5. BRONŞ VE AKCİĞER HASTALIKLARI
5.1. AKCİĞER HİPEREMİSİ VE ÖDEMİ
Akciğer hiperemisi, akciğer
damarlarının kanla dolmasıdır. Kanın sıvı kısmı paranşim dokuya veya alveollere
sızdığında ödem şekillenir. Gelişen patolojik durumun şiddetine göre değişik
derecelerde solunum güçlüğü meydana gelir.
ETİYOLOJİ
Akciğer hiperemisi, özellikle
transport yapılan hayvanlarda olmak üzere soğuk hava soluma, duman veya zararlı
gazların solunması, anafilaktik reaksiyonlar, pnömonilerin erken dönemleri, üst
solunum yolu tıkanmaları, mastitis veya metritis gibi septik durumlar, yatan
hayvanlarda hipostaz ve konjestif kalp yetmezlikleri sonucu şekillenirken,
akciğer ödemi ilaç ve aşı uygulamaları ile gıdaya bağlı alerjiler, akut
interstisyel pnömoni, konjestif ve akut kalp yetmezlikleri, duman ve gaz
inhalasyonları, organik fosforlu insektisitler ve alphanaphthyl thioures
zehirlenmelerinde oluşabilir.
PATOGENEZ
Akciğer hiperemisinde
kapilların genişlemesi nedeniyle alveolar aralıkta daralma olur.Akciğerlerin
vital kapasitesi ve kanın oksijenizasyonu azalır.Ayrıca akciğerlerdeki kan
dolaşımındaki durgunluk oksijenizasyonun azalmasına katkıda bulunur ve anoksik
anoksi gelişir.Ödem, toksinlerin veya anoksinin kapillar damarlarda yıkım
oluşturması veya kapillar hidrostatik basınç artışı sonucudur.
SEMPTOMLAR
Solunum derinliği artmış, baş
ileri uzatılmış, burun delikleri genişlemiş ve ağız açılarak nefes alınmaktadır.Ekspirasyonda
inleme sesi duyulur.Solunum hareketleri hızlanmıştır.
Abdominal ve torasik
hareketler belirgindir.Ön ayaklar yana açık ve dirsekler göğüsten uzak
tutulur.Baş öne eğiktir.Akut anaflaksi ve şiddetli ekzersizlerden sonra vücut
ısısında yükselme de olabilir.Nabız dakikada 100 ’ün üzerindedir.Nazal mukoza
parlak kırmızı renkte, ilerlemiş olgularda siyanotiktir.Ödem gelişince
akciğerin ventralinden çıtırtı sesleri alınır.İlerlemiş olgularda akciğerin
dorsalinde anfizem de gelişebilir.Öksürük genellikle vardır, yumuşak ve
nemlidir.Havyan öksürürken fazla rahatsızlık duymaz.Erken dönemlerde hafif veya
orta derecede burun akıntısı vardır.Ödem şiddetli ise ağızdan ve burundan bol
miktarda köpüklü ve kan izleri taşıyan akıntı gözlenir.Akciğer hiperamisi,
akciğer ve kalpteki patolojik değişiklerin erken belirtisidir.
Miyokardiyal astei veya
alveol epitellerinde yıkım yoksa konjesyon kendiliğinden çabuk
iyileşir.Şiddetli pulmoner ödem daha şiddetlidir ve geri dönüşümü
zordur.Akciğer ödeminde ölüm asfeksi sonucudur.
NEKROPSİ
Akut akciğer hiperimisinde
akciğerler koyu kırmızı renktedir ve kesit yüzlerinden fazla miktarda venöz kan
sızar.Histolojik kontrolde akciğer kapillar damarları belirgin şekilde
genişlemiş, bir miktar transudat ve kan alveol içine geçmiştir.Akciğer ödeminde
makroskobik bulgular akciğerlerde şişkinlik elastikiyet kaybı, normalden daha
soluk bir renk ve kesit yüzünden fazla miktarda seröz sıvı sızmasıdır.Bronş ve
trakeada bol köpüklü sıvı gözlenir.Histolojik olarak sıvı paranşim ve
alveollerde toplanmıştır.
TANI
Konjesiyon ve ödem tanısı
güçtür.Genellikle pnömoni ile karıştırılır.Pnömonide hipertemi ve bakteriyel
toksemi gözlenir.Fakat viral nedenli pnömonilerde de bulgular belirlenemez.
Antibiyotik sağaltımına yanıt
vermesi bakteriyel pnömonilerin önemli özelliklerindendir. Ancak alerjik
konjesyon ve ödem kendiliğinden iyileşebildiğinden kesin tanının çoğu olguda
konulması güçtür. Bu nedenle sağaltımın her iki durum da dikkate alınarak
planlanması yararlıdır.
TEDAVİ
Primer neden belirlenir.
Hayvanlar kuru, temiz ve ılık bir yere alınır. Eksersiz yaptırılmaz. Akciğer
ödemi anafilaksiye bağlı ise adrenalin ve antihistaminik uygulamaları yapılır.
Damarların permeabilite artışını önlemek için kortikosteroidler uygulanır.
Yavaş salgılanan sodyum- meglofenat etkili olabilir. Asetilsalisilik asit akut
intersitisyel pnömonilerde etkilidir. Antihistaminik ve 5- hidroksitriptamin
antagonistleri sığırlarda eksperimental hipersensitivitede etkili bulunmuştur.
Dispne şiddetli ise i.v. atropin uygulanabilir. Pnömoni oluşumunu engellemek
için antibiyotik ve sulfonamidler kullanılır. Anoksinin giderilmesinde oksijen
sağaltımı gerekir. Bronşları genişletmek için aminofilin, akciğer ödemini
gidermek için diüretikler uygulanır. Hava yollarındaki köprülü içeriği gidermek
için % 20’lik etanol nebulizasyonu yapılır. Organik fosfor zehirlenmesi varsa
atropin enjeksiyonu yapılır.
5.2. AKCİĞER KANAMASI
Sığırlarda ender olsa da
akciğer kanamasına rastlanmaktadır.
Kanamanın en önemli nedeni
hastalarda buzağı iken kronik pnömoniye bağlı olarak oluşan akciğer apselerinin
yırtılmasıdır.Arteriyel anevrizma veya embolik pnömoni gelişen sığırlarda
akciğer damarlarının yıkımlaşması kanamaya yol açar.Tekrarlanan kanamalarda,
oskültasyonda anormal akciğer sesleri duyulur, anemi ve çabuk ölüm
gelişir.Travmatik retikuloperitonitisi takiben gelişen metastatik akciğer
enfeksiyonları da akciğer kanamalarına neden olur.
Hastalık akut olarak
başlar.Olayların çoğunda şiddetli öksürük nöbetinden sonra ağız ve burundan
açık renkli, köpüklü kanın geldiği dikkati çeker.Yaşanan hayvanlarda pnömoni
bulguları devam eder.
Otopside trakea ve bronşlarda
bol miktarda kan bulunur.Akciğerlerde geniş kaviteteler vardır.Rumen kan
pıhtılarına rastlanır.
Kanamanın başlangıcında
250-500 kg canlı ağırlığa 1 mg okzalik asit ve 80-150 mg K vitamini
uygulanır.Adrenalin ve atropin uygulamaları yararlı olabilir.Trmboembolizm
sonucu gelişen kanamalarda kesim önerilir.
5.3. AKCİĞER AMFİZEMİ
Akciğer
alveollerinde fazla havanın toplanmasıdır.Alveol duvarlarının yırtılmasına
bağlı olarak meydana gelen genişlemeler sonucu akciğer büyür.Havanın
intersitisyel dokuya geçip geçmemesi önemli değildir.Sığır akciğeri diğer
türlere nazaran anfizem gelişmesine daha yatgındır.
ETİYOLOJİ
Pulmoner
anfizem genelde havanın alveoller içine hapsedilmesine neden olan primer
nedenler sonucu ortaya çıkar.Sığırlarda akut intersitisyel pnömoni, parazitik
pnömoni, akut anaflaksilerde gelişen pulmoner ödem, RPT’de olduğu gibi yabancı
batmanları, zehirli bitkiler ve pulmoner apseler başlıca nedenlerdir.Toksemilerde
alveol duvarının yapısı zayıflar ve anfizem gelişir.Tüm türlerde
bronkopnömonilerin sekunder sonucu olarak oluşabilir.Akut kimyasal gazların ve
zehirli gazların solunması bütün türlerde anfizeme yol açabilir.
PATOGENEZ
Alveollerin aşırı genişlemesi
ve akciğer paranşiminin elastik dokusunun aşırı gerilmesi sonucu ortaya
çıkar.Burada birinci teori alveollerin civarındaki destekleyici dokunun yeteri
kadar sağlam olamaması sonucu öksürük esnasında alveol duvarının
genişlemesidir.İkinci teori bronşitiliyotis ve bronşiyal spazm hava yollarının
daralmasına neden olur. Her iki durumda da öksürük sırasında alveoller genişler
ve hava alveol duvarının zayıflamış bölgesinden intersitisyel dokuya
geçer.Anfizem intersitisyel dokuya yayılmış olur.Sonuçta konnektif dokuda
genişlemeler sonucu alveoller basınç altında kalır ve alveoller kollaps
gelişir.Anfizem afelektazi ve ödem gibi diğer lezyonlarla birlikte ise burada
anfizemin konpenzasyon sonucu geliştiği söylenebilir.Çünkü bu lezyonların bulunmadığı
akciğer bölgelerinde aşırı gerilme sonucu alveoler dilatasyon gelişir.
SEMPTOMLAR
Klinik
olarak şiddetli ekspiratorik solunum güçlüğü, ekspirasyonda inleme, solunum
sayısında artış, egzersiz intolerans, oskültasyonda çıtırlı raller ve şiddetli
olaylarda mediastinum ve deri altına kadar yayılan anfizem
belirlenir.Perküsyonda açık üstü ses duyulur.
NEKROPSİ
Akciğerler
solgun ve gerilmiştir, üzerinde Kosta izleri bulunur.İntersitisyel anfizemda
interalveolar septum hava ile gerilmiştir.Hava gerginliği, plöra, mediastinum
ve periyatal plöra altına kadar yayılabilir.Konjestif kalp bozuklukları
bulunur.Histopatolojik olarak çoğu olguda bronşiyolitis belirlenir.
TANI
Klinik bulgular hastalıktan
şüphe ettirir.Anfizem genelde akciğer ödemi ile birlikte bulunur.Akciğerin
ventral bölgesinde çıtırtı sesleri duyulur.Bu durum pulmoner konjesyon veya
ödemle karışır.Anfizemde ekspiratorik solunum güçlüğü belirgindir.
TEDAVİ
Sağaltımı
antihistaminikler, atropin, kortikosteroit ve antibiyotik uygulamaları
yapılır.Oksijen verilmesi yararlıdır.
5.4. AKCİĞER ATELEKTAZİSİ VE
KOLLAPSI
Atelektazi,
doğum sonrası akciğerlerin yeterince genişleyememesi; kollaps ise normal
yapıdaki akciğerlerin herhangi bir nedenle sönmesidir.Doğum sırasında sıvı aspire eden hayvanların akciğerlerinin anteroventiraline sıvı
dolar ve atelektazi gelişir.Bu bölgeler daha sonraki aylarda pnömoni gelişimine
predispozedir.İnsan yavrularında hyalin membran
gelişimi ile birlikte ortaya çıkan atelektazinin nedeni surfaktan eksikliğine
bağlanmaktadır.Bu durum yeni doğan buzağılarda da ortaya çıkarsa,
nedeninin surfaktan eksikliği olup olmadığı belirlenememiştir.Akciğer lobul veya lobullerinin kollapsı bronşiyal
obstruksiyonlarda veya bronşlar etrafındaki sertleşmiş akciğer dokusu,
apse, tümör, sıvı ve hava toplanması gibi bronşları altına alan durumlarda
kollaps meydana gelir.Sığır ve koyunlarda yetersiz kolleteral ventilasyon
nedeniyle kollaps sıkça ortaya çıkar.
5.5. NEONATAL ASFEKSİ (Neonatal
asphyxia)
Asfeksi
dokularda oksijenizasyonun aksadığı durumlar da ortaya çıkan multifaktoriyel
bir hastalıktır.Genellikle gebelikte veya doğum anında fötüse kısa veya uzun
süreli olarak yeterince oksijen gitmemesi sonucu ortaya çıkar. Doğumdan önce
ortaya çıkan asfeksinin nedenleri güç doğum, sezaryen operasyonu, plazentanın
zamanından önce ayrılması, diğer plazental sorunlar, göbek kordonu
anormallikleri, ikiz gebelik, mekonyum aspirasynu, gebelik süresinin aşılması
ve annede gebelik dönemindeki hastalıklardır.Neonatal dönemde asfeksinin
nedenleri ise şiddetli kanamalara bağlı, hipovolemi ve şok, şiddetli pnömoni,
kardiyak malformasyon, pulmoner hipertansiyon ve hava yolu tıkanmalıdır.
Neonatal
asfeksinin patogenezinde akciğerlerdeki surfaktan sisteminin gelişimini
tamamlayamaması, akciğer alvoellerinde kapillar bariyerin ince olması ve göğüs
duvarınınyetersiz gelişimi etkili olmaktadır. Sürfaktan fosfolipit
yapısında bir maddedir ve memeli akciğerlerinde Tip II alveoler pnömositlerde
üretilip depo edilmektedir. Sürfaktan maddesi dinamik baskı altında
akciğerlerde yüzey gerilimini belirgin oranda azaltmaktadır. Akciğerlerdeki
pnömositlerin gelişememesinin yetersiz sürfaktan üretimine ve böylece solunum
stresine neden olduğu ileri sürülmüştür. Sürfaktan eksikliği yanında akciğerin
permealibite özelliklerinin değişmesi ileri derecede yumuşak göğüs duvarı
ve doğum öncesi yapılan ilaç uygulamaları da neonatal asfeksiye yol açmaktadır.
Yeni doğanlarda göğüs duvarı ve akciğerlerdeki bu yapısal gelişme
bozuklukları akciğerlerin uyumlu çalışmasını aksatır ve akciğerlerde ekspirasyon
sonu akciğer volümünün azalmasına ve bu da alveollerde kollapsa neden olur.
Böylece solunum yetersizliği ortaya çıkar. Akciğerlerdeki kapillar damarların
incelip geçirgenliğinin artması alveollerde proteinli maddelerin birikmesine
(hyalin membran) ve selüler bir örtünün oluşmasına neden olur ve gaz değişim
yüzeyi görevini yerine getirmaz. Dokularda patolojik değişikliklerin
gelişmesine hipoksiden çok işemenin önemi fazladır. Kan dolaşımı
normalleşmediği sürece işemenin neden olduğu laktik asit birikimi hücrelerde
laktik asidosize bağlı geri dönüşümü olmayan bozukluklara yol açar.
Asfeksi nöbetlerinin sonucu birçok sistem etkilenir ve halsiz, deprese
buzağılarda yeni bulgular ortaya çıkmasına neden olur. Asfeksiye bağlı klinik
bulgular saatler ve günler sonra ortaya çıkar.
Asfeksinin beyinde
oluşturduğu bozukluk işemik, hipoksik ensefalopatiye bağlı nekroz, ödem
vehemorajidir. Bazı hayvanlarda sinirsel belirtilerde ortaya çıkabilir.
Hayvanların çoğu kas tonositesini kaybetmiştir vekoma halinde yatar CNS
fonksiyon bozukluğu gösteren asfeksili hayvanlarda nöbetler kontrol altına
alınır, hastanın kendi kendini yaralaması önlenir. Sıvı sağaltımı aşırı sıvı
yükleme, hipoglisemi veya hiperglisemi göz önünde tutularak dikkate alınır.
Dimethyl sulfoxide’in %10-20’lik solüsyonu 0.5-1 g/kg dozunda i.v. 1-2
saatte verilir. Hipoksemi ve asidozise karşı pulmoner vazokonstriksüyon gelişir
ve buna bağlı olarak persistent fetal sirkülasyon adı verilen ductus arteriosus
foramen ovalenin devreye girdiği fötal sırkülasyon meydana gelir. Bu durum
oksijen sağaltımıyla giderilemez.
Akciğerlerde kan akımının
durması sonucu surfaktan üretimi de durur. Asfeksiye bağlı olarak şekillenen
hücre yıkımı da surfaktanın fonksiyonunu aksatır vesonuçta atelektaziye
predispozisyon meydana gelir. Mekonyum aspirazyonu solunum fonksiyonunu
aksatır. Ayrıca asfeksi durumunda beyinde solunum fonksiyonunu idare eden
merkezlerde meydana gelen aksamalar hipoventilasyona neden olur. Hastalara
intra nazal oksijen uygulaması pozitif basınç ventilasyonunun yapılması
gerekir. Teofilin ve doxopram gibi solunum uyarıcılarının kullanımı yararlı
olabilir.
Asfeksi süresince böbreklerde
kan dolaşımı azalır ve akut tubuler nekroz şekillenir. Oliguri ilk gözlenen
bulgudur. Hastalara dopamine (2-10 mcg/kg/dakika) veya dobutamine
(2-10 mcg/kg/dakika)
kullanılır ve idrar çıkışı izlenir.Oliguriyi düzeltmek için furosemid
(1 mg/kg ı.m. veya i.v. 12
saat ayarla) veya %20’lik mannitol (0.25-1 g/kg i.v. 1-2)saatte verilir.
Asfeksi kalp kası
kontraktilitesinde azalmaya, trikuspital kapak yetmezliğine ve
konjessif kalp yetmezliğine yol açar. Sağaltımda hipoksemi, asidozis,
hipoglisemi, kan basıncının yükseltilmesi ve kanın kalpten çıkışının
artırılması amaçlanır. Bu amaçla dopamine ve dobutamine kullanılır.
Asfeksi esnasında
bağırsaklarda kan dolaşımında meydana gelen yavaşlama bağırsak mukozasının
bütünlüğünü bozar ve bakterilerin aşırı üremesi ve septik şoka yol açar. Bu
hastalara damar içi besleme yapılması daha uygundur. Süt çok az miktarda
verilir ve her gün azar azar artırılır. Mide ve bağırsaklarda gaz oluşumunu
önlemek için metoclopramide
(0.25-0.3 mg/kg i.v. günde
dört kez ) verilir. Ayrıca antiülser ilaçlar (ranitidine, sucralfate) ve geniş
spektrumlu antibiyotikler kullanılır.
Asfeksili neonatal hayvanın hayata
döndürülmesi: Doğumu takiben hayvan 30
saniye baş aşağı sallanarak aspire edilmiş sıvı dışarıya alınmaya çalışılır.
Mümkünse trakeadan emme yapılırsa da bu uygulama vagal bradikardiye yol
açtığından uzun süreli yapılmaz. Bacakların ovulması somatik respiratorik
refleksi uyarır. Hayvanın vücudunun sıcaklığı artırılması çok önemlidir. Zayıf
doğanlarda solunum hareketlerini kuvvetlendirmek için pozitif basınç
ventilasyonu uygulanır. Larenkosgop veya endo trakeal tüp uygulanabilirse
buzağılara %100oksijen verilmesi yararlı olur. Veya özefagusa beslenme
sondası uygulanıp pozitif basınç ventilasyonu yapılır. Bu amaçla hayvan sağ
tarafına yatırılır vetüp özefagusa uygulanır. Tüp boynun üçte birine kadar
ilerletilince bir elle tüpün distal ucuna baskı yapılır. Bu sırada burun
delikleri ve ağız da kapatılır. Operatör sondanın ucundan üfürür, burun ve
ağızdan havanın kaçmadığına emin olunduğunda hava akciğere gitmiş demektir.
Solunumu uyarmak için doxopram hydrochloride uygulanır. Sık kullanıldığında
konvülziyona ve oksijen gereksinimin artmasına neden olur. Solunumu desteklemek
için analeptikler kullanılmaz. Kalp durması şekillendiğinde pozitif basınç
ventilasyonu ile birlikte kalp masajı uygulanır. Bunun için kuzu ve oğlaklarda
dirsek eklemi arkasından kalp iki parmakla el ayası arasında sıkıştırılır.
Buzağılar yan taraflarına
yatırılır, dirsek ekleminin arkasından toraksın ventraline kum yastığı
konularak el ayası ile göğüs kafesi üzerine kum torbasına doğru basınç
uygulanır.Masajın etkisi kalp atışları izlenerek ve mukoza rengi dikkate
alınarak değerlendirilir.Asistol varsa veya nabız dakikada 60’ın altında
kalıyorsa adrenalin ( 0.02 mg/kg i.v.veya intratrekeal ) uygulanır.Adrenalin
yüksek dozları zararlıdır.Acil durumda trakea içi lidocain veya atropin
uygulanır.Trakea içi verilen ilaçlar biraz sulandırılıp mümkün olduğunca
trakeyobronşitiyal bölgenin distaline ulaştırılmaya çalışılır.Bu arada
hastalarda ılık laktatlı ringer solüsyonu 20-40 ml/kg dozunda uygulanır.Sodyum
bikarbonat ventilasyonu ve akciğerlerde kan dolaşımının normal olduğu ve
diğer uygulamaların başarısız olduğu durumlarda 1-2 mEg/kg dozunda i.v.
uygulanır.Canlandırma sonrası postişemik sebral ödeme karşı kortikosteroidler
kullanılır.Hastada kapillar dolgunluk az veya yok, nabız alınmıyor, ekstremiteler
soğuk, taşikardi ve oliguri varsa dopamine 2-10 mg/kg/dakika dozunda i.v.
uygulanır.Hastalar göğüs üstü oturtulup burundan oksijen uygulanarak kanın
oksijen doyumu artırılır.Vücut ısısı düşse ısıtıcı ile ısıtılır.Yaşamın ilk 24
saatinde vücut ağırlığının % 15’i kadar kolestrum içirilir.Yutkunma refleksi
yerinde değilse tüple beslenir.Bu tür buzağılarda immunglobin absorbsiyonu
eksik olduğundan hastalara pasif immunglobilin transferi yapılır.Plazma
immunglobin düzeyi 400 mg/dl’den düşükse plazma verilir.
5.6. PNÖMONİ (Pneumonia)
Akciğerlerin
yangısıdır.Çoğunlukla bronşlarda yangıya katılır.Hastalık sıklıkla plevraya
yayılabilir.Pnömoni kliniklerde respiratorik hastalık kompleksi, shipping
fever, enzootik pnömoni, progressif pnömoni ve atipik pnömoni olarak isimlendirilen solunum sistemi hastalıklarında belirlenir.İmmünite
gelişiminin zayıf olması, aşılamanın etkili şekilde kullanılmayışı ve
hastalarda yoğun şekilde antibiyotik kullanılması nedeniyle ekonomik olarak önemli bir hastalıktır.Sağaltıma yanıtın iyi
olmasına karşın hastalardaki verim düşüklüğü diğer ekonomik bir zarardır.
ETİYOLOJİ
Bir çok faktörün rol aldığı
hastalıktır.Hastalığın klinik belirtilerinin ortaya çıkmasında ve şiddetinde
bakım ile çevre şartlarının önemi fazladır.Parainfluenza
3, İnfectious bovne rhinotrachaitis virüs ve Respiratory syncitial virüs
tek başlarına sadece hafif derecede veya subklinik pnömoniye yol açar.Bu
etkenler mukosiliyer transport sistemini inhibe ederek ve alveolar
makrofajların fonksiyonlarını deprese ederek akciğerlerde Pasteurella
haemolytica ve P.multocida gibi bakterilerin sekunder enfeksiyonuna fırsat
sağlar.Akciğerlerdeki patalojik değişikliklerin çoğundan bakteriler
sorumludur.Pnömonide mantarlar, akciğer nematodları, fiziksel ve kimyasal
ajanlarda rol oynamaktadır.
EPİDEMİYOLOJİ
Sığırlarda,
shipping fever bir yaş civarındaki tek yönlü beslenenlerde Pasteurella
heamolytica ve P. multocida tarafından oluşturulur.Buzağıların enzootik
pnömonisinde Parainfluenza 3, Adenovirüs, Rhinovirüs, Bovine respiratoric
syncitial virüs, Reovirüs, İnfectious bovine rhinotracheitis virüs, Chlamydia
spp., Mycoplasma spp., Pasteurella spp., Actinomyses pyogenes ve Streptocossus
spp., etkilidir.Viral intersitisyel pnömoniler yeni sütten kesilmiş
buzağılarda Bovine respiratoric syncitial virüs tarafından oluşturulur,
hastalık bir yaşındaki sığırlarda görülür.Contagious bovine pleurapneumonia, Mycoplasma mycoides tarafından oluşturulur.Akut ve
kronik intersitisyel pnömoni akciğer parazitlerinin ve Klebsiella spp.’nin
neden olduğu pnömoniler buzağılarda ve yavru ile temas eden annelerde ortaya
çıkar.Ayrıca Mycobacterim bovis, Fusobacterium necrophorum ve hemophilus somnus
buzağılarda pnömoniye yol açar.
Koyun ve keçilerde pnömonik
pastörellozis, yeni doğan kuzularda Streptocossus spp. ve Salmonella spp.
tarafından oluşturulan pnömoniler, Micoplasma spp. ve Chlamydia spp. ve çeşitli
virüslerin neden olduğu pnömoniler, şiddetli intersitisyel pnömoni Meadi ve
Jaagsiek’te gözlenir.
PATOGENEZ
Sığır
akciğerleri fizyolojik ve anatomik özellikleri ile pnömi oluşumuna
yatkındır.Sığır akciğerlerinde gaz değişimi kapasitesi düşük olduğundan bronş
ve alveollerdeki oksijen miktarı azdır.Oksijen düzeyinin düşük olması
mukosiliyer ve alveolar makrofaj aktivitesinin azalmasına neden olur.Solunan
havanın oksijeninden daha fazla yararlanabilmek için solunum sayısı yavaştır ve
akciğerdeki hava çeşitli etkenlerle uzun süre temas eder.Ayrıca akciğerler çok
kompartımanlı olduğundan daralmalar daha kolay meydana gelir.Sığır akciğerlerde
makrofaj sayısı diğer türlere göre daha az ve mukusta lizozim biyoaktivitesi
düşük olduğundan enfeksiyonlara daha duyarlıdır.
Pnömoni
solunan irkiltici gazlar veya aerosollar, aspire edilen yabancı materyaller,
aerojen virüs, bakteri, mantar ve metazoalar tarafından oluşturulur.Etkenin
hava yollarında tutulması, solunum sistemindeki duyarlı yerlere yerleşmesi ve
buralarda çoğalması enfeksiyonunun gelişmesi için gereklidir.Nazofarengeyal veya trakeabronşiyal bölgelerde bulunan
cilialar mukusun farenkse taşınarak dışarı atılmasında veya yıkımlaşarak
elimine edilmesinde rol oynarlar.Mukus yapımı ve sekresyonundaki aksamalar ve
virüslerin mucociliar sisteminde oluşturduğu yıkımlaşıcı etki solunum sistemine
giren partiküllerin uzaklaştırılmasını güçleştirir.Mycoplasmalar
trakeabronşiyal temizleme işlevini bir yıl süreyle aksatırlar.Üst solunum
yollarına yerleşen virüsler mucociliar sisteminde bozukluğa yol açarlar ve
hastalar sekunder pnömonilere duyarlı hale gelirler.Öksürük, pnömonili
hastalarda enfeksiyonun bronşiyollere akciğerlerin distaline doğru
ilerlemesinde önemli rol oynar.Ayrıca Parainfluenza 3 ve Pasteurella
haemolytica akciğerlerdeki savunma sisteminin çalışmasını engelleyerek
pnömoninin başlamasına yol açar.
Akciğerlere giren etkenin
pnömoni oluşturması etkenin türüne, virüslerine ve giriş yoluna göre
değişir.Bakteriler genellikle solunum yoluyla girerler.Etken önce primer
bronşitiyolitise neden olur, daha sonra pulmoner paranşime yayılır ve
akciğerlerde reaksiyon olarak fibrinöz
karakterde yangı meydana gelir.Pastörellozis ve sığırların bulaşıcı
plörapnömonisi buna örnektir.Fusobacterium necrophorus nekrotize lezyonlara
neden olur.Akciğerlerde bronşiyoller ve lenfatik kanallarla yayılır.Hematojen
bakteriyel enfeksiyonda akciğerlerde septik odaklar ve bunların birleşmesiyle
apseler meydana gelir.Pnömoni bu apselerin yırtılıp hava yollarına yayılmasıyla
sekunder olarak ortaya çıkar.Bakteriler pnömonilerde bakteriler veya nekrotik
dokulardan köken alan toksinler toksimiye ve yangısal eksudasyona bağlı yaş rallerin
ortaya çıkmasına yol açar.Virüsler genellikle inhalasyonla alınır ve primer
bronşiyolitise neden olur.Etken alveol epitelinde proliferasyona ve ödeme,
intersitisyal doku kalınlaşmasına ve alveoller etrafında lenfosit artışına yol
açar.Bakteriyel enfeksiyonda olduğu gibi yangısal reaksiyon ve toksemi
belirlenmez.Etken, kan yoluyla gelir ve enfeksiyon intersitisyumda başlarsa
pulmoner paranşim kalınlaşır, fakat bronşlar yangılanmaz.Bronşların
kalınlaşması nedeniyle akciğer bölgesinin oskültasyonunda bronş seslerinin
belirginleştiği dikkati çeker.
Plöritisin ortaya çıkması
pnömoniye neden olan etkenden çok lezyonun yayılması ile ilgilidir.Örneğin;
akciğer apseleri plöraya yayılma eğiliminde değilken, fibrinli pnömonilerde
yangı plöraya da yayılır.
Pnömoni
akciğerlerde meydana gelen patolojik değişikliğe göre bronkopnömoni, fibrinli
pnömoni ve intersiyisyel pnömoni olmak üzere üç tipte gelişir.
Bronkopnömonide
bronş ve bronşiyoller yangılar ve yangı anterior akciğer lobunun paranşimine
yayılır.Enzootik pnömoni bu tip pnömonidir.Fibrinli pnömoni akciğerlerin
anterior ventral lobunda gelişen lobar pnömoni olup hava yollarında, loblar
arasında ve plevra üzerinde fibrin ve eksudat birikimi ile
karakterizedir.Pastörellozis veya shipping feverda bu tip pnömoni görülür.İntersitisyel
pnömoni akciğerlerde üniforma olarak ortaya çıkar.Alveol duvarları
genişlemiştir, hücrelerinde hipertrofi ve yıkımlanma vardır.
SEMPTOMLAR
Hastalığın
akut döneminde hızlı ve yüzlek solunum ilk ve erken semptomdur.Dispne akciğer
dokusunun büyük kısmının etkilenmesiyle ortaya çıkar.Dispne hastaların çoğunda
inspiratorik bazen ekspiratorik karakterdedir.Ağzı açık solunum, başın ileri
uzatılması, burun deliklerinin genişletilmesi ve dirseklerin vücuttan uzak
tutulması her iki akciğerde ciddi enfeksiyonun varlığını gösterir.Akciğerlerin
gaz değişim alanı daraldığında mukoza ve konjuktivalarda siyanoz belirlenir.Hastalığın akut döneminde bronşlardaki sıvı birikimime bağlı
olarak genellikle iki taraflı mukoprulent burun akıntısı, yaş, produktif ve
ağrılı öksürük belirlenir.Kronik dönemde burun akıntısı görülmeyebilir ve kuru
öksürük vardır.Akciğerlerde hipereminin oluştuğu erken dönemde ve intersitisyel
pnömonide nöbet şeklinde ortaya çıkan sık ve kuru öksürük vardır.Vücut
sıcaklığı akut pnömonide 40-41 dereceye yükselir.
Antibiyotik
sağaltımı başlatıldıktan sonra vücut derecesinin geçici sürelerde de olsa
düşmemesi viral intersitisyel pnömoni veya kullanılan antibiyotiğin etkili
olmadığını gösterir. Hastalarda bir hafta süreyle 39-40 derece arasında
seyreden vücut sıcaklığı akciğerlerdeki lezyonun tam elimine edilemediğini ve
akciğerlerde kalıcı değişikliklerin oluştuğunu gösterir. Göğüs kafesinde ağrı,
yüzlek solunum ve hareket etme isteksizliği bulunan pnömonili hastalarda
plöritis düşünülmelidir. Akciğerlerin oskültasyonunda belirgin bronşiyal
seslerin duyulması akciğer dokusunun kalınlaştığını, çıtırtı sesi duyulduğunda
akciğerlerde ödem sıvısı veya hareketli eksudat bulunduğunu gösterir.
İnspirasyon ve ekspirasyonda akciğer sahasının ventral üçte birinde sürtünme
sesinin duyulması plöritise işaret eder. Sürtünme sesinin daha sonra kaybolması
pelvral yapışmanın meydana geldiğini veya plöral yüzeylerin sıvı veya eksudatla
ayrıldığı anlamına gelir. Kronik pnömonide hastalar deprese, iştahsız, zayıflamış,
kıllar kaba ve karışık görünümdedir. Hızlı, yüzlek ve sıkıntılı solunum vardır.
Ekspirasyon esnasında inleme ve arasıra öksürük belirlenir. Vücut sıcaklığı
hafif ve yüksek veya normaldir.
TANI VE AYIRICI TANI
Solunum hareketleri, diğer
klinik bulgular izlenerek ve akciğerlerin oskültasyonu yapılarak solunum
sistemi hastalığından şüphelenilir. Koyun ve keçilerde göğüs kafesinin
radyografik kontrolünde akciğerlerdeki sertleşme ve akciğer apseleri
belirlenebilir. Etken izalasyonu için trans trakeal aspirasyon veya
bronkoalveolar lavaj sıvısının mikrobiyolojik kontrolü gerekir. Akut ateşli
dönemde veya iyileşme döneminde serumda serolojik testler yapılarak viral
hastalıkların tanısı konulabilir. Bakteriyel enfeksiyonun ilk 24 saati içinde
çubuk çekirdekli nötrofillerde ve kan fibrinojen düzeyinde artış belirlenir.
Viral pnömonilerin akut döneminde lökopeni ve nötropeni belirlenir. Radyografik
muayenede apse alanları, fibrozis, atelektazi, bronş ve bronşiyollerde daralma,
akciğer dokusunda artış ve amfizem belirlenir.
Pnömoni tanısı konulurken
akciğer seslerinin pnömoni dışında bazı hastalıklarda da belirginleşebileceği,
dispnenin üst solunum yolu hastalıklarında ve karın içi basıncının arttığı
durumlarda da ortaya çıkabileceği dikkate alınmalıdır. Konjestif kalp
yetmezliği, aneminin son dönemi, bazı zehirli maddelerle zehirlenmeler,
hipertermi ve asidoziste polipne ve dispne septomları belirlenir. Bu hastalarda
pnömoniden farklı olarak anormal akciğer sesleri duyulmaz. Pulmoner kojesyon,
arter embolizmi ve amfizem yanlışlıkla pnömoni olarak isimlendirilebilir.
Plöritiste yüzlek ve abdominal solunum vardır. İçerde toplanan sıvı azsa
oskültasyonda sürtünme sesi duyulur. Sıvı birikimi fazala ise perküsyonda yere
paralel bir hatta mat ses belirlenir. Fibrinli pnömoninin neden olduğu akciğer
dokusundaki artışa bazı bitki zehirlenmelerinde de rastlanır. Pnömotoraksta
inspiratorik dispne vardır. Hasta tarftan solunum sesi alınamaz. Sağlıklı
tarafta solunum sesleri belirginleşmiştir. Kalp sesleri de belirginleşmiştir.
Üst solunum yolları ile ilgili bozukluklarda değişik derecelerde inspiratorik
solunumgüçlüğü belirlenir. Larengitis ve trakeyitiste öksürük bulgusu pnömoniye
nazaran daha şiddetlidir, sıktır ve palpasyonla daha kolay ortaya konulabilir.
NEKROPSİ
Pnömonilerin çoğu iki
taraflıdır. Anterior bronşla ilişkili olduğundan ilk önce sağ apikal lop
hastalanır. Lezyonlar kraniyal, orta ve caudal akciğer loplarının anterior
ventral kısımlarında bulunur. Lezyonlar koyu kırmızı – gri veya kırmızı – siyah
renktedir. Hasta dokular sert ve ağırdır ve çoğunlukla plöral yüzeyleri fibrin
kitlesi ile kaplıdır. Aşırı ödem nedeniyle loplar arası konnektif doku
genişletilmiştir. Kesit yüzeylerinde ödem ve kanama, paranşimde küçük düzensiz
şekilli, solgun renkte koagülasyon bölgeleri gözlenir. Akciğerlerin diğer
kısımlarında amfizem belirlenir. Kronik pnömonili hastalarda bronşiyollerin
tıkandığı doku kısımları kollabe olmuştur. Bu bölgeler koyu kırmızı renktedir
ve ağırdır. Yüzeyi sağlam dokulardan daha aşağıdadır. Plöral eksudat gelişmişse
plöral yapışmalar, piyojenik organizmalar rol oynuyorsa apse odakları dikkati
çeker. Pnömoni ve kollaps alanı dışındaki kısımlarda amfizematöz bölgelere
rastlanır. İntersitisyel pnömoni her iki tarafta görülür. Akciğerler kollabe
olmamış, genişlemiş ve serttir. Çoğunlukla kaudal loplar etkilenmiştir. Kesit
yüzeylerinde plöral kalınlaşma ve ödem belirlenir. Loplar arasında pleura
altında, konnektif dokuda ve lenf damarlarında amfizem saptanır.
TEDAVİ VE KORUMA
Pnömonili hastaların
sağaltımında ilk uygulama antibiyotik
kullanılmasıdır. Pasteurella spp. geniş
spektrumlu antibiyotiklere ve sulfonamidlere duyarlıdır. Sağaltımda önemli sorun hastalarda antibiyotiklere karşı
direnç gelişmesidir. Antibiyotikler minimum 3
gün, cevap alınmayan hastalarda ise daha uzun süre kullanılmalıdır.
Salgın şeklinde ortaya çıkan pnömonilerde antibiyotikler suya veya gıdaya
karıştırılarak verilir. Hastalık birkaç hayvanda ortaya çıkarsa uygulama i.m.
veya oral yapılabilir. Pnömonilerde önerilen başlıca
antibiyotikler; procain, penisilin G, benzathinepenisilin G, ampicillin
trihydrate, oxytedracycline hydrochloride, tetracycline hydrochloride,
dihydrostreptomycin sulfate, erythromycin, amoxicillin trihydrate,
ceftiofur sodium, tylosin,
florfenikol ve tilmicosindir (Tilmicosin keçilerde kullanılmamalıdır). (hoca makrolid grubu antibiyotiklere dikkat çekti,özellikle
mikoplasma sağaltımında)Ayrıca gentamicin,
neomycin, spectinomycin ve trimethoprim-sulfada kullanılabilir. Mycplasma
spp. ye karşı tetracycline hydrocloride, tylosin, erythromycin ve
tilmicocin (son üçü makrolid)gibi antibiyotikler tercih edilmelidir. Hayvanın kesim günü
dikkate alınarak antibiyotiklerin kullanım dozu, kullanılacağı yol ve
kullanımının durdurulacağı zamana karar verilmelidir. Bireysel ve
sürü sağaltımlarında oral veya parenteral kullanılan sulfonamidler
sulfabromomethazine, sufachloropridiazine, sulfadimethoxine ve
sulfamethazinedir. Uzun etkili sulfonamidler birkez kullanılmaları
nedeniyle kullanışlı iseler de şiddetli hastalarda sağaltım için yeterli
olmayabilir. Antibiyotiklerin pnömoni sağaltımında etkisiz kalmasının nedeni
bakterilerde oluşan direnç değil, hastalığın sağaltımına erken başlanamayış,
geri dönüşümü olmayan patolojik değişikliklerin meydana gelmesi veya daha önce
yapılan yetersiz sağaltım uygulamalarıdır.
Hastaların bulunduğu yerdeki
çevre şartları düzeltilir.bu amaçla hastalar tozsuz, temiz ve havalandırması
olan bir yere alınır, altlarına kuru altlık serilir ve önlerine temiz su
konulur.
Şiddetli hastalık belirtisi
gösterenlerde kısa sürelerle oksijen maskesi kullanılır. Solunum uyarıcısı olarak içinde %5-10 CO2 bulunan
oksijen, picrotoksin, nikhetamit, amfetamin meleat, leptazol ve cafein
kullanılabilir.
Ekspektoranlar sık
olarak kullanılır. Ağrılı öksürüğü olanlara sekresyon çok kalın değilse amonyum
clorür ve potasyum iyodür, öksürük yumuşaksa ve bronşiyal eksudat çoksa
biyosolven gibi stimülan ekspekteronlar tercih edilmelidir. Öksürük çok güçse
ve eksudasyon miktarı azsa (kuru ağrılı öksürük ) hastalara morfin, codein, heroin
ve bellodone kullanılır. Bronkodilatör olarak
hastalarda aminofilin ve teofilin, akut hastalarda epinefrin ve isoproteronol
gibi kısa etkili sempatomimetikler, celenbuterol gibi beta-2 adrenerjik resptör
seçiciler kullanılabilir. Kortikosteroidler pnömoninin
akut döneminde kullanıldığında ateş düşer ve iştah artar fakat daha sonra
hastalığın tekrar etmesine ve seyrinin daha uzun sürmesine yol açar. Hastada
solunum güçlüğü varsa giderilmeli, gerekirse trakeatomi
yapılmalıdır. Hastalarda non steroidal antienflamatorik
ilaçlar da (flunixin meglumine ve ketoprofen) kullanılabilir. Akciğer ödemi gelişmişse diüretikler
verilebilir. Su içmiyorsa ve akciğer ödemi yoksa parenteral sıvı uygulamaları
yapılabilir. .(hoca’ya göre
strateji:1-antibiyotik(yukarıda yazılı olanlar) 2-NSİİD (meloksikam,f.megluvin,ketoprofen,diklofenak-Na…)3-bronkodilatatörler
(teofilin,aminofilin…) 4-expektoranlar(amonyum korür, selde karlsbad…) 5-
vitaminler (c-vit)) ayrıca son moda antibiyotikler draxxsin(tulathromisin
),nuflor(florfenikol),3. Kuşak sefalosporinler (seftipur vb),
enroflaksasin,danoflaksasin… gibilerinden bahsetti.
KORUNMA
Akut
salgınlarda hastalar sürüden ayrı tutulur. Hastalarla bir arada olanlarda erken
tanı koyabilmek için hergün vücut sıcaklıkları belirlenir. Hastalığın her
yıl görüldüğü yetiştiriciliklerde hastalığın çıktığı dönemden önce yeme
chlortedracycline katılması morbidite ve mortaliteyi düşürür. Viral
hastalıklara karşı hazırlanmış aşıların kullanılması yararlı olur. P. multocida
veya P. haemolytica ya karşı hazırlanmış aşıların etkisi şüphelidir. Bu amaçla
modifiye canlı aşıların kullanımının kısmen
yararlı olduğu belirlenmiştir
Pnömoninin Klinik
Sınflandırılması
Pnömoniler klinik olarak
bronkopnömoni, metastatik pnömoni ve intersitisyel pnömoni olarak değerlendirilir.
Ayrıca bunlardan farklı olarak aspirasyon pnömonisi de görülmektedir.
5.6.1. BRONKOPNÖMONİ
(Bronchopneumonia)
Bronkopnömonide
mikroorganizmalar akciğerlere trakea ve bronşlar yolu ile ulaşır. Klinik olarak
depresyon, ateş, mukoz membranlarda hiperemi, skleral damarlarda dolgunluk,
akciğerlerin antero ventral kısımlarında anormal akciğer sesleri ve lezyonlar
belirlenir. Bronkopnömoniler sığırlardaki respiratorik hastalık kompleksi
hastalıkların bir sonucu olarak ortaya çıkar ve hastalıklarda viral nedenler
önemli yer tutar.
5.6.2. METASTATİK PNÖMONİ
(Metastatic pneumonia)
Metastatik
pnömoni vücudun değişik kısımlarından köken alır (karaciğer apseleri, postkaval
trobus) trombusların akciğerlerde neden olduğu septik embolilerdir. Klinik
olarak bronkopnömoniye benzerse de pulmoner lezyonlar ve anormal akciğer
seslerinin daha geniş alanda duyulmasıyla ayırt edilir ve hastalarda son
dönemde akciğer kanamasıda gelişir.
Vena Cava Trombozis’ine Bağlı
Metastatik Pnömoni
Akciğerlerde oluşan multifokal apseler ve pulmoner arterlerin septik
tromboembolizmi ile karakterize bir hastalıktır. Rumenitisle ilişkisinden
dolayı besiye alınan sığırlarda sık görülür.
ETİYOLOJİ
Akciğerlerdeki
septik emboliler çoğunlukla kaudal vena cavanın bazen de kranial vena cavanın
septik tromboembolisinden kaynaklanır. Lezyonlardan
Fusobacterium nekrophorum, Actinomyces pyogenes, Staphylococcus spp. ve E. coli
izole edilmektedir.
PATOGENEZ
Vena cava
trombizimleri, jugular phlebitis, mastitis, metritis, foot rot veya sıklıkla
rumenitise bağlı karaciğer apselerinden kaynaklanır. Trombustan ayrılan
parçalar pulmoner aretrler yolu ile akciğerlere ulaşıp septik emboliye yol
açar. Büyük arterler tıkandığında akut kriz ve ölüm, küçük arterler
tıkandığında pulmoner arteriyel hipertansiyon gelişir. Arter duvarları
zayıfladığından anevrizmalar oluşur. Anevrizma yırtılmalarında bronşlara kan
akar ve hemoptizis veya akciğerin intersitisyel dokusunda birikerek hematom
oluşur. Hastalarda anemi gelişir. Öksürükle ağza gelen kanın yutulmasıyla melena
belirlenir. Öksürük ve hırıltı sesi havayollarındaki kan pıhtıları,
peribronşiyal anevrizma ve apselerden ileri gelir. Ağrı
anevrizma ve hematomların solunum hareketleri esnasında yapıştığı dokudan
ayrılması sonucudur.
SEMPTOMLAR
Bazı
hayvanlar semptom görülmeden ölebilir. Hastaların çoğunda respiratorik
bozukluklar, ağırlık kaybı, nadiren de torasik ağrı belirlenir. Klinik
belirtiler akut solunum güçlüğünden kronik ağırlık kaybı ve öksürük arasında
değişir. Taşikardi ekspirasyonda inleme, taşipne, ekspiratorik dispne ve
inleme, öksürük, mukoz membranlarda solgunluk, epistaksis, hemoptizis,
oskültastonda kalp bölgesinde uğultu, akciğer bölgesinde hırıltı duyulur,
hematokrit değer düşer. Ayrıca bazen vücut sıcaklığında artış, derin palpasyonda sternum ve intercostal bölgede ağrı,
hepatomegali, subkutan amfizem, burundan köpüklü akıntı, melena, Rumen
hareketinde azalma, depresyon, kuru dışkı çıkarma, ve süt üretiminde düşüş
belirlenebilir. Kronik olgularda cor pulmonale gelişir ve sağ kalp yetmezliğine
ilişkili olarak jugular vende genişleme ve gerdanda ödem ortaya çıkar.
Hastaların çoğunda solunum sistemi ile ilgili şikayetler görüldükten
sonra ani olarak intrapulmoner kanama veya hemoptizis şekillenir ve ölüm
oluşur. Kaudal vena cava trombozisi hepatomegaliye ve buna bağlı asitese yol
açar. Hepatik apselerin kaudal venaya açılması yoğun emboliye bağlı
respiratorik güçlüğe ve ölüme yol açar.
TANI VE AYIRICI TANI
Hastalarda anemi, nötrofilik
lökositozis ve sola kayma belirlenir. Hiperglobulinemi vardır. Karaciğerin
kronik pasif konjesyonu sonucu bilirubin ve karaciğerden köken alan enzim
düzeyleri yükselir. Radyografide akciğer dansitesinde artış embolik infarktlar
ve kollagen bölgeleri gösteren küçük sınırlı dansite alanları dikkati çeker.
Büyük sınırlı opasite alanları hematomu, kaviteli nodüler apseyi gösterir.
Sadece akut dispne semptomu gösteren hayvanlarda ayırıcı tanı bakımından
anafilaksi, hipersensitivite pnömonisi, akciğer nematodiyazisi ve akut
bronkopnömoni, düşünülmelidir. Sağ kalp yetmezliği gelişen hastalarda ise
ayırıcı tanı bakımından perikarditis, lenfosarkom, kardiyomiyopati ve
endokarditis dikkate alınmalıdır.
NEKROPSİ
Ciddi hemoptizisi olan
hastaların tamamında posterior vena cavanın karaciğer ve sağ atrium arasındaki
bölgesinde trombus belirlenir. Hastalarda karaciğer apsesi, karaciğerde lezyon
ve hepatomegali vardır. Akciğer büyüktür, kollabe olmamıştır ve serttir.
Anevrizma bir akciğerde veya her ikisinde görülür. Anevrizma sonucu
oluşan hematom 3-10 cm çapındadır. Hava yollarında büyük kan pıhtıları bulunur.
Alveollerde aspire edilen kan rumende yutulan pıhtıya rastlanır.
Akciğerde suppuratif pnömoni ve multiple apse alanlarına rastlanır.
TEDAVİ
Prognoz
oldukça ciddidir, bu nedenle sağaltım nadiren düşünülür.Değerli hayvanlara
antibiyotikler ve destekleyici sağaltım yapılır.Penisilin 22000 i.ü./kg, i.m.,
s.c. günde iki kez uygulanır.Uygulamaya haftalarca hatta aylarca devam
edilmelidir.Şiddetli dispne belirtisi gösterenlerde furosemid
0.4-1.1mg/kg i.v., i.m., günde iki kez, flunix’in 0.5-1.1 mg/kg i.m., i.v.
günde 3 kez ve atropin 0.04 mg /kg s.c günde bir kez uygulanır.
KORUMA
Hayvanların
yüksek enerjili rasyonlara yavaş yavaş adapte edilmesi ve karaciğerde apse
oluşumunun azalması için antibiyotik kullanılması gerekir.
5.6.3. İNTERSİTİSYEL PNÖMONİ
(Interstitiel pneumonia )
İntersitisyel pnömoni
genellikle toksin ve allergen maddelerin inhalsyonu gibi noninfeksiyoz nedenler
sonucu ortaya çıkar.Hastalarda depresyon ve septik enfeksiyon belirtileri
yoktur.Akciğer bölgesinde anormal akciğer sesleri ve lezyonlar daha yaygındır.
Antibiyotik sağaltımına yanıt
alınamaz.
Ruminantlarda intersitisyel
pnömoninin görüldüğü dört hastalık grubu bulunmaktadır. Bunlar; akut
respiratorik distres sendromu, hipersensitivite pnömonisi, kronik intesitisyel
pnömoni, kronik intersitisyel pnömoni ve paraziter bronkopnömonidir.
5.6.3.1. AKUT RESPİRATORY
DİSTRESS SENNDROMU
Klinik olarak ani başlayan
dispne ile akciğerlerde konjesyon ve ödem, hiyalin membran oluşumu, alveoler
epiteliyal hiperplaziye ve intersitisyel amfizemin meydana geldiği
hastalık tablosudur. Mera sığırlarının akut akciğer ödemi ve amfizemi tatlı
patates zehirlenmesi, çeşitli toksik gazların ve duman solunması
durumlarında ortaya çıkar.
à)Mera Sığırlarının Akut Akciğer
Ödemi ve Amfizemi
Hastalık atipik
intersitisyel pnömoni ve fog fever
olarak da bilinir. Akciğer ödemi, alveoler epitelyal hiperplazi, hyalin membran
oluşumu ve amfizem gelişmesi ile karakterizedir.
ETİYOLOJİ
İki yaşın üstündeki ergin
sığırların kuru otlaklardan bol yeşilli çayırlara ani olarak nakledilmesi sonucu taze ve
sulu otlaklardaki L-triptofanın pnömotoksik etkili 3- metil indol (3MI)
maddesine dönüşmesi ile oluşur.
EPİDEMİYOLOJİ
Hastalık besleme ve
yetiştirme uygulamaları ile bağlantılıdır. Kurak yaz
sonrasındaki yağmur mevsiminde otların boy attığı dönemlerde oluşur. Merada
bulunan otların çeşidinden çok uzun taze sulu otların bulunması
önemlidir. Hastalık yonca, kolza, lahanagiller, şalgam yaprağı gibi bitkilerin
bulunduğu meralarda otlayanlarda bildirilmiştir. Hastalık ani mera
değişikliği yapılan erişkin damızlık sığırlarda sıkça görülür, ırk duyarlılığı
yoktur. Sürülerde genellikle salgınlar şeklinde ortaya çıkmasına karşın
hastalığın ortaya çıkmasında bireysel duyarlılığında önemi vardır.
Hastalık riski buzağılarda yoktur. Danalarda ise erişkinlerden daha zadır.
Morbidite %50, mortalite %30’a ulaşabilir.
PATOGENEZ
Bol otlu
çayırlardaki L-triftofan Rumen mikroorganizmaları tarafından indol asetik asit
ve 3MI’e çevrilir. Bu madde süratle rumenden kana geçerek akciğerlerde siliumsuz bronşiyoler epitel hücreleri ve tip I pnömositlerde
glutasyon ile konjuge edilir ve detoksifiye olur. Ancak 3MI’nın miktarı çok
fazla olduğunda detoksifikasyonu için gerekli olan glutasyon konjugasyonu
yetersiz kalır ve meydana gelen ara ürünler hücre içinde proteinler ve diğer
makromoleküllere bağlanarak hücrede yıkım meydana getirir ve ödeme yol açar.
Sonuçta hiyalin membran oluşumu, pnömosit proliferasyonu (adenomatozis) ve
amfizem gelişir.
SEMPTOMLAR
Hastalık
belirtileri mera değişikliğini izleyen iki hafta içinde ortaya çıkar. Şiddetli
olaylarda hayvanlarda ani şiddetli
dispne, gürültülü ekspirasyon, ağızda köpürme ve ağzı açık solunum, taşipne,
vücüt sıcaklığında yükselme ve taşikardi vardır. Hayvan ayakta durur, baş ve
boyun gergin pozisyondadır. Burun delikleri genişlemiştir. Akciğerlerin
oskültasyonunda solunum sesleri hafiftir. Az miktarda çıtırtılı raller
duyulabilir. Deri altı amfizemi gelişebilir. Hafif egzersizde dispne
şiddetlenir ve hayvan ölebilir. Şiddetli hastaların %30 kadarı iki gün içinde
ölür. Yaşayanlar üçüncü günden itibaren iyileşmeye başlar.
Tekrarlayan olaylarda yoğun akciğer fibrozisi ve alveolitis gelişir.
TANI VE AYIRICI TANI
Anamnezde
mera deşikliği yapıldığının öğrenilmesi, hastalarda öksürüğün
olmaması ve birçok ergin sığırda ani olarak ortaya çıkması tanı koydurucu
özelliktedir. Ayırıcı tanıda bazı bitki zehirlenmeleri ve paraziter
bronkopnömoni dikkate alınmalıdır.
NEKROPSİ
Trakea, larenks ve
bronşlarda ekimotik veya peteşiyel kanamalar, hava yollarında köpüklü sıvı
toplanmaları vardır. Mukozada konjesyon, ödem ve hiyalin membran oluşumu,
kraniyal akciğer loplarına koyu kırmızıdan mora kadar renk değişimi
belirlenir. Akciğerin kesit yüzü düz ve parlak görünümdedir. İntersitisyel
amfizem ve sarı jelatinöz interlobuler ödem vardır. Histopatolojik
incelemelerde alveollerde ve alveol duvarlarında eozinofilik
hiyalin membran oluşumu ile epitellerde proliferasyon ve ödem belirlenir.
TEDAVİ
Hayvanları ürkütüp dispneyi
şiddetlendirmemek gerekir. Hastalar sadece kesime gönderilme ve gölgeye alınmak
amacıyla dikkatlice hareket ettirilebilir. Bazı araştırıcılar
hayvanların meradan dikkatlice uzaklaştırılmasını önermektedirler. Etkilenen
hayvanları yakalamaya çalışmak çok tehlikelidir. Dikkatlice tutulabilirse
0.4-1.0 mg/kg i.m. veya i.v. günde iki kez furosemid
ve0.5-1.1 mg/kg i.m. veya i.v. günde ikikez flunixin
meglumin verilebilir. Ayrıca antihistaminikler
(chlorpheniramine meleate 7.5 mg/50kg, mepyramine meleate 0.25 mg/kg),
kortikosteroidler, epinefrin, atropin ve dietylcarbamazine uygulamaları
semptomların hafiflemesine yarayabilir. Ölümlerin çoğu ilk iki günde oluşur.
Şiddetli etkilenmiş olanlarda kronik amfizem ve kor pulmonaleye bağlı
kalp yetmezlikleri şekillenebilir. Hafif ve orta şiddette etkilenmiş hayvanlar
3-10 günde belirgin bir düzelme gösterebilir. (hoca ya
göre: 1-kortkosteroidler 2-furosemid 3- nsiids’ 4- antihistaminik 5-atropin 6-
adrenalin)
KORUNMA
Hastalıktan korunma için
hayvanlar ilk kez meraya çıkarılacağında önce
barınakta kuru otla beslenir ve merada sadece 2 saat tutulur. Daha sonraki
günlerde kuru ot miktarı azaltılarak merada kalma süreleri arttırılır. Sığırlar
taze bol otlu meraya çıkarılmaz, meradaki otlar düzenli olarak biçilir.
Sığırlar ancak biçim sonrası meraya bırakılır. Riskli çayırlara 15 aylıktan
genç sığırlar, koyunlar veya diğer çiftlik hayvanları salınır. Monensin veya
lasalocid hayvan başına oral 200 mg verildiğinde triptofanın 3MI’e dönüşümü
azalmaktadır. Monensin tedavisi mera değişikliğinden enaz birgün önce başlamalı
ve 10 gün devam etmelidir. Lasalocid uygulamasına ise 6 gün önce
başlanmalıdır. Klinik semptomlar açığa çıktıktan sonra bu maddelerin
kullanılması yararsızdır.
b)Tatlı Patates Zehirlenmesi
Tatlı
patatesler üzerindeki mantarların ürettiği furanoterpenoid toksininin neden
olduğu akut respiratorik sendromdur.Boşulmuş tatlı patates ile
beslenen sığırlarda görülür.Annesini emen yavruları etkilenmez.
PATOGENEZ
Patates üzerinde üreyen
mantarların oluşturduğu hepatotoksik özellikteki 4- hydroxymyoprone maddesi mantarlar tarafından pnömotoksik
özellikte olan 4- ipomeanol’e çevrilir.Ağızda alınan bu madde kanla
akciğerlere geldiğinde reaktif bir metabolite çevrilir.Bu madde hücrelerde yıkım, ödem, hemoraji, nekroz, hyalin membran
oluşumu, epitellerde proliferasyon ve sekunder anfizeme neden olur.
SEMPTOMLAR
Klinik
bulgular gıdayı yedikten bir sonra ortaya çıkar.Akut taşipne, taşikardi ve
dispne şeklinde başlar.Ekspirasyon anında inleme sesi duyulur.Baş ve boyun
ileri uzatılmıştır, burun delikleri genişlemiştir.Ağızda köpük ve öksürük
belirlenir.Oskültasyonda akciğerlerde çıtırtı ve yaş raller duyulur. Ölüm
klinik bulguların görülmesinden sonraki 1-4 gün içinde meydana gelir.
AYIRICI TANI
Ayırıcı tanı açısından mera
sığırlarının akut akciğer ödemi ve anfizemi dikkate alınmalıdır.
NEKROPSİ
Akciğerler kollabe
olmamıştır, nemli, sert ve genişlemiştir.Üzerinde kanamalar, sarı renkli
jelatinimsi ödem sıvısı birikintisi ve anfizem dikkati çeker.Akciğer lobülleri
koyu kırmızı renktedir.
TEDAVİ
Hayvanlar çok dikkatli olarak
yakalanır ve günde iki kez 0.4 mg/kg – 1.0 mg/kg
dozlarında i.m. veya i.v. furosemit, günde bir iki kez 0.5 – 1.1mg/kg
dozlarında flunixin meglumine i.m. veya i.v. uygulanır. (işetici+NSİİD)
c)Toksik Gazlar
En önemli
toksik gazlar hayvan artıklarının dekompozisyonundan ortaya çıkan amonyak ve
hidrojen sulfit, karbonlu ürünlerin iyi yanmamasından kaynaklanan
karbonmonoksit, suni gübrelerden gelen gaz amonyak ve metandır.Bu
toksik gazlar özellikle atıkların bir yerde toplanması sonrasında ortaya
çıkar.Diğer toksik gazlardan nitrojen dioksit silolarda, karbonmonoksit makine
egzozlarından ve ısıtıcılardan, çinko oksit barınaktaki galvanize materyalin
kaynak yapılması sırasında, chlorid, formaldehit, insektisit ve diğer dumanlar,
ziraatte kullanılan kimyasal maddeler ve temizleyiciler ve yakılan cisimlerden
çıkan dumanlardan kaynaklanır.Çoğu olgularda gazın konsantrasyonu toksik dozun
altındadır.Kışın kapalı barınaklarda gazın havadaki konsantrasyonu artar.Kronik
küçük dozlar hayvanlarda hastalıklara karşı direnci düşürür ve büyüme oranını
azaltır.Hafif yüksek düzeydeki toksik gazlar letarji, hafif dispne,
iştahsızlık, büyümede duraklama, aşırı lakrimasyon ve salivasyon, haftalar ve
aylar içinde az sayıda ani ölüm ve zayıf buzağı doğumlarına yol açar.Akut
şiddetli salgınlar tamamen kapalı barınaklarda yukarıda sözü edinilen gazları
yoğunluklarının kazayla artması sonucu meydana gelir ve ölüm oranı yüksektir.
Zemini sert olan ve içinde
hayvan artıklarının biriktiği ve havalandırmasıda iyi olmayan barınaklarda
havadaki amonyak konsantrasyonu artar.Amonyak suda kolay erir, göz ve
respratorik sistem mukozası ile reaksiyona girer.Hastalarda aşırı göz yaşı
akıntısı, yüzlek solunum seröz veya prulent burn akıntısı belirlenir.
Hidrojen sufid protein ve
diğer sülfürlü organik materyallerin bakteriyel dekompozisyonu sonucu ortaya
çıkan, havadan ağır olduğu için barınağın zeminine yakın düzeyde biriken, nemli
mukoz membranlarda irkiltiye yol açan, akciğerlerin derin dokularında yıkım ve
ödem meydana getiren bir gazdır. Barınakta yoğunlaştığında asfeksi ve ölüme
neden olabilir. Etkilenen hayvanlar açık havaya çıkarılır.
Karbondioksit solunumyolu ile
çıkarılan, fueloil ile yapılan ısıtmalarda ve dekompoze olan materyalden çıkan
gazdır. Barınaktaki konsantrasyonu önemli konsantrasyona ulaşmaz.
Karbonmonoksit gazı bulunan
barınaklarda ölü kuzu doğumları sık görülmekte ve anamnezde soğuk havalarda
kuzu doğumlarının olduğu dönemde yapılan barınak ısıtmalarının rolü olduğu
belirlenmiştir. Annelerde ise klinik bir bulguya rastlanmaz.Tanı havadaki karbonmonoksit,
kandaki ve fötal torasik sıvıdaki karboksihemoglobin konsantrasyonuna bakılarak
konulur.Etkilenen hayvanlar dışarı çıkarılır, karbonmonoksit çıkaran faaliyet
durdurulur.
Gaz halindeki amonyak göz,
ağız ve solunum sistemi mukozalarında suyla birleşerek yakıcı alkali karakterde
amonyum hidroksite dönüşür.Yoğun şekilde solunduğunda laringospazm veya
akciğerlere dolduğunda asfeksiye bağlı ölüme yol açar.İlk anda ölmeyenlerde
kornea yıkımına bağlı körlük, mukozalarda soyulma ve sekunder enfeksiyonlara
predispozisyon meydana gelir.
Nitrojen dioksit zehirlenmesi
kapalı ve havalandırılması zatıf barınaklarda yaygın olarak ortaya çıkar.Mısır
veya ot silajının bulunduğu silolar ve yeşil bitkilerin anaerobik fermantasyonu
bu gazın çıktığı önemli kaynaklardır.NO2 suyla birleştiğinde yakıcı bir madde
olan nitrik asite dönüşür ve solunum yollarında kalıcı yıkımlara neden
olur.Sığırlarda öksürük, taşikardi, taşipne, respiratorik inleme, depresyon,
anoreksi, başı öne doğru uzatma, ağız açık soluma, vücut sıcaklığında yükselme,
salivasyon, lakrimasyon ve subkutan anfizem belirlenir.Oskültasyonda solunum
seslerinde belirginleşme ve sertleşme dikkati çeker.Ayırıcı tanıda diğer
gazların naden olduğu akut respiratorik hastalık sendromu, nemli otlardan
kaynaklanan hipersensitive pnömonisi ve nitrat toksikasyonu dikkate
alınmalıdır.NO2 gazıyla temastan 30 dakika sonra kanda methemoglobin en yüksek
düzeye çıkar ve 12-24 saatte normale iner.NO2 oksidant özellikte olup
yıkımlanmaya neden olur, solunum sisteminde veya suda nitrik aside dönüşerek
ilave patolojik etki gösterir.Ayrıca NO2’den irritasyon özelliği olan nitrat va
nitritler olşur.
Nekropside yukarı solunum
yollarında hiperemi, hemoraji, fibrinöz membranlar, trekeada köpük, kollabe
olmamış ve üzerinde kaburga izi bulunan akciğerler belirlenir.Akciğerler mermer
görünümündedir.
Çinko oksit gazı
zehirlenmesi, kapalı barınaklarda galvanize metallerin kaynağı sırasında oluşan
çinko oksit gazlarının solunmasıyla oluşur.Hastalarda şiddetli toksikasyonda
ani anoreksi, ağızda köpük, huzursuzluk, ekspiratorik inleme, taşipne,
taşikardi, vücut sıcaklığında hafif artış, deri altı anfizemi, akciğer
seslerinde belirginleşme saptanır.Ölüm 12 saat içinde meydana gelir.Hafif
derecedeki hastalarda depresyon, vücut sıcaklığında hafif artış ve taşipne
belirlenir.Ayırıcı tanıda diğer toksik gazların neden olduğu akut respiratorik
hastalık sendromu veya hipersensitivite pnömonisi dikkate alınmalıdır.ZnO veya
ürünlerinin hücreler üzerinde direk yıkılmayıcı etkileri vardır.Nekropside
prulent konjuktivitis, subkutan anfizem, hava yollarında anfizem, trakeal
kanama, pulmonerkonjesyon, ödem ve anfizem belirlenir.
Klorine gazı zehirlenmesi,
endüstriyel faaliyetler sonucu çıkan klorine gazı ile temas eden hayvanlarda
ani ölüm oluşabilir.Hastalarda depresyon, bol nazal akıntı, lakrimasyon,
dispne, akciğer seslerinde belirginleşme saptanır.Toksik etki hidroklorik ve
hipoklorik asit oluşumu sonucu meydana gelir.Hipoklorik asit, hidroklorik asit
veoksijene ayrılır.Bu iki madde dokularda toksik etkiye yol açar.Nekropside
nazal mukozada konjesyon, trakeitis, pulmoner ödem, kanama ve anfizem
belirlenir.
Gübre gazları; hidrojen sülf
id, amonyak, karbondioksit, metan ve karbonmonoksit gazlarının
karışımıdır.Hayvanlarda asfeksiye neden olur.
Toksik gaz zehirlenmelerinin
sağaltımında barınaklar havalandırılır.Hastalar mümkünse kapalı barınaklardan
dışarı çıkarılır.Hastalara dexameyhason günlük olarak 0.02 mg/kg i.m., i.v.,
furosemid 0.5 – 11.1 mg/kg dozda i.m., i.v. günde bir veya üç kez ve sekunder
bakteriyel enfeksiyona karşı antibiyotik kullanılır.Ayrıca epinefrin, antihistaminikler
ve atropin kullanılabilir.Duman soluma barınak yangını sonucu meydana gelir.Gaz
inhalasyonu CO ve duman toksitesidir.Duman toksitesi kurum, ısınmış partiküller
ve değişik gazların solunması sonucuoluşur.Solunan bu maddeler pulmoner sıvıda
asit, alkaloid ve diğer irkiltici maddelere dönüşür ve alveolar yıkım,
intersitisyel ödem, hipoksi ve sekunder bronkopnömoniye neden olur.CO toksitesi
özellikle beyinde olmak üzere tüm dokularda doku hipoksisi meydana
getirir.Yangın veduman nedeniyle ortamdaki O2 yetersizliği de hipoksiye katkıda
bulunur.
Isıya bağlı yıkıma üst
solunumyollarında rastlanır.Hastalarda oral yanıklar, konjuktivis ve
laringospazm oluşur.Ses kalınlaşması, ekspiratorik hırıltı sesi ve karbonlu
tükürük başlıca sekellerdir.Akciğerlerin oskültasyonunda sert veziküller sesler
ve hırıltı, öksürük ve taşipne belilenir.Mukozalarda parlak kırmızı renk CO
zehirlenmesine veya yanığa işaret eder.Kanda karboksihemoglobin düzeyinin
belirlenmesi, arteriyel kan gazının seri ölçümü, transtrakeal yıkama sıvısının
muayenesi ve bronkoskopi akciğerlerdeki yangının boyutu ve prognozunun
belirlenmesini sağlar.Sağaltımda hastalara intübasyon veya trakeatomi
yapılır.Kısa süreli olmak üzere % 100’e kadar O2 uygulanır.Akciğer ödemi oluşma
riski dikkate alınarak i.v. sıvı verilir.Sekunder baktriyel enfeksiyonlara
karşı antibiyotik kullanılır.Aminophylline 6 -10 mg/kg dozunda i.v. veya oral
günde üç kez verildiğinde bronkospazmı hızla giderir.
5.6.3.2. HİPERSİTİVİTE PNÖMONİSİ
Organik tozların
inhalasyonunun neden olduğu ekstrinsik alerjik alveolitistir.(EAA).
ETİYOLOJİ
Hastalık Micropolyspora feani
ve Thermoactinomyces vulgaris gibi termofilik ajanların, Actinomyces’lerin spor
ve ürünlerini içeren küflü ot, tane yem ve bitkisel gıdalardan kaynaklanan
tozun solunarak vücuda alınmasıyla ortaya çıkar.
EPİDEMİYOLOJİ
EAA nemli yaz mevsimi ile
şiddetli kışlarda ve küflü otların bulunduğu kapalı barınaklarda sorun olur.Bu
tür otlar genellikle kuru gevrek, rengini kaybetmiş ve tozlu
karakterdedir.Erişkin sütçü sığırlarda sık rastlanır.Kış mevsiminde kapalı
barınaklarda hastalık birbiri ardı sıra sürü problemi olarak ortaya çıkar.
PATOGENEZ
Termofilik actinomycet’ler
0.7 – 1.3 mikrometre çapında olup kolaylıkla alveollere ulaşıp tekrarlayan
temaslar sonucu humarol ve selüler immun yanıtı başlatır ve doku yıkımı meydana
gelir.
SEMPTOMLAR
Akut formda ani durgunluk,
iştah ve süt verminde azalma, öksürük, ekspiratorik dispne, taşipne ve kraniyal
venral akciğer loblarında sert veziküler ses belirlenir.Vücut sıcaklığı artışı
geçicidir ve genellikle dikkati çekmez.Kronik form gizli seyreder ve
akciğerlerde fibrozis oluşuncaya kadar klinik bulgu gözlenmez.Bu hastalar yoğun
antijenle karşı karşıya kaldıklarında akut hastalık bulguları ortaya çıkar veya
egzersizin arttığı ilkbahar mevsiminde akut krizler gözlenir.Hastalarda kış
mevsiminde zayıflama, öksürük, meraya çıktığında semptomlarda hafifleme
görülür.Kronik formda süt veriminde azalma, ağırlık kaybı, prodüktif öksürük,
taşipne, kraniyal ventral akciğer loblarının oskültasyonunda sert veziküler
sesler ve hırıltı belirlenir.
TANI VE AYIRICI TANI
Kan serumunda M.faecin’e
karşı oluşan precipitin belirlenmiştir.Yanlız precipitinin klinik olarak
normal olan hayvanlarda da belirlenebildiği dikkate alınarak hipersensitif
pnömoninin etiyolojisinde henüz adı konulamamış başka antijenik yapılarında rol
oynayabileceğ düşünülmelidir.
Ayırıcı tanıda kış mevsiminde
kapalı ahırlarda erişkin sığırlarda görülebilen respiratorik hastalıklar
dikkate alınmalıdır.Enfeksiyöz hastalıklarda vücut derecesinde yükselme ve
akciğer dokusunda sertleşme ortaya çıkar.EAA’nın en çok karıştığı hastalık
toksik gazların neden olduğu intoksikasyonlardır.
NEKROPSİ
Akut olgularda akciğerler
dışarıdan normal görünür.Daha yakından bakıldığında çoğu lopta küçük gri sporlar
dikkati çeker. Bu sporlar intersitisyel veya peribronşiyalolarak biriken
lenfositlerdir.Diğer lobullerde merkezleri koyu kırmızı, çevresi solgun pembe
renkli atelektazik alanlar vardır.Kronik olgularda akut olgulara ilave olarak
interalveoler fibrozis ve epitel hiperplazisi vardır.
PROGNOZ
Fibrozis oluşmadan şartlar
düzeltilirse prognoz iyidir.
TEDAVİ
Akut olgularda dexamethason
günlük 0.04 mg/kg i.v. yaralı olabilir.
KORUNMA
Otun küflenmesini önlemek,
silaj yaparak yedirmek ve uygun şekilde kurutup balyalamak ve otla
beslemeyi dışarıda yapmak alınabilecek başlıca önlemlerdir.
5.6.3.3. KRONİK İNTERSİTİSYEL
PNÖMONİ
İki tip interstisyel pnömoni
vardır.Bunlar; fibrozis alveolitis ve bronchiolitis obliteranstır.
Fibrozis alveolitis (FA): Birçok nedenin rol oynadığı, terminal bronşiyollerden sonraki kısımlarda
gelişen, diffuz yangı ile karakterize bir hastalıktır.Kapalı barınakta veya
merada bakılan ve genellikle 6 yaştan büyük sığırlarda görülür.
ETİYOLOJİ
Olgunların % 50’sinde
Micropoltspora faeni’ ye ait antikorlar belirlenir.Diğerlerinde henüz
belirlenememiş antijenlerin yol açtığı hipersensitivitenin rol oynayabileceği
düşünülmektedir.
SEMPTOMLAR
Hayvanın haftalardır hatta 1
– 2 kronik solunum sistemi hastalığından şikayeti olduğu anamnezi alınır.Hasta
hayvanlar canlı ve tedirgindir.Kor pulmonale ve kalp yetmezliği galişinceye
kadar yemeye devam ederler.Ağırlık kaybı devamlı öksürük, taşipne ve dipsne
başlıca semptomlardır.Oskültasyonda rostral ventral akciğer sahasında
sertleşmiş sesler ve hırıltılı solunum dikkati çeker.Vücut derecesi yükselmez.
AYIRICI TANI
Ayırıcı tanıda kronik
respiratorik hastalıklara yol açan durumlar göz önünde tutulmalıdır. Kronik
supuratif pnömoni ve metastatik pnömonide depresyon, anoreksi, yüzlek solunum,
toraksta ağrı ve hepatitis bulguları bulunur. Akut respiratorik solunum stresi
ve akciğer nematodiyazisi bir grup hayvanda görülen sorundur, EAA’dan ayırt
etmek güçtür.
NEKROPSİ
Akciğerler çok solgun, ve
ağırdır. Kesit yüzü gri kırmızı renktedir. Hafif kollaps gelişmiştir, ödem ve
hava yollarında kalın mukus vardır. Kor pulmonale sonucu sağ ventrikulus
hipertrofiktir. Histolojik olarak interalveoler fibrozis geliştiği saptanır.
Bronchiolitis Obliterans: Genç erişkin veya yaşlı sığırların kronik bir respiratorik hastalığıdır.
Hastalarda arasıra görülen derin öksürük, taşipne ve ekspiratorik solunum
güçlüğü belirlenir. Vücut sıcaklığında artış görülmez. Nedeni bilinmemektedir.
Viral enfeksiyonların akut respiratorik solunum stresine yol açan parazitlerin
ve hipersensitivite pnömonisinin sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Nekropside akciğer normal görünümdedir. Kollaps meydana gelmemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder