenir, mukoz membranlar genellikle normaldir.Derinin pigmentli ve kıllarla
kaplı olması nedeniyle siyanoz büyük hayvanlarda dikkati çekmez.
Sentral siyanoz sinir sistemi
hastalıkları ve arter ile ven kanının birbirine karışmasına yol açan konjenital
defektler sonucu ortaya çıkan kanın yetersiz oksijenizasyonu veya methemoglobin
veya sulfhemoglobin gibi anormal hemoglobin türevlerinin bulunması durumlarında
görülür.Mukoz membranlar ve konjuktivada renk değişimi ile karakterizedir.
BURUN AKINTISI: Burun deliklerinden seröz, müköz, prulent veya mukoprulent sıvıların
gelmesidir.Burun akıntısı tek veya çift taraflı, hafif veya yoğun, aralıklı
veya devamlı olabilir.Burundan bronşiyollere kadar uzanan epitulyumda bulunan
seröz, müköz ve karışık tipte tubuloalveoler bezler ve burun boşluğu ile
sekunder ve tersiyer bronşlarda bulunan goblet hücreleri aracılığıyla kandan
hava yollarına sıvı transfer sağlanır.Sığırlarda oluşan mukus ve sıvılar
genellikle yutulduğundan ve burun akıntısı dil ile temizlendiğinden normalde
burun akıntısı görülmez.Ancak sistemik hastalıklar ve halsizlik durumlarda
burunda mukoit akıntı toplanır ve burun kenarlarında kurur.Konjuktival
irritasyon ve göz yangılarından nazolakrimal kanal aracılığı ile gelen gözyaşı
burun akıntısına neden olur.Burun boşluğunda yangıya neden olan etkenler
glandular sekresyonu artırır.Meydana gelen burun akıntısı başlangıçta seröz
daha sonra mukoit, sekunder bakteriyel invazyon oluştuğunda prulent
karakterdedir.
Burun akıntısı travma,
koagülopati, vaskülitis, burun mukozanın erozyonlu yangıları veya bölge kan
damarları etkileyen lezyonlar ve sığırlarda vena cava trombozlarından kaynaklanan
akciğer tromboembolilerinde kanlı olabilir.Anaerobik enfeksiyonlar ve nekroik
yangılar kötü kokulu akıntılara yol açarlar.
Ayrıca damak yarığı,
farengeyal paraliz ve yutma zorluklarında burun akıntısında gıda
partikülleri bulunabilir.
ANORMAL SOLUNUM SESLERİ: Steteskop kullanılmaksızın duyulan anormal solunum sesleridir.Genellikle
üst solunum yollarındaki değişik derecelerdeki tıkanmalardan kaynaklanır.
Dinlenme halindeki sağlıklı
sığırlarda solunum sesleri kolaylıkla duyulmaz.Anormal solunum sesleri, sadece
egzersiz sonrasında ortaya çıkabildiği gibi dinlenme halinde de
bulunabilir.Dispne ve ağızdan solunuma neden olan durumlarda inspirasyon ve
ekspirasyonda anormal solunum sesleri oluşur.Anormal solunum seslerine
sığırlarda difteriye bağlı nekrotik larengitis, fareks, lareks ve
retrofarengeyal apseler, aktinomikozis, lökozis, aktinobasillozis, travma,
tümör, yabancı cisim ve sinüzitisde rastlanırken, koyun ve keçilerde en yaygın
olarak oestrus ovis enfeksiyonları ve psödotuberkülozda görülür.
3.BURUN VE SİNUS HASTALIKLARI
3.1. BURUNDA YABANCI CİSİM
Sığırlarda buruna yabancı
cisim kaçma eğilimi fazladır.Genellikle burun kaşıma veya yemini saldırganca
yeme sırasında oluşabilir.Yabancı cismin büyüklüğüne ve burunda bulunma
süresine bağlı olarak hastalarda baş sallama, tıksırma, solunum esnasında
anormal sesler çıkarma, sık sık burun yalama, tek taraflı burun daralması, kötü
koku, seröz, mukoprulent veya hemorajik akıntı belilenir.Yabancı cisim çoğu kez
gözle veya endoskop ile görülür ve pens ile uzaklaştırılır.Ayrıca tanıda fungal
granüloma, atopik rinitis, tümör, nazal aktinomitoz veya aktinobasilloz ve
oestrus ovis dikkate alınmalıdır.
3.2. BURUN KANAMASI (Epistaxis)
Burundan kan gelmesine
epistaxis denir. Kan seröz akıntı içinde çizgi şeklinde bulunur veya burundan
koyu renkte iplik tarzında yada açık renkte köpükle karışık olarak akar.
Köpüklü kan, genellikle öksürük ile birlikte görülür ve hemoptizis olarak
adlandırılır.
ETİYOLOJİ:
Burun ve maksiler kemiklere
gelen travma, boynuz kırığı ve burun boşluğundaki yabancı cisim, tümör ve
ülseratif fungal granülomatöz yangı genellikle tek taraflı burun kanamasına
neden olur.Sığırlarda epistaksis ve hemoptisiz, pulmoner embolik anevrizma,
pulmoner tramboembolizm, akciğer apseleri, ağız boşluğu, farenks veya
larenksteki apse ve tümorlerden kaynaklanan kanama ise genellikle iki
taraflıdır ve ağızdan gelir. Ayrıca sığırlarda mucosal disease veya koyunlarda
mavi dil hastalığındaki lezyonlarda, antraks, yanıkara ve septik metritis gibi
septisemik hastalıklar ve nitrat, kronik bakır ve cıva zehirlenmelerinde burun
kanaması görülebilir. Epistaksis kan pıhtılaşma bozukluklarında yaygın ve erken
bir bulgu olarak ortaya çıkar. Çeşitli kalıtsal (faktör 8, 9, 11 eksikliği)
veya sonradan kazanılmış (warfarin, tatlı yonca zehirlenmesi) pıhtılaşma
bozukluklarında diğer kanama semptomlarının yanında epistaksis de
gözlenmektedir. Dissemine intravasküler koagulasyon sık olmasa da burun
kanamasına neden olabilir. Benzer şekilde trombositopeni ile seyreden
hastalıklarda da epistaksis meydana gelir.
PATOGENEZ:
Kan burun veya ağız boşluğu,
paranazal sinuslar, farenks veya akciğerlerden kaynaklanabilir. Kanama bu
organları etkileyen primer etkenlerden veya kanama hastalıkları gibi sekunder
nedenlerden meydana gelir. Buna göre kanama tek veya çift taraflı, hafif veya
yoğun, açık veya koyu renkli, egzersizle birlikte veya hemoptizis şeklinde
ortaya çıkar.
SEMPTOMLAR:
Nazal septum bölgesindeki
yapılardan kaynaklanan kanamalar genellikle tek taraflı ve geçici
olmasına karşın şiddetli kanamalarda kan her iki burun deliğinden ve ağızdan
gelir.Genellikle koyu renkli ve iplik tarzındadır. Kanamanın nedeni yabancı
cisim, fungal granulam veya neoplazma ise kanama genellikle tek taraflı,
aralıklı ve hafiftir.Akciğerlerden gelen kan öksürükle birliktedir, açık renkli
ve köpüklüdür.Bilateral kanamalar sistemik hastalık bulguları ile birlikte
bulunabilir.Enfeksiyoz hastalıkların sonucu ortaya çıkan kanamalarda nefesten
kötü koku gelir.
TANI:
Anamnezde kanamanın travmayla
ilişkisi araştırılır.Sistematik muayenenin yanı sıra baş bölgesi, farenks,
larenks, retrofarengeyal bölge, dil ve dişlerdikkatli şekilde incelenir, nabız
ve solunum sayısı, solunumun tipi, mukozalardaki renk değişimi ve kanama
hastalığı bulguları aranır.Kanama hastalığından şüphelenilen veya kanamaya yol
açan maddelerle zehirlenme anamnezi olanlarla trombosit sayısı, protrombin
zamanı, aktive edilmiş parsiyel tromboplastin zamanı ölçüleri
yapılır.Vena cava trombozundan şüphelendiğinden karaciğer enzim aktivite düzeyi
belirlenir. Dışkıda kan veya melananın varlığı akciğerler veya farenksten
kaynaklanan kanın yutulmasından, kanama hastalığında gastrointestinal
sistemdeki kanama sonucu meydana gelebilir.Kanamanın yerinin ortaya
konulmasıiçin endeskop ile burun boşluğu, nazal septum, farenks, larenks,
trakeyobronşiyal dallanma bölgesi granülom, polip, erozyon veya kitlesel
lezyonlar açısından incelenir, gerekirse histopatolojik değerlendirme için
biyopsi alınır.
TEDAVİ:
Kanamaya neden olan primer
sebeb belirlenip gerekli sağaltım uygulandığında kanama durur. Aneminin
belirlendiği şiddetli kanamalarda kan transfüzyonu yapılır. Travmalardan
kaynaklanan kanamalar genellikle kendiliğinden kısa sürede durur. Ancak
şiddetli kanamalarda burun boşluğu 100 ml su içinde sulandırılmış % 0.1’lik
1 ml adrenalin solüsyonu ile irrige edilir. Burunlardaki lezyonlardan
kaynaklanan kanamalarda lezyonun sağaltımı yapılır. Kanama şiddetli ise lokal
adrenalin uygulaması ve kanın pıhtılaşmasını artıran ilaçlar uygulanır. Bunlar
cephalin ve lechitin 10 ml ve oxalic asit veya malonic asit solüsyonlarıdır
(5ml / 50kg). Kanmaya neden olan granülomlar çıkartılır, akciğer kaynaklı
kanamalarda hayvan kesime gönderilir.
3.3. BURUN YANGISI (Rhinitis)
Nazal
mukozanı yangısıdır. Çoğunlukla farenks, larenks ve trakea yangılarıyla
birlikte ortaya çıkar. Rhinitis solunum yolu enfeksiyonlarında ortaya çıkan ilk
bulgudur.
EPİDEMİYOLOJİ
Kötü bakım besleme
şartlarındaki hayvanlarda viral ve bakteriyel etkenlerin faaliyetleri sonucu
ortaya çıkar. Buzağılarda beş haftalıktan sonraki dönemde ve besiye alınacak
hayvanlarda barınağa getirildikten sonraki iki hafta içinde meydana gelir.
ETİYOLOJİ
Sığırlarda
malignant cataral fever, mucosal disease, sığır vebası, IBR, RSV,
adenovirus1,2,3, rhinosporidiosis enfeksiyonları ve atopik rhinitiste görülür. Koyunlarda mavi dil, koyun çiçeği, ecthyma contagiosa ovis,
Oestrus ovis ve alerjik rinitis enfeksiyonlarında dikkati çeker.
SEMPTOMLAR
Hastalığın
başlangıcında nazal seröz akıntı, tıksırma ve öksürük belirlenir.Sonraki 24-28
saat içinde mukoprulent burun akıntısı ve okuler akıntı ortaya çıkar.Bazı
hastalarda ishal de görünür.Vücut sıcaklığı 39.5-40
dereceye ulaşabilir.Nazal mukozada eritem, erezyon ve
ülser belirlenebilir.
TANI
Klinik bulgulara bakarak
konur.Nazal svap veya kazıntıların bakteriyolojik muayenesi, inkülizyon
cisimlerin ve mantarların belirlenmesi önemli bilgiler sağlar.Endoskobik
muayene ile mukozadaki lezyonlar belirlenebilir.
PROGNOZ
Hastaların çoğu kendiliğinde
iyileşir.Bazılarında ise faringitis, larengitis, trakeyitis ve pnömoni ile
komplike olabilir.Subfarengeyal lenf yumrusu apseleri diğer bir
komplikasyondur.
TEDAVİ
Barınaklarda hayvanlarda
rinitise bağlı olarak burundan akıntının gelmesi müdahale için yeterli bulgu
değildir.Günün ilerleyen saatlerinde burunda akıntının devam etmesi ve ilave
sistemikhastalık bulgularının çıkması acil inceleme yapılmasını
gerektirir.Hastalığın sporadik seyrettiği durumda hastalarda
antibiyotik ve sulfonamidler kullanılır.Hastalar ılık, kuru, iyi
havalandırılmış bir bölüme alınır.Gerekirse sıvı
sağaltımı yapılır.Buruna nazal dekonjestan
ilaçlar püskürtülebilir.Sürü hastalıklarında sulfatiazol, sulfamezatin,
sulfamerazin veya yeme ilave edilebilir.Mukoprulent rinitislerde burundaki
birikintiler uzaklaştırılıp fizyolojik su,
% 0.1’lik
rivanol veya % 0.5’lik potasyum permanganat ile burun lavaj
yapılır. Buruna tetrasiklin içeren sprey
uygulanabilir.Alerjik rinitisden şüphelenildiğinde hastalar meradan çıkarılır ve antihistaminikler uygulanır.
3.3.1. MİKOTİK BURUN YANGISI
(Micotic rhinitis)
Ruminantlarda çok sık
gözlenmez, hastalık sporadik seyreder, ılık ve yağışlı iklimlerde daha
yaygındır, yaş ve ırk duyarlılığı yoktur.
ETİYOLOJİ
Ruminantlarda burun
boşluğunda granülomaya yol açan etkenler Rhinosporidia,
Helmintosporium, Aspergillus, Phycomyses, Stochbothrys türleri ve Drechslera
rostrata’dır.
PATOGENEZ
Burun
mukozasındaki erozyonlardan giren mantar sporları mukozayı istila ederek
granulom formasyonunda kronik gecikmiş hipersensitivite reaksiyonuna ve yangıya
neden olur.Granulomalar burun boşluğunda bir veya çok sayıda, tek veya çift taraflı
olarak yerleşmiş olabilir.Lezyon sarı, sarı-yeşil veya
kırmızı renkli 0.5-5 cm çapında nodüller veya polipler şeklindedir.Rhinosporidiozisde
burun boşluğunun girişinde, genellikle tek taraflı tek polip meydana
gelir.Helminthosporium türlerinin neden olduğu lezyonlar kırmızı veya siyah
odaklı kitleler şeklindedir.Bazen bakterilerin neden olduğu sekunder
ülserasyonlara da rastlanır.
SEMPTOMLAR
Solunum sırasında anormal sesler, dispne ve mukoprulent burun akıntısı, bazen
epistaksis gözlenir.Lezyon ilerledikçe klinik belirtilerin şiddeti
artar.Hayvan ağzını açarak solunum yapar.Klinik belirtiler sıcak ve tozlu
havalarda şiddetlenirken kış mevsiminde azalır.Lezyon granülomatöz ve
ilerleyici karakterdedir, klinik bulgular hiçbir zaman kaybolmaz.Hastalar
giderek zayıflar ve kesime gönderilir.
TANI
Lezyonların
gözle veya endoskop ile görülmesiyle konulabilir.Lezyonlardan
kültür yapılır ve histopatolojik incelemede dokuda eozinofil, mononükleer
hücreler ve bazen mantar lifleri görülür.Ayırıcı tanıda atopik rinitis, yabancı
cisim, tümör, nazal aktinobasillozis ve aktinomitoz dikkate alınmalıdır.
TEDAVİ
Mantarlardan
kaynaklanan granülomaların sağaltımı güçtür.Hastalarda kronik
zayıflamaya neden olduğundan kesim önerilir.
Sağaltım için lezyonlar operasyonla uzaklaştırılır. Başlangıçta 66 mg/kg dozda %20 lik sodyum iyodür solüsyonu i.v. 10-14 gün
aralıklarla lezyon küçülene kadar verilir, daha sonra uzun süreli oral
Na- iyodür verilmesi önerilir. İyodizim belirtileri (lakrimasyon, öksürük, deri
döküntüleri) oluşursa tedaviye ara verilir.
Ayrıca streptomisin’in
1g/50kg dozunda 7-10 gün süre ile uygulanması ve bunun 2-3 ayda bir
tekrarlanması geçici düzelme sağlayabilir. Hastalara
ketoconazol, fluconasol gibi sistemik mantar preparatları da verilebilir.
3.3.2.SIĞIRLARIN YAZ NEZLESİ
(Atopik Rhinitis)
Yaşları 4 aylıktan büyük olan
hayvanlarda sık rastlanır. Hastalığın ortaya çıkışı mevsimseldir.
ETİYOLOJİ
Bitki
polenleri ve mantar sporları gibi alerjenlere karşı gelişen antikorlar
hipersensitivite reaksiyonuna neden olurlar.
PATOGENEZ
Alerjenlerle
devamlı temas halinde olanlarda mast hücre faktörleri dokuda hasara yol açar ve
kronik dönemde epiteller, goblet hücreleri ve akıtıcı kanallarda hiperplazi ve
metaplazi, müköz hipersekresyon ve granülomatöz yangı tablosu oluşur(enzootik
nazal granüloma). Granülomalar 1-2 mm çapında sert ve beyaz yapıda veya
pembemsi düz plak şeklinde burun boşluğuna yayılmış olarak görülür. Granülom
tarzındaki lezyonların oluşturduğu yangı mevsimsel olarak şiddetlenir ve
granülomlar çoğalabilir.
SEMPTOMLAR
Şiddetli
burun kaşıntısı ile birlikte hapşırmanın görülmesi karakteristiktir. Burun
akıntısı, ani başlayan dispne ve sesli inspirasyon, baş sallama ve burun
sürtme, yoğun çift taraflı burun akıntısı başlıca klinik bulgulardır.
Şiddetli olaylarda yüzde şişme, hiperpne ve nazal mukozada ülserasyonlara da
rastlanılabilir. Burnunu sürten hastalarda burunda erozyon ve yabancı cisimlere
rastlanır.
TANI
Tanı
lezyonların direk yada endeskop ile görülmesi ve hastalığın mevsimsel gelişmesi
dikkate alınarak konur. Nazal sekresyondaki eozinofil sayısında artış hayvanın
duyarlılığını ve hastalığın aktivitesini gösterir. Perifer kanda eozinofil
sayısının belirlenmesi tanı koydurucu özellikte değildir. Ayırıcı
tanıda fungal granülomalar, yabancı cisim, viral solunum sistemi hastalıkları,
nazal aktino basilloz veya aktinomikoz, tümörler, sıcak veya irritan gaz
inhalasyonları düşünülmelidir.
TEDAVİ VE KORUNMA
Alerjen belirlenirse veya
şüphelenilirse hayvanın alerjenle teması kesilir ve hipersensitivite
reaksiyonuna karşı ilaçlar verilir. Bunun için antihistaminikler, meklofenamik
asit ve antienflamatuar dozda kortikosteroidler kullanılır.
3.4. BURUN TÜMÖRLERİ (Nasal
Neoplasia)
Sığırlarda sinüslerin osteoma
ve osteosarkomaları, squamoz cell carcinoma,
nöroblastoma ve etmoid mukozanın adenokarsinoması rapor edilmiştir.
Koyunlarda nazal neoplazmaların çoğunluğu adenopapilloma, adenoma yada
adenokarsinomadır.Squamoz cell carcinoma da bildirilmiştir.Koyunlarda adenokarsinomalara
1 yaşından büyük hayvanlarda rastlanır.Klinik olarak inspiratorik veya karışık
tipte dispne, sesli solunum, nefesin kötü kokması, burun akıntısı, ekzersiz
intolerans, ağızdan solunum, epistaksis, tıksırma, baş sallama, yüzde
deformasyon ve gözde ekzoftalmus gözlenir.
Ayırıcı tanıda sığırlarda
fungal granümalar, atopik granüloma, yabancı cisim, sinüzitis kırıklar, nazal
aktinomikoz/aktinobasilloz, koyunlarda ayrıca Oestrüs ovis dikkate
alınmalıdır.Sağaltım tümörün operatif olarak uzaklaştırılmasıdır.
3.5. BURUN KİSTLERİ (Nasal cyst)
Sığırlarda gelişme
anomalisidir.Konha burun boşluğu ile ilişkisi olmayıp içi koyu beyaz bir sıvı
ile doludur.Burun kemiği kısa ve konveks şekillidir.Hastalık belirtileri
doğumdan hemen sonra gözlenir.Sesli solunum, taşipne, burun boşluğunda daralma,
ekzersiz intolerans, ağızdan solunum belirlenir.Burun boşluğu parmakla,
radyografiyle veya endoskop ile incelendiğinde kistik ventral nazal konha
belirlenir.Ayırıcı tanıda yabancı cisim, travma ve tümörler dikkate alınmalıdır.Sağaltım
operatiftir.
3.6. OESTRUS OVİS ENFEKSİYONU
Oestrus ovis
larvalarının neden olduğu özellikle koyunların nadiren de keçilerin burun
boşluğuna yerleşerek irkilti, lezyon, sekonder yangı ve huzursuzluğa yol
açan bir hastalıktır. Koyu gri renkli ve 1 cm uzunluğunda olan erişkin sinek
larvalarını burun deliklerinin etrafına bırakır. Larvalar dorsal turbinale ve
frontal sinüslere göç ederler. Burada haftalar, hatta aylarca kalan larvalar,
burun deliklerine doğru göç edip, tıksırması ile yere düşer ve pupa haline
gelirler. Pupadan yaz mevsiminde 4-5 haftada, kış mevsiminde daha uzun sürede
erişkin sinek meydana gelir. Koyunlar burunlarına larva girince gölgeliklere
sığınırlar, ayaklarını yere vururlar ve başlarını sallarlar, diğer koyunlarla
birlikte dururlar ve başlarını birbirinin yününe dayarlar. Bu huzursuzluk
nedeniyle yeterince otlayamaz ve yem yiyemezler. Meydana gelen kataral rinitis
nedeniyle tıksırma, mukopurulent bir burun akıntısı, güç ve sesli solunum
dikkati çeker. Sekonder bakteriyel enfeksiyon geliştiğinde ölüm meydana gelebilir.
Koyunlarla teması olan keçilerde ortaya çıkan oestrus ovis enfeksiyonu klinik
olarak daha hafif seyreder. Ayırıcı tanıda yabancı cisim, tümör,
aktinobasillozis, aktinomikozis ve sinüzitis düşünülmelidir. Genellikle
sağaltım gerekmezse de üretim kaybı veya ölüm meydana gelebileceğinden
hastalığın önlenmesi gerekir. Bunun için yaz sonunda ve kışı geçiren larvaların
öldürülmesi amacıyla rafaxonide 7.5 mg/kg, closantel 7.5 mg/kg, nitroxynl 15-20
mg/kg ve ivermectin 0.2 mg/kg dozlarında
kullanılabilir.
3.7. SİNUSLARIN YANGISI
(Sinusitis)
Pranasal
sinusların yangısı sığırlarda yaygın, koyun ve keçilerde seyrek olarak görülür.
Genellikle frontal ve maksillar sinuslar etkilenir.
ETİYOLOJİ
Frontal
sinuslardaki enfeksiyonlar boynuz kırıkları ve boynuz çıkarma
operasyonları, maksıllar sinuslardaki enfeksiyonlar ise aktinomikozis,
neoplazia ve diş yangılarından köken alır.IBR ve malignant catarral feyer gibi
hastalıkların seyri esnasında sekunder olarak da meydana gelir. Enfeksiyonda
çeşitli bakteriler izole edilmiştir. Sinüzitisin diğer nedenleri
aktinobasillozisde lezyonların sinuslara yayılması, sinus neoplaziası, yüz
kemiklerinde kırıklar,solunum yolları enfeksiyonlarının komplikasyonu,
sinuskistleri ve koyunlarda Ostrüs ovis’ tir.
SEMPTOMLAR
Boynuz
çıkarılma işlemine bağlı sinüzitis haftalar veya aylar sonra ortaya çıkar.
Genellikle bir sinüs etkilenir. Hastalarda anoreksi, letarji, hareket etme
isteksizliği ve ateş belirlenir. Sinüzitli hayvanlar bazen burnunu yerlere sürerler.
Boynuz kaidesi açık olanlarda purulent burun akıntısı, kapalı olanlarda tek
veya çift taraflı burun akıntısı, hırıltılı solunum, üst solunum yolunda
daralma ve nefesin kötü koktuğu dikkati çeker. Hayvan başını yukarı kaldırır
veya aşağı indirir, ağrı varsa başını eğri tutar. Kronik olgularda frontal
kemikte eğrilme, ekzoftalmus ve nörolojik belirtiler gözlenir. Sinusun
perküzyonunda mat ses ve ağrı belirtileri alınabilir. Söz konusu sinüsü
çevreleyen kemik ileri derecede incelmiş ve gaz birikmesi olmuşsa perküsyonda
hiperrezonans ses alınabilir. Kırıklar, yumuşak doku kitleleri, diş hastalıkları,
frontal sinusta sıvı toplanması veya septumun erimesi radyografide belirlenir.
Sinüsün açılması ile purulent materyal ortaya çıkartılır, kültürü ve antibiyogramı
yapılabilir.
Primer maksillar sinus
kistine sığırlarda rastlanmıştır. Bunlar tek taraflıdır. Etkilenen sinus
tarafında yüzde şişkinlik ve mukopurulent burun akıntısı vardır. Bu akıntı pis
kokulu değildir. Radyografide septik deviasyon belirlenir. Sesli solunum ve üst
solunum yollarında daralma dikkati çeker.
TANI VE AYIRICI TANI
Boynuz çıkarma operasyonu
anemnezine, klinik ve radyolojik muayene bulgularına göre konulur. Hemogram
oldukça değişkendir ve tanıya az yardımcı olur. Ayırıcı tanıda fasiyal kırıklar,
nazal tümörler, aktinomikoz, aktinobasillozis, retrobulbar apseler ve
lenfosarkomalar düşünülür.
TEDAVİ
Trepanasyon
uygulaması yapılır. Sinus izotonik steril su ile irrige edilir. Ayrıca
streptocinase veya streptodronase gibi proteolitik enzimlerin inokule
edilmesi yaralı olur. Sistemik belirtiler varsa parenteral antibiyotikler ve
nonsteroidal antienflamatuar ilaçlar(aspirin 100mg/kg, fenil butazon, fluniksin
meglumine) kullanılır. Kültür veya antibiyotiklere duyarlılık testi
sonuçları yoksa sığırlarda boynuz operasyonları sonrasında oluşan kronik
frontal sinus yangılarında Actinomyces pyogenes en sık
rastlanan organizma olduğundan günde iki kez 22 000 iü /kg dozunda
penisilin IM uygulanır. Boynuz operasyonu
geçirmeyen hastalardaki sinüzitisde en yaygın olarak pastörella multocida’ya
rastlanmakta ve sağaltımında buna yönelik antibiyotikler seçilmektedir.
Tanının erken konulduğu hastalar 10-14 günde düzelirken, kronik olaylarda
haftalar süren uzun süreli sağaltım gerekir. Bu hastalara çoğunlukla kesim
önerilmektedir. Aktinomikozisin neden olduğu maksillar sinus yangılarında
streptomisin kullanılması önerilmektedir.
KORUMA
Buzağılarda boynuz kesme
operasyonunun kapalı metotlarla yapılması önerilmektedir. Büyük
hayvanlarda ise operasyonun aseptik koşullarda yapılması, yara bölgesinin
operasyon sonrası yağmur, rüzgar, tozlu ortamlar ve sineklerden korunması
gerekir. Koyun ve keçilerde oluşan enfekte yaralar bandaj kullanılarak özenle
sağaltılmalıdır.
4. FARENKS, LARENKS VE TRAKEA
HASTALIKLARI
4.1. FARENKS YANGISI
(Pharyngitis)
Soğuk havalarda transportu
yapılan veya soğuk kapalı ahırlarda bakılan sığırlarda
nazal mukozanın yangısı ile birlikte ortaya çıkan bir hastalıktır.Hafif burun
veya salya akıntısı, gürültülü ve ağzı açık, solunum esnasında dilin dışarıya
çıkarılması, öksürük, boğaz bölgesinin
palpasyonu esnasında öksürük ve solunum güçlüğünün belirginleşmesi başlıca
klinik bulgulardır.Nekropside şiştir, kalınlaşmış veya ülserlidir.Bazen apse oluşumu dikkat çeker.Retrofarengeyal lenf
yumruları büyümüş veya apseleşmiştir.Hastaların bir kısmı akut döneminde
ölürken bir kısmı perifarengeyal apselerin geliştiği 3 hafta içinde ölür.Akut penisilin (günlük 1500 i.ü./kg), streptomisin (günlük ineklere 5 gr, buzağılara 1 gr)
veya sulfonamidlerle kolayca
sağaltılabilir.Öksürük varsa potassium guaicol sulfanate (günlük 1-2 gr) veya
ammonium chloride (günlük 1-2 kez 60-120 gr) verilir.Şiddetli
solunum güçlüğü varsa trakeatomitüpü konulabilir.Solunum güçlüğünü gidermek
için sodyum iodure (100 ml distile su içine 30 gr) damar içi uygulanır.İodizmus
gelişmiş ise uygulama 4-5 gün içinde bir kez daha tekrarlanabilir.
4.2. FARENKS TRAVMASI VE
APSELERİ
Farenks travmaları genellikle
ilaç içirme işlemleri, spekulum veya mide sondalarının özensiz kullanımları
sonrasında şekillenir ve hematom, yabancı cisim granüloması, sellülitis veya
apseleşme ile sonuçlanabilir.Ayrıca kaba, sert odunsu yemler, odunsu kökler ve
balya telleri, çivi gibi yabancı cisimlerin batması şeklinde de ortaya
çıkar.Hematonm ve yaralanmalar apseleşme eğilimindedir.Diffuz selütilis
şekillenebilir.
ETİYOLOJİ
Farengeyal
apselerden yaygın olarak izole edilen bakteriler Actinomyees pyogenes,
Actinobacıllus spp., Pasteurella spp., Bordotella spp., Fusobacterium
necrophorum, Streptococcus spp.’dir. Şiddetli bakteriyel
enfeksiyonlarda durum çabucak ölümcül bir hal alabilir.Corynebacterium
pseudotübercülosis koyunların ve özellikle keçilerin farengeyal lenf
yumrularında lokalize olabilir.
SEMPTOMLAR
Farengeyal travmanın
şiddetine bağlı olarak farklılık gösterir. Hastalarda solunum yollarında
daralma, inspirasyon süresinde uzama, solunum esnasında
anormal ses, baş ve boynu ileri doğru uzatma, salivasyon, ağızda çiğneme
hareketi, yutmada belirgin ağrı, sıvı gıdalara
ilginin devam etmesine rağmen katı gıdaları çiğnemede güçlük, lokmanın çiğneme
süresinde uzama, gıda ve salyanın burundan gelmesi, mukopurulent, kanlı burun
akıntısı, pis ağız kokusu, öksürük farenks bölgesinde görülebilir veya palpe edilebilir ağrılı şişkinlik belirlenir. Şiddetli
olaylarda ateş, anoreksi, depresyon, dehidrasyon ve ön midelerde durgunluk
vardır. Hastalarda sekonder olarak aspirasyon pnömonisi gelişebilir.
TANI VE AYIRICI TANI
Palpasyonda veya spekulum
kullanılarak yapılan incelemelerde farengeyal şişlik ve deneysel punksiyon
yapılarak şişliğin içeriği tanımlanabilir. Enfeksiyonun derin dokulara
yayıldığı durumlarda tanı güçleşir. Endoskopi ve radyografi tanıya yardımcı
olabilir. Radyografide farenkteki yabancı cisimler belirlenir. Ayırıcı tanıda
farengeyal tümörler, lenfosarkoma, sialolit, kuduz, botilismus,
aktinobasillozis, nekrotik larengitis, larengeyal apseler, travma, ödem,
paralizis, ve larengeyal tümörler düşünülmelidir. Tam kan sayımı genellikle
kronik yangısal durumu yansıtır. Nötrofilik lökositozis ve sola kayma,
nötrofil-lökosit sayısı değişimi ve dehidrasyon belirgindir.
TEDAVİ
Tek ve büyük apseler farenkse
veya dışarı drene edilebilir. Kültür sonuçlarına göre sistemik antibiyotikler
kullanılabilir. Kültür sonucu yoksa penisilin 22
000 i.ü./kg dozda günde iki kez I.M. kullanılır. Tetrasiklin
11 mg/kg dozunda IM, IV, SC günde 1-2 kez, sulfonamidler 140mg/kg dozunda
i.v. yükleme dozu ve devamında 70 mg/kg günlük dozda verilebilir. Ağrının giderilmesi, şişliğin ve sesli solunumun azaltılması amacıyla nonsteroidal
antienflematuar ilaçlar(aspirin, fenil butazon, fluniksin meglumine)
uygulanır.
Granüloma ve diffuz selülitis
medikal olarak sağaltılmalıdır. Hayvan gıda ve sıvı almayı reddediyorsa
i.v. veya Rumen içi sıvı ve besin verilebilir.
Uygun sağaltım yapıldığında
çoğu farengeyal apseler, hematomlar, selülitis ve granülomalarda prognoz
iyidir.
4.3. LARENKS YANGISI(Laryngitis)
Genç
sığırların larenks mukozası ve kıkırdağının akut-kronik enfeksiyonlarıdır.
ETİYOLOJİ
Besi sığırlarında bakteriyel
nedenli olup etken Fusobacterium necrophorum’
dur.Mukozal yüzey ve kıkırdağa invaze olduğunda laringeyal ülserler
oluşur.Diğer sığırlarda solunum sistemleri organlarının
yangıları veya sipping tever ve IBR gibi hastalıkların seyri esnasında diğer
hastalık bulgularına katılır.Kronik larengitis özefagus sondası uygulamaları ve
akut yangılarının kronikleşmesi, akciğer yangıları ve aktinobasillozis sonucu
ortaya çıkar.
EPİDEMİYOLOJİ
Hastalık kalabalık ve kirli
ortamlarda barındırılan besi hayvanlarında yaygındır.Çoğunlukla besinin
başlamasından 30 gün sonra sporadik olarak ortaya çıkar.Hastalığa yıl boyunca
rastlanır.Çoğunlukla sonbahar ve kış mevsimlerinde ortaya çıkar.Hastalık tüm
dünyada yaygındır.
PATOGENEZ
F.necrophorum sağlam
mukoz membranlardan geçemez iken larengeyal kontakt ülserlerden oluşan
hayvanlarda kon takt ülserler bakteri ve virüslerin birlikte rol oynadığı üst
solunum yolları enfeksiyonunda oluşan akut mukozitis, öksürük ve yutkunmalar
sonucu oluşan larenks tahrişi ve aritenoit kıkırdağın medial açısının ve sesi
oluşturan membranların şişkinlikleri ve erozyonları sonucu oluşur.Ayrıca
Hemophilus somnus ’un başlattığı perilaringeyal vaskülitis sonucunda da
nekrotik larengitis meydana gelebilir.
SEMPTOMLAR
Hastalık en
çok 3-18 aylık buzağılar ve 24 aylığın üzerindeki hayvanlarda görülür. Akut,
yaş ağrılı öksürük ve solunum güçlüğü ile karakterizedir. Hastalar ağrı
nedeniyle dikkatli öksürürler, ağzı açık ve sesli solunum yaparlar.
İnspiratorik dispne nedeniyle baş ve boyun ileri doğru uzatılır. Difterik
lezyon varsa nefes pis kokar. Yutkunma ağrılı olduğundan salivasyon vardır.
Suyunu yudum yudum ve aralıklarla içerler. Hastalarda anoreksi, depresyon, 41
dereceye kadar yükselen ateş ve mukoz membranlarda hiperemi, iki taraflı nasal
akıntı ve solunum havasında kötü koku belirlenir. Larenkste sişkinlik
görülebilir ve palpe edilebilir. Palpasyon sırasında ağrı, şiddetli öksürük,
dispne ve hırıltılı solunum nöbeti belirginleşir. Kronik yangılarda, kalıcı ve
ilerleyici karakterde gürültülü solunum belirlenir.
TANI VE AYIRICI TANI
Klinik ve
radyografik bulgulara bakılarak larengitisten şüphelenilir. Kesin
tanı laringoskopik incelemeyle konur. Akut olaylarda akut septik durum nedeniyle lökopeni,
nötropeni ve sola kayma vardır. Ayırıcı tanıda farengeyal travma, apse,
selülitis, IBR, aktinobasillosiz, larengiyal ödem, apse, travma, paralizis ve
tümörler düşünülmelidir.
PROGNOZ
Hastalığın erken tanısı ve
iyi sağaltım uygulamalarında prognoz iyidir. Yoğun kıkırdak nekrozu oluştuğunda
ölüm kaçınılmazdır. Hastalıktan kurtulanlarda sesli solunum sekel olarak kalır.
Sağaltılmayanlar 2-7 gün içinde ölürler. Ölüm toksemi ve solunum yetmezliği
sonucudur. İyileşen hastalarda larenksteki hatalı biçimlenme nedeniyle sesli
solunum ve kaba kuru öksürük bulguları kalabilir. Aspirasyon pnömonisi nekrotik
larengitisin önemli sonucudur.
TEDAVİ VE KORUNMA
Hastalara
sıvı gıdalar ve yumuşak ot verilir. Şişkinlik, yangı ve ateşi azaltmak için non
steroidal antienflamatuar ilaçlar, antihistaminikler ve kortikosteroidler
kullanılır. Antibakteriyel olarak sülfonamidler(başlangıçta 140 mg/kg,
devamında 70 mg/kg) ve prokain penisilin(22 000 i.ü./kg), tercih edilir. Ayrıca
streptomisin, oksitetrasiklin ve tylozine de (her üç ilaç içinde
11 mg/kg i.m. 1-2 kez) kullanılmaktadır. Proteolitik enzim ve antibiyotiklerin
intratrakeal verilmesi larenksteki nekrotik dokunun giderilmesine yardımcı
olur. Hastalığın şiddetli seyrettiği hayvanlarda dispneyi önlemek ve larenksi
dinlendirmek için trakeyotomi gerekebilir. İyi bakım ve destekleyici tedavi
yararlıdır. Hastaları kapalı alana alma, yeterli ventilasyon sağlama, su ve
kolay yutulur gıda verme, gerekirse oral ve i.v. sıvı uygulamaları yaralıdır.
Korunma için özel kontrol
yöntemleri yoktur. Solunum sistemi enfeksiyonlarına yakalanma oranı azaltılırsa
nekrotik larengitiste azalır.
4.4. LARENKS APSESİ(Laryngeal
abscess)
Apse oluşumunda bitki
dikenleri, travma, herediter dispozisyon veya larenksteki konjenital kavitasyon
etkilidir. Koçlarda koyunlardan daha yaygındır. Actinomyces
pyogenes tarafından oluşturulan aritenoit kıkırdak apseleri
buzağılarda ve koyunlarda rapor edilmiştir. Hastalarda
hızlı ve sesli solunum, baş ve boyunda gerginlik, siyanoz ve şiddetli
progressif dispne gözlenir. Çoğu hayvanlar canlı görünüştedir. İştah ve
vücut sıcaklığı normaldir. Larenksteki hiperemi ve ödemin belirlenmesinde, rima
glottisin tıkanıklık derecesi ve şişliğin ortaya konulmasında endeskopi yaralıdır. Radyografik kontrolde larenksteki
yumuşak doku şişliği belirlenebilir.
Nekropside irin içeren kapsüllü apseler ve
aritenoit kıkırdakta nekrotik yıkım belirlenir. Sağaltımda trakeyotomi
uygulanır, antibiyotikler(genellikle penisilinler) ve NSAİD ilaçlar kullanılır.
Tanı erken dönemde konulmazsa ve ciddi sağaltım uygulanmazsa prognoz iyi
değildir.
4.5. LARENKS
TIKANMALARI(Laryngeal obstructions)
Benzer semptomlarla seyreden
sporadik hastalıklardır. Larenks travması hayvanların boyunlarına takılan ip
veya zincirin gerilmesi veya hayvanların tutulması sırasında ortaya çıkar.
Duman inhalasyonu veya diğer zararlı gazlar larenks ödemine neden olur. Ağızdan
alınan sivri objeler ve gıda maddeleri larenkse aspire olabilir. Larenks
tıkanmalarında inspirasyon uzun ve güçtür, ağızdan solunum, sesli solunum,
siyanoz, salivasyon, baş ve boynun ileri uzatıldığı dikkati çeker. Larenksin
palpasyonunda şişlik belirlenir ve palpasyon esnasında hırıltı ve dispne artar.
Ayırıcı tanıda nekrotik larengitis, larenks apsesi, virusların neden olduğu
şiddetli larengitis, aktinobasillozis ve tümörler dikkate alınmalıdır. Tanı ve
ayırıcı tanıda endoskopik ve radyolojik muayene yaralıdır. Bakteriyel nedenli
larengitiste hematolojik değerlerde değişiklikler ortaya çıkar.
Larenks travması ve
paralize kendiliğinden veya destekleyici sağaltımla iyileşir.Şiddetli olaylarda
trakeyotomi gerekir.Yabancı cisimler operatif olarak veya endoskop
uygulanarak uzaklaştırılmalıdır.Şişlik, ödem ve solunum güçlüğünün
azaltılmasında NSAİD kullanılması yararlı olur.
4.6. LARYNGEAL PAPİLLOMATOSİS
Besi sığırlarında
yaygındır.Larenksteki kontakt ülserlerden giren papovaviruslar tarafından
meydana getirilir.Papillomlar yapışık veya saplı tiptedir, sarı renkli 1-10 mm
büyüklüğündedir ve aritenoit kıkırdağın üzerinde oluşur.Karakteristik
semptomları sesli solunum ve öksürüktür.Ayırıcı tanıda nekrotik larengitis,
farenks travması, aktinobasillozis, laringeyal apse ve travma, ödem, paraliz ve
tümörler düşünülmelidir.Papillomlar operatif olarak uzaklaştırılabilirse de
operasyon önerilmektedir.Hastalıktan korunmak için diğer solunum sistemi
enfeksiyonlarını kontrol altında tutmak gerekir.
4.7. TRAKEABRONŞİTİS
(Tracheobronchitis)
Akut veya
kronik seyirlidir.Akut trakeabronşitis başta IBR
olmak üzere diğer hastaların seyri sırasında; kronik trakeabronşitis ise
tüberkülozis, akciğer nematodiyazisi ve akciğer apseleri sonucu ortaya çıkar.
Akut seyirde
ateş, yaş veya kuru öksürük, IBR’de derin yaş, tozlu hava solumaya bağlı kronik
irritasyon sonucu ortaya çıkan bronşitisde derin ve kuru öksürük
belirlenir.Kronik seyirde trakeanın palposyonuyla ortaya çıkarılabilen kuru
öksürük, kilo kaybı, süt veriminde düşüş ve bazen mukoprulent burun akıntısı
belirlenir.
Hastalar sürüden ayrılır,
ılık, havalandırılması iyi olan ve tozsuz bir ortama konur.Hastalara ammonium
chloride ve ammonium carbonate gibi ekspektoranlar ve değişik sulfonamid
preparatları uygulanabilir. Kronik formda hastalara neomycin, streptomycin,
ammonium chloride, guaiacol ve iodide uygulamaları yapılabilir.
4.7. TRAKEA STENOZİSİ VE KOLLAPSI
(Tracheal stenosis ve collapse)
Tüm sığır türleri, sütçü
ırklarda ve her iki cinsiyette belirlenmiştir.Trekeal kollapsa genç keçilerde
rastlanmıştır.
ETİYOLOJİ
Kraniyal toraks travması, ip
veya zincir travması, trakeatomi veya konjenital defektler, genetik veya
beslemeye bağlı kıkırdak zayıflıkları, trekeal kasların inervasyon
yetersizlikleri, endotrakeal tüp uygulamalarından kaynaklanan işemiler ve
primer akciğer hastalıklarıdır.
SEMPTOMLAR
Hastalarda ateş, taşikardi,
taşipne, siyanoz, mukozal hiperemi ve damarlarda dolgunluk belirlenir. Uyarılma
veya eksersiz sonrası dispne ortaya çıkar. Dispne şiddetli hastalıklarda
dinlenme halinde de dikkati çeker. Ayrıca sesli solunum, inspiratorik solunum
güçlüğü, intratorasik trakeal kollapsta korna sesi şeklinde öksürük
karekteristiktir. Servikal trakeanın etkilendiği durumlarda trakeal kollaps
bulguları palpasyon ile belirginleşir. Trakeal palpasyon veya başın yukarı
kaldırılması solunum esnasında çıkan sesin şiddetlenmesine neden olur veya
korna sesi şeklindeki öksürüğü ortaya çıkarabilir. Bazı hastalarda kosta kırığı
ve göğüs şişkinliği gibi travma belirtileri pnömoni bulguları saptanır.
TANI VE AYIRICI TANI
Anamnez, klinik, endoskopik
ve radyografik muayene bulgularına bakılarak tanı konulur. Radyografi ve
endoskopi trakeada dorsoventral yassılaşmayı gösterir. Kaudal, servikal ve kraniyal
torasik trakeada şekillenen patolojik değişiklikler daha kolay belirlenebilir.
Hematolojik değişiklikler pnömoni veya stres sonucudur. Ayırıcı tanıda benzer
belirtilerle seyreden trakeal yabancı cisim, trakeal aktinobasillozis,
neoplazmalar, bronkopnömoni, nekrotik larengitis ve trakeaya basınç yapan apse,
lenf yumrusu büyümesi, hematom gibi lezyonlar dikkate alınmalıdır.
TEDAVİ
Trakeatomi yapılması,
antibiyotik ve kortikosteroid kullanılması başarılı olmaz. Hastalarda trakeal
halkaların biseksiyonu, anastomozu, internal ve eksternal protez uygulamaları
gibi uygulamalar önerilmektedir. Eksternal protez buzağılarda ve keçilerde
başarılı ile kullanılmıştır. Pratik bir uygulama olarak hastaların kesim
zamanına kadar kapalı ve bağlı tutulması işe yarayabilir.
4.9. TRAKEAL YABANCI CİSİMLER VE
KİTLELER
Ruminanatlarda trakea
yabancıcisim inhalasyonu nadirdir. Aktinomikoz lezyonları trakeada tıkanmaya
neden olabilir. Klinik olarak kronik öksürük, inspiratorik dispne, duyulabilen
solunum sesi algılanır. Baş ve boyun ileri uzatılmış pozisyondadır. Ayırıcı
tanıda farenks travması, nekrotik larengitis, larengeal apseler, travma, ödem
veya paraliz, trakeal kollaps ve trakeaya baskı yapan çevre doku şişlikleri
düşünülmelidir. Tanının konulmasında endoskopik ve radyolojik muayeneler
önemlidir. Küçük cisimler endoskopi ile yakalanarak alınabilir. Büyük cisimler
için trakeyotomi gerekebilir. Trakeyotomi yabancı cismin bulunduğu yerin alt
kısmından yapılmalıdır. Aktinomikozik kitleler, yumuşak ve saplı lezyonlardır,
yüzeyi küçük sarı odaklar içerir ve granüler yapıdadır.
4.10. TRAKEA ÖDEMİ(Besi
sığırlarında tracheal oedema)
Besi sığırlarında trakeal
stenoz olarak da bilinmektedir. Trakeal ödem sendromu akut dispne ve kronik
öksürük olmak üzere iki formda görülür. Sebebi bilinmemektedir.
ETİYOLOJİ
Hastalığın üst solunum
yollarını etkileyen viruslar Pastörella multocida ve Hemophilus somnus
gibi bakteriler, tozun trakeada irritasyona neden olması, toraks
bölgesinde aşırı yağ birikmesi sonucu oluşan pasif konjesyon ve ödem,
hipersensitivite reaksiyonları ve mikotoksinlerden kaynaklanabileceği
düşünülmektedir. Akut dispne sendromu yoğun besiye tabi tutulan sığırlarda
beslenme periyodunun sonuna doğru ortaya çıkar. Hastalık sporadiktir ve sıcak
yaz aylarında daha şiddetli seyreder.
SEMPTOMLAR
Akut dispne, sesli solunum,
ağzı açık solunum, baş ve boynun ileri doğru uzatılması, siyanoz, yere yatma ve
asfeksiden ölüm görülebilir. Respirasyonu artıran nedenler klinik
belirtileri şiddetlendirir. Ayırıcı tanıda farangeal travma, nekrotik
larengitis, IBR, larengeal apseler, tümörler, yabancı cisim, ödem, paraliz,
trakeal yabancı cisim, kitle, kollps ve atipik interstitiel pnömoni
düşünülmelidir. Kronik form 135-400 kg canlı ağırlığındaki sığırlarda görülür.
Bu formda sporadiktir, ancak akut form kadar mevsimsel değildir. Hasta
hayvanlarda IBR veya pnömoni anamnezi alınır. Klinik olarak devamlı, sık,
derin, kuru ve non prodüktif öksürük gözlenir. Büyüme geriliği belirlenir.
Nekropside akut formda boynun ortasından toraksa ve bifurkasyon bölgesine
kadar uzanan trakeanın dorsalinden mukoza ve submukoza da ödematöz kalınlaşma
dikkati çeker. Ayrıca mukozal, submukozal ve peritrakeal bölgelerde yoğun
hemorajiye rastlanır. Kronik formda trakeanın caudal 1/3 ündeki mukozada
hiperemi, ince bir tabaka halinde mukopurulent eksudat bulunduğu, mukozanın
kaldırım taşı görünümü aldığı veya lif benzeri uzantılarla ve poiplerin
oluştuğu saptanır.
TANI VE AYIRICI TANI
Klinik, radyografik ve
endoskopik muayene bulgularına göre konur. Ayırıcı tanıda hafif kronik
suppuratif pnömoni dikkate alınır.
TEDAVİ
Kronik formun etkili bir
sağaltımı yoktur. Akut form için geniş spektrumlu antibiyotikler,
kortikosteroidler, hayvanların stresden korunması, gölgede barındırılma, su
veya pervaneler kullanılarak serinletme önerilir. Şiddetli olaylarda
trakeyotomi, endotrakeal tüp ve oksijen uygulamaları gerekebilir. İyileşen
hastalarda nüks görülebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder