ÜRİNER
SİSTEM
BÖBREKLER
Böbrek
yetersizliğinin 3 nedeni vardır. Ya prerenal, ya renal yada postrenal şeklinde oluşur.
Buna göre de; ya böbreğe yeterince kan gelmemesi, ya böbrekteki bozukluklar yada
böbrekten sonra şekillenen idrarın atılımında aksaklık varsa, buna bağlı
opsiyonel yetersizlik, böbrekteki bozukluğa bağlı da renal yetersizlik
şekillenebilir. Bunun sonucunda da asit-baz dengesini bozulur, asit ürünlerine
metabolizmada ve organizmada rastlamamıza neden olabilir.
Histolojik
olarak böbreğin yapısına baktığımızda; nefronla damarlar arasındaki yapı, endarter
yapısındadır. Jukstaglomerular aparatın kanın yoğunluğunu sağlayan bir
mekanizmadır. Bu yapıda makula densa dediğimiz intertubulus kenarları,
ekstraglomerular ve intersitisyel hücreler ve efferent arteriyel duvarında granüler
hücreler bulunur. Burada ki tüm mekanizmayla kan geçişinin kontrolleri
yapılmaktadır.
Böreklerin
İncelenmesi
Böbreklerin
iki aşamalı olarak incelenir. Önce makroskobik, daha sonra ise mikroskobik
olarak incelenir.
Makroskobik
olarak bazı kriterlere göre değerlendirilir. Öncelikle; rengi, hiperemi, ödem,
yağ birikimi, pelviste yada tubuluslarda idrar birikimi durumundan böbreğin
hacminde ve büyüklüğünde bir artış olduğu gözlenir. Ya da tam tersi
nefroskleroz durumunda ya da bağdoku artışı ya da böbrek parankimindeki
kayıplar durumunda, böbreğin hacminde bir küçülme görülebilir. Buna göre böbreğin
normal hacmine göre veya simetriğine göre
kıyaslama sanşımız var. Normalde ikisinin aynı büyüklükte olması
lazımdır.
Pyelonefritis, infarktüs yada
total lezyonlara bağlı olarak da böbreğin normal şekli değişebilir. Böbrek
normalde fasülye şeklindedir. Dış yüzeyi düzdür (Büyük ruminantlar hariç).
Küçük ruminantlarda yine düzdür. Büyük ruminantlar hariç diğer hayvanlardaki
böbreğin o düz yapısının bombeli bir şekil alması bir lezyonla ilişkili
olabilir. Yine infarktüslerde başlangıçta normal yüzeyinde bir bombeleşme yapar
fakat daha sonra glikozisin artmasıyla bu bombeli kısmın çöktüğünü görürüz.
Yine böbreklerin rengine baktığımızda; normal rengi kırmızdır (Kediler hariç).
Kedilerde; yağ miktarının fazla olması nedeniyle hafif açık sarı renklidir.
Yine kıvamına bakarız. Normal böbreğe göre lezyonlu böbrekte kıvam ya yumuşamış
yada sertleşmiştir. Böbreğin yumuşaması özellikle, böbreğin otolize olması
sonucunda, ölümden hemen sonraki dönemde şekillenen bir değişikliktir. Eğer
hayvanın derisi kalın postlu ise ve vücudunun altında, derisinin altında kalın
bir yağ tabakası varsa, ısı kaybı yavaş
olacağından otoliz hızlı şekillenebilir. Bu hayvanları özellikle bu yapıları
dikkate alarak değerlendirmemiz gerekir. Bunun yanında koyunlarda özellikle Clostridyal
enterotoksemilerde( Tip D Pulpy =yumuşak böbrek hastalığı) yine böbreğin ölümden
kısa bir süre sonra yumuşadığını görürüz. Bazen de böbreğin kıvamının
sertleştiğini görebiliriz. Özellikle kronik nefritislerde, infarktüs
olaylarında böbrek parankim kaybı ve bunun yerine bağ doku artışına bağlı
olarak da böbrek kıvamında sertleşmeler görülebilir.
Normal
bir böbrek yapısına baktığımız zaman kapsulasının kolay soyulması gerekir. Yani
böbreği avucumuzun içine aldığımızda bıçakla iki eşit parçaya sagittal olarak
ayırdığımızda ve bıçakla kapsulasını ayırmaya çalıştığımız zaman kolay bir
şekilde soyulması gerekir. Eğer kapsula soyulurken korteksten parçalar
kopuyorsa, yani parankim kaybına neden oluyorsa bunun nedeni kronik bir nefritis
yada fibrozistir.
Makroskobik
olarak incelediğimizde; böbrek 3 omur uzunluğundadır. Kronik yangılarda ve
nedbeleşmelerde ise bu oranın değiştiğini, küçüldüğünü görebiliriz.
Böbreğin
şekline baktığımızda fasülye yada at nalı şeklindedir. Büyük ruminantlarda
loblaşma olduğu için lokal kabarıklar şeklinde görebiliriz. İnfarktüs,
piyelonefritis gibi lezyonlarda ise böbrekte lokal değişiklikleri, kabarıklar
yada çöküntüler şeklinde görmemiz mümkündür.
Nekropside; ya böbreği direk yağ
dokusundan çıkararak inceleyebiliriz yada üriner sistemdeki bir enfeksiyondan
şüpheleniyorsak da, o zaman üreter, idrar kesesi ve ürethrayla birlikte yani
üriner sistemin tamamını çıkarıp masa üstünde incelememiz gerekebilir. Burada
dikkat etmemiz gereken nokta korteks medulla oranıdır. Bu oran yaklaşık 1/2
yada 1/3 arasında olması gerekmektedir.
Bu oran değiştiğinde böbrekte bir sorun olduğunu düşünmemiz gerekir. Bunun
yanında normal şartlarda böbrek glomeruluslarını makroskobik olarak göremeyiz.
Ancak bazı hastalıklarda (amiloidozis,diffüz glomerulonefritistir) glomerul
hacminin artmasına bağlı olarak değişiklik meydana gelir. Böbreğin dış yüzeyi
incelirken kapsulasının soyulması gerekir. Kapsulası soyulduğunda kapsül altı
düzdür ve parlak bir yüzey görmemiz gerekir. Eğer bu parlak yüzeyi görmüyorsak,
ki bu çoğunlukla fibrinoid yapışmalar şeklindedir, o zaman fibrinoid değişiklikler
olduğunu düşünebiliriz (Atlar hariç. Atlarda kapsula böbrek parankimiyle biraz
fazla temas halindedir).
Histolojik
İnceleme
Tüm katları değerlendirmek için kapsülden
medullaya kadar kesit almamız gereklidir. Kesitten önce böbreği makroskobik
olarak incelemeliyiz. Böbrekte infarktüs, apse, granülom, yangısal
değişiklikler, kalsifikasyon ve tümör gibi değişiklikler görülebilir. İşte
burada dikkat etmemiz gereken nokta, makroskobik olarak görülebilen bu
değişikliklerin, aldığımız doku kesitine düşmesi gerektiğidir. Parçalar mutlaka
lezyonlu bölgeden geçecek şekilde alınmalıdır. Daha sonra ise mikroskobik
incelemeye geçilir. Mikroskobik incelemede glomeruluslar, tubuluslar,
intersitisyel doku ve kan damarları şeklinde 4 ana başlık halinde böbreğin
parankimini inceleriz. Özellikle glomeruluslara baktığımızda, zedelenmeye karşı
gösterdiği reaksiyonlar bakımından hücresel bir artış olabilir. Yani glomerulus
yüzeyinde bir artış vardır. Yada lökosit infiltrasyonu olabilir. Veya bazal membranda
glomerular kalınlaşmalar olabilir. Fibrinoid değişiklikler de olabilir. İşte bu
yönlerden glomerulusları mikroskopta incelememiz gerekir. Diğer bir nokta da
tubuluslardır. Tubuluslara baktığımızda özellikle proksimal ve distal
tubuluslar yönünden incelememiz gerekir. Özellikle proksimal konvulut tubuluslar
ikterus ve toksemilere karşı çok duyarlıdır. Bazen glomeruluslarda hiçbir lezyon görmeyebiliriz, ama tubuluslar
O2 yetersizliklerine çok duyarlı olduğu için hemen tubulus epitellerinde dejeneratif
yıkımlanmalar, ilerleyen olgularda ise nekrotik değişikliklerin görüldüğü
yıkımlanmalar söz konusu olabilmektedir. Kan damarları sadece şeker
hastalığında, aterosklerozda ve özellikle sığırlarda coryzada etkilenir
(Koriza’da damarlarda fibrinoid vaskülit şekillenir). Medullaya da bakmamız
gerekir. Medulla idrarın kompanze edildiği yerdir. Burada yine inen henlede,
çıkan henlede ve intersitisyel bölgelerde amiloidozis görülür. Tubulus
epitellerinde piknoz, karyoreksis görülebilir. Yine böbrek dokusunda yaygın
nedbeler görülebilir.
Böbrek
Biyopsisi
Böbreklerden biyopsi metaryali de
alınabilir. İnce iğne uçlu ile biyopsi yapılır.
Böbrek Hastalığı, Böbrek Yetmezliği ve Üremi
Böbreklerdeki hastalıklara bağlı
olarak böbrek yetmezlikleri şekillenebilir. Renal azotemi dediğimiz böbrek
yetmezliğinde böbreğe ilişkin yada idrarı, kanı böbreğe ileten organlara ilişkin
bir yetersizlik olabilir, buna da Post renal azotemi yada üremi diyoruz.
Akut
yada kronik şekilde karşımıza çıkabilir. Böbrek yetmezliği sonrasında, idrarın
atılamaması ve kanda birikmesi görülür ve bunun sonucunda da üremi dediğimiz
bozukluklarla karşılabiliriz.
Üremiye
kelime anlamı olarak baktığımızda kanda idrar bulunmasdır. Yani üre dediğimiz
idrarın kanda bulunması üremi olarak tanımlanmaktadır, ki aslında böbrek
yetmezliği sonrasında metabolitlerin böbrekten atılamamasına ilişkin bir
tablodur.
Akut
böbrek yetmezliği; reverzibl bir durumdur. Akut böbrek yetmezliğinde anuri,
oligori yada azotemi tablosu karşımıza çıkar. Sebepleri; şok tablosu yada akut
tubulus nekrozuna ilişkin olarak akut glomerulonefritlerde, çift taraflı akut
pyelonefritlerde yada akut idrar durgunluğu gibi tabloların hepsinde akut
böbrek yetmezliğine rastlayabiliriz.
Kronik
böbrek yetersizliği; ise irreversibldir. Yani neden ortadan kalksa bile
böbrek için yapacak fazla birşey yoktur. Ciddi bir sorunla karşı karşıyayız anlamına
gelmektedir. Sebepleri; Nefroskleroz bir tanesidir. Nefroskleroz dediğimiz olay
böbreğin parankiminin büyük bir kısmının kaybı, fonksiyonel ünitelerin büyük
bir kısmının kaybıyla karşı karşıya kaldığımız böbreğin son halidir. Bir diğeri
de korteks hipoplazisidir. Yani kortekste bulunan fonksiyonel ünitelerin, genel
olarak kaybıyla veya şekillenmemesiye ilgili bir durumdur. Bir diğeri de kistik
böbrektir. Kistik böbrek, bazı formlarda karşımıza çıkabilir. Bazen bir yada
birkaç kist şeklinde olabileceği gibi, bazen de böbreğin büyük bir kısmını
kapsayan, böbreğin parankiminin kaybına neden olan çok sayıda kistle de
karşılaşırız. Bu da böbreğin geri dönüşsüz bir fonksiyon kaybına neden olur. Bu
zamanda kronik bir böbrek yetmezliğiyle de karşı karşıya kalabiliriz.
Böbrek
yetersizliğini 4 evrede görebiliriz. Bunlardan bir tanesi başlangıç evresi. Bu evrede glomerular filtrasyonda %50 kayıp
vardır. Yani normalde 5 litre idrar yapmımı söz konusu ise bu durumda idrar
yapımı 2,5 litreye düşeceği anlamına gelmektedir. Hayvanlarda belirgin bir
klinik tablo yoktur. 2. aşama ise böbrek
yetersizliği devresidir. Bu devrede glomeruler filtrasyon %50’den %25-%50
arasına düşmektedir ve azotemi ile poliüri gibi klinik tablolarla
karşılabiliriz. İleri böbrek
yetersizliğinde ise filtrasyon
%20-25’ler arasına iniyor ve üremi tablosu belirgin bir şekilde karşımıza
çıkıyor. Bunun yanında diğer sistemlerle de sorunlarla karşılaşıyoruz (Sindirim
sistemi, kardiyovasküler sistemi, solunum ve sinir sistemi). Ve son devresinde iste artık glomeruler
filtrasyon %100’lerden %5’lerin altına inmiştir. Neredeyse tamamen durmuş
durumdadır. Hayvan hayatının son evresinde ve buna bağlı intoksikasyon
belirtileri vardır. Özellikle asit-baz dengesi, sıvı elektrolit dengesinde
bozukluklar vardır ve hayvanda ciddi problemlere neden olmaktadır.
Üremik toksemilerde, özellikle
amonyak, parankim hücrelerinin zedelenmesine ve kapillar permeabilite artışına
neden olmaktadır. Yine doku ve mukozalarda da hasara neden olur. Özellikle saprofit
bakteriler üreyi, üreaz enzimi sayesinde amonyağa dönüştürmektedir. Amonyak
mukozalar için tahriş edicidir. Amonyak mukozayı eriterek yangıya neden
olabilmektedir. Özellikle etçillerde mide mukozasında, otçullarda ise
kolonlarda yangıya neden olur. Etçillerde mide mukozasındaki yangıya bağlı üremik
gastrit tablosu yapar. Otçullarda ise enterokolitise neden olur. Kedi ve
köpeklerde klinik bulgular,özellikle dil mukozasında ülseratif lezyonlara neden
olabilir. Eroziv ülseratif bir stomatit tablosuyla karşılabiliriz. Bir diğer
tablo paratiroid hiperplazisidir. Bunun yanında renal osteopati, anemi,
pnomoni, endokarditis, arteritis ve kanamalar olabilir. Özellikle interkostal
kaslara baktığımızda, burada önce dejeneratif değişiklikler, arkasından da
kireçlenme tablosuyla karşılabiliriz.
Gelişim
Anomalileri
Agenezis; bir organın hiç oluşmamasıdır. Aplazi ise rudimenter oluşmasıdır. Hipolazi de, o organın doğuştan
normalden küçük şekillenmesidir. Atnalı böbrek; Sağ ve sol böbrek eğer
bir noktada birbiri ile birleşirse veya kaynamışsa, bu olgulara at nalı böbrek
adını veririz. Cranielde yada caudalde iki böbreğin birbiriyle kaynaşması söz
konusu olabilmektedir.
Böbrekte
gördüğümüz diğer değişiklikler atrofi, hipertrofi
ve rejenerasyondur. Atrofi yaşlılık
atrofisi şeklinde olabiliyor, özellikle yaşlı kedi ve köpeklerde böbrek hafif
küçülmüş olabilir yada basınç atrofisi olabilir (Tümör, apse vs.). Hipertrofi de; kompenzasyon
hipertrofisi olabilir. Tubulus bazal membranı sağlam olursa rejenerasyon meydana gelebilir. Yine
böbrekte anomalilerden bir tanesi de böbrek
kistleridir. Kistler bazen çok sayıda, bazen de tek tük olabilir. Bezelye
yada fındık büyüklüğünde, bazen de çok daha büyük olabilirler, kongenitaldir.
Polikistik böbrekler bizim için özellikle önemlidir. Çünkü böbrekte ciddi bir
fonksiyon kaybına neden olurlar. Kuzu, tay, domuz gibi hayvanlarda görülür.
Dolaşım Bozuklukları ve Kan Damarlarının
Hastalıkları
Böbrekte
Hiperemi
Aktif Hiperemi: Genelde yangısal durumlarda, akut
nefritislerde yada bakteriyel enfeksiyonlarda görülür. Aktif hiperemi olduğunda böbreklerde makroskobik olarak,
böbreğin şişkin ve koyu renkte olduğu görülür.
Pasif konjesyon: kanın geri dönüşümünün engellendiği ve kalp
yetmezliği durumlarında
görülür.böbreklerde büyüme ve koyu renkli olma tablosu görülür. Kan
damarları özellikle venöz kan damarları doludur. Böbrekte kortikomedullar bölge
koyu renktedir .
Böbrekte Kanamalar
Kanamanın görüldüğü durumlar;
enfeksiyoz hastalıklar ve intoksikasyonlardır. Çoğunlukla peteşiyel tarzdadırlar. Domuz vebası ve salmonellasında peteşiyel
kanamalar görülür. Böbrek kapsulasının altında da buzağı enteretoksemisinde
kanama görülür. Ekimotik ve peteşiyel kanamalar görülebilecek diğer bir
hastalıkta, yavru köpeklerde herpesvirus enfeksiyonlarıdır. Sığırlarda da Coryza
peteşiyel kanamalara sebep olur. Kanama alanları medulla ve kortekste koyu
renkli görülür. Pelvis renalis ve üreterde de kanamalara rastlanabilir. Buna
bağlı olarak da hematüri (idrarda kan bulunması) görülebilir.
Böbrekte
İnfarktus
Endarterlerdeki embolik ve
trombotik nedenlerle şekillenen tıkanıklıkta,
koagulasyon nekrozu şekillenir. Böylece infarktus olabilir. Şekillenen
infarktus olayının septik yada aseptik
olması sonucu etkiler. Septikse apse, aseptikse nekroz şekillenir. Tıkanan
damarın sayısı ve büyüklüğü de önemlidir. Tıkanan damar ana damarlardansa,
böbrekte büyük nekrozlara neden olurken, küçük bir damarsa sınırlı nekrozlara
neden olur. İnfarktusa neden olan diğer bir etken de endokarditislerdir.
Endokarditis sonucu damarlardan kopan endotel yada kan pıhtıları böbreğe
gelerek, burda infarktus oluşumuna neden olur. Eğer bu tıkanma arteria renalis ve kollarında
şekillenirse böbreğin tamamı nekroze olur. Arteria
subkortikalis infarktusu şekillenirse papillaya kadar nekroz şekillenir, pelvise
kadar üçgen şeklinde bir alanı kapsar. Arteria
subkortikalis radiatada şekillenirse, nekroz kortekste şekillenir medullaya
geçmez. Arteria interlobalisde
infarktus olursa daha geniş nekrozlar şekillenir. Arteria renaliste şekillenirse, ki bu sık rastlanır, tüm bölgede
nekroz görülür. Başlangıçta infarktus beyaz renkli kanamalı alanlar olarak
karşımıza çıkar. Daha sonra bu alan yıkımlanarak, yerini skatris dokusu alır, çöküntü
şeklinde karşımıza çıkar. Makroskobik olarak da daha grimsi şekilde görülür.
Korteks Nekrozu ve Akut Tubulus Nekrozu
Şiddetli olduğunda böbrek
yetmezliği ve fonksiyon kayıplarına neden olabilir. Her iki böbrekte de nekroz;
hipotansiyon ve şokun bir belirtisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kardiojenik,
hipovolemik, septik yada norojenik
tipleri olabilir. Köpeklerde
sıklıkla karşılaşılır ama nedeni bilinmemektedir. Yine sığırlarda
özellikle mastitis yada metritis gibi olaylarda, endotoksemiye bağlı olarak, ve
bazı gasterointestinal hastalıklarda görülür. Atlarda özellikle azotüri
olgularında, domuzlarda ise özofagogastrik ülserleşme ve hemorajik şoka karşı
gelişir.
Akut tubulus nekrozunda; proksimal ve distal tubulusların bazı
segmentlerine nekrozlar şekillenir. Epitel lumene dökülür ve bu döküntüler
lumende sıvı akışını engeller. Tıkanmaya bağlı olarak da emilim engellenir. Sıvı
basıncı şekillenir. Buna bağlı tubulosellüler feedback şekillenir. Geriye
basınç sözkonusudur. Glomerulusa yapılan basınca bağlı olarak, afferent
arteriolde konstrüksiyon yani daralma olur. Daralma sonucu glomerulusa gelen
kan miktarında azalma olur. Buna bağlı glomeruler filtrasyon azalır. Böylece
anüri yada oligoüri yani idrar yapımında azalma olur. Buna bağlı da böbrek
yetmezliği ve üremi oluşur.
Korteks nekrozunda ise her iki böbrek korteksinin tümü yada bir
kısmı etkilenir. Yine tıkanma olur ve hem tubulus hem de glomeruluslarda
yıkımlanma şekillenir. İskeminin süresi önemlidir. 2 saatten az süreli
iskemilerde eğer kalpten kan pompalanması normale dönerse, yeniden sağlanan kan
akımıyla durum düzelir. Daha uzun süreli iskemilerde ise tam bir yetersizlik
ortaya çıkar. İskeminin şiddeti, dağılımı, süresi ve yeniden kanlanmanın
derecesi makroskobik görünüşü etkiler. Küçük sarı renkte nekroz odakları
görülür. Nekroza bağlı olarak da tubul epitellerinde dökülmelerle karşılaşılır.
Korteks nekrozunu ya bölgesel yada kortekse yayılmış olarak görebiliriz. Solgun,
beyaz, hafif şişkin alanlar halinde görülür. Mikroskobik olarak baktığımızda
proksimal tubulus epitelleri lumene dökülür. Tubulus bazal membranları çoğu
olguda yıkımlanır. Bazal membran epiteli yıkımlandıysa geri dönüşüm olmaz. Tubulus
epiteli yada toplayıcı kanallarda hiyalin silindirlerine rastlanır. Hiyalin silindirleri, glomeruler
filtrasyonun bozulup proteinlerin filtre edilmesiyle şekillenir. İnterstisyel
ödem tablosuyla karşılaşılabilir. İskemik dönem atlatılırsa rejenerasyon
belirtileri görülür. Tubuluslar hiperkromatik çekirdekli yassı epitel hücreleri
ile döşenir. Kurşun zehirlenmesinde akut tubuler nekroz görülür.
Medulla Nekrozu
Böbrek zedelenmesi durumlarında
şekillenebilir. Geçici iskemilerden sonra, hem medulla hem de korteks nekrozu
oluşur. Özellikle venöz tıkanmalarda ve böbrek içi kan basıncının düşük olduğu
durumlarda medullada infarktüs ve nekroz gelişir. Medulladaki prostaglandin
sentetaz enzimi, asprin, fenasetin ve fenilbutazon gibi yangı giderici ilaçlar
nedeniyle de dolaşım engellenebilir. Buna bağlı medulla nekrozu şekillenebilir.
Yarış köpeklerinde dehidrasyona bağlı papilla nekrozu şekillenebilir.
Köpeklerde monensin ve roksarson kombinasyonu medulla nekrozuna yol açabilir.
İnsanlarda diabetes mellitus ve hayvanlarda üriner obstruksiyonlarda da papilla
nekrozu görülebilir. Ayrıca pyelonefritis ve kedilerde amiloidozis olgularında
da papilla nekrozu şekillenebilmektedir. Makroskobik olarak papilla nekrozunda,
papillada nedbeleşme görülür. Nekrotik papilla pelviste kalabilir veya kalsifiye
olabilir. Mikroskobik olarak da nekroz ve nedbeleşme görülür. Medulla
nekrozlarında idrar konsantre edilemez ve hayvanda şiddetli dehidrasyon olur. Sonuç
olarak kronik böbrek yetmezliği ve üremi olur.
Hidronefrozis
Böbrekte yapılan idrarın akıtıcı
kanallardan düzgün akıtılamaması sonucu, böbrekteki parankim yıkımı ve böbreğin
pelvisteki lumeninin genişlemesi ve böbrek parenkim kaybıyla sonuçlanan bir
durumdur. Böbrek pelvis ve kalikslerin dilatasyonu ve böbrek parenkiminin
progresif atrofisi ve kistik genişlemesidir. Üreter yada üretrada idrarın
akışını engelleyecek nedenler hidronefrozisi şekillendirir. Tıkanma tam
olabilir, yani kanalın tamamını
tıkayabilir, o zaman idrar geçişi hiç olmaz. Ya da kısmi bir daralma söz
konusudur, yapılan idrarın bir kısmı geçer. İdrar geçemeyeceği zaman idrar
durgunluğu şekillenir. Hidronefrozda özellikle parenkimde nekroz şekillenir.
Ciddi parenkim kayıpları şekillenir ve böylece pelviste genişleme şekillenir.
Pelvisten üretraya kadar olan herhangi kısımda bir tıkanma olması hidronefroza
neden olur. Konjenital yada edinsel olabilir. Doğmasal’a alt idrar
yolları anomalileri ve tıkanıklıklar neden olur. Sonradan yani edinsellere
en önemli neden idrar taşlarıdır. Kanallar tıkanır ve hidronefroz oluşur. İatrojenik
nedenler ise; örneğin bir pyometra operasyonunda, üreteri ligatüre etmeyle
oluşabilir. İdrar kesesi tümörleri yada prostat tümörleri de hidronefrosza
neden olabilir. Apse, tümör, fıtık gibi
akıtıcı kanallarda basınca neden olanlar etkenler de hidronefroza neden
olabilir. İdrar kesesindeki yangılar da önemli nedenler arasındadır. Sistit
tablosu da idrar kesesinden çıkışı engelleyerek tıkanmaya neden olur.
Hidronefroz tek yada çift taraflı,
tam ve kısmi şekilde olabilir, idrar durgunluğu vardır. Tek taraflı
tıkanıklıklarda daha şiddetli lezyonlar görülür. Çift taraflıda direk olarak
üremiden ölüm görülür.
Nefrohidrozda ise böbrek parenkimindeki kanallarda bir tıkanma
görülür yani intrarenal olarak idrar oluşum ve akışı engellenir. Özellikle
tubulus lumeninde tıkanıklık varsa buna nefrohidroz denir. Yani pelvise
ulaşmadan akıtıcı kanllarda bir sorun
varsa nefrohidroz denir. Pelvisten üretraya kadarsa hidronefrozdur.
Hidronefrozda idrar durgunluğu
oluşur. İdrar durgunluğunda özellikle bakteri üremesi oluşur. Buna bağlı
pyelonefritis olur. Böbrek pelvis ve medullasındaki parenkimin irinli
yangılanması söz konusu olabilir.
Glomerulus Hastalıkları
Glomerulusların
yangısı glomerulonefritis olarak tanımlanmaktadır. İntersitisyumda bir yangı var ise bunlar intersitisyel
neftritis olarak tanımlanmaktadır. Dağılımına göre; böbrekteki yangı;
fokal yada diffüz olabilir ya da seyrine göre; akut, kronik şeklinde
karşımıza çıkar. Ya da eksudatın karakterine göre; irinli, irinsiz yada
granülamatoz nefritisler şeklinde sınıflandırılabilir.
Böbrek yangılarından ilki
glomerulonefritisler, diğeri intersitisyel nefritislerdir.
Glomerulonefritisler özellikle
insanlarda sıklıkla karşımıza çıkmaktadır ama hayvanlarda görülmektedir.
Bunlarda dağılımına göre diffüz yada fokal glomerulonefritisler olarak
ayrılır.
İntersitisyel nefritisler; diffuz
irinsiz intersitisyel nefritis, fokal irinsiz intersitisyel nefritis, fokal
embolik irinli intersitisyel nefritis şeklinde ayrılabilmektedir.
Glomerulonefritislere
en güzel örneklerden birisi tüberkülozdur. Vücutta herhangi bir tüberküloz
enfeksiyonu da böbreğe gelerek, böbrekte granülomatöz lezyonlar
şekillendirebilmektedir. Bunların asıl önemli olduğu dönem kronikleşip
ilerledikleri dönemdir. O dönemde hücrede nefroskleroz dediğimiz, özellikle diffuz yada fokal glomerulonefritisler ya da diffuz immun intersitisyel nefritis ve fokal
nekrotik intersitisyel nefritis görmek, nefroskleroz dediğimiz son böbrek
formuna, yani artık böbreğin fonksiyon yapamaz hale geldiği döneme ilerlemesi
neden olabilmektedir.
Glomeruluslardaki
hastalıklara neden olarak baktığımızda
çeşitli sistemik hastalıkları görürüz. Bunlar arasında amiloidozis,
sistemik lupus eritematozus, diabetes mellitus, bazı bakteriyel endokarditisler
ve çeşitli bakteri formları vardır. Özellikle marjinal endokarditislerde, kalp
kapakçıklarından kopan parçacıklar aortaya karışarak büyük dolaşımla böbreğe
gelebilir ve böbrekte irinli bir glomerulonefritis tablosuna neden olabilir.
Glomerulusun
yangılanması çevreye de yayılmasına neden olabilir. Birde nefron dediğimiz
glomerul, tubul ve toplayıcı borucukların tümünün kaybına neden olabilir, ki bu
da böbrek parankiminin yani böbreğin fonksiyon kaybı şeklinde karşımıza
çıkabilir. Bir diğer önemli sonucu da proteinüridir. Çünkü glomerular yumaktaki
filtrasyon artmakta, geçirgenlik artmakta ve buna bağlı kandaki proteinlerin
büyük bir kısmı idrara geçerek proteinüri şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Glomerulonefritisler
Glomerulonefritisler çoğunlukla
immun kökenli olarak karşımıza çıkmaktadır ve görülecek hastalıkların en yaygın
formdur evcil hayvanlarda.
Klinik
ve patolojik olarak spesifik bir bulgusu yoktur. Ertesi gün hızla enerji
kaybedilir. Glomerular yıkımda asıl önemli olan proteinüridir.
Glomerulonefritlerde bizim karşımıza çıkan sendrom, nefrotik sendrom olarak isimlendirilmektedir, ki bunun en büyük
örneği proteinüri şeklindedir. Bunun yanında hipoalbuminemi (kanda albumin
miktarının azalması) bir diğer bulgudur, generalize ödem ve hiperkolesterolemi
de görülür.
Albumin idrara geçtiği için, tam
tutunamadığı için böbreklerde bir kayıp olur ve buna bağlı kanda hipoalbuminemi
şekillenir. Albuminin kanda azalması, onkotik basıncın düşmesine neden olur.
Onkotik basınç damar içerisinde düşerse, damar dışına sıvı çıkışı artacaktır.
İşte o zaman da generalize ödem tablosuyla karşılaşıyoruz. Hiperkolesterolemi
de, bu protein kaybını vücut kompanze edebilmek için protein sentezine
başlayacaktır. Bunlardan da bir tanesi de lipoprotein sentezidir. Lipoprotein
sentezi sonucu kolesterolun miktarının artmasıyla hiperkolesterolemi tablosu
karşımıza çıkacaktır. İşte bunların hepsi nefrotik sendrom olarak
tanımlanmaktadır.
Glomeronefritislerin
Dağılımına Göre Sınıflandırılması
Diffuz veya fokal olarak görülebilirler. Tüm glomerulusu tutarsa generalize ismi verilir. Birde glomerular yumağın lezyonu
vardır. Glomerular yumağın tümünde hasar varsa tam glomerular yada glomerular
yumağın bir kısmı etkilenmişse o zaman da segmental
glomerulonefrit olarak tanımlanmaktadır. Bazen de sadece mezengial bölgede lezyon vardır. O
zaman da mezengial glomerulonefrit
olarak tanımlanabilmektedir.
Fokal
glomerulonefritisler bir arada da olabilir, yani bazı glomeruluslar
etkilenmiştir, sadece bir bölgede oluşmuş olabilir. O zaman fokal segmental glomerulonefritis
olarak tanımlanır. Çoğunlukla fokal glomerulonefritisler bir çok enfeksiyoz
hastalığın seyri sırasında karşımıza çıkabilir ya da fokal irinli intersitisyel
nefritis şeklinde yine bazı bölgedeki glomerulusların etkilenmesi şeklinde de
karşımıza çıkabilir.
Makroskobik olarak baktığımızda
böbrek hiperemik, şişkin ve yer yer böbrek yüzeyinde peteşiler görülecek
tarzdadır.
Mikroskobik olarak bakıldığında
ise bazen damar içi pıhtılaşmalara bağlı mikrotromboz yapılarına rastlanabilir.
Hücreler, endotel hücreleri şişkindir yada fibrinoid nekroz dediğimiz bu
bölgede fibrinleşmeler görülebilir. Çoğunlukla endokarditislerde klinik tablolarında
fokal irinli bir embolik tablosu karşımıza çıkabilmektedir.
Glomerulonefritislerin
Histolojik Sınıflandırılması
Evcil hayvanlarda
glomerulonefritisler sınıflandırılırken; ya eksudatif karakterde olabilir ya da membranöz olabilir. Özellikle bazal membranlardaki kalınlaşmayla
karakterizedir yada glomeruler yumakta hücresel bir proliferasyon, yani hücre
artışı söz konusu olabilmektedir. Buna proliferatif
diyoruz. Yada membranöz ile proliferatifin karması olan membranoproliferatif yani hem bazal membran kalınlaşması hemde
hücresel proliferasyon olabilir. Son olarak glomeruluslarda artık yıkım tamamen
olup yerinde nekrotik skar dokusu olmasıyla karakterize glomeruluslarla
karşılabiliriz. İşte buna da glomeruloskleroz
adını veriyoruz. O zaman bu durumlarda glomeruluslar büzüşmüş, eozinofilik
kitleler tarzında karşımıza çıkabilir.
Glomeruluslardaki
değişiklikler böyle her zaman ayrı böbreklerde görülecek diye bir şart yoktur.
Böbreğin bir kısmında eksudatif, diğer kısmında proliferatif yada glomeruloskleroz
tablosuyla karşılaşabiliriz.
Eksudatif glomerulonefritislere baktığımızda, bowman boşluğunda sıvı
birikimiyle karşılaşırsınız yine benzer miktarda nötrofil çıkışı da bu dönemde
söz konusu olabilmektedir.
Membranoproliferatiflere baktığımızda ise membran kalınlaşmasından
bahsetmiştik. Yani buradaki damarı çevreleyen bazal membranda kalınlaşmalar söz
konusudur. Histolojik olarak bazal membranda şiddetli kalınlaşma, hücresel
proliferasyon ya yoktur ya çok azdır. İmmunkompleks üremeler vardır.
Proliferatif glomerulonefritisler;
Hücresel artış vardır. Mezengial hücrelerde olabilir. Mezengial hücrelerin
yanında, endotel hücrelerinde de artış olabilir. İşte bu hücrelerdeki artışa
bağlı olarak glomerular yumakta normale göre çok daha fazla sayıda hücrenin
varlığı dikkatimizi çekecektir. İşte o zaman proliferatif glomerulonefritisten
bahsedebiliriz.
Özellikle post infeksiyöz immunkompleks glomerulonefritislerde
sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Bunlarda çoğunlukla immunkompleks
glomerulonefritislere ilişkin olarak parçalı bir şekilde immunkomplekslerin
biriktiği bir tabloyla karşılaşabilirsiniz. Proliferatif glomerulonefritislerde,
mezengial hücrelerde artış olabilir ya da damar endotelinde ve bowman
kapsülünde artış olabilir.
Hem
endotel hücrelerinde, hem de pariyetal hücrelerinde bir artış söz konusu
olmaktadır. Ve buna bağlı olarak glomerular yumağın etrafında club formasyonu dediğimiz bir hale
şeklinde glomerular yumağı saran bir epitel proliferasyonu görebilirsiniz. Anti
bazal glomerulonefritislerde vücut kendi bazal mebranına karşı Ig üretir. Çünkü
vücut kendi glomerular yumaktaki bazal membranını sanki yabancı bir antijen
olarak algılayıp ona karşı antikor üretmesi söz konusudur. Antibazal
glomerulonefritislerde; çizgisel tarzdadır, bazal membran boyunca hepsi
aynı yoğunluktadır.
Glomerulonefritislerde
Histolojik Değişiklikler
Glomerulonefritlerde bazı histolojik
değişikliklerle de karşılaşabilirsiniz.. Bunlardan bir tanesi septik emboluslar
sonucu fokal yada intersitisyel bir nefritis tablosudur. Generalize bir
glomerulonefritis tablosu görebilirsiniz. Bazen viral enfeksiyonlarda
glomeruluslardaki endotel hücrelerinde inkluzyon cisimciklerine
rastlayabilirsiniz. Bazen de eksudatif tipte olduğu gibi eksudasyon, nekroz
yada trombozlar görebilirsiniz. Hücresel proliferasyon söz konusu olabilir.
Yine glomerulonefritislerde club formasyonu dediğimiz pariyetal hücrelerde kalınlaşmaya
bağlı olarak glomerular yarımay oluşumları, pariyetal yapraktaki epitel
artışına bağlı olarak hilal şeklinde yapı oluşumları söz konusu oluyor. Bazen
de glomerular kapillarda nötrofil ve monosit artışları söz konusu olabilir,
hücresel proliferasyonla ilişkilendirebilir. Bazen bazal membran kalınlaşmaları
görebilirsiniz.. Glomerular yumakta atrofi olabilir. Yine glomeruluslar dışında
glomerulonefritislerdeki çevre dokularda da yangısal değişiklikler görülebilir
ki buna bağlı olarak tubuluslarda proteinüri tablosu görülebilir yada iskemik
lezyonlar görülebilir. Yine intersitisyumda yangı tablosuyla karşılaşabilirsiniz.
Ya da glomeruluslardaki yıkımın yanında tubuluslardaki yıkıma ilişkin olarak
tubulus kayıpları yada atrofileri söz konusu olabilmektedir.
Generalize
Glomerulonefritislerin Patogenezisi
Generalize
glomerulonefritler 3 farklı şekilde gerçekleşebilmektedir.
İmmunkompleks glomerulonefritislere baktığımızda vucudunuzun herhangi bir
yerinde antijen antikor kompleksleri görüyorsunuz ki bunlar
glomerulonefritislerle ilişkili değildir. Yani glomerular yangıyla ilişkili
olmayan antijen ve antikorlar vucudun herhangi bir yerinde birleşiyor ve bunlar
kanla,süzülmek için böbrek glomeruslarına geliyor ve burada süzülürken yumakta
takılıyor. Bunun sonrasında glomerular hasara neden olabiliyor ki, işte bunlara
biz immunkompleks glomerulonefritisler diyoruz.
Bir
diğer mekanizma ise Antibazal
glomerulonefritisler, glomeruluslarda bazal membrana karşı antikor oluşumu
söz konusudur. Glomerulusun bazal membranına karşı antikorlar şekilleniyor.
Yani sanki vucud glomerular bazal membranı bir antijenmiş gibi algılayıp buna
karşı antikor üretmeye başlıyor ve o antikorlar bir glomerular yumağa antijen
bağlayıp burada antijen antikor kompleksi oluşturuyor ve sonuçta glomerular
hasara neden olabiliyor.
Bir
diğer yol ise nedeni tam olarak tespit edilememiş şekilde komplementin aktive olmasıdır. Evcil hayvanlarda şekillenen
glomerulonefritislerin çoğu immunkompleks glomerulonefritislerdir. Bazal
membranda şekillenen glomerulonefritisler ise insanlarda çoğunlukla
görülmektedir.
İmmunkompleks
glomerulonefritislerde antijen antikor kompleksleri glomeruler yumağın farklı
yerlerinde farklı dağılımlar gösterirler. Bazal membrana karşı şekillenmiş anti
bazal glomerulonefritislerde ise aynı yoğunlukla tüm bazal membranda çizgisel tarzda oluşum söz konusu, yani
ikisinin dağılımlarını karşılaştırsak olursak immunkompleksler parçalı dağılım
gösteriyor, anti bazal glomerulonefritislerde
ise çizgisel bir antijen antikor dağılımı söz konusudur. İmmunkompleks
glomerulonefritislerde glomerular çöküntüler gözlemleriz. Özellikle serum
hastalığında, dirofiral antijenlerine karşı çökmekte olan immunkomplekslerin
burada birikmesi sonrasında immun kompleks değişiklikler şekillenebilir. Yine
başka nedenleri de vardır. Bunlar arasında viral nedenler, bakteriyel nedenler,
paraziter nedenler, ilaçlar yada immunglobulin G agreatlarının yer alması söz
konusu olabilmektedir. Köpeklerde pyometra, sistemik lupus eritematozus,
dirofilariozis, HCG, leishmaniosis gibi birçok etkene bağlı olarak
şekillenebilmektedir. Atlarda enfeksiyöz anemi, kedilerde löykoz, domuzlarda
domuz vebasına ilişkin olarak görülebilmektedir.
Anti
bazal membran glomerulonefitislere baktığımızda ise bu tip
glomerulonefritislere ender olarak rastlanmaktadır. Hayvanlarda anti bazal
glomerulonefritisler bilimsel çalışmalarda şekillendirilmektedir. Doğal
olgularda karşımıza çok çıkmamaktadır. İnsanlarda özellikle good-pasture
hastalığına ilişkin görülmektedir.
Glomerulonefritislerin
Görülme Sıklığı
Bazı hayvan ırklarında kalıtsal olarak
şekillenebilir. Çoğunlukla biz hayvanlarda immun kompleks glomerulonefritisleri
görmekteyiz. Genelde membranoproliferatif tarzda şekillenmektedir. Hem bazal
membranlarda kalınlaşma hemde hücresel
bir proliferasyonu bir arada görebiliyoruz. Bir etken farklı tip lezyonlara
neden olabilmektedir. Lezyonun oluşumu ve nedeni arasında spesifik bir ilişki
kurmak çok da mümkün değildir.
Hayvan
türlerine göre farklılıklardan bahsettik. Köpeklerde yaygın şekilde
görülmektedir glomerulonefritisler. Çoğunlukla membranoproliferatifir. Yine
kedilerde yaygın, genelde atlarda yine at enfeksiyöz anemisine bağlı olarak
şekillenmektedir, yine herpesvirus enfeksiyonlarını da genel olarak
sayabiliriz. Birde streptococcus equi de dahildir atlarda.
Glomerulonefritislerin
Morfolojileri
Glomerulonefritisleri
akut, subakut yada kronik glomerulonefritler olarak adlandırılabiliriz.
Makroskobik olarak akut formda baktığımızda böbrek şişkin yani hiperemik
peteşilerle karşılaşabilirsiniz. Subakut form ise burada böbrek daha
büyük ve çok sayıda peteşiler varlığı önemli, ekimozlara kadar
götürebilmektedir. Kronik forma baktığımızda ise böbrek daha granüler
tarzda ve daha açık renkli olarak karşımıza çıkmaktadır ve çoğunlukla
nötralizan görünüşünün nedeni nefrosklerozla ilişkilidir. Yani böbrekteki o
glomeruluslardaki parankim dokusunun kaybı ve yerine skatris dokusunun alması
böbreği bu hale getirmektedir.
Nötrofiller akut dönemde görülebilir.
Glomerular yumakta histolojik olarak şişkinlik görülür. Kapsulada kronik formda
glomerulonefritislerde parankim dokusuna yapışmalar söz konusudur. Bu nedenle
nekropside kapsulayı ayırırken böbrek parankiminde kopmalar görebilirsiniz.
Kronik formda böbreğin büzüşmesi söz konusudur. Kronik olgularda küçük kistik
yapılara rastlayabilirsiniz. Tubuluslardaki genişlemeye bağlı olarak. Tubulus
duvarlarında bir hasar varsa glomerular filtrasyon da devam ediyorsa tubul
lumeninin genişlemesine neden olabilecektir. Histolojik olarak baktığımızda
fibröz ve nedbeleşme olur. Yine tubuluslarda basınç atrofisi olabilir. Tubul
epitellerinde hiperplastik tablo görülebilmektedir.
Tubulus Hastalıkları
Tubulusların bir özelliği aşırı
duyarlı hücrelerden oluşmasıdır. Yüksek metabolizmaya sahip olması nedeniyle
kolayca şekillebilen hücrelere sahiptir. İskemik yada toksik bir tehlikeye
maruz kaldığında ilk değişiklikler özellikle tubuluslarda görülür. Başlangıçta
inflamasyon ve ilerleyen durumlarda ise nötrofiller ve morfolojik değişikliklerle
karşılaşılabilmektedir.
Tubuluslar intersitisyumlara
yakın olduğu için meydana gelen hastalıklar ikisinde de oluşur. Bu hastalıklar tubulointersitisyel
hastalıklar olarak bilinir. Yine tubulusların bir özelliği bazal membran
sağlam kaldığı sürece rejenerasyon görülebilmesidir. Tubulus yıkıma karşı
reaksiyon göstermiş olur ve sonuç olarak sağlam kalan tubuluslar da (bir kısmı
yıkımlandıysa) kompenzatorik hipertrofi dediğimiz, tubuler değişikliklere
uğrar. Eğer tubuluslarda herhangi bir yıkım, dejenerasyon yada hidropik
değişiklik meydana gelirse, makroskobik değişiklikler yanında görebileceğimiz;
böbreğin büyüdüğü ve kesit yüzünün taşkın olduğudur. Tubul epitellerine
mikroskobik olarak baktığımızda ise sitoplazmanın eozinofilik olduğu ve
çekirdeklerinin piknotik olduğu görülür. Piknoz varsa sonu nekroza giden değişiklikler
vardır. İlerleyen olgularda da rejenerasyon görürüz, bazen tubul lumenlerinde
proteinden zengin sıvıyla karşılaşabiliriz ki; (hematoksilen eozinle koyu
renkli) bu glomeruluslarda geçirgenliğin arttığını ve buna bağlı olarak da
proteinden zengin bir ultrafiltratın tubul lumeninde toplandığını gösterir.
Bunun devamında da nefrotik sendromla
karşılaşırız. Yine glomerular geçirgenliğin artmasına bağlı olarak histolojik
görüntüde bazı yapılarla karşılaşırız. Bunların bir tanesi hyalin silindirleridir. Tubulus lumeninde proteinden zengin pembe
homojen camsı yapıların toplanmasıdır. Zamanla bunlar epitel katına inerek
epitel stoplazmasında da pembe nokta tarzında görülür. Bunlar hyalin damlacıklarıdır. Sitoplazması
şişkin lizozomlardır. Proteinlerin geri emilimlerindeki doymuşluğu gösterir.
Bir de tubullerle ilgili olarak yağlanmaya
ilişkin değişiklikleri görebiliriz özellikle kedi köpek domuz dikkate alınmalıdır.
Zaten bunların böbrek epitelinde az miktarda yağ bulunur. Diğer hayvanların
böbreklerinde tubul epitellerinde yağ birikimleri patolojik bir durum olarak
değerlendirilir.
Tubuluslardaki değişiklikler ya
yangısal olabilir yada dejeneratif madde değişikliği olabilir, ki dejeneratif
madde değişikliğine biz tubulonefroz diyoruz. Bunlar
dejeneratif değişiklik yada madde birikimi olarak karşımıza çıkar. Eğer bu değişimler
glomeruluslardaysa glomerulonefroz olarak
isimlendirilir. Glomeruluslardaki nekrotik
değişiklikler amiloid nefrozu ve glomerulus lipidozisi olarak
adlandırılır.
Tubulonefrozlar ise iskemik olarak şekillendirilir. Bunların
büyük kısmında kromoproteinemik dediğimiz kanın parçalnması, hemolizi yada
diğer kan ürünlerinin burada birikmesiyle olur. Toksik tubulonefrozda ise bazı toksik maddelerin böbrekte
birikmesiyle şekillenir. Yada depo
nefrozlar adını verdiğimiz hyalin pigment yada glikojen birikimleri söz
konusu olabilir. Bazen nefrozlarda kalsiyum tuzları, ürik asit ve ürat
birikimlerine de rastlanır.
Glomerulonefrozis
Glomerulonefrozlara baktığımızda;
ilki amiloid nefrozis; Böbrekte
amiloid birikimi, tubulus bazal membranı damar duvarı ve özellikle glomerular
yumaklarda şekillenir. Makroskobik ayrımı lugol ile olur. Amiloid nefrozis yaşlı
koyun ve köpeklerde görülür. Ya sistemik olur ya da herhangi bir hastalığa
bağlı uterus, meme, akciğer yada deri, özellikle de kronik, yada sekonder
olarak şekillenebilir. Çoğunlukla sığırda diffuz
amiloidozis olarak başlar. Böbreklerin büyümesi şekillenir. Böbreğin dış
yüzüne bakarsak granüllüdür. Açık kahve renktedir. Böbrek sert kıvamlı
kapsülası kolay ayrılır. Kesit yüzü parlak camsıdır. Korteks ve medullada
biriktiyse gri beyaz çizgisel tarzda görülür. Köpekte genelde böbrek normal
görünümde fakat bazen küçülmüş olabilir. Makroskobik olarak amiloidi
görüntülemek istersek önce lugol solusyonu (kahve olur), sonra sülfirik asit
ile muamele edince de koyu mavi siyah olur. Mikroskobik olarak ayrımda kongo
kırmızısıyla boyanır. Bazen de medullar bölgede birikim olabilir ozaman
kapillar kısımda açık renkli kısımlarla karşılaşılır. Glomeruluslarda başta
damar endotelinin altında sonraları tüm glomerulları saracak birikimlerle
karşılaşılır. Eğer medullar birikim söz konusu olursa medullada diffuz birikim
olur ve medulla büyür, ayrıca kortekste atrofi görülür, küçülür.
Eğer bir hayvanda amiloidozis varsa
nefrotik sendroma giden değişiklikler görülebilir. İlk olarak glomerular
filtrasyon bozularak proteinüri şekillenir ve daha sonrasında nefrotik sendrom
bulguları görülür. Hipoalbuminemi, hipokolesterolemi ve proteinüriye bağlı olarak
deri altı ödem özellikle göğüs bölgesinde sığırlarda ödematöz şişkinlik arka
bölgede ise ishale bağlı kirli görünüm vardır.
Bazen iç organlarda da amiloid
birikimleri görülür. İç organlarda rastlanırsa kronik yangı yada tümoral olgu
olduğu düşünebilir. Köpekte genelde sekonder tubulus hasarı olarak karşımıza
çıkar. Poliüri ve idrar konsantrasyonunda azalma görülebilir. Amiloid nefrozun
son evresinde ise nefrotik sendroma ilişkin üremi ve akciğer arterlerinde
tromboz görülebilir. Yaşlı köpeklerde ve serum üretiminde kullanılan atlarda amiloid
birikimleri görülebilir. Amiloid birikimleri iskemiye ve nefronlarda basınç
atrofisine yol açmaktadır ve buna bağlı olarak nefronun kaybına giden
değişiklikler görülebilir. Primer ve sekonder amiloidin ayrımı için kongo
kırmızısıyla boyadıktan sonra potasyum permanganat ile muamele edince kongo
kırmızısıyla boyanıosa AA tipinde boyanmıosa AL tipinde. Elektron mikroskopunda
amiloid düz ipliksi tarzda görülür.
Glomeruler Lipidozis; Çoğunlukla glomeruluslarda mezengim
hücrelerinden kaynaklı mezengial hücrelerde lipid içerikli köpük hücrelerine
rastlanabilmektedir. Fonksiyonel bir bozukluğa yol açmaz. Nekropside
karşılabilir.
Tubulonefrozis
İki önemli nedeni vardır. Birisi hipoksik (iskemik) ve toksik etki, bir diğeri ise glomerular
filtreyi geçen maddelerin tubulusta
birikmesi ile de depo nefrozlar
oluşur. Eğer tubulonefroz şekillenmişse böbrek şişkindir. Su birikimine bağlı
dejeneratif değişikliklerle karşılaşabilir. Hidropik dejenerasyon
şekillenebilir. Ya tubul epitellerinde yağlanma yada nekrozla ilgili
değişiklikler şekillenebilir.
Etkilenen faktöre bağlı olarak
bazen madde birikimi, bazense dejeneratif değişiklikler görebiliriz. Tubulonefrozlarda
akut tubulus nekrozu geçerlidir. Yani akut tubulus nekrozuna bağlı tubulonefroz
şekillenebilir. Toksik nedenden dolayı ise tubul bazal membranları sağlam
kalmaktadır yani rejenerasyon olur. Eğer
iskemik nedenden olursa tubul epitelinde yıkım şekilleniyorsa geriye
dönüşümsüzdür o zaman sadece yerinde skar dokusu kalır.
İskemik tubulonefrozlar; Şok durumlarında ve tansiyon düşmesinde
karşımıza çıkar ve buna bağlı iskemi şekillenmektedir ve tubulonefrozlar
oluşur. Şokta; böbrek, hafif şişkin, solgun, kesit yüzün de nemli olur.
Tubulusların lumenleri genişlemiştir ve intersitisyumda sıvı birikimi vardır. Epitellerde
dejenerasyon şekillenir. Evcil hayvanlarda gram negatif bakteriyel
enfeksiyonlar ve travmalara bağlı tubulus nefrozları şekillenebilmektedir. Buna
bağlı olarak intravaskuler pıhtılaşma ve geniş alanda böbrekte tubulus
nekrozları görülebilmektedir. Makroskobik olarak nekroze alanlara
baktığımızda hemorajik yada kanamalı
yada anemik alanlar görülür. Keskin sınırları olmayan girintili çıkıntılı
tabloyla karşılaşılır. Çoğunlukla bunlara kromoproteinemik yetmezliklerinde,
akut böbrek yetmezliğinde yada kronik nefrozlarda karşılaşılır. Kromoproteinemik
dediğimizde renkli maddeler var özellikle hemoglobin akla gelir. Eğer bir
hemoliz tablosu şekillenmişse, işte bu hemoglobinin tubulus epitellerine
geçtikten sonra birikmesi yada myoglobinemi dediğimiz kas hasarına bağlı
özellikle atlarda pazartesi hastalığında olduğu gibi kaslarda aşırı yıkım
sonrası myoglobinin böbrekte birikimidir. Kolemik
Nefroz; Sarılığa ilişkin olarak
safra pigmentlerinin tubulus epitellerinde tutulmasıdır.
İskemik, kromoproteinemik
nefrozlara crush böbreği denir. Koyun
ve danalarda kronik bakır zehirlenmesinde Methemoglobine ilişkin olarak veya
sığırlarda basiller ikterohemoglobinüriye bağlı olarak eritrositlerin yıkımına
bağlı olarak, hem karaciğer hasarı hemde tubulonefroz tablosuyla karşılaşılır.
Atlarda paralitik hemoglobinüride ve kas travmalarında karşılaşılabilir.
Makroskobik olarak
kromoproteinemik nefrozlarda böbreklerin büyümüş olduğu kapsulasının gergin ve kolayca
soyulabildiği görülür. Özellikle korteksin yer yer koyu kahve, siyah renkte
olduğu ve kesit yüzünün açık renkte olduğu görülür.
Mikroskobik olarak hemoglobin
yada myoglobin silindirleri görülür. Proksimal tubul epitellerinde dejeneratif
değişiklikler görülür. Damlacık halinde madde birikimleri mikroskopta görülür.
Özel boyalarla biriken maddeler görülür.
Nefroskleroza ilişkin olarak
kolemik nefrozlar şekillebilir. Nefro sklerozda hemoliz şekillenir, karaciğer
ve böbrek hasarı oluşur. Eğer kolemik nefroz varsa böbrek sarımsı yeşilimsi
renk alır. Histolojik olarak tubul epitellerinin yıkımı sözkonusudur. Hyalin
silindirleri ve hyalin damlacıkları da görülebilir.
Toksik tubulonefrozlara baktığımızda çoğunlukla konvolut tubul
epitellerinde etkilenme söz konusudur. Hidropik yağ dejenerasyonu yada nekroza ilişkin
değişiklikler görülür. Çoğunlukla glomerular filtreyi geçen endojen yada
ekzojen maddelerin tubul stoplazmasında birikmesine ilişkin olarak şekillenen
değişikliklerdir. Böbreğin rengi solgun ve çoğu tubul epitelinin yıkımlandığı
görülür. Toksik tubulonefroza ilişkin böbrek yetmezliği sonunda ölüme giden
değişiklikler görülür.
Toksik tubulonefroza yol açan
maddeler tetrasiklinler, metaller (arsenik bizmut civa) neoplastik ajanlar,
etilen glikol, mikotoksinler, aminoglikozidler ve meşe yapraklarıdır. Kurşun
zehirlenmesinde tubulus epitellerinde ve karacigerde hepatositlerde inkluzyon cisimcikleri görülür. Sulfonamidden
zehirlenen hayvanların böbreğine kesit atınca sarı renkli alanlarla
karşılaşabilir. Etilen glikol zehirlenmesinin patognomik bulgusu olarak
kristaller görülür bunlar kalsiyum okzalat taşlarının tubulus epitellerinde
birikmesidir. Okzalat zehirlenmesi bitkilerin yenmesiyle sığırlarda görülür.
Depo Tubulonefrozları; Bunda maddeler glomerular filtrasyonu geçer
ve geri emilirler. Geri emilme sırasında bazı maddeler ultrafiltratta
bulunabilir. Bunlarla depo glomerul yapıları şekillenebilir. Bunlar proteinler
pigmentler lipidler yada karbonhidratlar olabilir. Proteinli maddelerin geri
emilimine örnek; albumin olabilir. Hyalin damlacıkları silindirlerinin de
birikmesi mümkündür. Bazen de vücutta bulunan hemoglobin, myoglobin yada safra renkli maddeler birikebilir,
bunlara pigmentler denir.
Pigment değişikliklerine bağlı
olarak görülen tubulonefrozlar; hemosiderozis, ikterus, hemoglobin
pigmentasyonu, lipofuskin ve cloisonne böbrek olabilir. Glikojen nefrozları
şeker hastalığı olan hayvanlarda görülür. Glikojen nefrozları şeker hastalığı
olan hayvanlarda görülür. Glikozüriye bağlı olarak glomerular filtreyi geçen ve
ultrafitta bulunan geri emilimden geçen.
İntersitisyel Nefritis
Tubuluslar arasında kalan bölge intersitisyum
olarak geçer. Ve burada şekillenen hastalıklar çoğunlukla tek başına olmaz,
tubulusları da mutlaka etkilenir. Bu nedenle intersitisyel hastalıklar
tubulointersitisyel hastalıklar olarak da tanımlanabilmektedir. İntersitisyumda
tubuluslar çoğunlukla bir arada yangılanmakta ve bu nedenle tubulointersitisyel
hastalıklar adı verilmektedir. Bunun yanında intersitisyel nefritis ve
piyelonefritis ikisi birlikte yine tubulointersitisyel hastalıklar arasında yer
almaktadır. Piyelonefritis böbrek pelvisinin ve parankiminin irinli yangısıdır.
Tubulointersitisyel
hastalıklarda; intersitisyel bölgede bir yangı söz konusudur. Ödem olabilir,
konjesyon olabilir. Bunun yanında yangısal hücreler özellikle lenfohistoyisal
hücreler ön plana çıkmaktadır. Bunun yanında kronik olgularda fibrozis, bağdoku
artışı ön plana çıkıyor ( skatrizasyon dokusu). Ve ilerleyen olgularda yine
tubuluslarda dejenerasyon ve yıkımlanan tubuluslar sonrasında atrofiye kadar
giden değişiklikler görülebilmektedir.
Yangının
durumuna göre akut, subakut, kronik; oluşuna göre de yangısal hücrelerin
varlığı söz konusudur. Bunlar bazen başlangıçta ödem ve az sayıda hücre
infiltrasyonu şeklinde başlar ve daha sonra subakut ve de kronik döneme doğru
ise bu hücreleri özellikle lenfosit ve plazmositlerin arttığını görebiliriz.
Yine kronik dönemde dikkatimizi çeken bir diğer bulgu bağ doku artışıdır (fibrozis).
Fibrozise bağlı, özellikle tubuluslarda ciddi bir bozukluklar ve buna bağlı da nefron
kayıpları şekillenebilmektedir.
İntersitisyel
nefritislerde enfeksiyon 2 şekilde meydana gelmektedir. Assendens ve dessendes
şeklindedir. Yani inen enfeksiyon şeklinde olabilir, ki bu çoğunlukla hematojen
enfeksiyonlardır. Yani dolaşıma giren bakteriler aorta yoluyla, arteria
renalisle böbreğe gelir ve böbrekte intersitisyel nefritise yol açabilir. Ya da
assendens enfeksiyon olabilir, ki özellikle idrar kesesi, üreter ve ürethrada
meydana gelen bir enfeksiyonun yukarı çıkışı şeklindedir. O zamanda
piyelonefritis tablosuyla karşılaşıyoruz. Ve sonuç olarak her ikisinde de
enfeksiyoz etkenler ön plana çıkıyor. Dessendens enfeksiyonlar çoğunlukla stafilokok
ve e.coli enfeksiyonları, assendensler ise e.coli, proteus, enterobacter gibi
dışkıyla ilişkili etkenlere bağlı enfeksiyonlar şeklinde görülebilmektedir.
Glomerular
hastalıklarda en tipik bulgu; glomerulonefrit varsa proteinüri tablosuyla
karşılaşırız. Eğer intersitisyumun etkilenmesi söz konusu ise, yani
tubulointersitisyel bir hastalık ön plana çıkmış ise burada dikkatimizi çeken,
öne çıkan bulgu idrarı konsantre etme yeteneğindeki azalmadır. Glomeruluslarda
süzülen sıvının geri kalan kısmının tekrar absorbe edilmesiyle görevli
proksimal ve distal tubuluslarda bir hasar meydana gelirse, ultrafiltratın
konsantre edilme yeteneği azalacak ve buna bağlı vucuddan büyük oranda sıvı
çıkısı şekillenebilecektir.
İntersitisyel
nefritisleri sınıflandıracak olursak; irinli
ve irinsiz intersitisyel nefritisler
olarak genel olarak sınıflandırabiliriz. Bunları kendi içinde ; generalize
irinsiz intersitisyel nefritis, fokal
irinsiz intersitisyel nefritis, fokal
embolik irinli intersitisyel nefritis, piyelonfritis
ve granülomatöz nefritisler olarak
sınıflandırılabiliriz. Buradaki değişiklikler, stromal bölgede yani
intersitisyumda görülür. Buradaki lezyonlar glomerulların çevresinde, damarlar
çevresinde ya da tubullar çevresinde şekillenebilmektedir.
Generalize irinsiz intersitisyel nefritis; Böbreğin tümünü etkilenmiş, tümüne yayılmış
lezyonlar söz konusudur. Çoğunlukla köpeklerde;
leptospiroz, bakteriyel intoksikasyonlar, piyometra yada pnömoniye
ilişkin olarak şekillenebilmektedir. Kedilerde ve diğer hayvanlarda daha az
olarak görülür. Bunlarda seyrine göre akut, subakut, kronik olabilir yada
yayılışına göre multifokal yada generalize şeklinde etkilenmesi söz konusu
olabilir. Köpeklerde özellikle leptospira canicolaya ilişkin olarak generalize
intersitisyel nefritis görülmektedir. Yine leptospira interohemorajica yanında,
canin adenovirus tip 1 enfeksiyonlarında da intersitisyel nefritis
görülebilmektedir. Bunun yanında köpeklerde bir diğer etken encephalitozoon
cuniculiye ilişkin olarak da böbrekte generalize nonsupuratif bir intersitisyel
nefritisle, ve bunun yanında da granülomatöz bir meningoensefalit tablosuyla da
karşılaşılmaktadır.
Generalize intersitisyel
nefritisler seyrine göre akut, subakut ve kronik olarak görülür. Makroskobik
olarak bakıldığında belirgin bir değişiklik olmayabilir ya da böbreğin rengi
normale göre daha fazla koyu kırmızı renkte görülebilir ve kapsulası kolay
soyulur. Mikroskobik olarak bakıldığında da, akut dönemde ödeme bağlı
tubulusların arasının genişlediği, damar aralarının yine genişlediği ve bölgeye
çoğunlukla lenfosit ve plazmositlerden
oluşan yangısal hücre infiltrasyonunun olduğu görülmektedir. Subakut dönemde
ise yine bu hücre infiltrasyonlarına bağlı olarak korteks medulla sınırında
çizgisel açık renkte alanlar görebilirsiniz, ki bu açık renkli alanlar yine
hücresel infiltrasyonu bize makroskobik olarak gösterir. Kronik devreye
baktığımızda ise fibrotik dokunun artışı olur. Buna bağlı da, fibrozise ilişkin
olarak böbrek yüzeyi girintili çıkıntılı granüler bir hal alır. Yoğun bir
hücresel infiltrasyonlar vardır ama bunun yanında bağ doku hücerleri (fibroblastlar)
alana hakimdir. İşte bunların dokuyu büzmesinden dolayı da makroskobik olarak
böbrek yüzeyi girintili çıkıntılı bir hal alır. Kortekse baktığınızda medullaya
göre korteksin inceldiğini fark edersiniz ve skatrise bağlı tıkanan tubullerden
dolayı da yer yer kistik genişlemeler tubul lumenlerinde görülebilmektedir.
Ciddi nefron kayıpları vardır, ki nefron kayıpları sonrasında kronik dönemde
ödemin artmasıyla da karşılaşabilirsiniz. Glomeruluslar burada çok fazla
etkilenmemekle birlikte tubuluslarda belirgin sayıda azalma, genişlemeler yada
atrofi ve dilatasyonları görebilirsiniz.
Fokal irinsiz intersitisyel nefritis; Genellikle kesim sonrasında ya da nekropside
tesadüfi bulgu olarak fokal irinsiz intersitisyel nefritis görülebilmektedir.
Her iki böbrekte olabileceği gibi tek böbrekte etkilenebilir. İki böbrek
etkilendiğinde çoğunlukla bunun hematojen yolla böbreğe geldiği
düşünülmektedir. En tipik hastalık beyaz
benekli böbrek hastalığıdır.
Beyaz benekli böbreğe
baktığımızda; böbrek üzerinde beyaz beyaz alanlar, özellikle de sığırlarda çok belirgin olarak
görülebilmektedir. Bunların çapı 1-1,5 cm e kadar ulaşabilir. Buzağılarda
çoğunlukla tipik olarak rastlanmaktadır. Tek ya da çok sayıda, birbiriyle
birleşmiş beyaz nodüller şeklindedir. Yer yer bunlar kapsulaya da yerleşebilir.
Özellikle yüzeyden hafif çıkıntı yaparlar ve kapsulayla böbrek parankimi
arasında yapışmalara neden olabilmektedirler.
Mikroskobik olarak bu yapılar
incelendiğinde; bunların lenfosit, plazmosit ve histiyositlerden oluşan
hücresel infiltrasyonlar olduğu tespit edilmiştir. Beyaz alacalı böbrek; özellikle
buzağılarda fokal irinsiz intersitisyel nefritisin en iyi bilinen formudur.
Nedeni kesin olarak ortaya konanamakla birlikte, e.coli enfeksiyonları,
salmonella ve brucella gibi enfeksiyonlarda bu tip fokal irinsiz intersitisyel
nefritis tablosuna rastlanmıştır. Histolojik olarak bunlar başlangıçta
mikroapse şeklinde başlamakta, fakat ilerleyen olgularda lenfosit, plazmosit ve
makrofajların oluştuğu hücresel odaklar
şeklinde karşımıza çıkmaktadır. İlerleyen olgularda ise bu hücre
infiltrasyonunun fibrozise doğru geliştiği görülmektedir ve böbrekte buna bağlı
atrofik değişiklikler görülmektedir. Değişikliğin şiddetine göre, ya tam
iyileşme ile sonuçlanabilir ya da fibrozis ile bu beyaz alanların doku
kayıpları söz konusu olabilir. E.coli, salmonella, brucella yanında
stafilokoklarda hematojen olarak böbreğe gelerek beyaz benekli böbrek
hastalığına neden olabilmektedir.
Fokal irinsiz intersitisyel nefritise neden
olan etkenler; Sığırlarda; Coryza,
theileriozis, leptospiroz ve lumpy skin hastalığında sığırlarda beyaz benekli
böbrek yada fokal irinsiz intersitisyel nefritis görülebilmektedir. Koyunlarda çiçekde,
atlarda enfeksiyöz anemi de, köpek ve domuzda ise leptospiroza ilişkin olarak
fokal irinsiz intersitisyel nefritis şekillenebilmektedir.
Fokal embolik irinli intersitisyel nefritis; Özellikle gençlerde öldürücüdür. Septisemi,
bakteriyemi ya da tromboemboliler sonrasında, hematojen olarak streptokok,
stafilokok, corynobacterium pyogenes yada e.coli gibi bakterilerin böbreğe
gelmesi söz konusu olmaktadır. Ve böbrekte glomerular, intertubular ve kapillar
bölgelere gelerek, bu bölgelerde bakteri embolileri şeklinde birikerek, orada
da mikroapse oluşumlarına neden olabilmektedir. Bunun sonrasında da fokal
embolik irinli intersitisyel nefritisler şekillenebilmektedir. İdrarda irin
bulunabilir. Fokal embolik irinli intersitisyel nefritis yapan etkenlerden
birisi de eryspelothrix rhusio pahtiae’tir
(domuzlarda). Atlarda aktinobacillus equi, özellikle yeni doğmuş taylarda fokal
embolik irinli intersitisyel nefritisin nedenidir. İntrauterin yada omfalojen
olarak enjekisyon sonrası şekillenebilmektedir. Hayvanlar hemen ölürler, doğum
sırasında yada bir kaç gün yaşadıktan sonra da ölebilirler.
Böbreğin makroskobik olarak;
hiperemik olduğu, toplu iğne başı büyüklüğünde mikroapse odaklarının olduğu,
etrafının da hemorajik bir kuşakla çevrildiği görülebilir. Yine bu grupta
atlarda streptokokus equiye ilişkin olarak bu tip lezyonlara rastlamak söz
konusudur. Sığırlarda corynobacterium pyogenes yine benzer şekilde enfeksiyonlar
yapabilmektedir. Yine trombo endokarditlere bağlı olarak yada septik
infarktüslere bağlı benzer irinli intersitisyel nefritis tablosu
görülebilmektedir. Şekillenen apseler ya nedbeleşir ya sınırlandırılabilir yada
seröz yer açılarak yayılması söz konusu olabilmektedir. İrinli intersitisyel
nefritisler hematojen kökenliler yine dessendes enfeksiyon şeklinde supuratif
embolik nefritise yol açabilir yada ürinojen enfeksiyon dediğimiz aşağıdaki
enfeksiyonun yukarıya çıkması şeklinde söz konusu olabilmektedir. O zaman da
öncelikle pelvisi daha sonra böbrek parankiminin etkilenmesi söz konusu olur. İşte
o zaman da pyelonefritis tablosundan söz edebiliriz. Daha çok kortekste
rastlanır. Fakat az miktarda medullada görülebilir. Actinobacillus equi, mikroapseler
ve koliartiritise neden olabilmektedir. Erişkin sığırlarda actinomyces pyogenes,
septik emboluslara ve gelişi güzel dağılmış apselere neden olabilmektedir. Koyun
ve keçilerde özellikle corynebacteriyum pseudotuberkulosise bağlı böbrekte
apselere rastlanabilmektedir.
Leptospiroz
Hastalık özellikle kemiriciler, insanlar ve
evcil hayvanların bir çoğunda enfeksiyona neden olabilmektedir. Leptospira
interrogenisin serovarları hayvanlarda da önemli hastalık nedenleri arasında
yer almaktadır. Özellikle hastalık, abortus ve ölü doğumların önemli bir
nedenidir. Bunun yanında hastalanan hayvanlarda septisemi, hepatitis, nefritis
ve meningitis gibi lezyonlara yol açabilmektedir ve bunun sonrasında da
hayvanlarda ölüm nedeni olarak karşımıza çıkabilmektedir.
Asıl etkilenen organlar özellikle
böbreklerdeki konvulut tübüllerdir. Hasta hayvanların böbreklerinin konvülüt
tubul lumenlerinde etkenleri görebiliriz. Bir diğer yerleşim bölgesi ise
genital kanaldır. Genital kanalada yerleştiğinde ya ölü doğumlara ya da
abortlara yol açar. Direk olarak bulaşması; idrar, abortus akıntıları şeklinde
olabilir ya da genital yolla da bulaşma olabilir. Sütle bulaşma söz konusu ya
da konjenital olarak da anneden yavruya etken geçer. Çevre şartları yayılmada
etkilidir. Özellikle sıcaklık, nem ve nötral alkali ortamlar etkenin üremesi
için oldukça uygun ortamlardır.
Etken böbreklere geldiğinde uzun
süre böbrekte kalabilmektedir. Bu nedenle de idrarla uzun süre dışarı atılması
söz konusudur. İdrarla enfekte olan ortamlardan da başka hayvanların etkeni
alması söz konusu olabilmektedir. Çoğu subklinik enfeksiyon şeklindedir. Yani
klinik bir belirti görmeyebilirsiniz hayvanda ama etkeni saçması söz konusu
olabilmektedir.
Hayvanlarda görülen önemli
bulgulardan bir tanesi sarılıktır. Sarılık iki nedene bağlı meydana
gelebilmektedir. Etkenin salgıladığı hemolizine bağlı olarak eritrositlerde bir
hemoliz varsa hemolitik sarılık (prehepatik) şekillenir. Ya da yine etkene ilişkin toksik ve iskemik
nedenler sonrasında hepatositlerdeki yıkım sonrasında da hayvanlarda sarılık
görülebilir.
Klinik olarak baktığımızda hayvanlarda
göreceğimiz bulgular ateş, sarılık, hemolitik anemi, hemoglobinüri,
akciğerlerde konjesyon, solunum güçlüğü ve meningitis bulgularıdır. Böbreklerdeki
lezyonlara baktığımızda fokal ya da generalize intersitisyal nefritis şeklinde
karşımıza çıkmakta ve tubuluslarda dejeneratif nekrotik değişiklikler
görülebilmektedir. Köpeklerde özellikle leptospira canicula böbrek yıkımının
önemli bir nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Etken böbreklere kan
yoluyla gelir. Damar endotelini
geçtikten sonra bir süre intersitisyel bölgede etken kalır. Daha sonra ise
böbrek ve tubulus epitellerinin arasından lateral bölgeden tubul lümenine
geçişi söz konusu olmaktadır ve daha sonra da burada çoğalarak etken
yerleşmekte ve hastalığa neden olabilmektedir. Hayvanlarda özellikle abortus,
ölü doğum ya da enfekte canlı doğumalarına neden olabilmektedir. Domuzlarda
özellikle infertiliteye, atlarda ise üveititise (gözün orta katının yangısı)
neden olabilmektedir. Etken teşhisi için kan, idrar, ve süt laboratuvara
gönderilir.
Hayvan türlerine göre etkenlerin
farklı formları vardır. Leptospiroz; sığırlarda leptospira hardjo ya da
leptospira ponomo hastalık yapar ve hastalık akut, subakut, kronik formda
karşımıza çıkar. Akut formda görülen en önemli bulgulardan bir tanesi
hemoglobinüridir. Buna bağlı olarak hayvanlarda idrar kırmızı şarap renginde
karşımıza çıkmaktadır. Yine hematüri tablosu görülmekte, yer yer idrarda kan
pıhtılarına rastlanmaktadır. Önemli bulgularda bir tanesi de süt veren ineklerde
agalaksi ya da sütün pıhtılaşmış olmasıdır.
Nekropside
benzer şekilde sarılık ve anemik bulgular ön plana çıkmaktadır. Karaciğer ve
böbrek önemli etkilenen organlardır.
Histolojik
olarak yine özellikle karaciğer ve böbrekte lezyonlarla karşılaşabilirsiniz. Karaciğerde
zonal nekroz alanları çoğunlukla periasiner olarak görülmektedir. Yine portal
bölgelerde de yer yer hücre infiltrasyonları ve safra durgunluğuna ilişkin olarak da safra kanallarının ve
kanalcıklarının safra ile dolu olduğu ve sarılığa ilişkin bulgular
görebilirsiniz. Böbrekte ise tubul epitelindeki dejeneratif değişiklikler
hiyalin silindirleri yine sarılığa ilişkin pigmentasyon tablosunu
görebilirsiniz. Yer yer de multifokal lenfosit hücre infiltrasyonları
intersitisyel bölgede görülebilmektedir. Uygun boyamalarla etken
görülebilmektedir.
Koyunlar
özellikle sığırlara göre daha az duyarlıdır. Leptospira hardjo ön plana çıkar. Özellikle
abortus, ölü doğum, zayıf kuzu doğumları ve agalaksi, koyunlarda görülebilecek
bulgular arasındadır.
Köpekler leptospiraya duyarlıdır
fakat aşılama prosedürü vardır. Leptospira canicola ve leptospira
ikterohemorajicum önemli serovarlar arasında yer almaktadır. Köpeklerde
ikterohemorajica özellikle karaciğerde etkisini gösterirken, canicola böbrekleri
etkilemektedir. Nekropsi de yine ekimozlar, peteşiler yani supkapsuler
kanamalar görülmektedir. Karaciğerde ise büyüme, fokal lezyonlar, sklerozis,
fibrozis gibi bulgularla karşılaşılabilmektedir.
Domuzlarda leptospiroz ponomo ve
tarassovi önemli etkenler arasında yer almaktadır. Bunlar da yine abortus, ölü
yavru doğumları ön plana çıkmaktadır. Göğüs boşluğunda yer yer saman renkli bir sıvı toplanması söz konusu
olabilmektedir. Yer yer peteşiyel kanamalar organlarda rastlanabilir. Karaciğerde
akut hepatitis ve fokal miyokarditis tablosu da görülebilmektedir.
Atlarda leptospira bratislava
önemli bir etkendir. Özellikle ponomo ve bratislava abort taylardan izole
edilmiştir. Atlarda önemli bulguları arasında prematüre doğumlar ve kronik
üveitis ön plana çıkmaktadır.
Pyelonefritis
Pelvisin ve böbrek parankiminin birlikte
irinli yangılanmasına pyelonefritis denir. Pyelonefritisler de ürethitis ve
sistitisin yangısı böbreğe yayılarak, böbrek pelvisinin parankiminin yangısına
neden olabilir. İnsanlarda genellikle yıkımlara neden olur ve intersitisyel
nefritise neden olabilmektedir. Hayvanlarda sığır, domuz ve köpeklerde sıklıkla
karşılaşılabilmektedir.
Sebebi çoğunlukla bakteriyel
enfeksiyonlardır ve çoğunluklada alt üriner sistemdeki yani idrar kesesindeki
yangıların böbreğe çıkması sonrası şekillenebilmektedir. Bakteriyel etkenler
arasında E.coli, streptococ, stafilococ, proteus ve cornobacteriyum renale ön
plana çıkmaktadır. Çoğunlukla assendens enfeksiyonlar sonrası şekillenmekte ama
bazen kan yoluylada hepatojen
enjeksiyonlarla da pyelonefritisler şekillenebilmektedir. Genellikle de çift
taraflı yani her iki böbrekte şekillenebilmektedir.Seyrine göre ya akut irinli
seyredebilir ya da olay kronikleşebilir.
Makroskobik olarak baktığımızda;
yangı böbreğin ya pelvisinde sınırlı kalabilir, kapillarları etkileyebilir,
medullayı etkileyebilir ya da tüm böbreği etkisi alması söz konusudur ki, işte
o zaman da böyle böbreğin dışında da görülen irinli kronikleştiği dönemde de
nekrotik dokuyla karakterize bir böbrek görüntüsü ortaya çıkabilir. Sığırlarda
çoğunlukla iyileşme şansı çok azdır. Büyümüş yüzeyleri hafif taşkın birbiri ile
birleşen gri beyaz renkli alanlar halinde ve medullaya kadar ulaşan alanlar halinde
karşımıza çıkmaktadır. İneklerde özellikle üretranın kısa olması, üretra
travmaları yada hormonal etkilere bağlı olarak piyelonefritisler
şekillenebilmektedir. Fokal embolik irinili nefritisten farklı olarak papillalarda
nekroz görülebilmektedir. Kronikleşen olgularda böbreğin dış yüzünde fibrotik
dokulara bağlı granüler pütürlü bir doku halini alması söz konusu
olabilmektedir.
Koyunlarda da benzer şekilde
pyelonefritise ilişkin olarak böbreğin dış yüzü alacalı bir görünümde açık krem
renkli alanlar bulunur. Kesit yüzeyine baktığımızda yine bu alanlarda yangısal
hücrelerinin ve irinin olduğu bölgelerde pelvisinde ve korteksinde çıkıntılı
alanlar vardır. Eğer akut bir piyelonefritis şekillenmiş ise yoğun olarak
göreceğimiz yangısal hücre tipi nötrofillerdir. Tubulus arasına ve tubullerin,
nefronların yıkımına da neden olan
yorucu hücresel infiltrasyon görüyoruz. Ve yıkımlanmalara bağlı olarak
tubul sayısında azalma yer yer irinli eksudata bağlı olarak da böbrek dış
yüzeyinde taşkın görünümlü şişkin alanlar görebilirsiniz. Hem tubul lumenlerinde
hem de intersitisyel bölgede yoğun hücresel infiltrasyon görülebilmektedir. Kronik
olgularda ise hem yangısal durumlar hemde bağ doku hücreleri fibrotik hücre
üremeleri ve bunun yanında tubul lumeninde hiyalin silindirleri görülür. Lenfosit
ve plazmosit sayısı artar. Nefron sayısında tubuluslarda azalma olur. İlerleyen
olgularda ise kireçlenmeye bağlı olarak kalsifiye odaklar, lumenin tamamen
irinli eksudatla dolu olduğu görülür ki buna sadece pelviste irinli yoğun bir eksudat varsa buna piyenefroz adını veriyoruz. Yine
bunlarda hematojenle enfeksiyonlara ilişkin olarak şekillenebilmektedir. Bazen
bu apseler böbreğin dış yüzeyine çıkabilmekte ve buna bağlı olarak perirenal
apseler yada flegmon dediğimiz intersitisyel dokunun irinli yangısı şekillenebilir.
Özellikle boğalarda idrar
yollarında konkrementler yani kalsifiye taşlar, kireç, idrar tutulumuna bağlı
şekillenebilir. Köpeklerde ise genellikle kronik seyirli pyelonefrititler ön
plana çıkmakta ve en çok e.coli'ye ilişkin olarak şekillenmektedir. Özellikle
dişi köpeklerde pyometraya ilişkin olaylarda piyelonefrit şekillenmektedir. Erkek
köpeklerde irinli prostat yangıları, idrar yolları ve idrar kesesinin yangıları
yada taşlarına bağlı olarak yine piyelonefritler görülebilmektedir.
Piyelonefritis eğer ilerleyecek
olursa nefroskleroza yada büzüşme, büzüşmüş böbrek dediğmiz, böbreğin son
aşamaya gelmesi söz konusu olabilir. Yani durum kötüleşebilir. Bunun sonrasında
üremide görülebilir.
Makroskobik olarak böbrek bir
patates tarlasını andıran görünüm alır. Nekroz ve kalikslerde deformasyon olabilir.
Eğer idrar kesesinde bir yangı
şekillenmişse; normalde idrarın, idrar kesesine gelebilmesi için üreterde bir
peristaltik hareket vardır. Bu peristaltik hareket böbrekten idrar kesesine
doğrudur. Devamlı boğumlana boğumlana idrarın aşağıya akışını sağlar ama bir
sistitis durumu varsa bu sefer ters peristaltik başlar. Yani buradaki idrarın
geriye doğru gitmesine neden olabilir. Üreterin idrar kesesine girdiği bir
bölge var. Eğer o bölge kısa ise, tam olarak idrar kesesinin içinde seyretmiyorsa
o zaman ki buna biz vesicoüretheral
reflux adını veriyoruz ki idrarın üretere kaçması anlamına geliyor bu. İşte
bu durumlarda piyelonefritisler için bir zemin oluşturmakta ve buna bağlı
olarak da assendes enfeksiyon dediğimiz, idrar kesesindeki enfeksiyonun böbreğe
gelmesi söz konusu olabilmektedir.
Piyelonefritisleri akut ve kronik
olarak ikiye ayırabiliriz. Akut dönemde özellikle nötrofillerden yoğun hücresel
infiltrasyon ve nekroz, özellikle pelvisin yakın kısmına doğru görülmektedir.
Kronik piyelonefritiste ise atrofi, parankim yıkımına ve fibrotik doku
artışına bağlı böbreğin makroskobik
olarak çöküntülü bir görünüm alması söz konusudur. Böbreklerdeki şiddetli
irinli birikimine ise piyelonefroz
adını veriyoruz. Piyelitis ise sadece
pelvisin yangısı söz konusudur. Yine piyelonefritise ilişkin olarak pelvisin ve
renal parankiminimin yangısı şekillenir. Bazen de apseler dış yüzeyinden
görülecek kadar korteksin dış kısmına kadar uzanabilmektedir. İdrar kesesindeki
enfeksiyonlarda çoğunlukla deri yada
bağırsaktaki bakteriler rol oynarlar. Bunlar arasında çoğunlukla e.coli,
proteus ve enterobakter ön plana çıkmaktadır.
Patogenezisinde; Vesicoürethal
reflux ve ters peristaltik bu enfeksiyonun oluşumda ön plana çıkmaktadır.
Normale üreter, idrar kesesine girdiğinde idrar kesesi duvarında yatay bir
seyir izler ve idrar kesesi dolduğunda buraya gelen basınca bağlı olarak kanal
kapanır. Ancak üreter idrar kesesine direk giriş yaparsa, yani daha kısa bir seyirle
direk idrar kesesi içerisine girecek olursa, idrar kesesi dolduğunda, basınç yapacağından
kanalın kapanması söz konusu olmaz ve idrarın geri kaçısı, yani vesicoürethal reflux dediğimiz olay
gerçekleşebilir ve sistitislerde ayrıca ters
peristaltiğin olması buradaki bir enfeksiyonun kolaylıkla böbreğe
ulaşmasına neden olabilir, ki bu bakteriyel enfeksiyonlar şiddetli bir şekilde
başlıyorsa akut piyelonefritise, tekrarlayan kalıcı enfeksiyonlar şeklinde
oluyorsa da böbrekte atrofi ve fibrozis sonrasında ise kronik piyelonefritise
neden olabilmektedir.
İdrarın durgunluğu da özellikle önemli bir hazırlayıcı
faktördür. Bu idrar durgunluğuna neden olanlar arasında gebelik, idrar taşları,
prostat hipertrofisi ve prostat hipertofisi yer alır. Yine üreterdeki anomaliler
idrar akışını engelleyerek idrarın durgunlaşmasına ve bakterilerin üremesi için
uygun ortam oluşmasına neden olur. Dişilerde de enfeksiyona yatkınlık vardır çünkü
ürethra daha kısadır. Dış ortama kolay açıldığı için buradan etkenlerin
kolaylıkla idrar kesesine oradan da böbreğe ulaşması söz konusu olabilir. Yine
hormonal etkilerine bağlı olarak dişiler daha yaktındır.
Medulla böbreğin enfeksiyona en
duyarlı bölgesidir. O yüzden de pelvise gelecek bir enfeksiyon mutlaka böbreğin
medullasını bir yıkıma uğratabilir ve buna bağlı olarak da başlangıçta akut
enfeksiyonlar, tekrarlaması durumunda da kronik enfeksiyonlar
görülebilmektedir.
Granülomatöz nefritis; İntersitisyel nefritisler grubundadır. Granülom
oluşumu vardır. Tuberkuloz, paratuberkuloz,
ruam, lepra, aktinomikoz, aspergilloz bunların hepsi granülomatöz enfeksiyon
yapar ama böbrekte sıklıkla gördüğümüz enfeksiyon tipi tuberküloza ilişkin olarak generalize enfeksiyonlar sonrasında
karşımıza çıkmaktadır ya da kazeonefritislere
ilişkin olarak böbreklerde granülomatöz nefritisler şekillenebilmektedir.
Generalizasyon, erken generalizasyon
yada geç generalizasyon şeklinde olabilir. Tüberkölozda eğer erken
generalizasyon şekillenmişse böbrekte göreceğimiz granuloma tüberkül denir.
Erken generalizasyonda tüberküller aynı büyüklüktedir. Geç generalizasyon ise
farklı büyüklüktedirler. Erken generalizasyonda hepsi miliyer tarzda, aynı
büyüklüktedir ama kronik geç generasyona ilişkin ise irili ufaklı olur.
Kazeöz nefritise ilişkin olarak şekillenenlerde
böbreğin alt düğümleri etkilenmiştir. Fakat generalizasyona ilişkin
şekillenenlerde böbrek parankiminde hem tuberkul vardır hemde lenf düğümleri etkilenmiştir. Her ikisinin
birden generalizasyon durumunda etkilendiğini görebilirsiniz. Mikroskobik olarak
baktığımızda sığırlarda, granulomun ortasında kazeifikasyon nekrozu yer alır. Çevresinde
langhans tipi dev hücreleri ve epiteloid histiyositler vardır. Bunun yanında
pseudotuberkuloz, listeriozis ve mikoziste de ender olarak böbrekte
granulomatöz nefritis şekillenebilmektedir.
Nefroskleroz
Nefroskleroz dediğimizde artık
böbrek sınıra dayanmış ve böbreğin fonksiyonu sona ermek üzeredir. Böbrek geri
dönüşümsüz bir aşamaya gelmiştir. Parankim kaybı, nedbe dokusu üremesi,
böbreğin fibrozise bağlı küçülmesi ve sonrasında nefroskleroz şekillenmektedir.
Böbrek bozukluklarının son dönemidir.
Değişik nedenlere bağlı
nefritisler şekillendikten sonra ya da nefrozda böbrek artık geri dönülmez
aşamaya ve fonksiyonlarını yapamayacak duruma geldiyse nefrosklerozdan bahsederiz.
Bütün böbrek lezyonlarının son safhasında nefroskleroz görülebilir.
Glomerulonefritislerde,
intersitisyel nefritislerde, piyelonefritislerde, dolaşım bozukluklarında (infarktüsler),
nefroz ve idrar durgunluğu gibi birçok nedenin son aşamasında nefrosklerozu
görebiliyoruz. Böbrek bu aşamada tamamen iflas etmiştir. Yani artık filtrasyon
yapamaz.
Özellikle köpeklerde
leptospirozda nefroskleroza sıklıkla rastlanabilmektedir. Makroskobik olarak
bakıldığında böbreğin farklı derecelerde küçüldüğü, kıvamının sertleştiği, dış
yüzeyine bakıldığında da kaba, granüllü çöküntülerin oluştuğu görülür. Kesit
yüzüne baktığınızda da parankim ve korteks incelmiştir. Kalınlıklı ve incelikli
keskin sınırlarla medulladan ayrılamaz. Yine kapsula zor soyulur. Böbrek parankimine
yapıştığı için soyarken böyle parankimden parçaların koptuğunu görebilirsiniz.
Ve kesit yüzeyinde kistik genişlemelerle karşılaşabilirsiniz. Mikroskobik
olarak bakıldığında ise nefronlarda kayıp ve atrofiler, glomeruluslarda
siklerotik değişiklikler tubuluslarda yer yer dilatasyonlar, atrofi gibi
dilatasyonlarda görülebilir. Yine intersitisyel bölgede bağ doku artışı ön
plana çıkmıştır. Yangısal infiltrasyonlar olabilir ama çok fazla değildir. Yer
yer kireçlenmelere de rastlayabilirsiniz. Histolojik olarak yer yer
glomeruluslar atrofik olabilir, hipertrofik olabilir ve bağ doku artışı
olabilir.
Tiroidizasyon (tiroidleşme); özellikle
piyelonefritislerde ve kronik intersitisyel nefritislerin son aşamasında,
tubulusların lumenlerinde hiyalin silindirleri görülür. Bu hiyalin silindirleri
eğer çok yaygınsa histolojik olarak görünümü tiroidin görünümünü andırdığı için
tiroidleşme adı verilmektedir. Bu görünüme aslında proteinden zengin bir
materyalin tubulus lumenlerinde birikmesi ve camsı bir görünüm alması neden
olur. Şekli ise tiroidde ise kolloid
maddesinin bez lumenlerınde toplanmasıyla ilişkilidir. Yani bunla o biriken
maddenin hiçbir alakası yoktur.
ALT İDRAR YOLLARI
Anomaliler; üreterde agenezis ya da çift
şekillenme olabilir. Ektopik üreter
olabilir yani üreter bulunması gereken yerden başka bir yerde bulunabilir.
Köpeklerde özellikle çok görülür. Üreterde daralma
ya da tıkanıklıklar da
şekillenebilir. Özellikle pelvis renalise geçişler sırasında, idrar kesesinin de çift şekillenmesi söz konusu olabilir. Patent ductus urachus; Urakus kesesi
atıkların toplandığı kesedir ve fötüsteki atıklar burada toplanır ve daha sonra
ise göbek kordonuyla anneye gider. Göbek kordonu ile olan bağlantısının
doğumdan sonra kapanması gerekir. Ama eğer urachus kanalı kapanmaz ise (ki bu
idrar kesesi ile bağlantılı bir kanaldır) idrar kesesinde biriken idrarın bu
kanal yoluyla göbekten akması söz konusu olur. Bu tip hayvanlara genellikle
göbekten işeyen hayvan denir. Halbuki bu, kanalın kapanmama ve birleşmemesi ile
ilgili bir durumdur. Taylarda yaygın görülebilen anomalilerden birisidir. İdrar
damla damla göbek deliğinin oradan akar. İdrar kesesinde divertükül oluşabilir. Divertikül; tek taraflı kese tarzındaki
genişlemelerdir. İdrar yollarında şekil
ya da yerleşim hataları da görülebilir. Hidroüreter
olabilir, yani üreter de sıvı birikebilir. Özellikle üreterde bir tıkanıklık,
bir daralma varsa buna bağlı hidroüreter şekillenebilir. Nedeni ise, tümör,
idrar taşları, yangısal eksudat ya da hatalı ligatür uygulamalarıdır.
Ovariohisteroktomi yaparken yanlışlıkla üreterin bağlanması ile, böbreğe yakın
üst kısımda hidroüreter şekillenir. Ve buna bağlı olarak da hidronefrozis ile
karşılaşırız. Çünkü idrar çıkamadığı için böbrek parenkiminin yıkımlanmasına
neden olabilir.
Stenoz
ve tıkanıklıklar yine görülebilir. Bunlar doğuştan ya da sonradan
şekillenebilecek değişikliklerdir.
Dilatasyon
da görülebilir. Böbrek kanalında bir tıkanıklık varsa o zaman idrar kesesinde
bir genişleme olabilir. Obstruktif nedenlere bağlı da şekillenebilir. Bir diğer
neden ise, nöroparalitik nedenlerdir. İdrar kesesinde sfinkteri uyaran
innervasyonu sağlayan sinirlerin felci şekillenirse, idrar kesesi sfinkteri
gevşeyemediği için idrarın kesede tutulması söz konusudur. İdrar yapamamakta
sinirsel nedenlere bağlı olabilir.
Sidik kesesinde hipertrofide görülebilmektedir. Ya da rupturlar olabilir ki buna sistoreksis adı verilir. Özellikle
ürethra rupturlarında idrar kesesinde yırtıklar yani sistoreksis şekillenebilmektedir.
İdrar kesesinde kanamalarda görülebilmektedir. Özellikle
peteşiyel ya da ekimotik tarzda kanamalar karşımıza çıkmaktadır. Bazı enfeksiyöz
hastalıklarda görülebilir. Domuz kolerası, salmonellozis, ya da afrika
vebasında küçük toplu iğne başı büyüklüğünde kanamalar gözlenir. Enzootik
hematüri de sığırlarda yine idrar kesesinde kanamalar görülebilir. Enzootik
hematüri; sığırlarda ve koyunlarda görülmektedir. Nedeni ise eğrelti otu
yenmesidir. Karadenizde bol miktarda bulunmaktadır. Geniş kanamalar tarzında
görülebilmektedir. Akut sistitis ve tümörler ile peteşiyel ekimotik kanamalar
görülmektedir. Mukozalarda kanamanın yanında ödem de görülmektedir.
Sistitis
İdrar kesesi yangılanadabilir.
Buna sistitis adı verilir. Özellikle
dişilerde sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. İdrar durgunluğu sonrasında
enfeksiyonlar gözlenmektedir. Ürethranın stenozları ve obstrüksiyonları ve
idrar kesesinin felci önemli hazırlayıcı faktörlerdir. Özellikle dışkı kaynaklı
ya da deri kaynaklı etkenler kolaylıkla idrar kesesine gelerek buralarda enfeksiyona
neden olabilmektedir.
Akut ya da kronik seyirli
olabilirler. Akut seyirli olanlar, eksudatın karakterine göre, kataral,
hemorajik, irinli, fibrinöz, ülseroz ya da difteroid nekrotik olabilir. İdrar
kesesi mukozasında bazen apseler de görülebilmektedir. Yani mukozasının nekroze
olması, mukoza yüzeyine yapışık bir pseuodomembran olması ve bu membran
döküldüğünde yerinde ülseratif lezyonların kalması şeklinde karşımıza
çıkabiliyor. Kronik dönemde ise mukoza da kalınlaşmalar ön plana çıkmaktadır.
Ki bunlar foliküler tarzda olabilir. Bunlar toplu iğne başı büyüklüğünde,
gri-beyaz renkte yada kırmızımsı değişmeler tarzda lenfoid foliküllerdir. Yani
bunları histolojik olarak inceleyecek olursak, lenfosit hücre kümeleri,
lenfositlerin oluşturduğu lenfoid foliküller şeklinde görebiliriz. Ve bu
lenfoid foliküllerinin üzerindeki epitel tam beslenemediği için
nekrozlaşabilir. Ya da polipoz tarzda kronik sistitisde üremeler şekillenebilir.
O zaman böyle karnabahar tarzda yada polip tarzda dışarıya doğru büyük
çıkıntılarla karşılaşabiliriz.
İdrar kesesi yangılarının
oluşmasında bazı predispoze faktörler de vardır. Bunlardan en önemlisi idrarın durgunlaşmasıdır. Bir diğeri ise
idrar kesesinin tam boşaltılmamasıdır.
İdrar kesesi, sondalamalar ile tramvaya maruz kalabilir. Bu da enfeksiyonlara
açık hale getirebilir. Katater
uygulamaları, vaginoskopi, bazen idrar
tutamama ve vaginitisler de yine idrar yollarında enfeksiyona zemin
hazırlayabilirler. Yine antibiyotik ve kortikosteroid
uygulamaları da enfeksiyonlara predispozisyon hazırlayan faktörlerdendir.
Nedenleri arasında çoğunlukla bakteriyel nedenler ön plandadır. E.coli başta
olmak üzere bakteriler idrar enfeksiyonlarına neden olmaktadırlar. Bazı
hastalıkların seyri esnasında da idrar yolları enfeksiyonları görülebilir.
Bunlar da sığırların gangrenli nezlesi,
sistosoma, maedi enfeksiyonları, yine sığırların ve atların sorgun bitkisinin bulunduğu meralarda
otlatılması ile de, nörojenik kökenli olarak enfeksiyon şekillenebilmektedir. İdrar durgunlaşması, taş oluşumu, idrar
kesesinde tam olmayan boşalma ve vaginitis önemli risk faktörleri olarak
karşımıza çıkmaktadır.
İdrar
Taşları
Ürolitiazsi ya da nefrolitiazis
adı da verilir. İdrar yollarında, kalkulus, ürolit ve konkrament dediğimiz sert
kitlelerin bulunması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Taşlar farklı şekillerde
ön maddelerden oluşabilir. Bunlar arasında idrarda çözünmüş maddelerin
bulunması ya da proteinlerin ve artıklarının bulunması da taşlarının oluşumu
için zemin hazırlamaktadır. Sonuçta pelviste ve üreterde idrar taşları
karşımıza çıkmaktadır. Buna bağlı şekillenen obstrüksiyonlar sonrasında ise
hidroüreter ya da hidronefrozis şekillenebilir.
Taşların nedenleri arasında idrar
yollarındaki yangılar, idrarın durgunlaşması, epitel hücrelerinin dökülmesi,
yine yangısal olarak hücreler ve eritrositlerin, fibrin ve tubulus
silindirlerininde idrar taşları oluşumu için önemi vardır. Bunun yanında
hayvanın çevre şartları da ön plana çıkmaktadır. Eğer hayvan tek taraflı
besleniyorsa, mineralden zengin içme suları hayvana veriliyorsa ya da idrarı
yoğunlaştıran nedenler, yani sıcaklık ve susuzluk hayvanda varsa bunlar idrar
taşları oluşumu için etkilidirler. Yine östrojenden zengin meralarda
hayvanların otlatılması ve A vitamini yetersizliği de neden olabilir. A
vitamini epitelizasyon görevi görürür. Yetersiz ise epitel lümene dökülecektir
ve taş oluşumu için zemin oluşturacaktır. Bazen de genetik faktörler ön plana
çıkmaktadır.
Taşlar kendi içinde kimyasal
bileşimlerine göre isimlendirilirler. Silika taşlar, sitruvit, okzalat, ürik
asit, ürat, sistin, ksantin, karbonat, kalsiyum ya da yonca taşları şeklinde
isimlendirilirler. Bir taş oluşumu varsa, yapısına ve lokalizasyonuna göre
farklı lezyonlar şekillenebilir. Yangı oluşabilir. İdrar yollarında mukoza
lezyonları ve tıkanıklıklar şekillenebilir ya da hidronefroz ile idrar kesesi
genişlemesi-dilatasyonu görülebilir. Taşların şekli bulunduğu bölgeye göre
değişiklik gösterebilir. Pelviste ise pelvisin şeklini alabileceği gibi,
üreterde yada ürethra da olanlar ise delik, küçük, yuvarlak, nodüler şeklinde
de kalabilir. Erkek hayvanlarda daha risklidir çünkü özellikle üretranın uzun
olması nedeniyle tıkanma riskinin daha fazla olmasından dolayı daha fazla
karşılaşılabilir. Hayvan türlerine göre de farklı lokalizasyonlarda karşımıza
çıkmakta yine hayvan türleri beslenmesi farklı olarak farklı tipte taşlar
şekillenmesi söz konusudur. Özellikle koyun ve sığırlarda karbonat silikat
fosfat ttaşları ön plana çıkmaktadır. Önemli nedenler arasında A vitamini
yetersizliğine dikkat edilmeli yine östrojenden zengin meralarda otlayan
hayvanlarda da sıklıkla taş oluşumuna rastlanılabilmektedir. Erkek ve dişi
köpeklerde farklı yerlerde farklı taş oluşumlarına rastlanılır. Özellikle
üretrada os penisin olduğu bölgede tıkanıklıklara erkek köpeklerde sık
rastlanır. Bir de fasetleşme denilen
bir yapı vardır. Fasetleşme biriken taşların birbirine sürterek düz yüzeylerin
şekillenmesidir. Özellikle idrar kesesinde köpeklerde bu tip fasetleşmiş taş
durumları görülebilmektedir. Köpeklerde struvit taşları, Mg, Amonyum ve Fosfattan
zengin taşlar görülür ki bunlar tebeşir tarzında görülürler. İdrar kesesi
mukozasında da yangısal nedenler oluşturabilmektedir. eğer mineralden zengin
bir taş oluşumu varsa, bunlara kalkulus adını veriyoruz. Ürethra oluşan taşlar
ise mineralden fakirdir. Matriksden zengindir ki bunlar aslında tıkaç olarak
isimlendirilmektedir.
Köpeklerde; struvit, sistit,
ürat, Kedide; struvit, ürat, sistin, Sığırda; silikat ve karbonat görülür.
Tıkanma yerinde görülenler; mukoza hasarı olarak ülser, nefrozlar, yer yer
idrar durgunluğuna ilişkin yangısal değişiklikler, hidronefroz, eğer ürethra da
tıkanıklık varsa, ürethranın yırtılması ya da idrar kesesinde tıkanılığa bağlı
dilatasyon ve sonrasında rupturlar, sistoreksistir. Struvit taşları köşeli
tebeşir tarzda beyazdır. Okzalat taşları genelde sarımsı renkte, ürik asit ve
ürat taşları çoğunlukla kristal benzeri görünümde, yarı saydamdır. Sistin
taşları küçük ve düzensiz şekilli, sarı veya krem renklidir.
İdrar Kesesi
Neoplazmları (Enzootik Hematüri)
Neoplazi deyince ilk aklımıza
gelen değişiklik; eğrelti otuna bağlı olarak özellikle sığırlarda, nadiren
koyunlarda görülen enzootik hematüri tablosudur. Özellikle ülkemizde de
karadenizde eğrelti otu çok yetişmektedir.
Akut dönemde, idrar kesesinde kanama,
kronik dönemde ise tümöral değişiklikler şekillenir. Özellikle de idrar
yollarında bu tip tümöral değişikliklere neden olmaktadır. Tümörler arasında
papillomlar, yassı hücreli karsinom, adenokarsinom ya da adenomlar şeklinde,
tek ya da çok sayıda tümörler görülebilmektedir. Bunlar bening olabileceği gibi
malign karakterde de olabilir. Bazen metastaz yapabilirler. Mezenkimal tümörler
de şekillenebilir. Tümörler, epiteliyal ve mezenkimal olarak ikiye ayrılır. Mezenkimal
kökenli tümörler; fibrom, leiomyom, hemangiom ya da hemangioendoteliyum gibi
miks şekilde olabilir.
Hematüri ve anemi özellikle
sığırlar da akut dönemde karşımıza çıkan bir değişikliktir. Tümör oluşumu iki
yaşından küçük sığırlar da görülmez. Çünkü uzun bir oluşma dönemi vardır, bu
nedenle büyük sığırlarda ön plana çıkmaktadır. İlerleyen olgularda ölüm
şekillenebilmektedir. Hematüri %50’sinden fazlasında, tümör oluşumlarına bağlı
olarak idrar kesesinde şekillenebilmektedir. Dünya’nın hemen her tarafında
eğrelti otuna ilişkin olarak, enzootik hematüri görülebilmektedir. Fakat
enzootik hematürinin görüldüğü her yerde bu bitkinin olmaması, sadece eğrelti
otuna bağlı olarak şekillendiğini ortaya koymamaktadır. Ya da eğrelti otunun
bulunduğu her bölge de, her hayvan da bu tümör ya da hastalık görülmez. Bu
neden de sadece bu bitki değil, farklı bitkilerin de bu tümörün oluşumuna yol
açtığı belirtilmektedir. Ülkemizde karadeniz bölgesinde görülmektedir.
Eğrelti otunun için de çok sayıda
toksik madde vardır. Bunlar farklı etkiler gösterebilir. Bunlardan birtanesi tiaminaz enzimidir. Tiaminaz B1
vitaminini parçalayan enzimdir. Çeşitli karsinojen maddeler de içerir. Şimdiye
kadar belirlenebilenler; Quercektin, Ptakulozait, şimik asit ve pralazindir.
Özellikle ptakulozait önemli bir faktördür. Yine bir bilinmeyen kanama faktörü de tespit edilmiştir.
Deneysel yapılan çalışmalarda, deney hayvanlarının idrar keselerinde, kanamalar
ve tümör oluşumları uzun süreli çalışmalarda şekillendirilebilmiştir. Bazen
tümörler Akciğerlere metastaz da yapabilirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder